bc

ÇATI KATINDA AŞK (+18)

book_age18+
3.4K
FOLLOW
23.7K
READ
family
HE
badboy
brave
neighbor
bxg
seductive
like
intro-logo
Blurb

Mahallede başlayan tutku dolu aşklarını evlilikle taçlandıran Zeynep ve Poyraz mutlu bir hayat umarken hayalleri tepetaklak olur.

Asker kimliği ve evlilik arasındaki sınırı çizemeyen Poyraz gittikçe daha kıyıcı bir karaktere

bürünürken Zeynep çaresizce boşanmayı teklif eder fakat Poyraz için evlilik yanılma payı olmayan bir karardır.

“Her ne yaşanırsa yaşansın boşanmayı aklının ucundan bile geçirme sakın. Benimle bir yola girdiysen sonuçlarına katlanacaksın.”

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM
Pencerenin önünde birbirleriyle konuşan güvercinleri tebessüm ederek izliyordum. Her sabah penceremin önüne gelip, o güzel sesleriyle beni uyandırıyorlardı. Onları izlemek ayrı bir huzur verirken seslerini dinlemek günümün güzel geçmesini sağlıyordu. İkisi de gökyüzüne uçunca yataktan kalkıp karışmış saçlarımı ellerimle düzelttim. Bahçeden abimin sesi geliyordu, saat yediydi üstelik bugün pazar olmasına rağmen o, hayatta kalkmazdı. Meraklanıp başımı pencereden uzattığımda sağ kısımda bulunan oturakta Poyraz’ın oturduğunu gördüm. Gözlerim kocaman olmuş şekilde pencereden aşağı sarkarken doğru görüp görmediğimi sorguladım. Oydu, Kemal ve Ömer’in ortasına oturmuş abimle konuşuyordu. Ben bu sesi unutmazdım, bu görüntüyü asla unutmazdım. Onu bir sene görmememe rağmen asla sevdiğim adamı unutmazdım. Bedenim titrer halde içeri geçtim. Komodinin üzerinde duran ev telefonundan Sevgi’yi aradım. Gelmişti, sonunda yolunu gözlediğim adam gelmişti. “Zeynep?” “Sevgi, gelmiş. Her zamanki gibi dik bir şekilde oturuyor, uzun kemikli parmaklarını hareket ettirerek konuşuyordu. Sanırım gece gelmiş, üzerinde yeşil tişört, altında siyah eşofmanı vardı. Pencereden aşağı atlayıp boynuna sarılmamak için kendimi zor tuttum.” “Hadi gözün aydın bir senedir yolunu gözlüyordun Poyraz’ın.” “Adını anma, biri duyar maazallah.” “Duysunlar Zeynep, sen bu adamı yıllardır seviyorsun. Şu an onu gördüğün için ağlıyorsun, kendine daha fazla acı çektirme. Al karşına konuş onunla. Adamla yan yana gelince kedi köpek gibi kavga etme. Senin cazgır halini görmekten güzelliğini göremiyor adam, az sus, ona biraz yakınlaş.” “Sus be, ben onu uzaktan severken yumuşak oluyorum yan yana gelince kavga etmek istiyorum. Her şeyime karışıp sinir ediyor beni. Bak iki dakikada sevdiğim adama sinir oldum. Gidip kavga edeyim onunla.” Kahkaha atan Sevgi’ye gözlerimi devirip ofladım. “Sana inanamıyorum. Hem çok seviyorsun, hem de adamla sürekli kavga ediyorsun. Ne diyeyim ben sana?” “Bir şey deme, hadi gel buraya. Kemal’de burada.” Buruk bir şekilde, “Öyle mi?” dediğinde ofladım. “Hâlâ küs müsün şu adama? Kızım adam bir senedir yok senin kızgınlığın geçmedi.” “Geçti ama ben yine de ona sinir oluyorum. Zeynep, abimi dövdü.” “Oh iyi yaptı. Abin olacak adam seni eve kapatmaya devam ederse bu adam seni kaçırır benden söylemesi.” “Sanmıyorum. Neyse eğer babam izin verirse gelirim.” “Bekliyorum.” Telefonu kapatıp beyaz dizlerimin üzerinde biten kısa elbisemi giydim. Uzun sarı saçlarımı tarayıp hafif makyaj yaptım. Sakin ol Zeynep, sakın ters bir şey söyleyip adamı deli etme. Hoş geldin de, gözlerinin içine uzun uzun bak, onu özlediğini belli et. Aynanın karşısında kendimi tembihledikten sonra merdivenleri tek tek inmeye başladım. Çatı katında kaldığım için çok rahattım. İstediğim gibi hareket edip, rahat olabiliyorum. Abimle karısı alt katta kalıyordu. Annem ve babam ise giriş katta kalıyorlardı. Genelde salonda televizyon izledikleri için salonda bile yatıyorlar diyebilirdim. Babam televizyonun sesini duymadan uyumazdı, bazen abim kumandayı alıp televizyonu kapatmak istediğinde kör müsün izliyorum diyerek onu azarlardı. Oysaki o televizyon kapanıncaya kadar kim bilir kaçınca rüyasını görüyordur. Girişe geldiğimde ilk önce kulağımı kapıya dayadım. Ses gelmiyordu, eve gitmişlerdi. Ama ben ona hoş geldin diyememiştim. Kapıyı bir hışımla kendime çekip boş bahçeye baka kaldım. Sadece on dakika oyalandım, insan biraz daha otururdu. Yüzümü asıp içeri gireceğim an, “Topu yolla,” diyen sesini duyunca gözlerim kocaman oldu. Yoldalardı. Koşar adım salona gidip televizyonun önünde duran kül tablasının içinden bozuk paraları aldım. Yarı açıkgözlerle televizyona bakan babama, “Bakkala gidiyorum,” deyip salondan çıktım. Saçımı, elbisemi düzeltip ayakkabılarımı giydiğimde derin derin nefes aldım. “Sakin ol Zeynep.” Bahçe kapısını açıp dışarı çıktığımda kafama yediğim topla olduğum yere yığıldım. “Ayağını sikeyim Kemal.” “İsteyerek olmadı, Poyraz.” Gözlerimin önünden geçen yıldızlar sağlıklı düşünmemi sağlamıyordu. Tepemde dikilen dört erkeği bulanık görüyordum. Ağzınıza sıçayım, böyle mi olacaktı karşılaşmamız? “Zeynep, iyi misin?” diyen Kemal’e çevirdim bakışlarımı. “Zeynep daha önceden şaşıydın değil mi sen? Bu şimdi olmadı.” Gözlerimi kocaman açıp Kemal’e bakarken, “Ay,” diye telaşla konuştu. Ne olmuştu? Gözlerim şaşı mı olmuş, başka ne olmuştu? “İyi misin kız, konuşsana.” “Beynini deldin kızın geri zekalı, iyi misin diyorsun kıza. Selim ayarla arabayı hastaneye gidelim.” Başımı Poyraz’a çevirip, “İyiyim,” dedim kısık sesle. “Hastaneye gitmeme gerek yok, eve gitsem iyi olacak.” Ayağa kalkmak için ellerimi yere bastırdığımda abim kollarımdan tutup ayakta dikilmemi sağladı. “Bok mu vardı sabahın köründe sokağa çıkıyorsun.” “He, annem dedi sokakta dört tane bok suratlı herif var git söyle sabah sabah gürültü yapmasınlar. Ben de sizi uyarmaya geliyordum, bu amip kafama topu attı. Dua edin başımın ağrısı geçsin hepinizin ağzına sıçarım.” Arkamı dönüp hırsla bahçeye girdim. Demir kapıyı yüzlerine kapatır gibi çarptığımda dördünün de kocaman açılmış gözleriyle bana baktığını gördüm. Pislikler, hayallerimi kirlettiniz. Oysaki hoş geldin Poyraz diyecektim. Bir senedir yoksun evini özledin mi diyecektim. Hep o sırıtan Kemal yüzünden bütün düşüncelerim mahvoldu. Sevgi’yi biraz daha doldurayım da şu adamdan uzak dursun. Bir şey söyleyecek olan Poyraz’a omzumu silkip arkamı döndüm, koşarak evin içine girdiğimde merdivenlerden inen annemle yengeme, “Gözlerim şaşı mı?” dedim bağırarak. “Yoo, ne oldu ki?” “Yok bir şey, ben odama çıkıyorum.” “Nereye kızım? Poyraz, Kemal, Ömer görevden gelmişler. Sevinç ve Sinem teyzenlerle konuştuk hep birlikte Güneş teyzenin bahçesinde kahvaltı yapalım diyoruz. “Olur anne. Siz gidin ben geliyorum birazdan.” “Tamam kızım. Sakın masa hazırlandıktan sonra gelme ayıp olur, biz kahvaltılıkları getireceğiz oraya senin bir şey getirmene gerek yok.” Gözlerimi kapatıp, “Tamam anne,” dedim. “İznin olursa odama çıkmam lazım.” “Çık canım tutan mı var?” Hiç, kim tutuyor ki beni? Tahta merdivenleri ayaklarımın altında parçalayarak çatı katıma geldim. Yüzüm asık halde aynanın karşısına geçerken parmağımı sanki karşımda Poyraz varmış gibi uzattım. “Oğlum biz seninle neden iki medeni insan gibi konuşmuyoruz ki? Birbirimizi gördüğümüz yerde neden negatif elektrikler bizi buluyor. Kader birbirimize ait olmadığımızı mı söylüyor yoksa?” Lanet olsun dünya, ben onu bir senedir beklerken kafama yediğim topla bütün hayallerim suya düştü. Evren bana mesaj yolluyorsan ne olur vazgeç, ben Poyraz’ı istiyorum, ondan başka kimseyi istemiyorum. Dolaba yönelip kot şortumla askılı bluzumu giydim. Yerde olan beyaz elbiseyi ayağımla yatağın altına atıp odadan çıktım. Güzel olmaya çalıştıkça her şey bok gibi oluyor. Evdeki herkes Güneş teyzelere gitmişti. Spor ayakkabımı giyip evden çıktım. İki sokak arkada olan Güneş teyzelerin evine yürürken neredeyse koşuyordum. Saat sekiz olmasına rağmen hava sıcacıktı. Eve yaklaştığımda bahçeden gelen kahkaha sesleri hepsinin burada toplandığının haberini veriyordu. Tek katlı müstakil evin bahçesine girdiğimde herkesin bakışı bana döndü. Bakmasalar olmuyor sanki, abisine sarılı vaziyette oturan İrem’e, “Günaydın,” deyip içeri geçtim. “Gözleri düzelmiş. Bir an beyin kanaması geçirecek diye korktum.” “Sus lan. Kızın canı kim bilir nasıl acımıştır.” Elim göğsümün üstünde Poyraz’ın o güzel sesini dinlerken, başını iki yana sallayan yengeme omzumu silktim. “Kız her halinden belli oluyor şu herife yanık olduğun. Abin duysa Poyraz’la arkadaşlığını bitirir.” “Aman yenge ya, zaten moralim bozuk bir de sen gelme üstüme.” “Hii, bir tanem ne oldu? Abin mi bir şey dedi yoksa? Kız onun gönlü sen de varsa ne yapar ne eder abini ikna ederim ama sen tek taraflı seviyorsan vazgeç be gülüm. Kendin üzülüyorsun.” Omzumu silkip mutfağa ilerledim. Söylemesi kolay, unutabilsem çoktan unuturdum. Benim sevgim gelip geçici bir sevgi değildi. On yıl görevden gelmese yine onu beklerdim. Ben onun abimin arkadaşı olduğunu bile bile sevdim. Evet, kedi köpek gibi kavga etsek de, sürekli birbirimize laf sokup bazen kalplerimizi kırsak da çok seviyorum. “Zeynep’le Poyraz çok yakışıyorlar Şahika. Senin kız yirmi beş benim oğlan yirmi sekiz oldu. Yapalım şunların arasını.” Mutfağın kapısında durup içeriyi dinlemeye başladım. Poyraz’ın annesi Sevinç teyze her zaman Poyraz’la benim evlenmemi söylerdi anneme. Güneş teyzeyle, Sinem teyze de Sevinç teyzeye gaz verir annemin aklına girerlerdi. Ah teyzeciğim bir bilsen benim oğlunu sevdiğimi ama oğlunun aklının beş karış havada olduğunu. Başımı iki yana sallayıp içeri doğru adım attım. “İlla bizi evlendireceksiniz,” diyen kadife sesi duyduğumda gözlerim şaşkınlıktan büyüdü. Arkamda mıydı? O da benim gibi annelerimizi dinlemişti. Hiç ona bakmadan tezgâhın üzerinde duran limonatayı aldım. Annemle Sevinç teyze gülerken, Güneş teyze ve Sinem teyze bana kaş göz işareti yapıyordu arkama bakmak için. “Ay oğlum Allah’tan başka hiçbir şey istemeyiz, bir konuşun anlaşırsanız evleniverirsiniz.” “Ha ha,” deyip Sevinç teyzeye yapmacık bir şekilde güldüm. Sanki evde kaldım da oğluna beni alması için yalvarıyordu, seviyor olabilirdik ama kendimizi de asla ezdirmezdik. “Bir hoş geldin bile demedi, bu benimle oturup sohbet etmez.” Saçlarımı geri savurarak arkamı döndüm. Hey maşallah, boyuna posuna kurban olduğum, anan seni benim için mi yaptı? “Hoş geldin, geldiniz diyecektim ama kafama yediğim top yüzünden beynim sarsıldı. Sizin yüzünüzden başım ağrıyor.” “Ne?” “Ne topu kızım?” Annem ve teyzelerim telaşla başımı sağa sola çevirirken gözlerimi onun gözlerinden çekmiyordum. Bakışlarında endişe mi vardı onun? “Durun, kıza travma yaşattınız.” Ağrıyan başımı hepten kütüğe çeviren annem ve teyzemlere, “Bir durun be,” diye bağırdım. Yüzlerini buruşturup, “Azıcık sessiz konuşsana,” diyen anneme, “Sizin yüzünden başımın ağrısı arttı,” dedim. “Benden nasıl sessiz konuşmamı beklersiniz, nedir benim pazar pazar çektiğim? Gece nöbetim var, bu kafayla nasıl işe gideceğim bilmiyorum.” Arkamı dönüp kapıdan çıkarken yanıma gelen Poyraz’a, “Git,” dedim. Onun ne suçu varsa. “Gideceğim ama önce hastaneye gidelim. Bir şey olmasın.” “Merak etme bir şey olmaz, sen bana kalın kafalısın diyorsun ya bana bir şey olmaz anlayacağın.” Kaşlarını kaldırıp başını aşağı eğdi. Gözleri göğüslerim ve bacaklarım üzerinde bir süre gezdi. Tekrar gözlerime baktığında, “Ne bakıyorsun?” dedim dişlerimin arasından. “Kızım senin giyecek kıyafetin yok mu? Ben göreve giderken sen bunları giyiyordun geldim hâlâ bunları giyiyorsun? Hayırdır beni karşılama kıyafeti olarak bu şortla bluzumu seçtin?” Oha, bir sene geçmesine rağmen giydiğim kıyafetleri hatırlıyordu. “Ne alaka?” dedim bağırarak. Sakin bir halde konuşmak istesem de yanlış anlayacağını düşünüp onunla nasıl konuşuyorsam öyle konuşmaya devam ettim. “Valla ben bilmem ne alaka. Azıcık şortlarını uzun tut, bacakların zaten upuzun giyiyorsun kısacık şortları deli ediyorsun adamı.” Ona bir adım atıp tek kaşımı kaldırdım sen ne ayaksın der gibi. “Gittin geldin hâlâ benim giyimime karışmaya devam mı edeceksin? Başını yüzüme doğru yaklaştırıp, “Evet,” dedi fısıldayarak. Suratıma çarpan nefesi huylandırırken gözlerini bir süre dudaklarım üzerinde tuttu. Ayağımı geri çekip bacağımı tekme atacağım an ayağımı iki bacağının arasına aldı. Sinirle, “Bırak,” diye bağırdığımda kaslı kollarını göğsünün üzerinde toplayıp biraz daha eğildi yüzüme. “Bırakmak istemiyorum Zeynep, bıraktırsana.” “Abime bağırırsam görürsün gününü.” “Bağır hadi, abi Poyraz ayağımı bacakları arasına sıkıştırdı de. Gelsin seni kurtarsın.” “Oğlum sen bir senede akıllanacağına daha çok çocuk olmuşsun. Geldin yirmi sekiz yaşına hâlâ şımarıklık yapıyorsun.” “Ben küçücük bir çocuğum, beni büyütsene Zeynep.” “Sen manyağın tekisin.” “Evet.” “Zır deli.” “Buyurun benim.” “Valla çıldırmışsın, bırak ayağımı.” Ayağımı serbest bıraktığında arkamı dönüp dışarı koştum. Manyak mı ne, kalbim karşısında patlayacak bir de ayağımı bacağının arasına sıkıştırıyor. Eşofmanda olsa teninin sıcaklığı bacağımı komple kaplamıştı. Kalbime kastın mı var senin, niyeti beni öldürmekse yakında başaracaktı bunu. Herkes yerlerine oturduğunda karşıma oturan Kemal ve yanında oturan Ömer’e, “Hoş geldiniz,” dedim. İkisi de tebessüm edip, “Hoş bulduk,” dediklerinde kahvaltımı yapmaya başladım. “Zeynep?” “Hım.” “Kahvaltını yaptıktan sonra seninle konuşalım mı?” Reçelli ekmeği ağzıma alıp, “Olur,” dedim Kemal’e. Sürekli gülümseyip espri yapan adam eğer ciddi bir şekilde konuşuyorsa önemli bir konu var demekti. Başta abim, Poyraz olmak üzere herkes Kemal’e dikkatle bakıyordu. Ne olduğunu hepimiz az çok tahmin ediyorduk. Sevgi’yle evlenmek istiyordu ama Sevgi evliliğe yanaşmıyordu, Kemal’i çok seviyordu. Babası, annesi öldükten hemen sonra evlendiği için evliliğe güvenmiyordu. Ona göre evlilik sevgiyi bitiriyordu. Kemal her göreve gittiğinde ona evlenme teklifi ediyordu. Hayır, cevabını alıp ayrıldığında sürekli ağlayan Sevgi’yi de biz sakinleştiriyorduk. Yanımda oturan İrem kolumu dürtüp, “Abla,” dedi fısıldayarak. “Söyle yavru ceylan, senin ne derdin var?” “Bora bugün görüşelim diyor.” “Yavru ceylan, abin bugün geldi. Bora Bey’le görüştüğünü öğrenirse kızar.” “Haberi olmaz ablam. Sen bu gece nöbete gideceksin, anneme söylesene ben de seninle geleyim.” “Yok ya başka bir isteğin var mı?” “Yok abla, eğer ben bu akşam seninle gelirsem Bora senin senelik iznini uzatır bak.” “İrem, dua et ağzımda lokma var çarpılmaktan korktuğum için küfür etmiyorum ama sen ettim say ve önüne dön.” Bütün zır deliler beni buluyor ya rabbim, İrem bebekken geçirdiği rahatsızlık sonucu gözleri kör olmuştu. On sekiz yaşına gelince ameliyat olacaktı, geçen sene çalıştığım hastanede ameliyatını Bora Bey yapmıştı. O zamandan beri gizli gizli görüşen ikiliyi üç ay önce öğrendiğimde şok olmuştum. Birbirlerine oldukça zıt ikiliydi, aile, yaşam tarzları farklıydı. Ne kadar İrem’e olmaz desem de inatla Bora Bey’le görüşmeye devam ediyordu ve etmeye devam edecekti anlaşılan. Kahvaltının ardından masayı topladıktan sonra başıyla yolu işaret eden Kemal’e, “Geliyorum,” dedim. Bir bardak su içip dışarı çıkan Kemal, abim, Poyraz ve Ömer’in arkasından ilerledim. Ben de bir tek benimle konuşacak sanıyordum, adam saz arkadaşlarını da çağırıyor. “Ne oluyor kız?” diyen yengem peşime takıldığında, “Sen de gel,” dedim. “Niye toplandı bunlar erik ağacının altına?” “Bilmiyorum yengem gidince göreceğiz.” Bileğimde duran lastik tokayla uzun saçlarımı toplayıp yanlarına gittim. Poyraz ve Ömer ağaçtan erik alırken abim kaşları çatılı Kemal’e bakıyordu. “Lan oğlum, başına iş alırsın mantıklı düşün.” “Ben kararımı verdim abi, bu akşam kaçıracağım.” “Kimi? Ne oluyor ya bana da anlatın.” Sıkıntıyla ensesini ovuşturan Kemal kalçasını ağaca yaslayıp ofladı. “Zeynep ben bu akşam Sevgi’yi kaçırmayı düşünüyorum. Senin bana yardım etmen lazım.” “Pardon?” “Bak haftaya Elâzığ’a gideceğim göreve.” “Yani?” “Yanisi sen Sevgi’yi arayıp buluşmak için çağıracaksın ben de onu kaçıracağım.” Kahkaha atıp, “Başka?” dedim. “Elâzığ’a gideceğiz, onu ikna ettikten sonra evleneceğiz.” “Sen ciddisin?” dedim kahkahamı durdurarak. “Mal kızım bu, bakma sen buna. Allah’ın emriyle istemek varken kaçırmakta ne oluyor.” “Abi kaç kez evlenme teklifi ettim hayır dedi. O manyak abisiyle onu aynı evde bırakamam ben. Ne olduğu belli olmayan arkadaşlarını eve getiriyor. Yardım edin bana.” Geçen akşam Sevgi’nin anlattığı olay geldi aklıma. Abisinin arkadaşı ona asılmıştı, kendini odaya kilitleyip ondan zor kurtulduğunda pencereden atlayıp bize gelmişti. Bunu Kemal’e söylersem o adamı bulur öldürürdü. Aslında ben de Sevgi’nin her şeyden çok o evden ayrılmasını istiyordum. Kemal’i çok seviyordu, korkusu yüzünden onunla evlenmiyordu. Belki bir arada yaşarsalar evliliğin korkulacak bir şey olmadığını anlardı. “Tamam,” dedim gergin duran kolunun üstüne elimi koyarak. “Akşam ikimizin de nöbeti var, çay içelim diye onu dışarı çıkarırım o sırada sen onunla konuşursun. Eminim seninle gelmek isteyecek.” “Çok sağ ol Zeynep, bu iyiliğini unutmayacağım.” “Zeynep Allah cezanı vermesin. Kız sen nasıl arkadaşsın, arkadaşını kaçıracak bu herife yardım ediyorsun.” “Onlar birbirini seviyor abi.” “Hay sevginize sıçayım.” “Selim, çok ayıp. Bak bebeğim küfürlerini duyuyor sonra o da küfür edecek.” “Hatun o çocuk doğduğu zaman bu sokakta büyüyecek. Anasını sattığım mahallede kadını da, erkeği de küfür ediyor, bizim çocuğumuzda ister istemez küfür edecek. Boşuna kendini kasma yavrum, bak üç aylık hamilesin çocuk içinde sıkıldı şimdiden. Biraz sakin ol.” “Yürü dondurma almaya gidelim, o zaman sakin olurum.” Yüzünü buruşturan abim, “Yürü,” dedi yengemin elini tutarak. “Bok gibi mide var anasını satayım, sabahın köründe dondurma mı yenir?” “Sen kebap yerken sorun yok ben dondurma yiyince sorun mu var? Bana bak oğlum benimle düzgün konuş fena olur.” “Tamam yavrum, hadi gidip dondurmamızı yiyelim.” Birbiriyle atışa atışa giden ikilinin arkasından sırıtırken ağzıma sokulan erikle başımı sırıtan Poyraz’a çevirdim. “Ne güzelde anlaşıyorlar değil mi? Aynı biz.” Eriği ağzımdan çıkarıp, “Ya ne demezsin,” dedim dilimi dişlerimde gezdirerek. Ya ben erik yemiyorum. Dişlerim kamaştığı için başımı iki yana sallayıp dişlerimin üzerinde dilimi gezdirdim uyuşukluk gidinceye kadar. Şapur şupur eriği yiyen Poyraz’a, “Iyy,” deyip arkamı döndüm. “Zeynep, mahalle uyanmadan gidip şortunu çıkar. Bak malak Şakir çıkar dışarı, bacaklarına bakarsa gözlerini oyarım onun. Katil olmamı istemiyorsan çıkar şu göt kadar şortu.” “Çıkarmıyorum.” “Hele bir çıkarma ben sana sorarım o zaman.” “Sen bana karışamazsın.” “Karışırım.” “Bana bak.” “Bakıyorum zaten.” “Seni ukala herif.” “Seni hırçın güzel.” “Of, valla illallah ettiriyorsun. Karışma bana, istediğimi giyerim ben.” “Ben seni bir alayım da bak bakalım o güzel bacakların bir daha böyle çıplak dolaşacak mı?” “Sen beni bok alırsın.” Arkamı dönüp eve doğru yürüdüm. Adama bak ya. Ne hakla bana karışıyorsa, seviyorsan seviyorum de, hoşlanıyorum de. O yüzden kıskanıyorum, karışıyorum de. Ama o sadece benimle uğraşıp deli ediyor. Ben seni neden sevdim ya? Başka erkek mi yoktu? Merhaba arkadaşlar, okuyanların kafası karışmaması için tekrar açıklama yapıyorum. Daha önce Zeynep ve Poyraz’ın hikayesini yazdım. Hatta 3 Milyon okunması vardı. Acemi olduğum için ben onu sildim ama sonra tekrar paylaşmam için ricada bulundunuz. Maalesef elimde kopyası olmadığı için şimdi en başında kurguyu değiştirerek yazıyorum. Selim: Birçoğunuz biliyor İLK GÖRÜŞTE AŞK’ta olan yunus polisimiz yani Zeynep ve Poyraz’ın oğlu. Burada da Zeynep’in abisinin adı Selim, kafanız karışmasın. Ömer’in hikâyesi Yeniden Sev: Burada var okuyabilirsiniz. Şu an yazdığım hikâye İLK GÖRÜŞTE AŞK’tan tanınan Selim’in anne babasının hikâyesi. Umarım açıklayıcı olmuşumdur. ÇATI KATINDA AŞK kısa bir hikâye olarak yazılmıştı ama burada uzun yazılacak. Bu arada İlk adı Çatı Katı'ydı kafanız karışmasın

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.6K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

HÜKÜM

read
223.8K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook