⚫️ HAYATIN SÖYLEMEYEN TARAFI

1654 Words
📖 9. BÖLÜM – HAYATIN SÖYLENMEYEN TARAFI Bazı gerçekler vardır… Kimse söylemez ama herkes yaşar. Hayat, insanı çoğu zaman sessizce sınar. Ne uyarır, ne haber verir. Bir anda karşına bir durum çıkarır ve sana tek bir soru sorar: “Gerçekten hazırsın mı?” Ben o sabah, kendi içimde büyüyen sessizliğin aslında bir işaret olduğunu anladım. Sanki hayat bana fısıldıyordu: “Şimdi öğrendiklerini kullanma zamanı.” Uzun yıllar boyunca anlamaya çalıştığım şeyler bir anda anlam bulmaya başlamıştı. Hiç kimsenin anlatmadığı, kimsenin tarif etmediği o görünmez taraf… Hayatın gölgesinde saklanan derslerle karşı karşıyaydım. BİR GERÇEĞİN AĞIRLIĞI İnsan bazen öğrendiği bir gerçeği kabul etmez. İnkar eder, çelişir, savaşır. Ama hayatın tek bir kuralı var: Kabul etmediğin şey seni büyütmez. Ben de bunu geç öğrendim. Kırıldığım insanları düşününce öfke duymuyordum artık. Onların yaptıkları değil, benim görmezden geldiğim işaretler yoruyordu beni. Aslında insanı yıkan başkalarının hataları değilmiş. Kendi içindeki sesleri susturmasıymış. Ve ben o sabah ilk kez içimde sakladığım o sessiz uyarıyı duydum: “Bu senin hayatın. Ve kimse senin yerine yaşamayacak.” BİR BAŞLANGICIN SESSİZ TARAMASI Kahvemi elime aldığımda pencerenin kenarında uzun süre durdum. Sokağın sessizliğini dinledim. Rüzgârın hafifliğini… Kuşların sabah telaşını… Ama en çok kendi içimdeki değişimi dinledim. Bir insan, kendi değişimini fark ettiği gün, hayatıyla ilk kez gerçekten tanışıyormuş. Ben o gün hayatımla tanıştım. Acılarımla barıştım. Kırgınlıklarıma koltuk verdim. Yorgunluğuma sarıldım. Çünkü fark ettim ki: Beni en iyi yine ben iyileştiriyorum. Kimsenin yapamadığını kendi iç sesim tek cümleyle yapıyordu: “Artık hazırsın.” Hazır olduğum şey neydi bilmiyordum… Ama içimde bir güç vardı. Bu kez beni geri çekmiyordu, ileri itiyordu. DERSİN ADI: ZAMAN Zaman, kimsenin tam olarak anlayamadığı bir öğretmendir. Ne acele eder, ne bekler… Ama sade bir gerçeği öğretir: “Her şey vaktinde olur.” Eskiden neden olmadığını sorguladığım şeyleri şimdi “iyi ki olmamış” diyerek anıyordum. Çünkü bazı kapılar kapalı kalması için varmış. Bazı insanlar yolcu olması için hayatımıza girermiş. Bazı cümleler duyulmaması gereken yerde susarmış. Ben bütün bunları zamanın elinden öğrendim. Ve fark ettim ki: Zaman geçmiyor gibi hissettiren anlar, aslında bizi bir sonraki basamağa hazırlıyormuş. Ben hazırlanmıştım. Bunun farkına geç varmıştım sadece. HAYATIN SAKLADIĞI DERS Kendime dönüp baktığımda bir şeyi ilk kez bu kadar net gördüm: Ben aslında hiçbir zaman zayıf olmamışım. Sadece gereksiz insanlara güçlü görünmeye çalışmışım. Ve insan yanlış yerde güçlü görünmeye çalıştıkça gerçek gücünü kaybediyormuş. Oysa hayatın sakladığı ders çok basitmiş: “Gücünü doğru yerde kullan.” Ben artık biliyordum nereye gücümü vereceğimi: Kendime. Kendimi iyileştirmeye, kendimi büyütmeye, kendimi anlamaya… Bu, hayatın bana verdiği en büyük tecrübeydi. GERÇEĞE AÇILAN KAPI O gün öğrendiğim şeylerden sonra içimde bir kapı açıldı. Ne kadar derin, ne kadar uzak bilmiyorum… Ama beni çağırıyordu. Ve ben ilk kez korkmadan cevap verdim: “Geliyorum.” Çünkü artık biliyorum: Bir insan tecrübelerinden kaçmaz. Onları yanına alır… ve yola devam eder. Ben de devam ediyorum. Daha sakin, daha güçlü, daha bilinçli. Bu bölüm burada bitti. Ama önümdeki yol… artık sadece bana ait. Ve ben yürümeye hazırım. Pencerenin önünde dururken düşüncelerim beni geçmişe değil, bu kez geleceğe götürdü. Nasıl olacağını bilmediğim ama artık korkmadığım o geleceğe… Elimde tuttuğum kahve yavaş yavaş soğurken, içimdeki ses daha da netleşti: “Bundan sonra kendi hikâyeni sen yazacaksın.” Bu cümle ilk kez beni ürkütmedi. Aksine içimi ısıttı. Çünkü hayatın benim için hazırladığı derslerin sadece başlangıcında olduğumu biliyordum. HAYATIN KÜÇÜK İŞARETLERİ Tam o sırada telefonum titreşti. Ekrana gelen bildirim tanıdık değildi. Ne bir dosttan mesajdı, ne de bir beklentimdi. Sadece basit bir cümle yazıyordu: “Nasılsın?” Bu bile bana bir şey öğretti: Hayat bazen en büyük dersi en küçük cümleyle verirmiş. “Nasılsın?” Aslında kimsenin gerçekten bilmediği, kimsenin tam olarak sormadığı bir soruydu. Ben ise o an fark ettim ki, yıllarca bu soruya sahte cevaplar vermişim. “İyiyim.” “Alışıyorum.” “Geçecek.” Oysa o sabah ilk kez içimden geçen gerçek cevabı duydum: “Değilim… ama olacağım.” Ve bu cümle beni incitmedi. Aksine güçlendirdi. Çünkü insan, iyileşemediğini kabul ettiği gün iyileşmeye başlarmış. KENDİNİ DUYABİLMEK Derin bir nefes verdim. Odanın sessizliği, kendi içimde kopan fırtınayı neredeyse kucaklıyordu. “Kendimi duyuyorum…” dedim içimden. Bu cümle basit gibi görünse de, yıllar sonra öğrendiğim bir hakikatti. Ben kendimi yıllarca herkesin sesi arasında kaybetmiştim. Kim ne der? Kim ne düşünür? Kim gücenir? Kim kırılır? Bu sorular yüzünden kendi sesimi boğmuşum meğer. İçimdeki kadın bağırıyormuş, ama ben onu susturuyormuşum. Oysa şimdi… ilk kez gerçekten konuşmama izin veriyordum. KABULLENMENİN SESSİZ GÜCÜ Başımı yana yaslayıp gözlerimi kapattığımda içimden tek bir cümle geçti: “Kendime haksızlık etmişim.” Bu cümle acıtmadı; sadece içimde bir kapıyı sessizce araladı. Çünkü insan en çok kendine haksızlık ettiğini fark ettiğinde büyüyormuş. Ben geçmişte yaptığım seçimlere kızmayı bırakmıştım. Yanlış insanlara güvendiğim için artık kendime yüklenmiyordum. Susmam gereken yerde konuşamadığım için de… konuşmam gereken yerde sustuğum için de… Hepsini kabullendim. Hepsi benim bir parçamdı. Ve kabullenmek, affetmenin ilk adımıydı. GÜCÜN FARK EDİLDİĞİ AN Elimi kalbime koydum. Kendi kalp atışımı duyuyordum. Ne geçmiş korkutuyordu beni, ne de geleceğin belirsizliği. O anda içimden şu cümle yükseldi: “Ben güçlüyüm… ama kimse için değil, kendim için.” Bu, yıllardır beklediğim farkındalıktı. Kimsenin doğrulamaması gereken, kimsenin onaylamasına gerek olmayan bir gerçek. Gücüm acılardan değil, onların içinden çıkabilme cesaretimden geliyordu. Bu, bir kadının sahip olabileceği en sessiz ama en büyük güctü. Ve o sabah, kendi kendime söz verdim: Artık kimseye kendimi kanıtlamayacağım. Kimseye kendimi açıklamayacağım. Kimse için vazgeçmeyeceğim. Çünkü bir kadın, tecrübeleriyle konuşmaya başladığında, hiçbir ses onun kadar gerçek çıkmaz. Ben de artık konuşuyordum. Sessizce, derinden, içimden… Ve biliyorum: Bu sadece bir bölüm değil, yeni bir ben’in başlangıcı. Pencereden uzaklaşıp odanın ortasında durduğumda, kendimle baş başa kalmanın ne kadar zor ama ne kadar özgürleştirici olduğunu fark ettim. Bir insan, kendisiyle yalnız kalmaktan korkuyorsa aslında içinden kaçıyordur. Ben yıllarca kendimden kaçmıştım. Kendi sesimi duymamak için kalabalıklara karışmış, suskunluğumu başkalarının gürültüsüyle bastırmıştım. Oysa şimdi sessizlik bana zarar vermiyor… beni onarıyordu. HAYATIN YENİDEN YAZILAN HARİTASI Odayı ağır bir nefesle süzdüm. Her şey yerli yerindeydi ama bende hiçbir şey aynı değildi. Sanki hayatımın haritası değişmiş gibiydi. Gittiğim yollar, döndüğüm köşeler, kaybettiğim insanlar… Hepsi bir anlam kazanıyordu artık. Şunu kabul ettim: Hayat bazen seni yanlış yollara bilerek sokar. Çünkü doğru yolu yalnızca oradan çıkınca bulursun. Ben de o çıkmaz sokaklardan çok geçmişim. Ama artık neyin çıkmaz olduğunu biliyordum. BİR KADININ KENDİNE DÖNÜŞÜ Aynaya yürüdüm. Yüzüme baktım. Ne gördüm biliyor musun? Bir kırgınlık değil… bir sitem değil… bir pişmanlık da değildi. Gözlerimin içinde ilk kez kendi kararlılığımı gördüm. O kararlılık bana sessizce şöyle diyordu: “Bu defa kendin için yürüyorsun.” Evet… İlk kez gerçekten kendim için adım atıyordum. Kimseyi memnun etmek için değil, kimseyi üzmemek için değil, kimseye yetişmek için değil… Sadece kendim için. Bu duyguyu yıllardır hissetmemiştim. Ya da hiç hissetmemiştim. HAYATIN GERÇEK SINAVI Dışarıdan gelen hafif rüzgâr perdelere çarptı. O anda içimden bir cümle geçti: “En zor sınav, insanın kendiyle yüzleşmesidir.” Ben bu sınavı ertelemişim. Hep bir gün cesaret ederim sanmıştım. Meğer o gün bugünmüş. Kendi kusurlarım, kendi hatalarım, kendi korkularım… Hepsini tek tek gördüm. Ve ilk kez kaçmak yerine onların karşısında dimdik durdum. Çünkü insan, kendi kırıklarından korkmayı bırakınca asıl o zaman güçlenmeye başlarmış. KAPANMAZ SANILAN DEFTERLER Yıllardır kapatamadığım bazı defterler vardı. Bazı isimler, bazı anılar, bazı cümleler… Onları düşününce bile içimde bir sızı oluşurdu. Ama şimdi fark ettim ki: O defterler zaten çoktan kapanmış. Ben sadece kapağını elimde sıkı sıkı tutuyormuşum. Geçmişi bırakmak, unutmak değilmiş… Geçmişi kabullenmekmiş. Kabul ettiğinde zaten acı seni terk ediyormuş. Ben de o sabah kendimi geçmişimin esiri olmaktan kurtardım. SON FARKINDALIĞI Kendime baktığımda artık şunu çok net hissediyordum: Ben değişmiyorum… Aslında kendime dönüyorum. Hayatın bana unutturduğu o kadına. İçinde sakladığım gücü yıllarca susturduğum o kadına. Kırılgan, ama bir o kadar dirençli olan o kadına. Ve o iç ses yeniden konuştu: “Artık başka bir şey başlıyor.” Bu cümleyi duyduğum anda hiçbir şey eskisi gibi kalmayacağını anladım. Çünkü ben artık eski ben değildim. Aynı yol yoktu. Aynı bakış yoktu. Aynı yük yoktu. Sadece daha bilge, daha sessiz, daha güçlü bir kadın vardı. Ve o kadın konuşmaya başlıyordu. Kendimle yüzleşmenin ağırlığı yavaş yavaş hafiflerken, içimde tuhaf bir huzur oluştu. Sanki uzun zamandır kapalı duran bir pencere ilk kez açılmış da taze hava içeri dolmuş gibiydi. O an anladım ki, hayat bazen seni en dibe çekip orada yalnız bırakmaz; sadece ne kadar güçlü olduğunu göstermek için karanlıkta kısa bir süre tutar. Ben o karanlıktan çıkıyordum artık. Adım adım, sessiz ama kararlı… GERÇEĞİ KENDİMDE BULMAK Yıllardır bir şeyleri insanlar üzerinden anlamaya çalışmışım. Kim ne dedi, kim ne yaptı, kim ne hissettirdi… Meğer asıl cevap hep bende saklıymış. Çünkü bir insan ancak kendini duyduğunda gerçekten büyürmüş. Ben kendimi yeni yeni duymaya başlamıştım. Kalbim daha sakin atıyor, düşüncelerim daha berrak geliyordu. Sanki içimde biri fısıldıyordu: “Kendini hatırladın sonunda.” Ve o an, en çok kendime teşekkür ettim. Yıkılmadığım için, pes etmediğim için, ayakta kaldığım için… HAYATIN SESSİZ ÖĞÜTLERİ Bir sandalyeye oturup başımı geriye yasladım. Gözlerimi kapattım. Sessizlikte bile bir ders vardı. Sanki her şeyin dili çözülüyordu: Geçmiş: “Ben seni büyütmek için vardım.” Acı: “Ben seni uyandırmak için geldim.” Zaman: “Ben seni iyileştirmek için çalıştım.” Yalnızlık: “Ben seni kendine getirmek için bekledim.” Ve en önemlisi… Hayat: “Ben seni kırmak için değil, güçlendirmek için yürüttüm.” Bu fısıltılar beni ürkütmedi. Aksine içimi rahatlattı. Çünkü ilk kez hayatın bana karşı değil, benim yanımda olduğunu hissettim. BİRAZ DAHA GÜÇ Derin bir nefes aldım. Sanki göğsümde yıllardır duran bir düğüm çözülmüştü. O an içimden şu söz geçti: “Ben artık bir şeylerin arkasından koşmuyorum.” Ne insanların sevgisinin, ne açıklamasının, ne de onayının… Koştuğum tek şey kendime verdiğim söz oldu: “Kendini yarım bırakmayacaksın.” Bu cümle bana öyle büyük bir güç verdi ki, bütün yorgunluklarım hafifledi. Sanki omuzlarımdaki ağırlık bir anlığına yok olup havaya karıştı. SESSİZCE BAŞLAYAN YENİLİK O gün içimde bir şey değişti. Büyük bir gürültüyle değil, küçük bir aydınlanmayla… Bir kadın, kendi gerçeğini fark ettiğinde hayatının yönü sessizce değişirmiş. Benimki de o sabah değişti. Kimse görmedi, kimse fark etmedi… Ama ben biliyordum: Ben artık eski ben değildim. Ve bu farkındalık, bir ömür sürecek bir başlangıcın ilk adımıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD