BÖLÜM 8

1131 Words
Geceden yağmaya başlayan kar, sabahına tüm köyü etkisi altına almıştı. Ekimin son günlerine olmasına rağmen, küçük yerleşim alanında yaşayan kişileri bu yıl hazırlıksız yakalarken, olumsuz yönde  etkilenecekleri kesindi. Bir çoğu daha evinin damını dahi onarmamıstı. Tarlalarda güzden kalma hasatları duruyordu. Özellikle bu yıl, şeker pancarında kota sıkıntısı yaşayanlar, şeker fabrikasından gelecek talimatı beklerlerken, ürünleri tarlada hasat edilmiş, kümeler halinde toplanarak, bir türlü yerine aktarılamamıştı. Ayrıca küçük baş hayvanlar,bahar ayında çıktıkları dağlarda, köye indirilemeden başlarında ki çobanlarıyla birlikte,derme çatma ağıllarda mahsur kalmışlardı. Yüzlerce hayvanın,özellikle kışın sert geçtiği bu bölgede, dağda kalması demek, hastalığa yakalanarak telef olması demekti. Erken gelen kışın, köye verdiği zararın büyük olacağı kesindi. Köyün içinden, elleri cebinde, başı önde  düşünceli bir halde evine doğru yürüyen Hatem de, karın erken yağmasını fena halde dert edenlerden biriydi. Onun tarlada hasatı kalmamıştı fakat aylık maaşla çalıştırdığı iki çobanı, ikiyüz elli koyunu ve üç çoban köpeği, yirmi kilometre yukarıda, kendi arazisine yaptığı ağılda mahsur kalmışlardı. Aslında; bugün yahut en geç yarın diyerek yanlarına gidecek, biran önce köyde olmalarını sağlayacaktı fakat, mecbur olduğu başka işlerinden dolayı bir türlü fırsatını bulup da gidememişti. Allah'tan çobanların bulunduğu mevkide telefon çekimiyle ilgili bir sıkıntı yoktu da irtibat sağlayabiliyordu.Çobanlarından Erdem ile dün gece irtibata geçmiş, yapması gereken talimatları vererek, kısa sürede yanlarına geleceğini söylemişti. Aklı başında bir gençti Erdem. Yaşı on dokuz olmasına rağmen nerede ne yapacağını bilirdi. " sen merak etme ağabey. Kar sıkıntı değil. Kulübede de herşeyimiz var. Olursa tek sıkıntımız kurt sürüsü olur. Onlar aç kalmadan gelmeye bakarsan sorun olmaz " demişti. Ona niçin güvendiğini bir kez daha kanıtlamıştı. Kendi canından çok hayvanların derdine düşmesi bile, onun ne denli sağlam bir çocuk olduğunu kanıtlıyordu. Bu yüzden biraz olsun rahattı. Fakat bu rahatlığı en fazla üç gün daha sürerdi. Eğer kar yağışı aynı bu şiddetle yağarsa hem geçit yolları kapanır hemde yiyecek bulamayan yabani hayvanların ilk durağı ağıllar olurdu. Işte bunu düşündükçe suratı fena halde  düşüyordu. Çaresiz hali bedeninin bütün uzuvlarına yansıyordu. Eğer bu sabah erkenden yola çıkmış olsaydı, akşama kalmadan sürüyü indirebilirlerdi köye,  fakat; dertli başına başka bir dert daha peydah olduğu için bugün gitmesi imkansızdı. Evlerinde ağır bir misafiri vardı! Olmazdı! ....... Lapa lapa yağan karın altında, düşüncelerine esir olmuş bir vaziyette ağır adımlarla ilerlerken, evine yaklaşmıştı. Kafasını kaldırıp baktığında, bacasının tüttüğünü gördü. Asmin çıkmadan hemen önce sobaya kerme atmış olacak ki, hâlâ sönmemişti. Üç gündür evine hasretti Hatem. Erdem'in ölmüş babannesinin evinde, kalıyor, genellikle geç saatlerde geldiği için sobayı yakmaya üşeniyor, yemeğe ve içmeye iştahı kapanmış bir şekilde evinden uzak, yatıp kalkıyordu. Asmin'in kesin emriydi. Evde genç kız var iken kalmasının uygun olmadığı! O yüzden gidemiyordu. Özellikle kış günü, uğrayamadığı evine hasretle bakarken, yapmak istediklerini yapamayacağından dolayı içini çekerek yoluna devam etti. Üç gündür sıcak bir banyo, sıcak bir oda ve tam anlamıyla iyi bir uykuya hasret kalmıştı. Niçin ve kim için! Hiç tanımadıkları fakat kendilerini yıllardır tanıyormuş gibi davranan tuhaf misafirleri için. Akıllara zarar kızın görüntüsü yine ve yeniden gözünün önüne gelince, dudakları yana doğru kıvrıldı. Ciddi mânâda kimsenin kolay kolay kabulleneceği, yaptıklarını normal görebileceği bir kız değildi. Bir kere kız, fena halde güzeldi. Böyle düşününce telaşa kapılsa da gerçeği gizlemenin manası yoktu. Birini güzel görmek daha doğrusu bu kadar çabuk bunu, mantığına kabul ettirmek pek kendisine göre bir iş değildi. Nice güzeller gördüğünden değil, güzelliği nicelerinde bulamadığındandı. Badem şeklini andıran kara gözlerinin içinde tuhaf bir parıltı vardı kızın. Sanki hayatta hiç dert çekmemiş gibi, hiç bir zorlukla karşılaşmamış gibi, hiç zarar görmemiş gibi. Heyecanlı ve sevecen halleriyle dikkat çekmemesi mümkün değil di.  Bakmak istemeyeni bile zorla baktırıyordu kendine. Kumral, uzun dalgalı saçları, hiç güneş görmemiş lekesiz beyaz yüzü ve hiç-bir boyaya maruz bırakılmamış pembe dudakları insanın aklına zorla giriş yapıyordu. Boyu kendine göre ufak tefek, giydiği kıyafetler ise küçük kız çocuklarına ait şirinlikteydi. Hele ki o saçlarının üzerine taktığı ucunda tüyü olan örgü beresiyle, 'sen istediğin kadar gözlerini kaçır, görmesende ilk bakışta hafızanda  yer edindim' dedirtiyordu. Fakat her güzelliğin bir kusuru olur diyenlerdendi Hatem. Akıllara zarar dediği böylesi bir kızın niçin kendini bulduğuydu aklını zorlayan. Onun yalan söylediğini ilk ablasının adını söylerken anlamıştı. Ablasını görmeyenler tanımayanlar üzerine yapıştırılan etiketle teleffuz ettiğinde, petrolde bulunan esnafın ismini söylediğini duyar duymaz kullanmıştı. Itiraz etmeden sessiz kalışı Asmin'i sadece köyünde olanlar değil, dışarıdan başkalarının da tanıyor olduğuydu. Belki de ablasına derin yaralar açan, bu kızla merhemini yolladığını düşünmüştü. O yüzden itirazsız sorgusuz kabul etmişti arabasına binmesini. Fakat ablasıyla karşılaştıkları o an hiç-bir alakası olmadığını anlamıştı. Evden kaçan bir kızı öne sürdüğünde ise hiç inanmamıştı. Taa ki kardeşi Hakan dan kızın sicilini öğrenene kadar. Kıza öğrendiklerini sorduğunda, birçoğunu kabul etmişti. Fakat Hakan: " ağabey dikkat et. Eğer tahmin ettiklerimizde yanılmıyorsak, gümüş madenlerinin karanlık ihalesi yüzünden orada olabilir bu kız. Halkı ayaklandırarak, sert zemin hazırlama peşinde. Araştırdığıma göre fena çetin ceviz. Geçen yıl doğunun ücra bir köyünde, kaçakçılık yapan koca bir aşiret,bu kız yüzünden devrini kapatmış. Çok derin bilgilerine ulaşılamıyor. Sadece bir tahmin üzerine düşünüyoruz. Bu bilgiyide tesadüf üzerine bir devremden öğrendim. Sen aradıktan sonra ondan destek aldığımda, bunları anlattı. Kızı görmemiş ama tıpkı bizim köye yerleştiği gibi o köyde de "tanrı misafiriyim, evden kaçtım "diye yaşlı bir amcayla teyzenin evine yerleşmiş bir kız varmış.  Bu arkadaş yapılan baskında oradaymış. Kulaktan kulağa bunları öğrenirken, kız birileri tarafından kimseye gösterilmeden zırhlı araçla köyden çıkarılmış. Tabii bu büyük bir varsayım. Ikisinin de babası asker, hiç bilmediği köy de yerleşik hayata geçmek istemesi ve evden kaçtım bahanesini düşünecek olursak büyük bir varsayım. Sen yinede  dikkatli ol. Gözünü dört aç. Ablama da belli etme.  Belki de gerçekten tanrı misafiri ve ablama iyi gelebilecek bir arkadaş ona göre davran biraz izle bakalım " demişti. Hatem kardeşinin anlattıklarıyla, kafası bulansa da kızın görüntüsü gözünün önüne gelince " lan oğlum kızı bir görsen bu dediklerini kendinde yok sayarsın. " diyerek geçiştirmişti. Gelir gelmez bastığı yeri göremediği için ayağını inciten, bir çocuk gibi bas bas bağırarak ortalığı yıkan birinin koca bir aşireti alaşağı etmesi, pek mümkün gözükmüyordu!. Bu kız; heyecan arayan, macera peşinde, babasının parasını cebine doldurarak yollara düşmüş,  duyarsız yeni gençliğin temsilinden başka birşeye benzemiyordu. Hani şu ellerinde telefonlarla olmadığı hallerini oluyormuş gibi gösteren gençlik. Eğer öyleyse Hatem de fazlasıyla macera sever, adrenalin için olmadık işlere kalkışırken, ötesini berisini hiç düşünmeyen biriydi. Yardımcı olabilir,onunla eğlenebilirdi! Ayrıca her hayırda bir şer, her şerde bir hayır  vardır gerçeğiyle, son yıllarda ablası, yaşadığı büyük travmalardan sonra ilk kez Hakan ve kendisinden başka biriyle iletişime geçmiş, ona yardım etmiş ve onunla ilgilenmişti. Dışarıdan tam aksi gibi gözükse de, mesala bu sabah,  Hakan'ın yanında ayda üç kez gittiği psikoanalitik  terapisine giderken kendisini arayarak " evde ki kızla ilgilenmesini, sobayı yakıp, yemeğini vermesini " söylemişti. Bu şu demekti. Bu kızı varsayıyorum. Aylarca etrafında herkesi ama herkesi yok sayan birinin bu yaklaşımı çok büyük bir hayırdı! " biliyorsun mecbur olmasam gitmem.  o topalı ve evimizi de başkasına asla emanet etmem. O yüzden adam akıllı davran,  göz kulak ol. Ben gelene kadar işlerini ertele ocağımızın başına geç " dediği için evine gelmişti. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD