GİRİŞ
Uykulu gözlerimi yavaşça araladığımda cılız güneş ışığı gözlerime çarptı. Kafam karışmış bir şekilde doğrulduğumda zil sesi evin içini dolduruyordu. Bilincim yavaş yavaş kendine gelirken yataktan yavaşça doğruldum. Yüzüme düşen sarı saçlarımı geriye doğru atıp kısılı gözlerimle telefonuma uzandım. Saatin henüz yedi bile olmadığını görünce gözlerim irileşti.
Pazar günü alacaklı gibi kapıma kim dayanmış olabilirdi ki?
Söylenerek yatağımdan kalkıp küçük adımlarla kapıya doğru ilerlemeye başladım. Korkmaya başladığım için kalp atışlarım hızlanmıştı. Evime kimse bu saatte gelmezdi. Kapı ise hâlâ ısrarla çalmaya devam ediyordu. Korku ve öfke karışımıyla kapının kolunu aşağı indirdim ve bir zamanlar çok sık gördüğüm tanıdık yüzle karşılaştım. Öfkem, serbest bırakılan balon misali hızla sönerek yok oldu.
Alparslan tam karşımda duruyordu.
Bu nasıl mümkün olabilirdi? Beni, evimi nasıl bulabilmişti? Ve neden?
Bunca aydan sonra neden karşıma çıkmıştı?
Gözlerim, gözlerine kilitlendi. Bakışlarında ilk defa şahit olduğum öfkeyle uzunca bir süre bana baktı. Düşüncelerim dilime kilit vurduğu için açık kalmış ağzımla sadece yüzüne bakıyordum. Herhangi bir tepki vermem mümkün değildi, nefes dahi almadan sadece ona bakıyordum. Aramızdaki bakışmayı bölen ilk o oldu. Ne düşündüğünü anlayamadığım ama içimi ısıtmayı her zaman başaran kehribar rengi gözleri, ağır ağır bedenimde dolaşmaya başladı ve artık belirginleşmeye başlayan karnımın üzerinde durdu. Duran zaman göğsümde asılı kaldı. Yelkovan akrebe takılıp yere çakıldığında saniyeler ilerlemeyi bıraktı.
Sinsice hücrelerime yayılan korkunun, soğuk nefesi ensemdeydi. Bedenimi ve beynimi aynı anda acımasızca ele geçiren endişe yüzünden sertçe yutkundum. Alparslan bana doğru bir adım attı. O an sabahlığımı giymediğim için kendime söverken ellerimle karnımı gizleme dürtüme karşı koymaya çalıştım. Şaşkınlığımdan yararlanarak hızla içeri girip kapıyı sertçe kapattı. Bedeninden buram buram yayılan öfkeyle üzerime doğru kararlı adımlarla yürüdü. Öfkesi öyle somuttu ki elimi uzatsam dokunabilirdim.
İri ve uzun bedeni karşısında küçüldüğümü hissederken bakışlarımı yere diktim. Şüphelerim zihnimi kemiriyor, ihtimaller soluk boruma yılan gibi dolanmış acımasızca sıkıyordu. Titreyen ellerimi yumruk yapıp tırnaklarımı sertçe avuçlarıma geçirdim. Şüphelerim saçmaydı, öğrenmiş olamazdı, boşuna kuruntu yapıyordum. Düşüncelerimi sakinleştirmek için derin bir nefes çektim içime. Daha sakin hissedince ondan uzağa doğru çekilme isteğimi bastırıp çenemi havaya kaldırdım.
Sakin olmak zorundaydım! Fakat o, ilk defa şahit olduğum öfkeli hâliyle karşımda dikilirken bunu nasıl başarabilirdim ki? Kuruntularımı görmezden gelip, yüz ifademi kayıtsız tutarak soğuk bir ifadeyle konuşmaya çalıştım.
"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz, Alparslan Bey? Ne cüretle evime bu şekilde girersiniz!"
Sert olmasına özen gösterdiğim ses tonum, onu gram etkilememiş olmalıydı ki, bir zamanlar psikoloğum olan adam, değişmeyen ifadesiyle üzerime gelmeye devam etti. Ta ki şişkin karnım, sert karın kaslarına değerek onu durdurana kadar.
"Ne yaptığımı sanıyorum, öyle mi?"
Sahte bir sakinliğin hâkim olduğu sesi üzerine ufacık bir an için gözlerimi kapatmak istedim.
Sesini özlemiştim...
Sesi beni her zaman gereğinden fazla etkilerdi. Tıpkı şu an etrafımı kuşatan kokusu gibi... Bunu belli etmeyerek göz temasını sürdürdüm.
"Evet, ne hakla sabahın bu saatinde kapıma dayanıp içeri bu şekilde girersiniz?"
Beklemediğim bir anda uzattığı elini, karnımın üzerine yerleştirdi. Ani hareketi yüzünden nefesim kesilirken karnım kasıldı. Sıcak avucu üstümdeki pamuklu geceliği hiçe sayıyordu. Dokunuşuna bir anlam veremedim. Çünkü biliyor olamazdı!
"Bu bebek benim mi?"
Tereddütsüz bir şekilde sorduğu soru nefesimi kesti ve sanrılarımı bir bir çürüttü. Nabzım sanki kilometrelerce koşmuşum gibi hızlanmış gücü çekilen dizlerim ise titriyordu.
"Ben... " diye geveledim.
"Bu bebek benim mi Beren?"
Az önceki sakinliğinin aksine bağırarak tekrarladığı soru, yerimden sıçramama neden oldu. Korku, tüm uzuvlarımı boyunduruğu altına alırken çaresizlik yumağının içine düşmüş, belki de hayatımda ilk defa ne yapacağımı bilmez bir hâlde yüzüne bakakaldım.