bc

DÜĞÜN ÇİÇEĞİ

book_age16+
1.4K
FOLLOW
5.9K
READ
arranged marriage
tragedy
twisted
mystery
cheating
childhood crush
friendship
spiritual
love at the first sight
Neglected
like
intro-logo
Blurb

Aleni aleni aşkı okumak isteyenlerin hikayesi...

Can ve Elif.

Kültürel farkların ayrı düşürdüğü çocukluk aşklarından yıllar yıllar sonra yeniden gizemli bir olayın etrafında şekillenir hayatları ve karşılaşırlar. Bu karşılaşma esnasında evlidir Elif. Kendince yolunda giden bir evliliği vardır. Elif geçmişle bugün arasında sıkışacak, aşkı ile mantığı arasında debelenecek, bir cinayetin arka perdesinde bir geçmişe bir bugüne gidip gidip gelecek. Peki Elif nerede kalacak? Dünde mi, bugünde mi?

chap-preview
Free preview
1
Günlerden salı, aylardan aralık, mevsimlerden kıştı... Masasının hemen üzerindeydi ısıtıcısı tüm gücüyle odanın ayazını kırıyor, bilgisayarın bitişinde sıcak bitki çayından dumanlar çıkıyor, sandalyesinin sırt kısmına üşürse üzerine alması için hazır bir şekilde muntazamca katlanmış dururken yün şalı dudaklarını büzmüş bir sağa bir sola çekiştirip duruyordu önündeki mali bütçe analizini incelerken. Aklının almadığı, içinden çıkamadığı birkaç husus vardı. Yıllardır yapardı oysa bu işi, muhasebe anlamında profesyonel bir danışmanı bulunsa da en az onlar kadar da anlardı işin maddi tarafından. Ancak içine sinmeyen, pürüzlü görünen o kadar çok detay vardı ki, işin başında durup direktif vererek gamsızlığa vurmak onun patronluk anlayışında yoktu. Evrakları şöyle bir baştan sona parmaklarının arasında hızlıca gözden geçirmeye karar vermişti ki ofisinin camdan kapısında iki yabancı adamın gölgesi çekti dikkatini. Kulağına telsiz sesleri çalınır çalınmaz kalktı ayağa, aynı anda da kapısı vuruldu ve iki erkek içeri girdi. Önden giren adamın yüzünde kaldı gözleri. Kulağında hala telsiz sesleri vardı belki ama duymuyordu artık. Tanıdığı bir yüz, fersah fersah aklına kazınmış bir geçmiş zaman kaderi çarptı yüzüne. Yine olsa yine yaşanır mıydı unutamadıkları bugün kati bir tavırla 'hayır' diyemiyordu şimdiki aklıyla bile ve bugün, hiç umulmadık bir zamanda, hayal bile edemeyeceği kadar uzak kalmışken geçmişe, karşısındaydı dünmüş gibi. "İyi akşamlar."dediğini duydu. Telsiz sesinden değil, aklı da, nutku da durduğundan anlamadı onu. Ne demekti akşamın iyiliği... Daha iyi akşamları olmuştu mesela, daha durağan, daha sıradan, daha huzurlu, daha bugüne ait. "Müsait miydiniz?" Siz ya da biz bu kelimelerin her ikisi de yadırganırdı şimdilerde, ne dese münasip kalmazdı. Önündeki masanın kenarından kontrolsüzlükten duyduğu endişeden ötürü tutundu, öylece karardı gözleri. Yer titriyordu ayağının altında. En son çocukken deprem olmuştu onun yaşadığı yerde, artık, hiç mi hiç depremi getirmezdi aklına, şimdi sanmıştı ki sadece onun ayaklarının altını vuran türden bir zelzele. Ağzının içinde dünden bugüne tek damla su içmemişçesine bir kuruluk, saç diplerinde çocukken ablası ile saç başa yaptıkları kavgalar sonrası hissettiği türden bir ağrı, gözlerinde uykusuzluktan bayılacakmış gibisinden bir yangın... "Yunus Yalçın'ın hayatını kaybettiğinden haberdar mısın?" Yıllar sonra, karşısına geçip de... Yunus Yalçın kimdi ki? Diğer eli de masanın kenarına gitti. Tutunmasa düşerdi, bu artık korkutucu derecede açıktı. Ona doğru davrandı bir anda. "İyi misin Elif?" Siz demedi. Adını namını, kim olduğunu bilmez gibi durmadı da Elif dedi, adını unutmamıştı. "Elif." Nerdeyse dokunacaktı, bir eli ona doğru uzandığında silkelendi kadın. "İyiyim." Ancak tek bir sözcük çıkmıştı ağzından. Böyle pat diye eniştesinin öldüğünü söylediği için kendine kızdı Can. Alıştıra alıştıra verilirdi cenaze haberi. Besbelli düşkündüler birbirlerine, öyle ya ablası ile aralarından su sızmazdı, eniştesi ile de öyle olmalıydı. Çok zaman geçmişti, karşısında bir 'merhaba' sözcüğü, bir tanışıklık içeren selam kelamı etmeden pat diye enişten öldü dememeliydi. "Kusura bakma."dedi peşi sıra. "Görev icabı buradayım. Adını duyunca ben de şaşırdım. İyi misin? Bir su ister misin?" Bir yandan da etrafına bakındı. Su sebili oradaydı işte, ofisin hemen köşesinde... Bir bardak su almak üzere çevirdi yönünü ama durmasını istedi Elif. "İstemem." Nefes nefeseydi sesi genç kadının. Ne çok yol koşmuş da ne çok yorulmuşlardandı her tınısı. "Kim öldü dediniz anlamadım ben." Bilhassa Can'a değil de hemen arkasında duran pos bıyıklı arkadaşına baktı. "Yunus Yalçın."diye tekrarladı adam. "Biz cinayet masasından geliyoruz. Enişteniz bugün sabah saatlerinde evinde ölü bulundu." "Eniştem..."diye mırıldandı Elif. Derin bir nefes aldı, gözlerini kapadı birkaç saniye kadar, bir cesaret baktı Can'a. "Siz polissiniz." "Evet." "Polis."diye tekrarladı Elif. "Ablam... Ablam..."kesik kesik haykırdı ve sonra olduğu yere yığıldı. "Bayıldı kadın."diye bağırdı Can'ın mesai arkadaşı Fatih. "Bayıldı abi." Can, o bağırırken koşup tuttu Elif'i belinden. Yere düşmesini engellerken bunca zaman sonra ona dokunmuş olmayı garipsedi. "Elif."diye seslenirken sesinin titrediğini fark etti. Masanın önündeki koltuklardan birine taşımak üzere kucağına aldı, bundan huzursuz oldu. Ne zaman bu kadar yabancı olmuşlardı birbirlerine diye yadırgamadı. Tanıdık olsalar ne saçmalıyorsun sen der kendine kızardı. Tastamam on sene sonra olması gereken buydu. "Kolonya." Fatih, mucizeye tanıklık edermişçesine masanın üzerindeki kolonya şişesine baktı hayran hayran. Tutukluğu bırakıp uzanıp verdi meslektaşına. "Koklat abi, koklat." Avucuna döktü kolonyayı, Elif'e koklatırken "İçeriden çalışanlardan birini mi çağırsaydık?" diyerek rahatsızca bakınırken etrafına aralandı Elif'in gözleri. Koyu, zifiri karanlıkta göz bebekleri yaşlarla dolu baktı Can'ın gözlerine. Onu ilk gördüğünde düşündüğünü düşündü Can, bir insanın gözleri bu kadar koyu olabilir miydi? "Can!" Ablam diyerek bayılmış, Can diyerek ayılmıştı. Bu duruma sadece Fatih şaşırdı. Ben bu adamın karısını tanıyorum demişti olay yerinde elinde maktulün fotoğrafına bakarken. Maktulün baldızını da tanıyordu anlamıştı şimdi, hem de tahmin edemeyeceği kadar derinden. "İyi misin?" "Ablam." Panikle toparlanan genç kadının önünden çekildi Can. "Kalkma."dedi. "Başın tekrar dönebilir, otur." "Ablam nasıl?" "Bilmiyoruz. Ablana ulaşamadık. Evde değildi. Telefonu cevap vermiyor." Arkadaşına baktı Can. "Şöyle geç Fatih." Elif'in oturduğu koltuğun karşı hizasını gösterdi arkadaşına. "İyi misin biraz daha?"diye sordu yeniden kadına dönerek. "Birini çağıralım mı içeriden?" "İyiyim." İki elini birden kaldırarak kati bir tavırla başını iki yana salladı. Çalışanlarının onu bu halde görmesini istemiyordu. "Emin misin?" "Evet." Kalktı diz çöktüğü yerden ve arkadaşının yanına geçti, arkasına yaslanmadan, emaneten ön tarafa doğru oturdu ve direkt Elif'e bakarak kendine gelmesi için biraz zaman tanıdı. "Cinayet mi?"dedi çok beklemeden Elif. "Cinayet masası dediniz, biri öldürmüş onu?" "Öyle görünüyor." Dudaklarını birbirine bastırdı söyleyecek söz bulamamış olmanın vehametinde iç çekerek. "Kim?" "Henüz biz de bilmiyoruz. Ailesinden kimseye ulaşamadık. Bir kardeşi varmış yurt dışında, annesi babası da orada yaşıyor görünüyor. Bu şehirde başka bir akrabası var mıydı?" Dudaklarını kıvırdı sıkıntıyla Elif. "Ablan seni aramadı mı? En son ne zaman görüşmüştünüz onunla?" "Annemle babamın cenazesinde." "Başın sağ olsun." Öldüklerini bilmiyordu Can, nerden bilecekti ki zaten. "Yakın zamanda mı kaybettiniz?" "Yedi sene evvel. Trafik kazasında öldüler." Şaşırdı Can. "Yedi senedir ablanı görmüyor musun?" Başını iki yana salladı Elif. "Aynı şehirde yaşıyorsunuz." "Bilmiyordum. En son Belçika'dalardı. Ablam hala orada belki de." "Hayır yurt dışı çıkışı yok. Komşularından biri akşam çok kavga ettiler, sesleri inletti buraları dediler. Sabahında da tabanca sesi gelmiş, korkup bakamamış kimse ama biri hemen polisi arayınca evde adamı ölü bulduk. Ablan yoktu." Bir elini ağzına kapattı Elif. Ablası birini, hem de kendi kocasını mı öldürmüştü? En son görüştüklerinde gözüne ne kadar da mutsuz görünmüştü. Annesini babasını kaybetmiş birinin mutsuzluğundan öte, yaşından çok uzak bir boşvermişlik, kendinden vazgeçmişlik, salkım saçak bir hal. "Ablanı en son yedi sene evvel gördüğüne emin misin Elif?" "Ablam birini öldürecek kadar..." cümlesini tamamlayamadı. İnsanlar değişirdi, usluyken yaramaz, iyiyken kötü, merhametli iken gaddar, mutluyken mutsuz, mazlumken zalim olabilirlerdi. "Telefon numarası bile yok bende. Ablam bana kırgın, yıllardır küs benimle." "Neden?"dedi Can. Apaçık, hiç üzerine alınmamış bir merakla böyle sordu. Cevap vermedi Elif öylece baktı ona. "Yine de seni aramış olamaz mı? Gidecek hiçbir yeri olmadığı için mesela sana gelecek olabilir mi?" "Keşke..." ne kadar da özlemişti onu Elif ama umudu yoktu, ablası onu sonsuza dek silmişti, çıkıp gelmezdi, ne durumda olursa olsun. Fakat gelmeliydi, insana kardeşinden daha yakın olamazdı ki kimse şu yalnızlık halinde. "Peki ablanın kocası ile problemleri var mıydı biliyor musun?" Başını iki yana salladı Elif. Kocasını o kadar az tanıyordu ki, adını duyduğunda kim olduğunu çıkaramayacak kadar. "Ablan seni ararsa bize haber verir misin?" Elini ceketinin cebine attı Can. Bir kartvizit çıkarıp uzattı ona. Elif, kartı aldı, parmaklarının arasında hiç bakmadan tuttu. "Onu saklamanın ona faydası değil zararı olur. Ararsa kaçarak kendine daha büyük kötülük ettiğini söyler misin? Elimden geldiği kadar yardımcı olurum ona. Yeter ki gelsin bildiklerini anlatsın." Fatih'e tek bir göz işareti ile kalkacağını bildirdi ve aynı anda ayaklandı iki arkadaş. Elif de onlarla birlikte kalktı ayağa. "Numaram orada, istediğin zaman istediğin saatte ara beni. Aklına bir şey gelirse de çekinme." Kapıya yöneldiğinde hiç düşünmeden seslendi Elif. "Can?" Adını ilk kez duyar gibi sarsıldı adam ona bakarken. "Ya ablamın da başı beladaysa. Ya kocasını öldürenler ona da bir kötülük yapmak niyetinde kaçırdılarsa onu. Hiç düşündünüz mü bunu?" "Düşündük." Bir nefeslik boşlukla kendinden emin bir tavırla kaşlarını kaldırdı Can. "Araştırıyoruz. Cenazeyi almak istersen de ara beni, yardımcı olurum." Ardını dönüp giderken iki adam, elindeki karta baktı Elif. "Can Demirci."diye okudu adını. "Komiser." Gözlerinden peş peşe aktı yaşlar. Çaresizce oturdu kalktığı yere,  "Ah abla!"dedi. "Ah!" Fatih, direksiyona geçerken ekürisi, meslektaşı ve iyi arkadaşı olan Can'ın gözlerinde okumak istedi az evvel ki mevzunun ötesini berisini. Yan koltuğuna geçmiş, bir kolunu kapalı cama yaslayıp kıvırmış, güzelim ela gözlerini puslu puslu dikmişti ta uzaklara. Motoru çalıştırdı Fatih. Çenesinin sol altındaki beni gördü başını bir daha çevirdiğinde arkadaşının. Kumral tenine, etli dudaklarına, karakteristik uzun burnunun durduğu yüzüne ne güzel bir detay demişti ilk gördüğünde de yan yan bakmıştı Can ona. Erkek adam hemcinsine öyle laflar etmezdi ona göre ve daha ilk görüşte sevmediği adamları bir daha sevmezdi. Bildiği bir gerçek vardı ki Fatih, artık en sevdiklerindendi Can'ın. "Ne iş?"dedi yönünü yola çevirip ilerlerken. "Hatunu nerden tanıyorsun? Eskilerden mi?" Hiç duymadı sanki onu arkadaşı. "Yoksa ablası mı eskilerden?  Söylesene abi, ablası bundan da güzel değildir herhalde. Bu kadın değil mi eskilerden? Ne arşiv var sende de ha? Hazine gibi." "Uzatma Fatih." "Söylemeyecek misin ulan bana? Ne güzel gözleri vardı be! Kömür karası... Bir de siyah göz olmaz derler ha, doğuştan sürmeli olunuyor da neden siyah göz olmuyor anlamıyorum. Kadın seni görünce dayanamadı bayıldı. Adını sayıklayarak da ayıldı. Hey gidi Can, ne canlar yakmışsın be birader. Senin de bir feleğin şaştı ama ha görünce, küllerinden doğmasın bu aşk tekrar hı ne dersin?" "Doğamaz." "Niye, tövbeli misin aşka?" "Kocası var. Evli." "Hadi be!" "Kocaman da çocukları var. İki kız. Birer yaş arayla doğurdu. Birinin adı Gökçe, diğerinin adı Güneş." "Sen nerden biliyorsun?" "Biliyorum işte. Olay yerine sür, bizimkiler bitirmiştir çalışmayı bir de biz bakalım sakince." Aklı karıştı Fatih'in. Ezbere bilir gibi gelmişti iş yeri adresine, çocuklarının adını da biliyor fakat uzunca bir süre görüşmedikleri her hallerinden belli afallamışlardı her ikisi de. "Çok mu derin be abi?"dedi kederle. Cevap alacağını ummamıştı ama Can yarım ağız bir tebessümle omzuna vurdu. "Sür oğlum, deşme de sür şu arabayı!"

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
518.8K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.8K
bc

HÜKÜM

read
222.8K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook