MİNA
Gözlerimi sıkıca kapatıp uykuya dalmaya çalıştım.
Abim Korkut ortadan kaybolduğundan beri babam evde terör estiriyordu.
Resmen her yeri birbirine katmıştı.
Salonda kırılmadık tek bir eşya yoktu. Korumalar desen saatlerdir küfür ve hakaret içerikli onlarla bağırtıya hatta şiddete maruz kalıyorlardı.
Babam kelimenin tam anlamıyla delirmişti.
Birkaç saat önce abimin pusuya düştüğü ve adamlarının hepsinin öldürüldüğü haberini almıştık.
Abimdense ses yoktu.
Babam, biricik oğlunun yokluğunda tabii ki delirmiş etrafı yakıp yıkmaya başlamıştı.
Ben de bu kargaşadan nasibimi almamak için aşağının halini görür görmez hemen odama kaçmıştım.
Babamla birlikte salonda kalmak zorunda olan üvey annem Pelin hanım içinse üzülüyordum şu an.
Aşağıdan gelmeye devam eden sesler uyumamı engellerken ofladım.
Umarım abim bir an önce bulunurdu. Diğer türlü babamın sakinleşmesi çok zordu.
Zaten abime bir şey olursa babam hırsından hepimizi kurşuna dizerdi.
Korkut'la ben farklı annelerden dünyaya gelmiştik.
Dedemler annemle babamı münasip görüp evlendirmişlerdi.
Ya da daha doğrusu bir türlü adam olamamış ipe sapa gelmez oğullarına bir kadının sahip çıkabileceğine, onu düzelteceğine inanmışlardı.
Tabii ki durum hiç de öyle olmamıştı.
Babam dünyadaki en kötü adamlardan biriydi.
Ha, bir de erkek çocuk konusunda takıntıları vardı. Kız çocuğu da olabileceğini asla kabul etmiyordu.
Ona göre erkek adamın erkek çocuğu olurdu. Ben onun için yalnızca bir utanç kaynağıydım.
Anneme sırf ben kız oldum diye senelerce zulüm etmişti.
Üstelik kader bu ya, ben doğduktan kısa bir süre sonra geçirdiği bir kaza yüzünden artık babamın çocuğu olmuyordu.
Yani erkek çocuğa giden bütün yolları kapanmıştı.
O da hıncını hep annemden çıkardı.
Zavallı annem babamın bu işkencelerine çok uzun süre dayanamamış, ben daha küçücük bir çocukken vefat etmişti.
Ben on yaşlarımdaykense garip bir şey olmuştu.
Korkut çıkagelmiş, babama ben senin oğlunum demişti.
Yapılan DNA testinden sonra Korkut'un gerçekten de babamın oğlu olduğu ortaya çıkmıştı.
Babam, düşmanlarından korktuğu için yine de resmi olarak onu nüfusuna almamıştı.
Ama Korkut o günden sonra onun en değerli şeyi haline gelmişti.
Yıllar sonra o çok istediği erkek evlada kavuştuğu için havalara uçmuştu sevinçten.
Korkut ise zaten tam da babasının oğluydu.
O kadar kötü bir adamdı ki onunla aynı ortamlarda bulunmayı bile hiç sevmiyordum.
Tabii, sevmesem de abim olduğu için aynı evde yaşamak zorundaydım. Çünkü babam onu asla yanından ayırmıyordu.
Başına her an bir bela almaya müsait olduğundan aslında ben abimin saldırıya uğramasına da kaybolmasına da hiç şaşırmamıştım.
Kim bilir kime ne yapmıştı da karşı taraf böyle bir hamle gereği duymuştu.
Abimin bu başına geleni hak etmiş olma ihtimali çok yüksekti bana göre.
Gerçi ben onların dünyasına uzaktım. Kimseyi de tanımıyordum. Eline silahı alıp insan öldüren herkes korkunç birer katildi bana göre.
O yüzden abimin meselesini de ne kadar düşünürsem düşüneyim içinden çıkmayacağımı bildiğim için gözlerimi yeniden kapattım.
Neticede bu benim sorunum değildi. Babam illaki oğlunun başını o beladan kurtarırdı.
Sese rağmen uykuya dalabilsem çok iyi olacaktı.
▪︎▪︎▪︎▪︎
Zar zor daldığım uykudan odamın kapısının şiddetli bir şekilde açılmasıyla uyandım.
Ben daha ne olduğunu anlayamadan babam koluma yapışıp beni ayağa kaldırdı.
"Yürü!"
Şok içinde, beni çekiştiren babama baktım.
"Baba, ne oluyor?"
Babam cevap vermeye gerek duymadan beni odadan çıkardı.
Peşinden sürükleniyordum, üstelik henüz uykum bile açılmamıştı. Ne olduğunu hala daha anlayamıyordum.
Babam beni merdivenleri inmeye zorlarken aşağıda durmuş endişeli gözlerle bizi izleyen üvey anneme baktım.
Ümidim bana ne olduğunu anlayabileceğim bir şeyler söylemeseydi.
"Mithat, ne yapıyorsun Allah aşkına?!"
Babam onu hiç umursamadı.
Evin çıkışına yöneldiğimizde artık ne olup bittiğini anlamam gerektiğinden ayaklarımı olduğu yere sabitleyip babama direndim.
Babam kendine karşılık uygulanan kuvvetle dönüp bana içinden sinir saçan gözleriyle baktı.
"Yürüsene lan!"
Bağırma sesinden korksam da geri adım atmadan kolumu elinden çektim.
"Ne oluyor baba? Nereye gidiyoruz?"
Babam bana büyük bir öfkeyle bakıyordu.
Öyle ki görseniz muhtemelen ona büyük bir kötülük ettiğimi sanardınız.
Ama bakışları ben küçük bir çocukken de aynı böyleydi. Onun için benim varlığım zaten en büyük kötülüktü.
"Sus da yürü lan!"
Başımı iki yana salladım.
Aslında korkuyordum, çok korkuyordum ama nereye gittiğimi bilmeden çıkmak istemiyordum bu evden.
Zaten babamın beni bu saatte karga tulumba bir yerlere götürüyor olması da çok hayra alamet değildi.
Ne yapmaya çalışıyor anlamıyordum.
Babam bana doğru gelip bir kez daha koluma yapıştı ama bu sefer çekiştirmek yerine girişin ortasına, yere fırlattı beni.
Acıyan canımla hafifçe inledim.
Kolumun üzerine sertçe düştüğüm için canım epeyce bir acımıştı.
"Ulan sen bir de bana soru mu soruyorsun o...pu?!"
Babam karnıma bir tekme indiriğinde kollarımı karnıma sararak kendimi korumaya çalıştım.
Tabii babam bunu hiç umursamadan bacaklarımı tekmelemeye devam etti.
Suratımda kalıcı bir hasar bırakmamak için daima vücuduma vurarak döverdi beni.
Yüzümü de birkaç kez dağıttığı olmuştu ama üvey annemin bu konuda kendisine çok dil döktüğünü biliyordum.
Kalıcı bir kusur bırakırsa bana babamın istediği gibi bir alıcı bulamayacağını söyleyerek onu ikna etmişti.
Babamın benimle ilgili en büyük amacı da zaten buydu.
Beni istediği kadar zengin biriyle evlendirip gücüne güç katabilmek..
Zaten beni nüfusunda tutmasının tek sebebi de buydu. Yoksa daha çocukken beni imha edeceğini tahmin edebiliyordum.
Günün birinde beni epeyce bir nakite çevirmeyi hayal ediyordu. Zaten o yüzden uzağa gitmeme de müsaade etmiyordu. Hep onun evinde yaşamak zorundaydım.
Babamla ilgili her şeyden zaten utanıyordum ama beni en çok kahreden şey pazarlık konusu olmaktı.
Onun birkaç kişiyle benimle ilgili konuştuğuna da şahit olmuştum. Hatta bir keresinde beni çağırıp onlara göstermişti bile.
Anladığım kadarıyla kendi için en karlı anlaşmayı bulmaya çalışıyordu.
O yüzden acele karar vermiyor, son iki aydır ince eleyip sık dokuyordu.
Evet, on sekizimi dolduralı henüz sadece iki ay olmuştu.
Anlaşılan bu evde birkaç aydan fazla zaman da geçiremeyecektim. Babam beni bir an önce satıp kurtulacaktı.
Tek umudum gideceğim yerde biraz da olsa insan yerine konulmaktı ama babamın konuştuğu adamlar hep kendi yaşıtlarıydı.
Beni para karşılığı pazarlık yaparak satın alan babam yaşındaki bir adamın evinin buradan katbekat daha beter olacağını biliyordum.
Yerde birkaç tekme daha yedikten sonra babam tarafından kolumdan tutulup kaldırıldım.
Vücudumun acısına odaklandığımdan ağzımı açıp da babama herhangi bir şey soramadım.
Babam da kendi kendine küfürler savura savura beni arabanın içine fırlattı.
Yolun ilk başlarında kendime gelmeye çalışsam da sonrasında babama nereye gittiğimizi söylemesi için yalvardım.
Beni kale bile almadı.
Tüm yol boyunca gözyaşlarımı sessiz sessiz akıtmaya devam ettim.
En kötüsü de böyle, başıma ne geleceğini bile bilmeden beklemekti.
Araba nihayet durduğunda nereye geldiğimize bakındım.
Bir limandaydık. Etrafta bir sürü yük konteynerı ve büyük büyük gemiler vardı.
Burada ne yapacaktık ki biz şimdi?
Babam arabadan inip benim kapımı açınca daha çok korkmaya başladım.
"Ne oluyor baba? Niye geldik buraya?"
Tekrar koluma yapışıp beni arabadan indirdiğinde yalvarmaya başladım.
"Bırak ne olur baba, istemiyorum!"
Neyi istemediğimi bile bilmiyordum ama çok korkuyordum. Şu an istediğim tek şey odama saklanmaktı.
Başımı çevirip gittiğimiz yere baktığımda abimi gördüm.
Dizlerinin üzerine çökmüş, bir adamın önünde duruyordu.
Benim burada ne işim vardı?
Hiç iyi şeyler hissetmiyordum.
"Baba! Baba dur! Yapma!"
Babam beni dinlemeyip kolumdan çekiştirmeye devam etti.
Bakışları tek bir yere odaklanmıştı.
Daha çok çırpındım.
"Baba, bırak beni! İstemiyorum, bırak!"
Durmadı.
Gözünü diktiği yere ulaşır ulaşmaz beni tanımadığım bir adamın önüne fırlattı.
Başımı kaldırıp ayaklarının dibine düştüğüm adama baktım.
Oldukça uzun boylu, kaya gibi sert bakışlarıyla babama bakan bir adamdı.
Özellikle de yerde, ayaklarının dibinde olduğum için gözüme olduğundan da büyük geliyordu sanki.
Bense yanında o kadar aciz kalmıştım ki utançtan yer yarılsa içine atlayıverecektim resmen.
Bu adam kimdi, babam beni niye onun önüne atmıştı hiç bilmiyordum.
Ama öğrenmem uzun sürmedi çünkü karanlık geceyi babamın kılıç gibi keskin sesi böldü.
"Malik Çağhan! Oğlumu bırak, sana onun yerine kefaret olarak kızımı veriyorum!"