Köy Evi

1228 Words
Arabanın kapısına sığındı Feza. Kurşunlar ince ince üzerine yağmaya başlamıştı. Göz ucuyla karşıdaki arabaya baktı, hızla yaklaşıyordu. Kendini siper ettiği yerde eğilerek aracın istediği noktaya gelmesini bekledi. Tam istediği açıya geldiğinde, kafasını hızla kaldırıp şoför koltuğundaki adama tek el sıktı. Tam kafadan... Adamın kafası geriye savruldu, direksiyonu kontrolden çıktı ve bir ağaca çarparak durdu. Arkasından dumanlar çıkıyordu. Hemen eğilip bayılan yabancıya seslendi. “Hey uyuma, kendine gelmen lazım!” Cevap gelmediğinde karşıdan üzerine kurşun yağmuru tekrar başladı. Yabancı kendinden geçerken kafası eğildiği için kurşunlar isabet etmiyordu. Hızla emekleyip arabasının içine girdi, adamın bacağına sürterek arka tarafa geçti. Zaten kırılmış olan arka camdan kafasını hızlıca dışarı çıkardı. Elindeki kendi silahıyla ve adamın verdiği tabancayla, iki eli birden ardı ardına ateş etti. Hedef alıp durmadan indirdi. Dördüncü adam da yere yığıldığında ateşi kesti. Barut kokusu ciğerlerini yakarken sessizleşen çevreye göz gezdirdi. Biri yerde inlese de diğerleri ölmüştü. O birini bilerek öldürmemişti. Arka kapıyı açıp hızlıca dışarı atladı. Derin bir nefes çekerken, telefonunun yeniden çaldığını fark etti ama umursamadı. Öldürmediği adama yöneldi. Dizlerinin üzerine çömelip saçlarını sertçe tutarak kafasını yukarıya kaldırdı. Yüzü puşi ile örtülüydü. Puşiyi aşağıya indirdiğinde karşısında 20’lerinde genç bir adam gördü. “Lan şerefsiz,” diye bağırdı saçlarını sıkıca kavrarken. “Genceciksin daha, neden bu pisliğe bulaşıyorsun? Beyinsiz seni!” “O askeri ver bize yoksa geberirsin.” Alaycı bir kahkaha attı. “Lan gebermek üzeresin hâlâ ne diyorsun?” “Yol adamlarımızla dolu. Beni öldürsen bile buradan çıkamazsınız!” diye bozuk şivesiyle konuştu terörist. Feza kafasını tutup sertçe yere vurdu. “Neden o askerin peşindesiniz?” diye sordu, kafasını bir kez daha yere indirirken. Adam acı içinde bağırdıktan sonra “dur dur” diye yalvarmaya başladı. Ha şöyle! Hemen de dökülüyordu pislikler. Bunların ruhları hain. Ama durmadı. Kafasını ardı ardına vurmaya devam etti. Tamam anlatacağım dese de dinlemeden hıncını aldı. “Şimdi dinliyorum,” dedi kanını görüp tatmin olduktan sonra. Gözlerinden öfke kıvılcımları saçılıyordu. “Bizden biri gibi aramıza girip kandırdı hepimizi,” dedi terörist nefes almaya çalışırken. “Liderimiz Hırdo’yu vurdu, sevkiyatımızı patlattı ve kaçtı. O flashbelleği de ondan almamız lazım.” Yüzünü buruşturup elini saçlarından çekti Feza. Gözlerini kısıp dudak büktü. “Hırdo mu? Ne tür bir piç ismi bu?” Yerdeki toprağa elini sürtüp silerken dudaklarını büzdü. Silahını adama doğru doğrulturken terörist öleceğini anlayarak yeniden yalvarmaya başladı. “Anlattım ya, vurma beni, yemin ederim kimseye burada olduğunuzu söylemem…” Ama daha cümlesi bitmeden alnına yediği tek kurşunla sesi kesildi. Derin bir nefes alarak onların arabasına yöneldi Feza. Arabaya ve cesetlere şöyle bir göz attığında ilk yardım çantası olduğunu gördü. Çantayı kapıp kendi arabasına doğru yürüdü. Yaralı askere bakıp elini uzatarak nabzını ölçtü. Nabzı vardı ama çok zayıftı. Bir an önce hastaneye gitmesi gerekiyordu. İlk yardım çantasını açtıktan sonra adamın montunun fermuarını açtı. Eline sırf kasları geliyordu, maşallah iyi spor yapmıştı. Kazağını kasıklarından tutup yukarıya sıyırdığında teninin komple kanla kaplanmış olduğunu görüp yüzünü buruşturdu. Göğsünde kaburgaların altında kurşun yarası vardı ve hâlâ kanıyordu. “Kendine gel,” dedi yanağından dürterek. Alkolü beze döküp yaraya bastırdı. Baygınlığının arasından kısık bir inilti duyuyordu. Kirpikleri kapalıydı, göz kapaklarında titreyen gölgeler vardı. Bezle kanamayı durdurmaya çalıştı. Sonra sargı bezini sıkıca sardı. “Bir doktor bulana kadar dayanmaya çalış,” diye bağırdı ama yine cevap alamadı. Telaşlı adımlarla arabaya bindi, motoru çalıştırdı. Köy yolunda ilerlemeye başladı. Başka çaresi yoktu. Köyde bir doktor bulabilirdi belki. Evler görünmeye başlayınca telefonu yeniden çaldı. Ancak meşgule attı. Yandaki bir evin ışıkları yanıyordu. Arabayı yol ortasında bırakarak kapıya koştu. Hızla kapıya vurup açılmasını bekledi. Birkaç saniye geçmişti ki kapı yaşlı bir adam tarafından açıldı. Onu görünce adamın yüzünde şaşkın bir ifade oluştu; belli ki yabancı birileri pek görülmezdi buralarda. “Muhtar Hamit’i arıyorum, acil bir mesele amca,” dedi. “Evi nerede?” “Akrabası mısın?” diye sordu adam. Derin bir nefes verip “sayılır” dedi. Adam evi tarif ettiğinde koşarak arabasına geri bindi. Vakit kaybetmemek için gaza sonuna kadar bastı. Tarif edilen evin önünde durunca yine hızla aşağıya indi. Işıklar kapalı olmasına rağmen kapıya yumruklayarak vurdu. Bir süre bekledi, sonra yine vurdu. Sonunda içeriden ayak sesleri gelince birkaç adım geri çekildi. 50’li yaşlarında bir adam kapıyı elinde tüfekle açtı. “Muhtar Hamit?” diye sordu. Kaşlarını çattı adam. Bu saatte bu kızın evinde ne işi vardı? Epey telaşlı olduğu da belliydi. “Evet?” Derin bir nefes verip arabasını işaret etti Feza. “Arkadaşım yaralı, onu tanıyormuşsunuz.” Muhtar soğukkanlılıkla arabaya koştu. O da peşinden koştu. Yaralı adamı görünce gözlerine inanamadı muhtar. Bu binbaşı Ilgaz'dı. Şehrin zenginlerinden biri kızı Ayşe'ye göz koymuştu. Ilgaz komutan sayesinde kızı ondan kurtulmuş, şimdi de tıp okuyordu. Hepsi Ilgaz komutan sayesindeydi. Ona canını borçluydu muhtar. Komutanın yanağına vurmaya başladı muhtar. “Komutanım, komutanım!” Sonra içeri dönüp, “Ayşee!” diye bağırdı. İçeriden uzun boylu, kara gözlü, dizine kadar inen örgülü saçlarıyla kızı Ayşe fırladı. Ilgaz komutanı yaralı halde görünce yüzü bembeyaz oldu, “hiiiiii” diye bağırdı. Onu o pislik adamdan kurtardığından beri içten içe platonik bir aşk besliyordu Ilgaz komutana. Sırf onun için staj yerini askeriyeye aldırmıştı da neredeyse her gün onu görebiliyordu. Muhtar askeri arabadan çıkarmaya çalışıyordu, Ayşe donmuşken Feza da yardım etmek için yanlarına gitti. Bir kolunu o, diğerini muhtar kavrayınca kaldırdılar. Kütük gibi ağır diye geçirdi Feza içinden. Ayakları sürünerek onu eve kadar taşıdılar. “Kızım, sen kimsin?” diye sordu muhtar Hamit Feza'ya şüpheyle bakarak. Böyle güzel şehirli tipli kızın bu dağ başındaki köyde ne işi olurdu? “Feza ben. Yolda yaralı buldum.” Muhtar üstelemedi. Zaten Ilgaz komutan ona burayı tarif ettiğine göre güvenmiş olmalıydı. İçeri geçip salondaki koltuğun üzerine yatırdıkları an muhtar kazağını sıyırıp yarasına baktı. Göğsündeki eski yara izlerini ışığın altında net gördü Feza. Askerin kendi kokusu kanın metalik kokusuyla karışıyordu. Sıcak teni kolunun temasıyla yanıyor gibiydi. Tamamen yatağa bırakıp temasından kaçındı. O esnada Ayşe elinde bir çantayla koşarak geldi. Muhtar kenara çekilince kız yaranın başına geçerek bir ışık tutup yarasına baktı. “Kurşun içeride kalmış baba.” Muhtar “Hallediver,” dediğinde Feza’nın kaşları yukarıya kalktı. Sanki sürekli yaptıkları bir şey gibi rahatlardı. Kız Feza'ya ışığı uzattığında elinden alıp tutmaya başladı. Ayşe eline aletlerini alıp alkolle yıkadı. Sonra yaraya yaklaştırıp kurşunu çıkarmaya başladı. “Sen doktor musun?” diye sordu Feza. Kızın gözleri dolu doluydu. Bu askere karşı bir hisleri olduğu belliydi. Neredeyse elleri bile titriyordu ama kurşunu çabucak çıkardığını gördü. Yaraya pansuman yapmaya başlarken “tıp öğrencisiyim” dedi. “Peki sen kimsin?” diye sordu muhtar, şüpheli bir şekilde ona bakarken. “Ilgaz komutanı nereden buldun?” "Demek adı Ilgaz’dı" diye geçirdi içinden Feza. “Yolda arabama bindi. Dağ yolundaydık. Birilerinden kaçıyordu,” diye açıkladı kısaca. Muhtar “Buralı mısın?” diye sorduğunda gözlerini kaçırmadan yüzüne baktı. “İş için geldim." Muhtar kafasını aşağı yukarı salladı ve başka da bir şey sormadı. O esnada Ilgaz inledi. Ayşe pansumanı bitirmiş, dikişe başlamıştı. Eli epey hızlıydı kızın. Yaralı olan sevdiği adam olunca korkudan daha da hızlı davranmıştı. Bir an önce kanamayı durdurması gerekmişti çünkü. “Durumu nasıl?” diye sordu Feza. Ayşe bu bal renge benzer saçlı kıza içten içe kinlenmişti. Güzel bir kızdı biraz da kıskanmıştı. “İyi olacak,” dedi sadece. Muhtar ayağa kalktı. Bakışları yeniden Feza’ya döndüğünde, “Onu buraya kadar getirdiğin için sağ ol kızım. Allah çıkarmış karşına. Yan odayı senin için hazırlasın Ayşe. Bu gece burada kalın. Yollar sabaha kadar tehlikeli olur,” dedi. “Tamam,” dedi Feza. Açıkçası çok yorgundu. Benzini de yoktu. Yarın ola hayır ola diye içinden geçirdi
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD