bc

Melez

book_age12+
34
FOLLOW
1K
READ
dark
mystery
superpower
like
intro-logo
Blurb

Ben Atalente ismimin anlamı vampirliğimin verdiği iç güdü nedeniyle 'Avcı kız' demekti. On dokuz yaşıma kadar bir insan olduğumu düşünerek fantastik yaratıklar ve doğaüstü, açıklanamayan olayları araştırmıştım. Annem, Melez kimliğimi öğrenmemem için her zaman beni engellemek isterdi. O zamanlar bu durumları algılayamamış olsam da bir gece ansızın kaçırılıp girdiğim başka âlemlerde ölmüş babamla tanıştığımda annemin korkusunun sebebini anlamıştım...

*

"Bırak beni! Yalvarırım bırak, ben... Sadece merak ediyordum, ben istemiyorum. Yalvarırım!"

"Bana güvenmelisin, senin kendini keşfetmene izin vermelilerdi... Sana daimi hayatımda hizmet edeceğime dair söz veriyorum, karşı çıkma..." diyerek elini yüzüme yaklaştırdığında korkuyla gerilemiş, ayağım sert bir taşa çarparak vücudumun yeri boylamasına neden olmuştu.

Güvenmek mi demişti? Güven... Beş harf, iki heceden oluşan bu kelimenin bana ve ona ne kadar uzak olduğunu biliyor muydu? Güven tanımı bir kişiye kuşkusuz bağlanmaktı, ona bağlanmamı mı istiyordu? Dolan gözlerime lanet ederek ona baktım. 

Karşısındaki hırçın kızı cam mavisi göz bebeklerinin yaptığı yansımadan görebiliyordum. "Sana güvenmemi bekleme..." başımı iki yana salladığımda sertçe yutkunmuştum. Boğazım kurumaya başlamıştı. "Bir daha olmaz... Bana bir ne yaptığına bak, kendimi tanıyamıyorum. Gözlerimin rengi değişiyor!" bana doğru yaklaştığında başımı iki yana sallayarak avucumu ona uzatmış 'Dur!' demek istemiştim, o da bunu anlayarak durmuştu.

"Sana hiçbir şey yapmadım, bu senin içinde yaşayan bir şey! Hiçbir şey bilmiyorsun ve bu beni deli ediyor! Yaşayacaklarını düşünmek beni delirtiyor! Adının anlamı bile avcı kızken sen masum olduğunu ve sadece bu insan bünyen ile mi var olduğunu düşünüyorsun?" yüzüme eğilerek gözlerinin değişimini korkuyla izlemiş, ardından derin bir nefes alarak tekrar maviliğine kavuşturmuştu. "Fazla zamanımız yok, o kolyeyi boynundan çekmemi istemiyorsan eğer bu olacakları kabul et ve kolyeni kendin çıkar."

Ah, kolye... Beni koruyan annemin benim için yaptırdığı kolye...

"Bunu kendi isteğinle yapmanı isterdim, benliğini kabul etmen ve gelecek şeyler için hazırlıklı olmanı... Belki de hiç bunları yaşamayarak ikizinde olduğu gibi doğuştan insan formunda kalmamanı dilerdim. Uyandığın zaman bir ikizinin olduğunu unutacaksın, insan haline elveda de ve yeni benliğini huzura kavuştur."

chap-preview
Free preview
1. Bölüm 🖤
Hoş geldiniz, bu kitap w*****d'de 2018 yılında yayımlanmış ve tamamlanmış bir seridir ancak o zamanlar kalemim zayıf olduğu için burada yeniden kaleme alınacaktır. İyi okumalarr ✨ Başlama tarihini buraya atarsanız çok sevinirim ❤️❣️ Mucizelere inanır mısınız? Ben mucizelere inanır mıydım... Emin değilim, bu yaşadıklarım başıma gelmeseydi eğer diyeceğim şeyler belki daha farklı olurdu. Şimdi ben size benimle çıkacağınız bu yolun başında şu an soruyorum ve bu olaylar son bulduktan sonra soracağım. Mucizelere inanır mısınız? Ormanın içindeki bu izbe kulübede vücudum korkuyla titriyor, böbrek üstü bezlerim iflas edercesine tek bir hormon salgılıyor ve beynime bir kelime ve bir cümle iletiyordu. 'Kaç!' 'Kaç Atalente ve kendini kurtar!' Rutubetten dolayı küflenmeye başlamış, kendini ormana teslim eden bu evin aynı zamanda tahta duvarları sarmaşıkları misafir etmişti. Bağırdığımda hiçbir insana veya hayvanlar harici başka bir varlığa ulaşamayacağım kadar ormanın içindeydik ve korkum kalp krizi geçirmeme neden olmasından çok korkuyordum. Bu kulübede lanet olsun ki yalnız değildim ve karşımda bulunan varlıksa yıllardır bilinçsizce araştırdığım varlıklardan biriydi. O konuşmaya başladığında yutkunarak korku dolu gözlerim mavi ruhsuz gözlerine takılmış ne söyleyeceğini dinlemeye başlamıştım. "Bana güvenmelisin, ben senin düşmanın değilim. Atalente senin kendini keşfetmene izin vermelilerdi bu yüzden şu an bu kadar korkuyorsun. Sana daimi hayatımda hizmet edeceğime dair söz veriyorum, artık bana karşı çıkma..." diyerek elini yüzüme yaklaştırdığında korkuyla gerilemiş, ayağım sert bir taşa çarparak vücudumun yeri boylamasına neden olmuştu. Güvenmek mi demişti? Güven... Beş harf, iki heceden oluşan bu kelimenin bana ve ona ne kadar uzak olduğunu biliyor muydu? Güven tanımı bir kişiye kuşkusuz bağlanmaktı, ona bağlanmamı mı istiyordu? Dolan gözlerime lanet ederek ona baktım. Ona bir kere güvenmiştim ve şu an birçok varlıktan kaçarak burada saklanıyorduk, üstelik biz aynı tarafta bile değildik! O da benim düşmanımdı! Karşısındaki hırçın kızı cam mavisi göz bebeklerinin yaptığı yansımadan görebiliyordum. Bir şeyler düşünüyordum ancak hiçbir şey yapamıyordum. "Sana güvenmemi bekleme..." başımı iki yana salladığımda ne zaman kuruduğunu bilmediğim boğazımı yutkunarak rahatlatmaya çalışmıştım ancak bu durum da şu an içinde bulunduğum ortamdan kaçmam gibi yersiz bir çabaydı. "Bir daha olmaz, bir daha güvenemem..." bana doğru yaklaştığında başımı iki yana sallayarak avucumu ona uzatarak 'Dur!' demek istemiş, o ise bunu anlayarak durmuştu. Şu an huyuma gidiyor olabilirdi ama benden ne istediğini bildiğim için bu hareketlerine kanmıyordum. "Sana daim hayatım üzerine yemin ederim, tamam mı? Bitecek ve kendine yeni tertemiz güzel bir sayfa açacaksın." başımı delirmiş gibi iki yana sallarken korkuyla atan kalbimi sakinleştirmek istemiş, burkulan ayağımı es geçerek ayağa kalkmıştım. Ayaklanmaz ve bir şeyler yapmazsam eğer belki de burada ölecektim. "Temiz? Güzel? Senin beni dönüştürmek istediğin şeyi bilmiyor muyum? Benim çok güzel bir hayatım vardı, mutluydum. Beni buna sürükleyen sensin!" dediğimde ağzımdan çıkan hıçkırığı alt dudağımı ısırarak susturmak istemiştim. "Sana hiçbir şey yapmadım, bu senin içinde yaşayan bir şey!" diyerek bana sesini yükseltmiş, cam mavisi gözleri gittikçe saydamlaşmıştı. Kuruyan boğazımı ve vücudumu sakinleştirmek adına ardı ardına yutkunurken gözlerine bakmıştım. Yine oluyordu, irisleri saydamlaşacak ve bir şeyler yapacaktı. "Yıllardır hiçbir şey olmadı... On dokuz yıldır... Hiçbir şey..." hâlâ yersiz inkârım onun hoşuna gitmemiş olacak ki kulübenin yosun tutmuş duvarlarına kısa bir göz gezdirip ardından gözleri tekrar benim mavi gözlerimi bulmuştu. Bana derin bir nefes alarak bakarken saçlarını karıştırmaya başlamış uzayan tırnaklarınu görmüştüm. "Hiçbir şey bilmiyorsun ve bu beni deli ediyor! Yaşayacaklarını düşünmek beni delirtiyor! Adının anlamı bile avcı kızken sen masum olduğunu ve sadece bu insan bünyen ile mi var olduğunu düşünüyorsun?" yüzüme eğilerek bağırmaya başladığında irkilerek duvara yaslanmış gözlerinin değişimini korkuyla izleyerek derin bir nefes almaya çalışmış ancak nefesim boğazımda kesilerek ciğerlerime derin bir nefes çekememiştim. Karşımdaki varlık bu durumdan korktuğumu fark ederek göz rengi eski mavilerine döndüğünde kendimi daha sakin tutmaya özen göstermiştim. "Fazla zamanımız yok, o kolyeyi boynundan çekmemi istemiyorsan eğer bu olacakları kabul et ve kolyeni kendin çıkar." Korkum nedeniyle alt dudağımı kanatmıştım ve ağzıma dolan kan tadıyla normalde midemin bulanması gerekirken tüm hücrelerimin harekete geçtiğini hissedebiliyordum. Nedensizce kendi kanımı içmek istiyordum. Başımı iki yana salladığımda ona yalvarırmış gibi ellerine uzanmış ve hafifçe sıkarak yalvarmaya başlamıştım. "O halime dönmek istemiyorum, korkuyorum... Yapma bana bunu. Sana yalvarırım." Gözlerini kapatarak başını iki yana sallamış, soğuk ellerini ona nazaran daha sıcak olan ellerimden çekerek kulübede tur atmıştı. "Anlamıyorum, neden? Atalente, o hâline dönüştün! Karşında ırkımdan biri olduğu sürece o boktan kolye daha fazla seni koruyamayacak! Ellerine bak, saçlarına bak. Dişlerin zonklamıyor mu? Dudağından yükselen kanının kokusuna aç değil misin? Kendi kanına açlığın olacak kadar benliğinden uzaksın..." Söylediklerini düşünmeyi reddettim, buna hazır değildim ve bunu anlaması gerekiyordu. Başımı iki yana sallayarak yüzüne bakmaya devam ettiğimde onun sabrı kalmış gibi durmuyordu. "Anla artık, ben sizden değilim." net konuşmam üzerine bana yaklaşarak alayla yüzümü süzmüş ve çenemden tutarak kaşlarını kaldırmıştı. "Seni aynalı odaya hapsettiklerinde ortaya çıkan benliğine ne diyorsun peki?" sessizleşirken odayı tekrar incelemiş, o da sessiz kalmıştı ama bir süre sonra dayanamayarak sabırsız sesini duymuştum. "Seni korumam gerek! Fazla vaktimiz yok, kolyeni ya çıkartırsın ya da zorla çıkartırım." yüzüne son kez bakarak başımı iki yana salladım. Ben ilk defa bildiklerime yakınlaşmak için hiç tanımadığım bir benliği kendime kabul ettiremezdim. Kulübeden çıkacağım sırada duyduğum ses ile irkildim. Boş ormanda yankılanan ses bir hayvanın sesi ya da ağaçların hışırtısı olmaktan çok uzaktı. Kolumdan öfkeyle tutarak beni duvara yasladığında ona karşı çıkamayacağımı bilmeme rağmen ona vurmaya başlamış, bir elim ile de boynumu tutarak kolyemi korumaya çalışmıştım. "Bunu kendi isteğinle yapmanı isterdim, benliğini kabul etmen ve gelecek şeyler için hazırlıklı olmanı... Belki de hiç bunları yaşamayarak ikizinde olduğu gibi doğuştan insan formunda kalmamanı dilerdim. Uyandığın zaman bir ikizinin olduğunu unutacaksın, insan hâline veda et ve yeni benliğini huzura kavuştur." diyerek acımasızca kolyemi çekmesiyle benden uzaklaşmıştı. Acıyla inlerken gözümden düşen yaşlarla beraber artık boş olan boynumu tutarak yaslandığım duvarda yere çöktüm. Nefeslerim boğazımda düğümlenirken ona büyük bir kinle bakmaya başlamış nefes nefese konuşmaya çalışmıştım. "Kolyemi vermek zorundasın." kesik kesik söylediğim kelimeleri anladığını biliyordum, anlamasa bile ne istediğimi bilmeyecek kadar geri kafalı olmadığını düşünüyordum. Başını iki yana sallayarak derin bir nefes aldı. "Vermeyeceğim." çenesini dikleştirerek bana soğuk bir bakış attı."Buna ihtiyacın var, birazdan bayılacaksın. Seni kardeşim gibi gördüğümü biliyorsun, bunu yapmam gerekiyordu." ardı ardına yutkunma gereksinimi duyarken baştan beri korkudan delicesine atan kalbimin ritminin yavaşladığını, hatta olması gerektiğinden daha yavaş atmaya başladığını hissetmiş öleceğimi düşünmeye başlamıştım. Ardından tahmin ettiğim gibi vücudumun düşen ısısından artık hissedebildiğim kan dolaşımımın durduğunu hissedebiliyordum. Elimi yüzüme dokundururken öfkeyle açılan kapıyla bağırış sesleri yükselmiş, aldığım yoğun kan kokusuyla bilincim kapanmıştı... Aylar Önce... Kulaklıklarımdan yükselen son ses şarkım, güneşin bugün için yapması gereken görevi bitmişcesine batışı ve karanlık kendini belli etmek için başlayan hafif rüzgar bedenimi sarmalıyor dudaklarıma kondurduğum hafif bir tebessümle ağır poşetleri taşımama bir nebze iyi geliyordu. Birden kolumun tutulup beni kendine çeken kişiyle öfkelenerek poşetlerimi yere bırakmış, yüzüne bir yumruk indirmeme neden olmuştu. Karşı taraftan gelen büyük bir inlemeyle yine elimin aylarının kaçtığını hissetmiştim. Yıllardır aldığım dövüş sanatları yani savunma sporlarım nedeniyle çoğu zaman sert bir şekilde vurabiliyordum. Savunma sporlarına aslında gereksiz öfkemi dizginleyemediğim için başlamış ancak yine hiçbir işe yaramadığında aldığım dersler yüzünden adeta pimi çekilmiş bir bomba olarak etrafta geziniyordum. "Ah! Ah, Atalente ne yapıyorsun?" acıyla inleyerek serzeniş eden çocuğa baktım. Pişman olmadığımı belli eden bir yüz ifadesiyle soğuk bir şekilde açıklama yapmıştım. "Kolumu tutup çeviriyorsun, ne yapmamı beklerdin? Boynuna mı atlayayım?" Bu çocuğu sanırım evimizin oralarda görmüştüm, komşumuz olmalıydı çünkü annem ile çok konuşuyordu. Dudağının patladığını fark ettiğimde o kendini açıklamakla meşguldü. "Sana seslendim, hem de birçok kez. Senden ses seda gelmediğinde de mecburen sana dokundum, markette cüzdanını unutmuşsun al. İyiliğini istedim, şiddet gördüm. Gerçekten tuhafsın, herkesin dediği kadar." Dikkatimi hareket eden dudaklarından alarak ona verdim, sanırım kanını izlemek hoşuma gitmişti. Bu düşüncemle beraber saçmaladığıma kanaat getirerek çocuğa baktım. Şimdi pişman olduğumu hissediyordum ancak son cümlesinde bana 'Tuhafsın.' dediği için öfkelendiğimi hissetmiştim. "Üzgünüm, teşekkür ederim ve ben tuhaf değilim. Siz tuhafsınız." diyerek uzattığı cüzdanımı almış, poşete atmıştım. Çocuk yüzüme anlamsız bir bakış atarak göz devirmişti. "Öyle mi dersin? Zaten bendim deli gibi doğaüstü ve paranormal olan tüm olayları araştıran. Kızım gerçekten deliriyorsun, baksana bana yaptığına... Kurt adam, vampir yok. Kabul ediyorum cinler, periler olabilir ama o ikisi yok Atalente. Arkadaşın olarak uyarıyorum, böyle yaparak herkes senden korkuyor ve annen çok üzülüyor. Senin iyiliğini istemesem bile annenin iyiliğini istiyorum, kadın senin sosyalleşmen için benimle konuşuyor ama sen takıntı hâline getirdiğin varlıklar yüzünden herkesi korkutuyorsun. Küçük konuşmalarda bile vampir kurt adam örneği veriyorsun, kendine çeki düzen ver." Sosyalleşmeye ihtiyacım olduğunu düşünmüyordum. "Böyle bir insanım, araştırmayı seviyorum ve evet, konularını çok açıyorum ama bilmiyorum. Seviyorum anladın mı? Hem arkadaş edinmek istediğimi düşünmüyorum." Ona göz devirerek beni şarkımdan uzaklaştırdığı için biraz olsun öfkelenerek kulaklıklarımı tekrar takmış, poşetlerimi de alarak yürümeye devam etmiştim ancak fark ettiğim şey rahatsız olmama neden olmuştu... Yol boyu dudağındaki kan kitlesini düşünmeden edemediğimde en son gözlerimi kapatmış, kendime sapık tanısı koymamak için eve bir hışımla girmiştim. "Annem! Ben geldim." dedim şirin bir sesle aslında pek tatlı, sıcak kanlı biri değilimdir ama ailemden hatta akrabalarımdan tek annemin kalmış olması ona karşı üstün bir koruma ve şirin bir kız olmama yol açıyordu. Bu dünyada yalnızca birbirimiz kalmıştık ve olabildiğince onu el üstünde tutmaya çalışıyordum. Kavga ediyor muyduk? Tabii ki, özellikle gotik giyimim ve hiç olmadığı kadar vampirleri araştırmam ile bir tartışma başlar ardından annem sessizleşirdi. Yoksa susmayacağımı bilirdi, tek hobim buydu ve beni anlamıyor olması beni üzüyordu. Annem de mutfak kapısından başını uzatarak "Gel güzelim, hoş geldin." demişti. Poşetleri mutfak masasına bırakırken annemin kestiği sebzeleri görmüştüm, yanına koşarak önce yanağını öpmüş ardından da elindeki bıçağı almaya yeltenmiştim. "Ben yaparım." dediğimde karşı çıkarak bıçağı kendine çekmiş, parmağını kesmişti. "Yok kızım, ben hallederim." annem parmağının kesildiğini fark etmediği için parmağına bir süre bakmış ardından sertçe yutkunarak konuşmuştum."Anne parmağın..." gözlerim parmağından süzülen kana takılırken gözlerimi kapatmış, annemin yanından ayrılmıştım. Tanrı aşkına bugün bana ne oluyordu! Annem"Kızım sen iyi misin?" diyerek yanıma geldiğinde kuruyan boğazımı konuşarak tahriş etmemek amacıyla yutkunmuş gözlerine bakmıştım. "İ-iyiyim. Parmağını sar, içerideyim." diyerek oturma odasına geçmiş, koltuğa oturarak vücudumun ilk defa ateş gibi olmasını umursamamaya çalışmış, televizyondan şarkı açarak sesini yükseltmiştim. Amacım olabildiğince kan düşüncesinden ayrılmaya çalışmaktı, neden böyle olduğu hakkında bir fikrim yoktu... Gerçekten dedikleri gibi deliriyor olabilme imkanım var mıydı? Bu kadar doğaüstü olaylar bana fazla geliyor olabilir miydi? Bir yerden sonra psikolojimi mi bozmaya başlamıştı? Annemin sözleriyle düşüncelerimden ayrılmıştım."Sen iyi olduğuna emin misin?" diyerek şarkıyı kapattığında gözlerine istemsiz bir suçluluk duygusuyla bakmıştım. Başımı sallarken dolan gözlerimi fark ettiğimde yanıma oturmuş, beni sıkıca sararak saçlarımı öpmüştü. Neden ağlamak istediğimi de bilmiyordum. Derin bir iç çekerken gözlerimden süzülen yaşları gizleme gereksinimi duymamıştım, annem ağlayışıma şaşırmış olacak ki"Neden ağlıyorsun?" demiş, ben de sessiz kalmıştım. Neden ağlıyordum? Gerçekten ağlama sebebim yoktu ve en son yıllar önce kırılan kolum ile bir kez ağlamıştım. Bu yersiz ağlamanın sebebi neydi? Annem sessiz kalmama karşılık bir eliyle saçlarımı okşamış diğer eliyle de beni sıkıca sarmıştı, bense artık kan yerine yara bandı olan parmağını düşünmeye devam ediyordum."Hadi kalk, bugün dışarıda yiyelim." Onu onaylayarak ayağa kalkmış, odama geçerek üzerime siyah üzerinde grafiti ile yazılmış 'Vampir' yazan tişörtümü geçirerek, siyah kot pantolon giymiş belime de kareli siyah, kırmızı olan bir gömlek bağlamıştım. Aynaya geçtiğimde siyah dalgalı saçlarımı yavaşça taramış, mavi gözlerimi belirginleştirmek amacıyla gözlerime siyah bir makyaj yaparak zaten olması gerektiğinden daha fazla olan kırmızı dudaklarıma yalnızca dudak kremi sürerek odamdan çıkmıştım. Annem beni gördüğünde kaşları çatılmış, "Gerçekten mi?" demişti. Ona göz devirerek sitemli bir sesle beraber evin dış kapısını açtım."Vampir yazdığını görebiliyorum anne ve evet ben bunları giymeyi çok seviyorum." demiştim itiraz etmesine fırsat vermeyerek. Annem de gergince yutkunmuş, mavi harelerini üzerimde gezdirmişti."Şunları araştırmanı sevmediğimi biliyorsun ve sen inatla aramıza alıyorsun." ona anlamayarak baktım, araştırmak ve giydiğim kıyafetlerimin üzerinde böyle varlıkların olması onu aramıza aldığım anlamına mı geliyordu? "Anne sen korkuyorsun diye araştırdığım her şeyi kendime saklıyorum, senin ile bunları araştırmamı deli gibi istediğimi biliyorsun." annem bana öfkeyle bakarak sert sesiyle konuştu. "Bunları araştırman hiçbir işe yaramıyor, ne bulmak istiyorsun ki? Gerçek değiller." "Gerçek olduklarını düşünüyorum, hem de her şeyden çok. Hatta bulduğumuz şeyler, bırakılan açıklar, böyle şeylerin ortaya çıkması belki de onları araştırmamız için açılan bir kapı. Belki de kendilerini böyle haberdar ediyorlar. Belirli zamanlarda belirli şekilde..." diyerek son kez açıklama yapmış, annemin yine o sözünü duymuştum. "Herkesin uydurduğu bir şey, birkaç kendini bilmez böyle yazmış ve hepsinin şu an tımarhanede olduğuna eminim." demişti. Ona sessiz kalırken bir hızlı yemek dükkanına girerek yiyeceklerimizi sipariş etmiştik. Biz annemle burger yemeyi sevdiğimiz için sipariş ettiğim burgerler geldiğinde annem konuşmaya başlamıştı. "Bugün Midas gelerek seni sordu, sana ilgisinin olduğunu düşünüyorum." annemin cümlesiyle birkaç patatesi ağzıma atarak omuz silkmiştim. Genelde erkekler güzelliğim nedeniyle benim tuhaflığımı umursamazlar ve benimle iletişime girmeye çalışırlardı ancak ben bu zamana kadar hiçbir cinsiyete ilgi duymamıştım. Bu nedenle benden hoşlanan kişiler hiçbir zaman umurumda olmamıştı. "Kızının bir cadı olduğunu ve insanlara lanet yaptığını söyleseydin." diyerek güldüğümde burgerimi ısırmış annem bana göz devirerek bir tane patatesi üzerime atmıştı. "Midas iyi çocuk aslında, yakışıklı, beyefendi. Birkaç kez görüşseniz." "Bugün dudağını patlattım." diyerek gülmeye devam ederken içeceğimi içmeye başlamıştım. Annemin kaşları çatıldığında "Atalente! Kızım hiç uslu durmuyorsun, neden yaptın çocuğa yazık değil mi?" annemin beni azarlaması sonucu ona omuz silkmiştim. "Ya kızma hemen, ne bileyim anlık refleksle yumruk attım. Arkamdan gelip kolumu tuttu ve kendine çevirince bende geçirdim." Annem sabırla soluduğunda ona gülmüş gözlerim mekanın kapısında beni izleyen bir çift yeşil gözlere takıldığında gülüşüm dudaklarımda asılı kalmıştı. Adam gözlerimin içine soğuk bir bakış attığı sırada yüzümü incelemeye başlamış boğazımı temizlediğimde adamın yanına gitmek için ayağa kalkmıştım. Sanırım ilgimi çeken bir erkek bulmuştum. Annem bana döndüğünde ona dönmüş"Geliyorum." dediğimde beni başıyla onaylayarak bakışlarımı az önce kapıda olan adama çevirmiş onu orada göremediğimde kaşlarımı çatmıştım. Ben de mekandan çıktığımda boş sokağa bakmış bir anda etrafımda oluşan yoğun rüzgar saçlarımı savurmuş gözlerimin önüne gelen saçlarım nedeniyle görüşüm zorlaşmış ve saçlarımı çektiğimde birkaç köpek havlaması duymuştum. Köpeklerden oldum olası korkardım bu nedenle endişeyle mekana girmiş zihnimde kumral saçlı yeşil gözlü adam dönüp dolaşırken masaya oturduğumda annem konuşmuştu. "Nereye gittin güzelim?" "Hemen heyecanlanmazsan eğer söylerim." bu sözüme karşılık beni başıyla onaylamış o adam aklıma takıldığı için en sevdiğim yiyeceği bile önümden çekmiştim. "Birini gördüm, ilgimi çekmişti ama bir anda yok oldu." diyerek gülümsemiştim. Annem kaşlarını kaldırdığında "Nasıl biriydi? Sonunda birisi ilgini çeken bir insan bulabildin." heyecanlı sesine karşılık hafifçe gülümsemiş "Hoşlantı olarak değildi, bilmiyorum belki öyledir ama işte ilgimi çekti. Yeşil gözleri vardı, saçları kumral ve beyaz tenliydi." bu sözüme karşılık annemin kaşları çatılmış"Olmaz." direkt olarak söylediği sözle kaşlarımı kaldırmıştım. "Zaten bir daha da göreceğimi sanmıyorum ama neden bu kadar sert çıkışıyorsun? İsmini bile bilmiyoruz." Annem"Olmaz, dedim Atalente. Karşına çıkarsa da olmaz." annemin bu dengesiz tavrını sorgulamayı reddederek yalnızca içereceğimi içmiştim. Kısa bir süre sonra annem beni güldürecek konular açmış aklıma takılan adamı umursamadan annemle konuşmaya başlamıştım. Eve hoş bir sohbet eşliğinde dönerken ıssız yolda bir karartı görmüş, yerimde durma gereksinimi duymuştum. Annem bana anlamayarak baktığı sırada ona dönerek dudaklarımın olabildiği en sıcak ve sevecen haliyle kıvrılmasını sağlamış, daha doğrusu sağlamaya çalışmış bunu başaramam ile omuzlarımı düşürerek "Bir karartı geçti sanki... Zihnim fazla dolu bu aralar, o yüzden olmalı. Hadi devam edelim." Aniden adımın seslenildiğini duymamla yerimde kalmış, titreyen vücudumu umursamayarak arkama dönmüştüm. Sesin geldiği yöne döndüğümde bomboş yolu görmüş, kesik bir nefes alarak daha hızlı yürümeye başlamıştım. Bugün tuhaf şeyler olmuyor muydu? Eve geldiğimizde kapının önüne bırakılmış notu görmüş, alacağım sırada annem benden önce davranarak kağıdı almıştı. Nota kısa bir süre baka kalırken, gözlerini kapatmış derin bir nefes almıştı. Gözlerini açtığında etrafını izlemiş, kapıyı açarak beni içeri çekiştirmişti. Anlamayarak ona bakarken kağıdı çantasına koymuş, yanımdan sessizce ayrılmıştı. Bu ani duygu değişimine anlam veremezken anneme seslenmiştim. Bana döndüğünde "Kızım uyuyacağım, yoruldum. Sen de uyu dinlen." demişti. "Kağıtta ne yazılmıştı?" annem başını iki yana sallayarak yutkunmuş, odaya kısa bir bakış atarak beni geçiştirmişti. "Önemsiz bir şeydi." diyerek beni cevapladığında "Yorgunum, uyuman gerek." daha fazla soru sorma, seni üzmek istemiyorum. Annemin sesi kulaklarımda yankılandığında şaşırarak "Beni neden üzeceksin?"demiştim. Annem yüzüme afallayarak bakmış, ardından yutkunarak başını iki yana sallamıştı. "Öyle bir şey demedim, uyu." diyerek şaşkın bakışlarım ardından odasına gitmişti. Neden kaçtığını anlayamasam da bugün onu daha fazla yormamak adına karışmamış ve mutfağa geçmiştim. Marketten aldığım poşetler hâlâ yerine yerleştirilmemişti bu nedenle bir şarkı açarak kulaklarımı takmış ve şarkıyı mırıldanarak poşetteki malzemeleri dolaba yerleştirmeye başlamıştım. Mutfağı temizledikten sonra işim bittiğinde oturma odasına geçmiş telefonumdan bir film aramaya başlamıştım. Sonunda bir film açarak koltuğa uzanmıştım. Gözlerimi kapatırken uyuyacağımı fark etmemiş, uykuya yavaşça teslim olduğumu puslanan zihnimden anlayarak yastığa sarılmıştım... Linda'nın Anlatımıyla... Derin bir nefesi içime çekerken zihnimden geçen cümleyi Atalente'nin nasıl duyabildiğini düşünüyordum. Kolyenin etkisinin yitirdiğinin farkındaydım ama böyle bir tepki ile karşılaşmayacağım aşikardı. Özellikle de o nottan sonra... Bir de bugün büyük bir ihtimalle Carlos'u görmüştü, ne yapacağımı şaşırırken korkuyla yutkunmuştum. Telefonumdan Literary'in numarasını bulmuş, ardından telefonu kulağıma yerleştirmiştim. "Efendim Linda?" hızla açtığı telefondan onun yanında olmadığını fark ederek derin bir nefes verdim. "Acilen ormana gelmen gerekiyor. Sebebini geldiğinde anlatacağım." Lite"Büyük bir sorun mu var?" "Var, lütfen gel." Beni onaylayan bir cümle ile telefonu kapatmış, odadan çıkarken oturma odasından gelen sesle nefes alışverişlerimi bile minimum seviyeye çekerek odanın önünden geçmiş, Atalente'nin düzenli nefeslerinden uyuduğunu fark etmiştim. Evden çıktığım da hızlı bir şekilde ormana gitmiş, beni bekleyen Lite'ın yanına ilerlemiştim. Yüzüme anlamayarak bakarken boğazını temizledi. "Neden bu hâldesin?" Neden mi? O adam bizi bulmuştu... Derin bir iç çekerken ona çantama yerleştirdiğim kağıdı verdim. Onun bizi bulduğu ve Atalent'i istediği ile ilgili birkaç cümle vardı. Bana kağıdı tekrar verirken kaşları çatıldı. "Neden böyle bir şey istiyor? Bunun doğru olduğuna emin miyiz?" diyerek açıklayıcı bir sesle konuşurken gözlerimi kapattım. "Bilmiyorum Lite, bilmiyorum ama gerçek olduğu çok belli... Atalente'nin kolyesinin gücü zayıflıyor, bunu yapamayız. Gücünün dalgalanmasından bile artık bizi bulabilir. Tekrar kaçmam gerekiyor, on dokuz yıl önce olduğu gibi..." bana sakin bir şekilde bakarken etrafını incelemiş, ardından rahat bir tavırla konuşmaya başlamıştı. "Linda sakinleş." Lite göz devirdiğinde"Bunu tekrar yapamazsın. O kadar gücün var mı?" "Peki Atalente'yi almasına göz mü yumayım?" diyerek yüzüne anlamsız bir bakışla bakarken gözlerini kapatmış, dudağını büzerek başını eğmişti. "Kızını koruduğumu biliyorsun ama yüzünü bile bilmiyorum. Görmediğim birini korumaya devam edemem, benden istediği birkaç kızı takip etmek var ve bunların içinde kızın varsa fark etmem. Kızını ona kendi ellerim ile teslim edebilirim." Gözlerimi kapatırken yüzümü sıvazladım, "Üzgünüm... Kızımı koruma iç güdüsüyle ona yaklaştığın sürece onu farklı bir çehre ile göreceksin. Eğer başka bir niyet ile yaklaşırsan bir tek gerçek yüzünü görebilirsin. Sana yaptığım büyü bu şekilde belki bir gün tanıştığınızda büyüyü yok ederim ama... Biliyorsun, zihnine girebilirler ve zihnine girerlerse kızım açığa çıkar." Literary göz devirerek öfkeyle soludu. "En iyi zihin kontrolüne sahibim, bana karşı çıkamazlar." elimdeki nota bakarak "Kazanamayacak." demiş, ben de elimde bir alev oluşturarak kağıdı kül etmiştim. "Umarım..." Atalente'den... "Selam Melez... Beni tanıyor musun?" yeşil gözlere anlamsızca bakarken onun gülümsemesi büyümüş, karşımda durarak yüzüme eğilmişti. Bu burgercide gördüğüm adamdı. "Senin beni tanıma zamanını bekliyor olacağım..." İrkilerek gözlerimi açtığımda etrafıma bakındım. Gördüğüm rüyayı anlamlandıramazken yeşil gözlerin sahibi zihnimi talan etmeye başlamıştı. Düşünmeye devam ederken onu mekânda gördüğümü hatırlamıştım. Gerçekten rüyama mı girmişti! Kuruyan boğazımı rahatlatmak amacıyla yutkunurken gözlerimi kapatmış zihnimde yankılanan ses gerilmeme neden olmuştu. 'Onun ile kehanetin var... Onu tanımak zorundasın, kehanet gerçekleşmeli.' Gözlerimi açtığımda etrafıma titreyen bedenim ile bakınmış "K-kimsin?!" diyerek bağırmıştım. Sesimin titremesini önemsemezken ayağa kalkarak penceremi açtım, gördüğüm siluet ile kaşlarım çatılırken o da beni fark etmiş gibi kaşları çatılmıştı. Anlaşılan penceremi açmamı beklemiyordu. "Orada bekler misin?!" diyerek seri bir hareketle odamdan çıkmış evin arka bahçesine inmiştim. Yanına ilerlediğimde rüyamda gördüğüm adamın yeşil gözlerine baktım. "Sen kimsin?"yüzünü incelediğimde bana kaşlarını çattı. "Beni tanıyor musun?" sesindeki öfkeyi hissederken sebebini anlamlandıramamıştım."E-evet, yani hayır. Rüyama girdin, benim ile konuştun. Onun dışında dün akşam seni hamburgercinin kapısında gördüm." Kaşları daha fazla çatılırken yüzüme eğildi. "Nasıl beni görebildin?" anlamayarak kaşlarımı kaldırdığımda gözleri öfkeyle açılmıştı. Mecazen değildi, gerçekten göz rengi açılarak bal sarısına doğru dönmüştü. "Senden nefret ediyorum Melez. Umarım hak ettiğini yaşarsın." demesiyle yok olması bir olmuştu. Korkuyla etrafıma bakınırken bu kadar hızlı yok olmasına anlam verememiş derin bir nefes alarak olduğum yere bağdaş kurmuştum. "Tanrı aşkına, bu birkaç gündür neler oluyor!" diyerek gözlerimi kapattığımda bir süre kendime gelmek için zaman tanımış ardından gözlerimi aralayarak başımı ağaca yaslamıştım. Yanımdaki solmuş çiçeğin yapraklarını okşarken tiz bir kadın sesi duyduğumda başımı o tarafa çevirmiştim. "Onu iyileştirmek ister misin?" anlamayarak yüzüne baktığımda gülümseyerek sağ tarafıma yani çiçeğin olduğu tarafa oturmuştu. "Onu iyileştirmek istemez misin? Tekrar açmasını istemez misin?" diyerek ellerimi tuttuğunda gerildim. O da bunu fark ederek ellerini ellerimden çekti, annem yıllardır her gün insanlara güvenmemem ile ilgili verdiği nutuklar benim istemsiz bir şekilde insanlara karşı bir duvar oluşturmama, gittikçe onlardan uzaklaşmama ve asosyal biri olmama neden olmuştu.Hem durup dururken birinin elimi tutması da hoş bir durum değildi. Kadın mahcup bir gülümsemeyi dudaklarına kondurduğunda çiçeğe bir bakış atmış, ardından gözlerime kendinden emin bir ifade ile bakmaya başlamıştı."Çiçekleri iyileştirebilirsin." demişti.Tüm deliler beni mi bulmuştu, şimdi neydi bu? Yüzüne anlamayarak baktığımda derin bir nefes alarak"Önce sakinleşmeni istiyorum, sana göstereceğim. Tamam mı?" başımı salladığımda buradan kalkıp gitmek için hareketlendiğim sırada ayağıma giren kramp nedeniyle olduğum yerde kalmıştım.Kadınsa gözlerini kapatmış, avuçlarına çiçeğin yapraklarını almıştı. "Çiçeğe bak." dediğinde başımı eğmiş, çiçeği izlemeye başlamıştım. Anlaşılan bu gereksiz gösterisini sunmadan gitmeyecekti. Kısa bir süre sonra çiçeğin solmuş, kurumaya yüz tutmuş sarı yaprakları canlanarak yeşile bürünmüş rengini belli ederek pembe çiçeğini göstermişti. Şaşırarak kadına baktığımda bana gülümseyerek"Bunu sen yapabilirsin." demişti. Dilim lâl olmuş bir şekilde yüzünü izlerken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Halüsinasyon görme olasılığım olabilir miydi bilmiyorum ama bu gerçek olamazdı... "S-sen nesin? Bunu ne kullanarak yaptın?" kekelememi umursamayarak konuşmaya devam ettim. "Bunu nasıl yaptın?" diyerek çiçeğe baktığımda içimdeki bir his burada kalmamı, bir şeyler öğrenmemi istiyordu. Ona güvenip, bu durumu bu kadar hızlı kabullenmemi de anlamdıramamıştım. Kadın"Atalente, sen çok güçlüsün. Seni köreltiyorlar, seni tanıyorum. Gücünü keşfetmemiz gerekiyor, bu senin için küçük bir bakış gibi bir şey. Gel dene..." diyerek ellerimi tuttuğunda açmış çiçeğin iki yanına ellerimi yerleştirmiş ardından gülümseyerek "Gözlerini kapat, çiçeğin solduğunu hayal et." Gözlerimi kapatırken derin bir nefes almış, çiçeğin solduğunu hayal ederken kadın konuşmaya devam ediyordu."Kendine güven, bunu yapmak isteyen tarafına izin ver." içimdeki his gittikçe büyürken ellerimde bir sıcaklık daha doğrusu bir şeyler oluştuğunu hissediyor gibiydim. İçimdeki güç gittikçe büyürken kadının gülüşünü duydum."Sakin ol ve gözlerini aç." gözlerimi açtığımda hala bitmek bilmeyen hissiyatla etrafıma bakındım. Tüm çiçeklerin solduğunu ve bir elimden koluma kadar uzanan sarmaşığı hissettim. Gördüklerini kabullenemeyen gözlerim ve içimdeki bitmek bilmeyen hissiyatım ile kadına döndüm. "N-nasıl?" kadın gülümseyerek "İçinde hala bir şeylerin olduğunu düşünüyorum çünkü on dokuz yıldır hiç gücünü kullanmadın. Şimdi o his ile beraber buraların çiçek açmasını ve başka şeyler yapmaya çalışabilir misin?" Başımı sallarken gözlerimi kapattım. Çiçeklerin açtığını, ağaçların meyve verdiğini kapalı gözlerimin ardından düşünürken birden kafama düşen bir şey ile gözlerimi acıyla açtım. Düşen şeye baktığımda büyük kırmızı bir elma olduğunu gördüğümde kadın gülümseyerek başını kaldırdı. "Biraz fazla büyümüşler." ben de başımı kaldırdığımda büyüklüklerine gerçekten inanamamıştım. Kadın"Atalente araştırmalarında öğrendiğin şeyleri hatırlıyorsun değil mi? Bunun bir sebebi var, seni engelleyen şeye izin verme. Sen araştırmalarındaki kişiler gibi olduğun için onları araştırmayı deli gibi istiyorsun. Benliğin kendini görmek, onu açığa çıkarmak istiyor.Dikkatli ol..." diyerek aniden yok olduğunda annemin sesini duymuştum. "Kızım, orada ne yapıyorsun?!" yanıma geldiğinde dizlerinin üzerine çökmüş ellerini yanaklarıma yerleştirmişti. "İyi misin?" ağaçlara ve etrafına bakındığında kaşları çatıldı."Yavrum cevap ver. Neler oldu?" Gözlerim ona kenetlendiğinde kaşlarım çatıldı."Bana neden hiç adım ile seslenmiyorsun?" kaşları çatıldı. Yüzümü incelemeye başlarken"Neler oluyor?" demişti. Başımı iki yana sallayarak onu cevapladım. "Hiç, hiçbir şey olmadı. Sadece merak ediyorum, şu kolyem ve adımı bir kez olsun bana söylememe nedenini çok merak ediyorum." annem ellerimden tutarak beni kaldırdığında "Atalente... Annen senden bir şeyler saklıyor." duyduğum ses ile etrafıma bakınmak istesem de annem anlayacağı için sessiz kalmış ama annem etrafına bakınmıştı. Gerilen vücudunu fark ederken anneme anlamayarak baktım. Annem kolumdan tutup beni içeri çektiğinde "Selam Linda." yeşil gözlü adamı gördüğümde annem"Carlos..." demişti dişlerinin arasından. Adının Carlos olduğunu öğrendiğim çocuk bana gülümseyerek "Atalente." demişti. Kaşlarımı çatarken neden herkesin adımı bildiğini sorguluyordum. Carlos elini uzattığında eline kısa bir bakış atmama karşılık "Beni geri çevirmeyeceksin ya?" demişti. Benden nefret ettiğini söyleyerek bana elini uzatması ne kadar doğaldı? Elini tutmam ile fazla sıcak olan vücudu kaşlarımı çatmama neden olurken elini hafifçe sıkarak geri çekeceğim sırada aniden fazla sıkmış acıyla dişlerimi sıkmama neden olmuştu. İçimde biriken bir öfkeyle ona güç uygulamış o ise bunu umursamayarak gülmüş anneme elini uzatmıştı. Annem elini uzattığında acıyla yüzünü buruşturdu. Fazla güçlüsün, sadece bir kurt adam olmana rağmen... Carlos gülerek "Çünkü özelim." kaşlarımı çatarken korkuyla yutkunmuş, Carlos'a bakmıştım. Annem de gözlerini devirmişti. Burada neler dönüyordu? Carlos bana döndüğünde alayla beni süzmüştü."Hâlâ güçsüzsün. Linda kızına gücü hakkında bir şeyler öğretmelisin. Yoksa kurtlar kapabilir." kurt kelimesine baskı yapmasının sebebini anlamdıramasam da bana göz kırparak yok olacağı sırada kolundan tutmuştum. "Kurt adam mısın?"diyerek gözlerinin içine baktığımda anneme kısa bir bakış attı. Annemin sesini duymuştum, kurt adam dememiş miydi? Tamam her şey anormaldi ve muhtemelen deliriyordum, en azından sorularımı sorup öyle hastaneye kapatılsaydım.Öyle değil mi? Carlos"Evet, hatta dünyadaki tüm kurt adamlardan fiziksel olarak en güçlü olanıyım." annem öfkeyle Carlos'un adını söylediğinde anneme kısa bir bakış atmış endişeyle beni süzdüğünü fark etmiştim. Carlos, annemin uyarısıyla beraber oflayarak göz devirdi ve gözlerimin içine bakarak irislerini bal sarısı bir renge çevirmişti. "Üzgünüm bunları unut. Bugün Carlos diye birini tanımadın. Rüyanda da görmedin, hatta mekanda da görmedin ve kehanetin olduğunu da bilmiyorsun." kulağıma eğilerek kısık bir sesle konuşmuştu. "Ama büyücü ile yaptığın büyüyü unutmayacaksın." Annem öfkeli bir soluk alırken benden uzaklaşmış gözlerimin içine bakarak "Senin ile kehanetimiz var. Seni seversem öleceğim ama bu umurumda değil. Annemin hesabını sen de, annen de verecek. Görüşürüz Melez, güçlenip düşmanım olmanı bekliyorum." bu sözüyle bir anda yok olmuştu. Aniden irkildiğimde anneme döndüm. Korku dolu harelerini üzerimde gezdirirken ona anlamayarak bakmıştım. Annem beni sardığında ona sarılmış, anlamayarak ondan ayrılmıştım. "Neler oluyor?" annem bana buruk bir gülümse ile bakarak omuz silkti. "Hiç, sadece kabus gördüm. Sabah seni bulamadığımda da korktum." başımı sallayarak onu onaylarken eve doğru yürümeye başlamıştık. Eve girdiğimde ağrıyan başımı umursamayarak bahçeye baktım. Onları ben yapmıştım... Nasıl olduğunu bilmeden... Üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa girmiş bir şeyler atıştırarak kütüphaneye gitmek için evden çıkacağım sırada "Atalente..." annemin bana seslenişiyle ona döndüm. On dokuz yıl sonra ilk defa mı adımla sesleniyordu? Annem gülümseyerek "Adının anlamını sevmediğim için hiçbir zaman ismin ile seslenmedim kızım. Vampirleri araştırırken adının anlamının avcı kız olması beni ürkütüyordu." Ona anlayış ile gülümserken içimdeki tuhaf his yüzünden konuşmamış evden çıkmıştım. Madem ismimin anlamını sevmiyordu, neden bana bu ismi koymuştu? Kütüphaneye geldiğimde her zamanki masama oturarak en eski tarihli tüm gazete küpürlerini toplamıştım. Vampirler hakkında notlar alırken birinin sesini duydum. "Selam." başımı kaldırdığımda bana bakan mavi gözlü, beyaz tenli siyah saçlı çocuğu inceledikten hemen sonra başımı çevirerek onu yanıtsız bırakmış ve sessiz kütüphaneye uyum sağlayarak tekrar notlarıma dönmüştüm. "Ben Literary." diyerek yanıma oturduğunda onu görmezden gelmeye devam ederek notlarımı almaya devam etmiştim. Gerçekten tanışmak için beni mi bulmuştu? "Adını öğrenebilir miyim?" ona yandan bir bakış atarak soğuk bir sesle "Defol." demiştim. Göz devirdiğinde "Arkadaş olmak istiyorum." samimi sesini umursamadan notlara bakmaya devam etmiş "Hey." demesiyle ona dönerek "Ben istemiyorum." demiştim. İrislerinin rengi mora döndüğünde korkuyla yutkunmuş o ise "Benim ile arkadaş oluyorsun ve gözlerimin değiştiğini fark etmiyorsun." demişti. Kaşlarımı çatarken sızlayan şakağım ile başımı hafifçe ovmuş o ise gülümseyerek elini uzatmıştı. "Literary ama genelde Lite derler. Adımın hakkını veririm." kaşlarımı çatarak elini tutarken neden onunla tanışmak istediğimi anlayamamıştım. "Ben Atalente ama adının anlamı ne ki?" "Sonsuz demek, sonsuz yaşam gibi düşün." başımı sallayarak onu onaylarken "Gençler, kütüphanedesiniz." görevlinin uyarısıyla dudaklarımı birbirine bastırarak özür dilemiş Literary'e döndüğümde bana gülümseyerek defterime yazı yazmıştı. "Yürüyüş yapalım, burada konuşamayız." yazısıyla onu başımla onaylamış ve çantamı toplamaya başladığımda o da ayağa kalkarak aldığım kitapları yerine yerleştirmişti. Sırt çantamı tek koluma attığımda kütüphaneden çıkmış yürüdüğümüz yolda bir süre sessiz kalmıştık. Neden onunla çıkmıştım ki ben?Lite"Saçlarını sevdim, bir kız için fazla yaşlı." anlamayarak ona döndüğümde siyah olan saçlarımın nasıl yaşlı gösterdiğini düşünmüş ve bir saç tutamını alarak saçlarıma bakmış, beyazlaşmaya yüz tutmasıyla korkuyla ona bakmıştım. Bana anlamayarak bakarken "S-saçlarım siyahtı." diyerek olduğum yerde kalmış ve endişeye titreyen ellerimi fark etmiştim. Kaşlarını çatarken ellerimi tutmasıyla gereğinden fazla uzayan tırnaklarımı fark etmiş, Lite kaşlarını çatarak alaycıl bir sesle konuşmuştu."Gözlerinin kırmızı olduğunu söylersem sanırım bayılırsın." demişti. Kaşlarım iyice çatılırken telefonumu almış, ön kamerasını açarak kendime bakmıştım. Korkuyla yutkunurken kırmızı gözlerimin keskinliği ve koyuluğu istemsizce hoşuma gittiğini düşünmüş ardından bu düşünceme saçmalayarak daha da solan beyaz bedenime bakmıştım. Titremeye başladığını hissettiğim bedenimi ve yanımda olan Lite'ı umursamayarak eve doğru koşmaya başlamıştım. Olmam gerekenden daha hızlı geldiğimde kapıyı açmış bana bakan anneme açıklama yapmıştım. Annem bana açıklama yapardı, değil mi? Neler döndüğünü söylerdi."Kütüphanede Literary adına bir adam ile tanıştım, vücudum değişti. Saçlarım beyazladı, irislerim kırmızıya dönüştü, tırnaklarım uzadı anne!" demiş korkuyla çığlık attığımda onu iterek odama çıkmış ve aynama dönmüştüm. Siyah saçlarım, mavi gözlerim ve normal tırnaklarımı gördüğümde kaşlarım çatılmıştı, neler oluyordu? Anneme baktığımda"Gerçekti..." diyerek fısıldama gereği duymuştum. Annem korkuyla yutkunurken gözleri dolmuş başını iki yana sallayarak"Yanlış görmüşsün, uyu. Dinlen..." diyerek beni yatağa yatırmak istemiş başımı iki yana sallayarak bağırmıştım. "Gerçekti, diyorum!" gözlerimden yaşlar süzülmeye başladığında annem de ağlamaya başlamış başını iki yana sallamıştı. "Kızım böyle bir şeyin olma ihtimali yok. Yanlış görmüşsün." bu sözüne karşılık öfkeyle sırtımdaki çantamı yere fırlatmıştım. "Bu iki gündür buralarda saçma sapan şeyler dönüyor! Bir kadın geliyor ve solmuş çiçekleri yeşertiyor, bana tüm çiçekleri ve elmaları açtırıyor! Bir şeyler dönüyor, gerçekten bir şeyler dönüyor! Bugün, bugün mesela... Literary geldi, ismimin anlamı taşıyorum dedi. Sonsuz yaşam, dedi. Saçlarım beyazladı, tırnaklarım gereğinden fazla uzadı, gözlerimin rengi değişti. Lanet olsun ve sen hâlâ 'Olmadı.' diyorsun!" Tüm vücudum öfkeden titrerken kriz geçirdiğimin farkındaydım ve bunu nasıl durdururdum hiçbir fikrim yoktu. Annem, bana doğru bir adım attığında ondan uzaklaşmış "İnanmıyorsun işte ve lanet olsun ki haklısın! Deliriyorum ben değil mi? En sonunda delirdim, bir şeyler oluyor. Ben kafayı sıyırdım, herkesin söylediği oldu. Ben artık delirdim..." diyerek hıçkırdığımda olduğum yere dizlerimin üzerine çökmüştüm. Boynumdaki annemin hiç çıkarmama izin vermediği kolyeyi boynumdan çekmek istemiş annem endişeyle elimi tutmuştu. "Kızım, ne yapıyorsun! Sakın!" "Nefes alamıyorum anne. Bunaldım, sonra tekrar takarım. Nefes alamıyorum..." mırıldanışım üzerine annem elimi daha sıkı tutmuş "Alıyorsun, sen öyle hissediyorsun. Derin nefesler al, hadi. Kolyeni bırak, hadi saymaya başla." diyerek kendisi de derin nefesler almış korkuyla yutkunmuştu. Başımı iki yana salladığım sırada annem"Kızım, hadi uyu. Kalktığında hastaneye gidelim." dediğinde delirmiş olduğum gerçeğiyle hıçkırmış"Şizofreni miyim ben?" diyerek annemin gözlerinin içine bakmıştım. "Atalente, böyle yaparak kendini korkutuyorsun güzel kızım.Hadi, kalk." Başımı iki yana salladığımda"Uyumak istemiyorum, nefes alamıyorum." annem bana sarıldığında bir elini kolyemden çekmemişti. "Alıyorsun,nefes alıyorsun. Hadi uyuyalım." diyerek beni kaldırdığında yatağımı açmış ve beni yatağa yatırmıştı. Kollarını bana sardığında ben sakinleşene kadar saçlarımın arasını sevmiş bir süre sonra yorgunluktan uyuyakalmıştım... Siz Atalente'nin yerinde olsaydınız ne yapardınız ve ne düşünürdünüz? Atalente hakkında düşünceleriniz neler? Carlos hakkında? Linda hakkında? Literary hakkında? Veeee ilk bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?Beğendiniz miii?Sıradaki bölümde görüşmek dileğiyle ?

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

İNCİ TANESİ

read
11.1K
bc

KARANLIĞIN GİZEMİ

read
6.3K
bc

Hayaletin Avukatı

read
15.9K
bc

Geyna-Layon'un Fısıltısı

read
1.3K
bc

AŞKIN KÜLLERİ [ YENİDEN DOĞMAK ]

read
7.4K
bc

ŞAHİT OLDUM!

read
4.4K
bc

Küçüğüm +21

read
93.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook