bc

GİRİFTAR (ALEV ALEV SERİSİ)

book_age18+
8.9K
FOLLOW
47.6K
READ
HE
fated
medieval
love at the first sight
like
intro-logo
Blurb

"Beni öptükten sonra yine gideceğini veya kaçacağını mı sanıyordun?" dedi boğuk sesiyle.

Ellerim yine yerini bulmuşçasına göğüslerinin üstüne gitti. Üstündeki siyah gömleği bile bedeninin sıcaklığını saklayamıyordu. Ellerimi sert göğsünün üstüne koyup itmeye çalıştım. Milim bile kıpırdamadı o iri cüssesi. Bir elini çıplak sırtıma koyup bedenimi bedenine yapıştırdı. Gözlerini göğüslerime dikti yine. Yüzümü gömleğinin düğmelerine diktim. Yüzüne bakamıyordum utançtan. Elini sırtımda dolaştırmaya başladı. "Yanıyorsun hatun sen. Yakıyorsun" Boğuk sesiyle konuşunca karnımda yine o tatlı sızı baş gösterdi. "O göğüslerine söyle uslu dursunlar. Kafa bırakmıyorlar adam da!" dedi.

Kaşlarımın altından gözlerimi gözlerine diktim. Gözleri adeta yanarak elbisenin içinde sıkışmış göğüslerimdeydi. Ona baktığımı hissetmiş gibi gözlerini bana çevirdi. Yüzümü inceledi. "Seni bırakır mıyım sanıyorsun? " Yüzünü yüzüme yaklaştırarak gözlerini alt dudağıma dikti. "Yeni buldum bırakmam seni!" diyerek fısıldadı.

Dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

?

❗KİTAPTAKİ TÜM OLAYLAR VE KİŞİLER HEPSİ HAYAL ÜRÜNÜDÜR❗

Osmanlı padişahı ile Mora Prensesi arasında geçen tutkulu bir aşk hikayesi... Onların aşkı bir düş sayesinde başladı, başka bir hayata bağlandı...

Maia & Yavuz

Yetişkin içerik barındırır!

chap-preview
Free preview
1.Bölüm
1. BÖLÜM "MERDÜMGİRİZ" Merdümgiriz, kalabalıktan hoşlanmayan, kaçan. 1520 / Mora Yarımadası Güneş ışınları kalın perdenin arasından arsızca süzülüp yüzüme vurduğunda yerimden rahatsızca kıpırdanıp tatlı uykuma geri dönmek istedim. Birkaç saniye sonra zihnimi kapatmak üzeriyken kapı çalındı. "Prensesim günaydın. İzniniz olursa içeri girmek istiyorum." Madam Emma'nın sesini kapının diğer tarafından duyunca omuzlarımda olan yorganı kafamın üzerine kadar çektim ve kulaklarıma bastırdım. Kapı tekrar çalındı. "Prensesim içeri giriyorum." Kapının gıcırtısını duydum. İçeri giren ayak sesleri yatağa doğru yanaştı. "Prensesim lütfen uyanın artık." Dedi madam sesini biraz yükselterek. Yorganı üzerimden atıp tek gözümü açarak ona baktım. "Tanrı aşkına daha gün doğmadan beni uyandırmanızın sebebini öğrenebilir miyim madam?" dedim sinirli bir şekilde. "Lütfen canım bir prenses gibi konuşmanızı diliyorum. Güneş neredeyse tepede lütfen çıkın bu yataktan artık. Güzel bir gün sizi bekliyor." Oflayıp yataktan çıktım. Kapının önünde elindeki elbiseler ve suyla beni bekleyen hizmetkarlara döndüm. "Fazladan suya gerek yok bugün yıkanmayacağım." Dedim ve odadaki paravanın arkasına geçip üstümdeki beyaz geceliği çıkarmaya başladım. "Ama prenses bugün özel bir gün. Biliyorsunuz ki birçok yerden misafirleriniz gelecek." "Lüzum yok madam. Bugün de diğer günler gibi sıradan bir gün" dedim. Madam cevap vermedi. Üzerimi değiştirip paravandan çıktım. Madam arkama geçip içliğimin korselerini bağlamaya başladı. "Sizi bu kadar üzen nedir prenses? Birkaç gündür hep böylesiniz. Acaba bir sorununuz mu var?" meraklı bir şekilde sorgulamaya başladı. "Sizce ne olabilir madam? Daha ben doğmadan karar verilmiş bir evliliğe mahkum oldum. Evleneceğim adamın bir bunak oluğundan bahsetmiyorum bile." Sinirli halim cümlelerime de yansımıştı. "Lütfen prenses böyle söylediğinizi kimse duymasın. Hem Kont Richard bahsettiğiniz kadar bunak değil bence" "Madam söylediğine sen bile inanmıyorsun. Kraldan daha yaşlı belki de hem kraliçenin de sırf onunla kaynaşmam için bu partiyi düzenlediğine de eminim." "Anneniz sizin iyiliğiniz için yapıyor prenses. İngiltere kralıyla evlenmeden önce daha iyi tanımanızı istiyor." "Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum. Sırf toprak çıkarları için beni harcadıklarına hala inanamıyoru-" Madam sırtımdaki ipleri sıkı çektiği için nefesim kesildi. "Madam biraz daha sıkarsanız sanırım erkenden öldüreceksiniz beni" dedim korsenin içinde nefes almaya çalışarak. "Biliyorsunuz ki prenses-" Nefes almaya çalışarak sözünü kestim "Evet biliyorum bir leydi her zaman kusursuz olmalıdır." Dedim ve gözlerimi devirdim. Umarım bugün çabuk biterdi. Odadan çıktım ve uzun ve boş koridorda yürümeye başladım. "Anneniz sizi büyük salonda bekliyor prenses!" dedi arkamda yürüyen Ally. Adımlarımı hızlandırıp büyük salonun kapısında durdum. Kapının önündeki hizmetkarlar kapıyı açtı ve salona girdim. Annem işte ordaydı. Simsiyah uzun saçları ve ona tezat bembeyaz teni ve üzerine geçirdiği zümrüt renginde elbiseyle tahtta kendine ait olan yerde oturmuş beni bekliyordu. "Her zaman ki gibi Maia yine geç kaldın." Sinirli sesi ve çatık kaşlarıyla bir hayli kızmışa benziyordu. Ona doğru yürüyüp önünde reverans yaptım. "Kusura bakmayın kraliçem. Beklettiğim için üzgünüm." Kaşlarını yukarı kaldırıp alaycı bir şekilde bana bakmaya başladı. "Her zaman ki gibi. Hiç şaşırmadım." Duruşumu dikleştirdim ve yüzüne dik bir şekilde baktım. O bir anne değildi. Sadece kraliçeydi. Hiçbir zaman yanıma gelmemiş beni sevmemiş bana dokunmamıştı. Doğduğumdan beri bakıcılarla büyümüş Madam Emma ile her şeyi öğrenmiştim. Beni hiçbir zaman sevmemişti. Bunun sebebi belliydi o bir erkek çocuk verememişti krala. Bu da kralın başka kadınlara gitmesi için yeterli bir sebepti. Bundan beni sorumlu tutuyordu. Onun sevgisini değil de nefretini kazandığım için asi bir kız olmuştum her zaman. Şımarık değil de sevgiye açtım. Çoğu insan tarafından küstah görünsem de sadece çocuktum içimde. Ama Kraliçe Catherine beni her zaman bir robot gibi yetiştirmeye çalıştı. Zamanla ondan nefret etmeye çalışsam da sadece bana geçtiği genetik genler haricinde ondan delicesine nefret ediyordum. Uzun gece karası saçlarım ela gözlerim ve biraz iri dudaklarım vardı. Orta boylu biraz çıkık kalçalı ve ergenlikte fazlaca büyümüş göğüslere sahiptim. Sadece on sekiz kış görmüş bir kızdım. Söylediklerine göre kraliçenin genç haline benziyormuşum. "Her neyse kötü alışkanlıklarından bahsedip bugün keyfimi bozmaya hiç niyetim yok. Bugün özel bir gün ve sen kusursuz olmak zorundasın" Ellerini tahtın kollarına koyup ayağı kalktı. Yavaşça tahtın merdivenlerini inip tam önümde durdu. "Hiçbir sorun istemiyorum. Madam Emma ile konuştum. Her şeyi ayarlayacak hiçbir sorun çıkarma. Sadece partiye gel mutlu görün ve Richard'a iyi davran." Elini uzatıp çenemi kavradı. "Eğer Richard senin hakkında kötü bir şey söylemek için yanıma gelirse kendine kaçacak yer ara küçük prenses!" dedi ve elini çenemden çekti. Arkasını dönüp tahtına tekrar oturdu. "Şimdi çıkabilirsin!" Arkamı döndüm ve salondan çıktım. Prensesler masallardaki gibi yaşamıyorlarmış. Gerçek prensesler nasıldır bilir misiniz? İçi boş bir kukla gibi. Aynanın önüne geçip kendimi inceledim. Yüzüm solgunlaşmış gözlerimin altlarında mor torbacıklar oluşmuştu. Yorgunluğumun üstüne bir de parti çıkmıştı. Aynanın önüne oturmak istediğimde karnıma batan korseyle sinirli bir nefes aldım. Ellerimi sinirle arkaya atıp alışkanlıkla korsenin iplerini çözmeye başladım. İpleri hızlıca çözüp korseyi yatağın üstüne attım ve tenimden sıyrılan elbiseyi omuzlarımdan çekip ayaklarıma düşmesine izin verdim. İçliğimle birlikte aynanın karşısına geçip sandalyeye oturdum. Aynadaki yüzümü inceledim. Mutsuzdum günden güne tüm hayat enerjim çekiliyor gibi hissediyor gibiydim. Sevmediğim bir adamla pardon bunakla evlenecektim. Bir prenses değil fakir bir kız olup sevdiğim adamla evlenmek özgürce dolaşmak isterdim. Bu krallığın her odası hapishane gibiydi bana. Kaçıp gitmek istiyorum bazen ama cesaretim bile yok. Ailem beni sevmezken hayat bana bu kadar acımasızken nereye gidebilirdim ki? Kapı çalınca düşüncelerimden sıyrıldım ve içeri girmelerine izin verdim. "Prenses balo zamanı!" Tüm neşesiyle beni mutlu etmeye çalışan Emma'ya gülümsemeye çalıştım ve kendimi onun ellerine bıraktım. Öncelikle kraliçenin 'benim kızımın muhteşem vücudu var ' dedirten o 'nefes kesici' -cidden nefes kesici- olan korseyi taktım. Korsenin ipliklerini sıkıştırıp nefes almamı zorlaştırdılar. Korseyi sıktıkça göğüslerim öne doğru çıkmıştı. "Madam bu ipleri biraz genişletir misin? Öleceğim neredeyse." "Olmaz kuzum. Muhteşem olmalısın." Muhteşem olacağım derken öleceğim neredeyse. Her ipte göğüslerim acıyordu ve nefes almam zorlaşıyordu. Kraliçenin giymemi istediği elbiseyi getirdiler. Elbisenin göğüs kısmı açık askıları da omuzlarımdan düşüyordu. Krem ve açık pembeden oluşuyordu. Hizmetçilerin yardımıyla elbiseyi giymeye çalıştım. Madam daha sonra saçlarıma şekil verip yüzüme de renk kattı. Saçlarımın da bitmesiyle partiye -cenaze törenine- hazırdım. Ortamdaki seslerin yükselmesiyle ağzımdaki et parçasını yutup bakışlarımı salonda dolaştırdım. Bir sürü leydiler, kontlar, şaraplar, şuh kahkahalar, yalandan sohbetler, hiçbir şey yok gibi kendini dansa verenler... Her şey sanki üstüme üstüme geliyordu. Yalan, sahte, yapmacık. Omuzlarımı dikleştirip yanımdaki adama baktım. Richard'a. İlk geldiğinde beni yanına almış ikimizin baş başa oturacağı bir masaya götürmüştü. Onu son gördüğümde 12 yaşımdaydım. Uzun zamanda onda oluşan tek farklılık artık bana çocukça bir gülümseme değil de salyalarını akıtarak bakmasıydı. Richard beyaz saçlı beyaz bıyıklı yaşından dolayı yüzünde kırışıklıkları olan hafif tombul sol ayağı topal bir adamdı. Daha önce iki kere evlenmiş ve 3 tane çocuğu vardı. Son kraliçe öldüğünden beri en az iki ay olmuştu. Tanrım bu adam kadın delisiydi! "Maia hayatım beni dinlemiyor musun sen?" Richard'ın sesiyle kendime geldim. Bakışlarımı ona çevirdim ve gülümsemeye çalıştım. "Hayır sadece duyamadım sesini." Gülümseyip elini yanağıma uzattı. "Sorun değil tatlım sadece artık evlenmemizin vakti geldiğini söylemiştim. Sen ne düşünüyorsun?" dedi. Midem bulanmıştı dokunuşundan. Tanrı şahidim o bıyıklarını yolmak istiyordum şuan. "Bilmiyorum. Bunları babamla konuşsan daha iyi olur." dedim ve geri çekildim. Yanağımdaki eli boşluğa düştü. Elini yumruk yapıp geri çekti. "Taze çiftimiz de buradaymış. Richard bende seni arıyordum dostum" Babamın sesiyle o tarafa döndüm. "Ah İvan kusura bakma, güzel nişanlımla biraz hasret gidermek istemiştim sadece." Ayağı kalkıp babama sarıldı. "Anlıyorum tabi. Biraz konuşmak istedim sadece seninle şu son olayları." dedi ve geri çekildi. "Osmanlı hakkında mı?" "Ah evet Osmanlı! Sanırım bir topaltı daha yapmamız gerekecek. Mısırı aldığından beri bu iş çok tehlikeli olmaya başladı. " dedi babam elindeki viski bardağını dudağına götürerek. "Evet o velet babasından daha kurnaz çıktı. Babasını tahtan indirdiğinde iyi şeyler olur sanmıştım." "Evet bir sorun bulmak şart. Ancak Kostantinapolisi aldıktan sonra bu oldukça zor gibi." "Papayla bu sorunu konuştuk. Tekrar konuşacağız ve bu sorun büyüyecek gibi." Aralarındaki konuşmayı daha fazla dinlemedim. Osmanlı hakkında biraz bilgim vardı. Büyük hükümdarları Fatih Sultan Mehmet Kostantiniye'yi alınca adını tüm herkese duyurmuştu ve sanırım hala devam ediyordu. Madam bu devlet hakkında çok şey söylemişti çünkü annesi bir Müslümandı ve Osmanlıda yaşıyordu eskiden. Kendisi de az çok biliyordu Osmanlıyı ve dilini. Hatta bana biraz Osmanlıca bile öğretmişti. Kalabalıkta Mary'i görünce ayaklandım. "Müsaadenizle biraz dolaşsam iyi olur" dedim ve Mary'e doğru yürümeye başladım. Yürümek bile artık işkenceydi nefes bile alamıyordum. "Kayıp prensesimiz demek ki buralardaymış." Mary gülerek bana sarıldı. Sarılışına karşılık vererek geri çekildim. "Asıl sen nerelerdesin?" Mary buradaki tek arkadaşımdı. Amcam Henry'nin kızıydı ve birlikte büyümüştük. "Ee partin nasıl geçiyor?" Koluma girerek yavaşça kalabalık ortamdan çıktık. "Bok gibi" Dedim ve ağzımı kapatarak güldüm ve sırtım ani bir ağrı saplandı. Sanırım korseyi unutmuşum. Mary cevabıma güldü ve sohbet etmeye devam ettik. O sırada kalabalıktaki sesler yükselmeye başladı. "Neler oluyor?" dedi ve kalabalığa doğru yürüdü Mary. Yanımdaki göstericinin çıkardığı dumanla halim daha kötü oldu. Nefes alamıyordum. Mary bir anda koşarak geri geldi. "Maia inanamayacaksın ama Osmanlı askerleri burada!" dedi ve kolumu tutup beni o tarafa çekmeye başladı. Mary'nin dediği yere baktım salonda tam bir curcuna olmuştu. Kral ve kraliçenin oturduğu yemek masasına kürk giymiş sırtı bana dönük iri cüsseli biri oturmuştu. Yüzünü net göremiyordum saçları siyah ve kenardan bakılırsa sakallı biriydi. "Maia adamı görmen lazımdı. Bu adama yakışıklı demek bile az. Osmanlı erkeklerinin böyle olduğunu bilmiyordum." dedi heyecanlı bir şekilde. Salonun ortasında birkaç asker ve masada oturan adamın başında dikilen bir adam vardı. Richard ise ayakta kızgın bir şekilde oturan adama bakıyordu. Aslında onun o sinirli yüzünü görmek hoşuma gitti. Bir süre sonra herkes eski haline döndü. Amcam Henry yanımıza doğru geldi. "Ah prenses seni gördüğüme sevindim!" dedi. Yüzü gergindi ama gülümsemeye çalışıyordu. "Bende öyle amca!" "Baba Osmanlı askerlerinin burada ne işi var?" dedi Mary. "Siz bunları düşünmeyi eğlencenize bakın" Arkasını dönüp kalabalıkta kayboldu. Aslında umurumda değildi ve buradan hemen çıkmak istiyordum. Ancak bu pek mümkün görünmüyordu. O sırada kraliçe geldi. "Tatlım bize biraz izin verir misin?" dedi Mary'e gülümseyerek. "Tabi ki!" dedi ve reverans yapıp gitti. Kraliçenin gülümsemesi silindi ve bana döndü. "Sana Richard'a iyi davran dememiş miydim?" "Dediniz efendim!" Dişlerimin sıkarak konuşuyordum. "O aptal aklına girmemiş belli ki. Eğer Richard bu işten vazgeçerse seni yaşatmam. Anladın mı?" "Anladım!" Sinirle yüzüme bakıp arkasını dönüp gözden kayboldu. Kalabalıktan çıkıp uzun koridorun sonundaki balkona çıktım. Temiz havayı içime çektim ama yetmiyordu. Nefes alamıyordum. Balkonun demirliklerine tutunup nefes almaya çalıştım. Richard, evlilik, kraliçe, hepsi üst üste geliyordu. Nefeslerim hızlandı. Elimi sırtıma atıp ipleri açmaya çalıştım ancak yapamıyordum. Ellerim titriyordu sinirden. Ellerimi göğsüme koydum derin derin nefesler almaya çalıştım. Gözlerimi kapattım. O sırada arkamda adım sesleri duydum. Adım sesleri yaklaşıp tam arkamda durdu. "Lüt-lütfen yar-yardım e-eder mi-siniz? Nefes ala-mıyorum!" dedim kesik kesik. Biran da sırtımda sıcak bir el hissettim . Sırtım boyunca elini tenimde dolaştırdı ve iplerin üstünde durdu. Nefesim artık iki kat hızlıydı heyecanlıyım. Nefesim kesilmişti adeta. İplerin sökülüşünü hissettim. Elleri hızlıydı ve tüm ipleri biran da söktü. Korse genişleyince derin bir nefes aldım. Nefesim düzenlenene kadar öylece bekledim. Demirlikteki elimi çektim sırtımı dikleştirdim. Sırtımda onu hissettim. Elbisenin düşmemesi için iki yakasından tuttum ve yavaşça arkamı döndüm. Onunla göz göze geldik. Ay ışığı yüzüne vuruyordu. Gözleri siyah ve iriydi. Elmacık kemikleri ön planda olduğu için yanakları çukurdu. Yüzüne yakışan bir burnu teninin esmerliğine tezat kırmızıydı. Sakalları kısa ama yüzüne yakışıyordu. İri bedenin yanında bedenim kaybolmuş gibiydi. Çok kudretli görünüyordu. Kaşları çattık bir şekilde bana bakıyordu. O sırada ne yaptığımı anladım ve gözlerimi kaçırdım. Yanaklarım kızarmıştı. Adamı resmen incelemiştim. Onun da gözlerini tüm bedenimde hissetmiştim. "Be-ben teşekkür ederim." dedim ve yanından geçmeye çalıştım. İri ellerini çıplak omuzlarıma koyarak beni engelledi. Az önce tutunduğum demire sırtımı dayadı. Demirin soğukluğundan sırtımı gerdim ve göğsüm göğsüne sürtündü. Bir adım yaklaşarak aramızda hiç mesafe bırakmadı . Göğüsüm ona yapışmış gibiydi. Titreyen ellerimi karının üstüne koyarak üstüme gelmesini engelledim. Gözlerini önce karnının üstündeki ellerime sonrada göğsüne yapışmış göğüslerime çevirdi. Gözleri arsızca çıplak olan göğüslerimde dolaşıyordu. Az önceye tezat şimdi gözleri parlıyordu. Ellerimi karnına koyup itmeye çalıştım ancak iri bedeni kıpırdamadı bile. Sanki aramızda mesafe varmış gibi biraz daha üşütme abandı. Sırtım demirlere dayanmış hatta biraz da arkaya eğilmiştim. Ancak bu durum daha beter yaptı. Sırtım arkaya germemle göğüslerim daha da ön plana çıkmıştı ve bu ona daha fazla alan sunuyordu. Omuzlarımdaki ellerinden biri tenimde dolaşarak yavaşça köprücük kemiğimden kayarak göğüs oluğuma geldi. Nefesim kesilmişti. Yanaklarım kızarmış soluk soluğa ne yaptığını inceliyordum. Elini çıplak göğüsüm de dolaştırıyordu. Eli sıcaktı ve tutku doluydu. Sesimi çıkaramıyordum. Büyük elini göğsümden çekip karnındaki elimin üstüne koydu. Elim elinin içinde kaybolmuştu. Elimi göğsünün sol tarafına getirip bıraktı. Elini elime bastırdı. Beyaz tenim esmer tenine çok yakışmıştı. "Ne-ne yapıyorsun?" dedi titrek nefesimle. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum. "Ştt sakin ol hatun o titrek kalbin avucumda kalacak!" Sert sesini duyunca irkildim. Sesi sertti toktu. Elimin altındaki kalp öyle hızlı atıyordu ki heyecandan nefesim kesiliyordu. İlk defa böyle bir şey yaşıyordum. Bir dakika o bana hatun mu dedi? "Ha-hatun mu? O ne demek?" diye sordum. Heyecanlı halime baktı. Kırmızı dudakları yukarı kıvrılmıştı. Gökyüzündeki ay sayesinde yüz hatlarını inceleyebiliyordum. Gözleri aramızdaki tutkudan dolayı parlıyordu. Elini elimin üstünden çekerek demire yaslandığım sırtımı tuttu. Balkonun hemen yanındaki duvara elini sırtım ve duvar arasına koyarak yasladı. Sırtım kalçalarımın çizgisine kadar çıplaktı. Havadaki rüzgar sırtıma tatlı bir esinti gibi değiyordu. Yüzünü boynuma yaklaştırarak kulağıma eğildi. Nefesini kulağımda hissedebiliyordum. Kulağım kemikli sırtına dudaklarını değdirdi. "Güzel kadın demek." Sesi kısık ama boğuk çıkmıştı. Fark etmiştim farklı bir aksanla konuşuyordu. Acaba kimdi bu kollarında neredeyse tutkusundan öleceğim adam? Dudaklarını yavaşça tenimde gezdirmeye başladı. Kulak mememin üstüne gelip yavaşça dudaklarını sürttü ve bir anda dişlerini geçirip kulak mememi emmeye başladı. Hissettiğim yoğunlukla başımı arkaya atıp inledim. Sesim yükselmesin diye alt dudağımı ısırdım. Tanrım ben ne yapıyordum şuan? Hayatımda ilk defa böyle şeyler hissediyordum. Bana her dokunuşunda karnımda kasıklarıma tatlı bir sızı oluşuyordu. İnlememi duyunca kulak mememi bırakıp kafasını boynumdan çekti. Başparmağını alt dudağımın üstüne koydu ve eziyet ettiğim ısırmaktan kırmızılaşmış dudağımı dişlerimden kurtardı. Gözlerini yüzümde dolaştırdı. Yanan yanaklarımı, tutkudan buğulaşmış gözlerimi, kırmızı dudaklarımı ve heyecandan dolayı sürekli inip kalkan göğüslerimi inceledi. Yüzünü yavaşça yüzüme yaklaştırıp dudaklarını yanan dudaklarıma sürttü. Titreyen ellerimi göğsünün üzerinde dolaştırma başladım. Bu yabancı adam her kimse hayatımda yaşamadığım şeyler yaşatıyordu bana. O bana dokunabiliyorsa pekala bende yapabilirdim. Ellerimi boynundan yüzüne doğru çıkardığımda bedeninin kasıldığını hissettim. Elimi kısa sakallarının üstüne koydum. Sakalları avucumun içine battı. Acı değil tatlı bir dokunuştu bu. Elini elimin üstüne koydu. İttireceğini sansam da öyle olmadı. Yüzünü avuç içime daha da bastırıp ela gözlerini kapattı. Yüzünde huzurlu bir ifade oluşmuştu. Az önce kasılan bedeni gevşedi. Burnunu burnuma sürterek derin bir nefes aldı. "Efsunlusun sen" dedi gözleri kapalı halde. Efsunlu ne demekti? Ve bu adamın söylediği her kelime neden içimde ki alevlerin harlanmasını sağlıyordu? Hayatımda ilk defa biri bana böyle yaklaşmıştı. Bu adam 19 yıllık hayatımda hiç tatmadığım duygular tattırmıştı. Ona isteyerek karşılık veriyordum. İlk defa istediğim bir şeyi yapıyordum. Bu anın hiç bitmesini istemiyordum. Gözlerimi kapalı gözlerine çevirdim. İçimden geçene ilk defa kulak verdim. Belki de bir seferliğine istediğimi yapsam ne olurdu ki? Biran bile düşünmedim. Onun yanında kısa kalan boyum yüzünden parmak uçlarımda yükseldim. Boşta kalan elimle omuzundan destek alarak düşmemeye çalıştım. Başımı birazcık yana eğip gözlerimi sıkıca kapatarak dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Dudakları aynı benim dudaklarım gibi sıcacıktı. Onu öpmüyordum sadece dudaklarım dudaklarının üstündeydi. Yanağındaki elimi daha da sıkıştırdım. Elini elimin üstünden çekti. Gevşeyen bedeninin yeniden kasıldığını hissettim. Omuzları gerilmişti. Gözlerim kapalı olsa da bana baktığını hissedebiliyordum. Yanaklarım artık ateş topu gibiydi. Dudakları kıpırdamıyordu bile. Donup kalmıştı. Parmak uçlarımda durmaktan yorulduğum için yanağındaki diğer elimi de omuzuna yerleştirerek geri çekilmeye çalıştım. Utançla gözlerimi açıp yüzüne bakmadan topuklarımın üstüne bastım. Başımı kaldırıp bakmıyordum. Ellerimi omuzundan çektim. Şuan utançtan ölmek istiyordum. Resmen adamı öpmüştüm. Gerçi bu sadece bir öpücüktü. Bakışlarını yüzümde hissedebiliyordum. Beni inceliyordu. "Be-ben özür dilerim efendim. Çok üzgünüm!" dedim ve elbisenin eteklerini toplayarak başımı yerden kaldırmadan yanından geçmeye çalıştım. Ellerini omuzlarımın iki yanından duvara sabitleyip beni bedeniyle duvar arasında kıstırdı. "Beni öptükten sonra yine gideceğini veya kaçacağını mı sanıyordun?" dedi boğuk sesiyle. Ellerim yine yerini bulmuşçasına göğüslerinin üstüne gitti. Üstündeki siyah gömleği bile bedeninin sıcaklığını saklayamıyordu. Ellerimi sert göğsünün üstüne koyup itmeye çalıştım. Milim bile kıpırdamadı o iri cüssesi. Bir elini çıplak sırtıma koyup bedenimi bedenine yapıştırdı. Gözlerini göğüslerime dikti yine. Yüzümü gömleğinin düğmelerine diktim. Yüzüne bakamıyordum utançtan. Elini sırtımda dolaştırmaya başladı. "Yanıyorsun hatun sen. Yakıyorsun" Boğuk sesiyle konuşunca karnımda yine o tatlı sızı baş gösterdi. Kaşlarımın altından gözlerimi gözlerine diktim. Gözleri adeta yanarak elbisenin içinde sıkışmış göğüslerimdeydi. Ona baktığımı hissetmiş gibi gözlerini bana çevirdi. Yüzümü inceledi. "Seni bırakır mıyım sanıyorsun? " Yüzünü yüzüme yaklaştırarak gözlerini alt dudağıma dikti. "Yeni buldum bırakmam seni!" diyerek fısıldadı. Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Dudaklarım yangın yeriydi. Cayır cayır yanıyordum sanki. İlk defa birini öpmüştüm. Heyecandan kalbim duracak gibiydi. Dudaklarını dudaklarıma bastırmış hareket etmiyordu. Ama içimde doyulması gereken bir arzu vardı. Beni tüketsin istiyordum. Göğsünün üstündeki ellerimi omuzlarından ensesine çıkararak saçlarını kavradım. Yine parmak uçlarımda yükselmiştim. Ensesindeki saçlarının arasından ellerimi dolaştırarak dudaklarımı beceriksizce oynatmaya başladım. Benden böyle bir karşılık beklemiyordu. Kaskatı kesilmişti. Bende fırsattan yararlanıp üst dudağını dudaklarımın arasına alıp emmeye başladım. Dudaklarının arasından bir inleme firar etti. Başını geri çekerek dudaklarını dudaklarımdan kurtardı. Gözlerini gözlerime dikerek derin bir nefes aldı. "Cennetten döndürürsün insanı sen" dedi ve hırladı. Yüzünü biraz eğerek hırsla alt dudağımı dudakları arasına aldı ve emmeye başladı. Onun becerikli elleri arasında elimden geldiğince karşılık vermeye başladım. Hırıltılı solukları yüzüme vuruyordu. Dudakları arasındaki alt dudağımı emip ısırdı. "Ah!" diye inledim. Acımıştı dudağım ama anormal bir şekilde zevk vermişti. İnlememi duyunca daha sert bir şekilde dudaklarıma asıldı. Dudaklarını dudaklarıma yaslayıp ağzımı açmam için üst dudağımı dişledi. Acıdan saçlarını çektim. Ağzımı açıp dudaklarını ağzıma kabul ettim. Dilini dileme sürterek beni içine çekercesine öpmeye başladı. Arsız ellerinden birini göğsüme koyup derince sıktı. Hissettiğim yangınla başımı geri çekip derince inledim. "Ah! Lütfen!" dedim soluk soluğa. Dili dudaklarımdan çekip çeneme doğru indi. Parmak uçlarım ağrıdığı için topuklarımın üstüne bastım. Dişlerini çeneme sürtüp ısırdı ve kafasını geri çekti. Isırdığım dudakları kırmızı olmuş 'al beni' der gibi bağırıyordu. Saçları anlına düşmüş yanakları içe çökmüştü. Şuan çok harika görünüyordu. Gözleri beni baştan aşağı süzdü. Bakışları adeta beni soyuyordu sanki. Ellerini kalçalarıma koyup beni bir anda kucaklayıp sırtımı yeniden duvara verdi. "Hih! Napıyorsun?" dedim panikle. Beni kucağına aldığı için şimdi ona tepeden bakıyordum. Bacaklarımı hızlıca beline sardım ve ellerimi omuzlarına koydum. Kafası tam göğüslerimin hizasındaydı. Bakışlarını sürekli inip kalkan göğüslerime çevirdi. Göğüslerim elbisenin içinde iki balon gibiydi ve sanırım bu onun çok hoşuna gitmişti. "Kendimi nasıl tuttuğuma inanamazsın." Arzulu sesi kasıklarıma saplanmıştı sanki. Bacaklarımı birbirine bastırmak istiyordum ancak bu pozisyonda çok zordu. Dudaklarını gerdanıma koyup sürttü. Bir süre sonra bu ona yeterli gelmeyecek olmalı ki tenimi dudakları arasına alıp emmeye başladı. "Lütfen yalvarıyorum!" Kafam arkaya düşmüş kendimi onun eline bırakmıştım. Neden ona yalvardığımı bile bilmiyordum. Sadece içimdeki yarım kalmışlık hissi bitsin istiyordum. Dudaklarını tenimden çekmeden elbiseden taşmış sol göğsümün üstüne dudaklarını sürttü. Yoğun hazdan konuşamadım. O da teşvik etmek istercesine gözlerini gözlerimden ayırmadan dilini çıkarıp iki göğsümün arasını yalamaya başladı. Nefesim tekledi ve susuz kalmışçasına onu kafasını göğüslerime bastırdım. Hırlayıp elbiseden taşmış dolgunlukları emmeye başladı. Ellerini kalçalarıma sıkıca bastırdı. Kalçalarımı sıktı. Kasıklarım yanıyordu. Bacaklarımı sıkılaştırıp alt bedenimi ona bastırdım. Karnımın üstünde sert bir şey hissettim. Dudaklarını göğüslerimden çekerek bana baktı. "Zor dayanıyorum zaten. Uslu dur hatun!" dedi boğuk sesiyle. Kalçalarımı sıkıp bedenini bedenime bastırdı. Kucağında beni biraz aşağı çekip kasıklarını kasıklarıma bastırdı. "Ah!" diye inledim. Kasıklarım ateş gibi yanıyordu. Elinin bir tanesi yüzüme götürüp çenemi tuttu. "Seni istiyorum hatun. Alacağım ve buna kimse engel olamayacak!" Sakallı yanağını yanağıma sürttü. "Bir huri gibi ellerimin altındasın." Arzulu sesi yaktı beni. Tam dudakları yeniden dudaklarıma kavuşacakken bir ses duydum. "Maia, nerelere kayboldun?" Mary sesiydi ve buraya geliyordu. Kendimi onun kollarında çekip kucağından indim. "Mary geliyor gitmem gerek" Endişeyle ona baktım. Bana yaklaşıp askıları düşen elbiseyi yukarı çekmeye çalıştı. Kaşlarını çattı. Elbisenin askıları sürekli düşüyordu ve bu onu sinir etmişti anlaşılan. "Senin hemen buradan gitmen gerek. Kimse görmemeli"! dedim ve koridora baktım. Elbisenin arka tarafındaki korseyi titreyen elimle hızlıca bağlamaya çalıştım. İplikleri hızlıca düzgün duracak şekilde bağladım. "Gitmem gerek. Lütfen biz gitmeden buradan sakın çıkma." Dedim saçlarımı düzeltip yanından geçecekken elimi tuttu. "Bana ismini söyle huri. Kim olduğunu bileyim." dedi yabancı. "Maia. Adım Maia!" dedim. Bir adım yaklaştı bana. Tuttuğu elimi sol göğsünün üstüne bıraktı. Kalbi çok hızlı atıyordu. "Seni alacağım güne kadar kalbim aynı bu şekilde atacak hatun." Dedi ve elimi dudaklarına götürüp avuç içime öpücük koydu. Tam adını soracakken Mary sesini duydum. Elimi ondan çekip hızla arkamı döndüm. Tam balkondan çıkmak üzereyken "Selim. Adım Selim küçük huri." Ona dönüp baktım ve gülümsedim. Hızla balkondan çıkıp koridora çıktım. Mary hemen önümde bitiverdi. "Ah! Korkuttun beni. Nerelerdesin sen?" dedi Mary. "Hava almaya çıkmıştım. Her neyse hadi gidelim merak etmişlerdir." "Demek prensesimiz nişanlısını özledi." dedi ve güldü Mary. Umarım o bunu duymamıştır. Arkama kısaca bakış attım kimse yoktu. "Hadi Mary gidelim artık." Mary koluma girip beni yine kalabalığa sürükledi. Adı Selim'di. O zaman o bir Osmanlı oğlu. Keşke hep o balkonda kalsaydım. Onun kolları arasında. Ama o sadece bir rüya olarak kalacak bende.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
223.4K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.9K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
520.3K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook