“ASMİN KİM?”

1584 Words
ASMİN Yatağımda uyurken bi anda kapım hızla açılıp kapandı. Kafamı zar zor kaldırdığımda kapanan gözlerimin arasından Semih abimi kapının arkasında gördüm. Eliyle “sus” işareti yaptığında annemde peşi sıra kapımı açıp içeri baktı. “Abini gördüm mü kız?” diye nefes nefese sordu. “Görmedim anne” derken başımı olumsuz anlamında sallayıp söylenerek çıkışını izledim. Annem gidince abimde kapının arkasından bana yaklaşarak saçımı dağıtmaya başladı. “Naber saçaklı?” “Oof bozma saçımı açamıyorum sonra” diye serzenişte bulunarak ekledim, “asıl senden naber yine kaçakları mı oynuyorsun?” “Ne yapayım abisi… görüneyim de yine darlasın mı? İşe gidicem zaten erken çıktı dersin” “Dünkü nasıldı?” Dediğimde sessiz bi kahkaha attı. “Kız şaşı gözünün biri Şam’a bakıyor biri Bağdat’a ola ki evlendik göz göze gelmemiz mümkün değil.” Kendisiyle birlikte bende bi kahkaha patlattım. Sonra annemin korkusundan ikimizde elimizi ağzımıza kapattık. Hayır ağa kızlarıyla evlendireceğim diye gül gibi abimi harcayacak. Zaten daha 24 yaşına yeni girdi. Evlilik falan da düşünmüyor. Tabi bunu Delal hanım bir anlasa… Kapının önünü kolaçan edip abimi yolladığımda okul için hazırlanmaya başladım. Dün akşam çözemediğim soruları yanıma almayı da ihmal etmedim. Okulda ilk saatlerimiz bedendi. Hocadan izin alıp sınıfa çıktım. Hiç öyle kaybedecek vaktim yoktu. Her anımı değerlendirmeliydim. İlk 30 dk dan sonra dikkatim dağılmaya başladı. Başıma bi ağrı girmişti. Kantine inip su almak istedim. Yanıma abimin geçen yıl doğum günümde hediye ettiği cüzdanı alıp alt kata indim. Kantin boştu. Herkes ders saatindeydi. Kantinci abladan su istediğimde beklemeye başladım. Başım o kadar ağrıyordu ki arkadaşlardan bi ağrı kesici bulursam iyi olacaktı. Arkamı dönmemle sayısalcılardan Hakan ile yüz yüze geldim. Dibime girmiş yediği tostun kokusu bile iğrenç bir şekilde burnuma geliyordu. “Naber Asmin?” Dediğinde aynı sınıfta olmadığımıza bir kere daha şükrettim. Görünüşte yakışıklı baby face bi suratı olsa da belki şu okulda çözmezler de dahil sevgili olmadığı kız kalmamıştır. “Çekil şurdan!” deyip iteklediğimde eliyle saçlarıma dokundu. “Ne yapıyorsun be!”diye çıkışıp sinirle göğsünden ittim. Oda bi anda sinirlenip, “Havan kime kızım senin! “ diye bağırdı. Saçlarıma dokunulmasından nefret ederdim. Annem küçükken yola yola taradığı için bi süre sonra dokundurtmamış kendim taramaya başlamıştım. Bazen abimin dokunup bana yardım etmesine izin verirdim yoksa zor açılıyordu. “Bir daha saçlarıma dokunursan seni gebertirim!” Diye çıkışınca sesimizi duyan öğretmenlerden biri “Ne oluyor burada?” diye çıkıp geldi. Yüzsüz birde utanmadan “ bir şey yok hocam ya yanlışlıkla saçına elim çarptı artalığı ayağa kaldırdı” derken şaşkınlıkla sıraladığı yalanlara takılı kaldım. Hoca, “ abartma kızım sende” deyip gidince “Sen kim oluyorsun?” Diyerek suratına takındığı pis bir sırıtışla göz kırparak gitti. Doğru ya, ben kim oluyordum? Aklımda okul boyu bu soru dönüp durdu. Ben, Asmin Aslanbey, konağın sessiz köşesine sinmiş sadece bir gölgeydim. Küçüklüğümden beri, kimsenin beni fark etmediği bir rüzgar gibi dolaştım bu taş duvarlar arasında. Annem oğullarına gururla bakarken, beni sanki yanlış bir zamanda, yanlış bir yere düşmüş bir yabancı gibi görürdü. Küçükken beni hep sevmediğini düşünürdüm. Büyüyünce anladım ki, benim ona kazandıracağım bi hanımağalık makamım yok. Babamlada didişmelerinin kaynağını işte o zaman anladım. O, annemin istediği kadar güçlü değildi. Annem, kendi hırs ve hayallerini bizim hayatımız üzerinden kazanmaya çalışıyordu. Ama bir gün her şey değişti. Annem birden beni fark etmeye başladı. Sanki beni yıllardır görmemiş gibi bakıyordu bana. Ama bu bir sevgi bakışı değildi. Bu, bir heykeltıraşın çamuru şekillendiren bakışına benziyordu. Birden bire saçlarımın boyu, kilom, kokularım, nasıl oturduğum, nasıl kalktığım, ne konuştuğum önem kazandı. Kadın dediğin şöyle olurmuş, kadın dediğin böyle yaparmış. Artık hayatım belli kural ve kaidelerle örülü bir labirentti. Benim fikrim yoktu. Daha doğrusu, fikrimin bir anlamı da yoktu. Saçlarımı kısa kesmek mi istiyorum? Hayır, kadın dediğin uzun saçlı olur. Baharatlı bir koku hoşuma mı gidiyor? Olmaz, kadın dediğin gündüz hafif, gece çiçeksi kokar. Ellerim nasırlanır diye kalem bile tutmamı istemezdi bazen. Başta benimle ilgilenmeye başladığını düşünüp sevinmiştim. Ama bu kurallar beni boğmaya başladı. Kendimi bir kutunun içine sıkışmış hissediyordum; o kutu her gün biraz daha daralıyordu. Mesela Dicle hiç öyle değildi. Başına buyruk, aklından geçeni pat diye söyleyen, yengem kızsa bile yırtık kotları giyen, abilerinin yanında küçük bir şımarık… bazen kıskanırdım onu… ama en çok ta yengem arkasından kızdığında gelip yanağından öper yanlarından gıdıklar, yaptığı muzipliklerle koca kadını güldürürdü. İşte o zaman anne kızın samimiyeti, içimde ki kıskançlık tohumlarını filizlendirirdi.. Arkadaşlarıyla dışarı mı çıkmak istiyor. İzin çıkmazsa kaçardı. Sinemaya mı gitmek istiyor. Rohat abiye yalvarmaya bile gerek kalmadan yola düşerlerdi. Bi kere abimde beni götürmek istediğinde kız kısmı kapı kapı sürtmez diye izin vermemişti. Küçükken bile Dicle’nin saçları balık sırtı örülürken benimkini ense kökünden alelade tuttururdu annem. Bazen Elfin abla benim de saçlarımı örer Dicle ile okula gönderirlerdi. Ama annem okuldan geldiğimde bi ton azar eder. Beni onlara özeniyorum diye kollarıma cimcik atardı. Büyünce bile bu alışkanlığından vazgeçmedi. Asmin yanlış bir şey mi dedi, etini kıvır, Asmin konağa gelen erkeklerin arasına mı çıktı, etini kıvır, Asmin ihtiyaçları için para mı istedi, etini kıvır, Asmin babasına mı şikayet etti, etini kıvır, anlayacağınız etimi kıvırmaya bahane mi yoktu anneme. Ama onu da anladım. Tüm acısını benden çıkarıyordu. Yengeme sinirlendiği zamanlar, babamla kavga ettiği zamanlar kolumdaki morluklar artıyordu. Bu sebeple hiç açık kollu bir elbise giymezdim. Yer etmiş izler tenimde suçluyu ele verir diye… Babam, beni görmeyen babam. Belki farketse halimi buna izin vermezdi. Ya da onunda kolayına bu geldi. Bilmiyorum. Ama hiç unutmam bir kere kilo aldım diye beni azarken annemin bağırışlarına gelip anneme “o daha çocuk sayılır” diye beni savunmuş, bi ton azar etmişti. En çok ta “önce kendi kilona bir bak” demesini unutamıyorum. 3 hafta küsmüştü babama. Aklıma küçükken babamın yastığına koyduğu küçük çıkılar gelirdi. Allah affetsin teyzemlerin aklıyla az gitmedi kenar mahalledeki koca karılara. Ondan mı benim babam bu kadar suskundu. Hurafe derler ama bi keresinde koca karının verdiği şeyi yengemin çayına kattığında kadın 2 hafta kalkamamıştı yataktan. Tabi o kenar mahalle evlerine beni de yanında sürüklerdi. Başta anlamazdım ama büyüdükçe yaptığı hareketleri anlamaya başladım. İşte Asmin Aslanbeyin çocukluğu gençliği buydu. Silik bir kız, görünmez bir hayalet… Bazen aynaya bakıyorum ve soruyorum: Ben kimim? Annemin gözünde kim olduğumu biliyorum. Toplumun gözünde de. Ama kendi gözümde hiçbir fikrim yok. Sesim var ama yankı bulmuyor. Bazen korkuyorum, bu sessizlik içinde bir gün tamamen kaybolacağım diye. Ama bir yandan içimde bir kıpırtı var. Bir gün, belki bir gün, bu duvarları aşarım. Kendim için bir hayat kurarım. Belki o zaman “ben” diyebilirdim kendime. Okullar açıldığında ilk günden dört elle sarıldım derslere. Her gün gece yarısına kadar sadece ders çalışıyordum. Bi hayale dalmıştım son yılımda deli gibi üniversite ye hazırlanacaktım. Yiğit benim küçüğümdü ama üsttün zekalı olduğu için özel sınavlarla sınıf atlamış, eğitimi için Ankara ya gitmişti. İçimi bir hayal sardı. Bu yüzden okul açıldığından beri deli gibi sınavlara hazırlanmaya başladım. Lakin bir gün konağa son saatlerimiz boş olduğu için erken geldiğimde tüm hayatımı karartacak cümleleri duymama dakikalar kalmıştı. Konağa girince Elfin ablayı görüp selam verdim. Her zamanki gibi ikizleriyle oynuyordu. Koşarak kendi odalarımızın bulunduğu konağın karşı tarafına ilerledim. Arkadaşım bu gün bi kitap vermişti. “Ama sakın okulda okuma” diye de tembih etti. İçinde özel sahneler varmış “hocalar görmesin” dedi. Aklımda onu okumak vardı. Zaten çok kalın bir roman değildi. 3 güne kalmaz bitirirdim. Odama girmeden anneme bakındım, geldiğimi haber vereyim diye ama odasında yoktu. Bizim küçük salondan sesi geliyordu. Ayaklarım oraya giderken benim için planlarını duymayı ummuyordum. “Asmin bir şey diyemez” dediğinde birden durdum benim adım geçmişti. Merakıma yenik düşüp sessiz adımlarla aralık olan kapıya gidip kulak kesildim. Uzun bi konuşmaydı ve ben her duyduğum şeyle elimi ağzıma kapatıp ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Dayım oğlu için beni istiyordu. Annemde babadan kalan mirastan yüklü bi hak talep ederek beni veriyordu. Miran abi alkoliğin tekiydi. Bi kızı istismar ettiği için hapse düşmüş ama dayım sözü geçen bi ağa olduğu için durumu gizleyerek aşiret içinde kumardan içeri girdiği söylemişti herkese. Bu gerçeği bizim ailede sadece annem biliyordu. Onu da yine böyle bi gün teyzemle telefonda konuşurken duymuştum. Annem, beni sapık bi adama vermeye hiç korkmuyor muydu? Üstelik kendi çıkarlarına göre… oysa benim okumak gibi bi hayalim varken lise biter bitmez düğün yaparız diye birde geleceğimi planlıyordu. Tırnaklarım taş duvarlara geçerken sesim duyulmasın diye diğer elimle ağzımı kapattım. Sesizce odama döndüğümde kendimi duşa attım. Su sesi hıçkırıklarımı bastırır umuduyla kendimi soğuk fayanslara atıp dakikalarca ağladım. Bi süre sonra annem odamdaki duşun kapısını çaldığında irkilerek kalktım. Hemen duşumu hızlandırıp bornozuma sarılarak çıktım. Odamdaki berjere oturmuş beni bekliyordu. Gözlerim kızardığı için bakmak istemiyordum ama bu Delal hanımdan kaçacak gibi değildi. Ben saçlarıma havlu dolarken “o ne kız ağladın mı sen? “ diye gözlerini kısarak bana baktı. Hemen, “yok anne ağlamadım.” Diye inkar ettim. Yanıma gelip kolumdan tutuğu gibi kendine çevirince kızarık gözlerle kaldım karşısında, “Doğru söyle kız bişey mi oldu?” Diye gözlerini bana belertince “sözlüden düşük aldım bu gün ona canım sıkıldı biraz” diye hemen bir bahane uydurdum. Kolumu fırlatıp “aman bende bir şey var sandım. Sakın sınıfta falan kalayım deme gerisini boşver” derken elini umursamaz bir tavırda havaya salladı. İçimi kurt gibi kemiren sözlerini duymamış gibi yapmaya devam ederek. “Ben okumak istiyorum anne neden öyle diyorsun” dedim. Derslerim de iyiydi ama annem bunlarla ilgilenmezdi tabi. “Bana bak Asmin, Dicle ye özendiğinin farkındayım. Onun gibi boş hayallere kapılma” derken işaret parmağını yüzüme doğrultarak konuşmaya başladı. “Kadın dediğinin yeri evidir. Konağıdır. Bunu sakın unutma” dedi sesi kararlı ve netti. Odamdan çıkıp gittiğinde üzerim bile giyinmeden yine ağlamaya başladım. Annemin babamı bir şekilde ikna edeceğini öyle iyi biliyordum ki… hayat benim için artık önüme sunulanı yaşamaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD