~BÖLÜM 1~
Kulaklığımdan gelen yüksek sesli müziği bastıran hayvanımsı sesten dolayı, tek göz kapağımı zar zor açmış ve yıldızlarla doldurduğum tavanımla yüz yüze gelmiştim...
Gün ışığı sıkı sıkıya çekmiş olduğum perdelerimden sızıp içeriyi aydınlatmaya çalışırken, kulağımdaki kulaklığı çekerek koca bir ooff çektim...
Her sabah bu işkenceyi çekmek zorunda olmak midemi bulandırmaya başlasada, bu sene liseden mezun olacağımı bilmek bir nebze olsun bana dayanma gücü veriyordu...
" Aloooo, ben kime diyorum acaba...Bak 10 dakikaya inmezsen, su dolu kovayla ben geliyorum ona göre..."
Şimdi siz kim bu öküzz diyeceksiniz...
Bu sesin sahibi yontulmamış odunlukta master yapmış ve 23 yaşında olmasına rağmen hala bir küreğe sap olamamış ortanca abim Okan...
Adama neden çalışmıyorsun diye soranlara, Nesli'ye göz kulak olmak için diyor...Lan asıl benim sana göz kulak olmam gerek, sülalede moda okuyan senden başka erkek mi var...Diyemiyorum tabiki...
Siz düşünün artık ne kadar pişkin bir yaratıkla kan bağım olduğunu...
Bel tarafımda yığılı olan battaniyeyi tekmeleyerek üzerimden atarken, bir yandanda homurdanmalarıma devam ediyordum...
Bildiğim bir şey varsa, oda 10 dakika sonra Okan'ın elindeki kovayla kapıya dayanacak olacağıydı...
Hayır çenemle terbiye edemeyeceğim bir insan evladı yok şu memlekette, ama Okan söz konusuysa çenesiyle hakkından gelemediği kişiyi hırpalamaktan geri durmaz bunuda aklınıza not edin...
Sanırım en son geçen sene sırf arkadaşları arasında onu morarttığım için, gece ben uyurken saçlarımı kesmişti...
Sabah uyandığımda yan yastığı süslemiş saçlarımı görmek inanın karabasandan bile daha kötü bir şoka sebep oluyor...
Adamın tek eğlencesi benim resmen...Ve bunu özellikle diğer aile fertlerinin ortalıkta olmadığı zamanlarda gayette güzel bir şekilde gösteriyor olması, benden başka herkesten korktuğu anlamına geliyordu...
Küçük banyomda elimi yüzümü yıkadıktan sonra, dolabımından okulumun formasını aldım ve üzerime geçirdim...
Saçlarımı taradıktan sonra sağ taraftan ördüm ve montumla sırt çantamı alıp odadan çıktım...
Evimiz üç katlı olduğu için babamın isteği üzerine, en üst kat yani çatı katı benim için tek bir oda haline getirilmişti...
Orta katta iki abimin benim odamın aksine daha küçük olan odalarının haricinde, birde küçük misafir odası bulunuyordu...
En alt katta ise mutfak, salon ve annemlerin yatak odası vardı...
Merdivenlerden koşar adımlarla inerken, annemin omletinin mis gibi kokusunu aldığımda koşmaktan çok uçma moduna geçmiştim resmen...
En alt kata indiğimde büyük abim Gökhan haricinde herkes masadaki yerini almıştı...
Çantam ve montumu masaya en yakın koltuğa attıktan sonra, önce anneme uzun bir öpücük bıraktım...
Annem Sevim emekli öğretmen, babam Nusret ise emekli baş komiserdi...Genelde sert görüntüsünün altında, pamuk gibi bir kalbi vardı...
" Günaydın sultanım.."
"Günaydın Nesli'm..." diyerek bana cevap veren annemden ayrıldıktan hemen sonra, masanın başında kaşlarını çatmış bizi izleyen babamın boynuna sardım kollarımı...
" Günaydın yakışıklım, sabah sabah bu suratınız neden sirke satıyor yine..."
" Günaydın prensesim..İnsanın Okan gibi bir evladı olunca, gülümseyerek uyanmak ne mümkün..."
Gözlerim masada sessizce yemeğini yiyen Okana dönerken, onun hiç başını kaldırmaması yine büyük bir suç işlediğinin kanıtıydı...
Hiç bir tepkide bulunmadan Okanın yanındaki yerimi aldıktan sonra, tabağımı doldurmaya başlamıştım...
Babam hala çattığı kaşlarıyla çayını yudumlarken, Okanı dirseğimle dürttüm ve annemlerin duymayacağı bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştım...
" Yine ne yaptında kızdırdın adamı abi.."
Okanın gözleri bir babama bir anneme kayarken, dişlerini sıkarak sorumu cevaplamıştı...
"Bana bak tarla faresi, Gökhan indiğinde babam konuyu açar...Eğer beni desteklemezsen, sabah uyandığında o mama dudaklarını birbirine dikilmiş halde bulursun..."
Gözlerimi kocaman açtıktan sonra, hemen kendimi toparlamış ve hemencecik kıstığım gözlerimi Okanın gözlerine dikmiştim...
Kesin büyük bir olay vardı ki, bana tenezzül etmişti...Demekki Gökhan abiminde onaylamıyacağı bir durum vardı ortada...
Başımı tabağıma geri gömdükten sonra, Gökhan abimin aşağıya inmesini beklemeye başlamıştım...
Şimdi yanımda oturan bu öküzümsü mahlukata laf yetiştirmeye kalkarsam, haklı olmama rağmen haksız yere düşebilirdim...
Aradan geçen 10-15 dakikadan sonra merdivenlerden gelen seslerden dolayı, sonunda avukat beyimizin aşağıya indiğini anlamıştım...
Gökhan abim tüm yakışıklılığı ve heybetiyle üzerindeki siyah takım elbisesiyle görüş alanımıza girince, annem ile babamın yüzünde gururlu bir tebessüm belirmişti....
Her sabah olduğu günü...
" Günaydın, geç kaldım kusura bakmayın..." derken karşımdaki sandalyeye kurulmuştu...
Bana sık sık yaptığı gibi göz atarken, annemin yanağındanda makas almayı eksik etmemişti...
Gökhan abim 2 yıldır bir avukatlık bürosunda çalışıyordu ve şimdiden patronuna göre gelecek vaat eden bir avukattı...
Yeri geldiğinde en kafa arkadaş, yeri geldiğinde ağır abi, yeri geldiğinde ise kıskanç ve çekilmez bir abi olabiliyordu kendisi...
Laf aramızda Okanla kıyaslarsam, en en en çok Gökhan abimi severdim...Ama bir o kadarda onunla ters düşmeye, karşı karşıya gelmeye korkardım...
" Bizde senin gelmeni bekliyorduk oğlum...Okan beyciğimiz sabah kargalar kahvaltısını yapmadan bize gelecekteki planlarından söz etti de...Ama bu planları uyğulamak için aile bütçesinden para yardımında bulunmamızı istediği için, hepiniz bir aradayken konuşalım istedim..."
Kafalarımız ağır çekim Okan'a doğru dönerken beyefendi masum olduğunu düşündüğü, ama bana sorsanız mahalle bakkalı Kazım amcanın köpeğinin bakışlarından farklı olmayan bakışlar atmakla meşguldü...
"Bu planlardan neden benim haberim yok...ABİCİM.." diyerek gözlerini Okana dikerek sinirlendiğini belli eden Gökhanı işiten Okan, elini kolunu nereye koyacağını şaşırmıştı...
Çünkü oda Gökhan için benimle aynı hisleri taşıyordu eminim...Hem çok seviyor, hemde köpek gibi korkuyordu..
" Fır-fırsat olmadı abi.."
Bak bak ses tonuna bak...Bana gelince inek görmüş dana gibi böğürür, Gökhana gelince ses tonu kedi miyavlaması maşallah...
" Neyse aranızda daha sonra tartışırsınız zaten...Benim hepinize sormak istediğim kötü günler için kıyaya attığımız paradan Okana verilsin mi, verilmesin mi.." diyerek ortaya asıl bomba soruyu bırakan babamın aksine, annem hepimize kabul etmemiz için başını sallıyordu...
" O parayı ne için harcayacağına göre durum değişir babacım, yanılıyor muyum.." dedim Gökhan abimden destek görmek için ona bakarken...
Bacağıma atılan çimcikle yerimden sıçrarken, sıktığım dişlerimin arasına Okanı almak ister gibi gözüktüğümün farkındaydım...
" Ahhh özür dilerim kardeşim, elimdeki bıçağı düşürürken sana değdi sanırım.."
Evet sizinde anladığınız gibi bu açık açık kapat çeneni yoksa ağzına sıçarım deme şekliydi sevgili ortanca abimin...
Sesimi çıkartmadan yerime otururken, Gökhan hala ters ters Okana bakmaya devam ediyordu...
" Nesli'ye katılıyorum, nerede harcayacaksın bu parayı sen..."
" Alsancakta küçük bir dükkan buldum, kendi tasarladığım kıyafetleri satmayı düşünüyorum...Ama tabii sermaye olmadan bunu yapamam..."
Gökhan abim daha bir lokma bile almadığı tabağındakileri didiklerken, Okanda istediğini tek seferde söyleyebildiği için rahat bir nefes bırakmıştı...
Ama hepimizin bildiği bir şey varsa, oda Okanın o işi batıracağı ve o paranın heba olacağıydı...
Önümdeki mevye suyundan koca bir yudum aldıktan sonra, sandalyemden kalktım...
Tüm kafalar bana dönerken, koltuğun üzerine attığım montumu ve çantamı elime almış ve herkesin duyacağı şekilde fikrimi beyan etmiştim...
" Benim fikrim olumsuz, yani abicim ivana'cığımında dediği gibi bizımle değilsin...Çünkü Okan abim genelde iç çamaşırı üzerine tasarımlara daha çok önem verdiği için, aldığı o paraları sexi mankenlerle çerez parası yapar...Sonrada hepimizin bildiği gibi tek bir sebep sunar..Karşı rakiplerin tuzağına düştüm repliklerini hepimiz ezberledik zaten, duyanda koca bir holding sahibi sanıcak...Söyleyeceklerim bu kadar, yarışmacı arkadaşa başarılar diliyorum..."
Okanın kırmızı mor suratına cesur bir göz kırpma gönderdikten sonra, çıkış kapısına ilerledim ve akşama Okanın işkencelerini düşünmemeye çalışarak kendimi dışarıya attım...
Sizde bilirsiniz ki sonunu düşünen kahraman olamaz...
Ahhh Inşallah eve döndüğümdede aynı azmi kendimde bulabilirim...
Evimizin küçük bahçesinden çıkıp caddeye doğru ilerlemeye başlamıştım...
Okul bizim eve 10 dakikalık yürüme mesafesindeydi..Ki zaten mahalleden benimle aynı okula giden beş altı arkadaşımda olduğu için gidiş dönüş genelde eğlenceli geçerdi...
Gömleğimin cebindeki telefonum titremeye başladığında, açtım ve İsmailden gelen mesaja hemen cevap vermiştim...
Her zamanki yerimizde beni beklediklerini yazmıştı...
İsmail, Ece, Doğu ve ikizi Batu olmak üzere 5 kişilik arkadaş grubumuzdan bahsetmek isterdim sizlere...
Ama zaten birazdan ister istemez tanışacaksınız, benim manyak elemanlarımla...
" Nesliiiiiiiişşşşş..."
Size söylemiştim...
Ece sanki yıllardır görmediği kuzenine havaalanında kendini göstermeye çalışırmış gibi kollarını sallarken, İsmailin kafasına bir tane patlatmasıyla sesini kısmayı akıl edebilmişti..
Hızlı adımlarla yanlarına ilerlerken, ikizlerin her zamanki gibi müzik dinlediğini ve İsmailin ise aldığında bütün olduğuna emin olduğum, fakat şu anda sadece ucu kalmış ekmeği kemirdiğini görmüştüm...
Ece ise az önce Ismail sayesinde bozulan saçlarını düzeltmeye çalışıyordu...
" Günaydın millet, evde bir parazitlenme oldu...O yüzden geç kaldım..." derken tek tek yumruklarımızı tokuşturmuş ve yeniden yürümeye devam etmiştik...
İsmail yine zar zor taşıdığı okul çantasının içini kurcalarken, Ece koluma girmiş ve kıkırdayarak konuşmaya başlamıştı...
" Ayy Neslişş yaaa, dün gece rüyamda kim gördüm bil bakalım..."
" Tabiki Okan abimi..."
"Ayy nerden anladınnnn..."
24 saat abimi sorduğun için olabilir mi acaba..Yada faceden çaldığın resimlerine salyalarını akıtarak baktığın içinde olabilir tabii...
Ece bizim öküzü gördüğü andan beri, yani bi matematiksel hesap yaparsak ortaokul sondan beri bizim öküze plotonik aşıktı...
Gerçi arada başkalarınada gönlü kaymıyor değildi ama, nedense bizimkindende bir türlü vazgeçemiyordu...
" Benden kaçmaz yavrum, hala öğrenemedin mi...Hem bu tombili baykuş Hasan ne yapıyor öğle, kafasını çantanın içine sokmuş..." derken İsmaili göstermiştim...
Ece kolumdan çıkarak İsmailin çantasını hızla çektiğinde, elinde bir kangal sucukla ortada kalakalmıştı İsmail...
" Noluyo kızım..."
"Asıl sana noluyo lan, çiğ çiğ suçuk mu yiyosun..." dedim yüzümü buruşturarak...
İsmailin okuldaki lakabı Öğütücüydü zaten ama, insan bu kadarınada pes demeden edemiyordu...
Hatta ben geçen ay kurtlu bir elmayı yediğini gördüğümde, elmanın içindeki kurdun yarısı nerede diye sormaya korktum resmen...
Hani aslında nerede olduğunu bal gibi bilirsiniz de, dile gelirse o insandan soğuyacağınıza eminsinizdir ya...Hah işte sanırım bendeki de öğle bir manyaklık oluyor...
" Ben suçuğu çiğ seviyor olamaz mıyım kızım yaaa Allah Allah..."
"Allahın gerizekalısı bari dışındaki zarını soysaydın...Midem ağzımdan çıkacak senin yüzünden..." dedim bir elimle ağzımı kapatırken...
Bu çocuktaki mide değil bildiğin ozon tabakası resmen...
İsmail elinde yarısına geldiği suçugun sağına soluna bakmaya başladığında, Ecenin formasından tutmuş ve önüne geldiğimiz okulun bahçesine girebilmiştik...
İkizler kendi havalarında hala peşimizden bizi takip etmeye devam ediyorlardı...
"Suçuğun zarı soyuluyor muymuş..Bende diyorum neden bu sucuklar sakız gibi dişime yapışıyo diye yaaa..." diyerek arkamızdan söylenen İsmailden kaçmaya çalışırken, elindeki çantanın içini kurcalayan Ecenin sesi takip etmişti onu...
" Ayy ben şok Nesliş yaaa, resmen çantanın içine gazeteye sarılmış kızarmış sardalya koymuş..Ayy yanında salatası bile varrrr..."
Sonra ne mi oldu...
Kendimi kızlar tuvaletine zor attım...
Neden benimde her insan gibi normal arkadaşlarım olamıyordu tanrım...