Kapıları sıkıca kilitledik, Joel ısrarla benim kendi kaldığı odada yatmamı istiyordu.
“Yatma niyetinde değilim hele senin yattığın yatakta asla yatmam kemancı”
“Kavga edilecek zaman değil satanist, adamın veya adamların bu gece geri geleceklerini düşünmesem de biz erkeklerin salonda kalması daha iyi olur”
“Of ya siz erkekler kendinizi ne sanıyorsanız”
“Eşitlik derdindeysen yanılıyorsun derim, kuvvet olarak sizden üstün olduğumuzu biliyorsun”
“Doğru akıl bizim, kuvvet sizin”
“Bu kadın beni deli etmek için karşıma çıktı. Ne halin varsa gör satanist”
Bence o ne hali varsa görebilirdi, patron Reyyan’ın yattığı odaya gidince ikili koltuğa kıvrılıp gözlerimi kapadım. Benimki uyumak değil kemancıyı görmemek için gözlerimi kapatmak olmuştu… Ya da ben öyle sanmıştım gözlerimi sese açtım korkuyla doğruldum o herifin adamları tekrar gelmiş olabilirler miydi?
“Sakin ol”
Tam karşımda ki koltukta yüzünü görmek istemediğim adam yarı oturur yarı uzanır pozisyonda oturuyor elinde ki telefona bakıyordu. “Ne o gecenin bir saatinde hayran mesajlarını mı okuyorsun”
“Senin benimle derdin ne?”
“Benim hiç kimseyle derdim olmadı, bu kavgayı sen başlattın başıma bunca derdi sen musallat ettin”
“Tek suçlu ben miyim dersin kendi yaptıklarını bir düşün istersen”
Sırtımı dönüp tekrar koltuğa kıvrıldım üşümüştüm patronu rahatsız etmemek için içeri gidip battaniyede alamıyordum…
Tekrar gözlerimi açtığımda sabah olmuştu üzerimde kemancının içi kürklü montu vardı. Uyurgezer olmadığıma göre montu o örtmüş olmalıydı. Aslında çok kötü adam değildi ben mi fazla abartıyordum. Yerimden kalkıp montu sandalyeye astım ses olmuştu “Tam gıcırdayacak zamanı buldun sandalye efendi”
“Sessiz hareket etmene gerek yok, Reyyan’la Yavuz üst kattalar”
“Neden ki?”
“Birbirine aşık olan biri erkek biri kadın yalnız kalmak istediler desem”
“Burada da yalnızlardı”
“Tuğba onlar iki yetişkin diyorum tabii senin anlaman ne mümkün”
İki yetişkin tüm gece, yüzüm kızarmaya başlamış olmalıydı… “En sonunda anladığını ümit ediyorum “
Utancımı saklamanın en güzel yolu kaçmaktı, sabah olduğuna göre kahvaltı hazırlayıp vakit geçirebilirdim beni fazlasıyla huzursuz ediyordu. Öfkemi beslemesem onun meleksi yüzüne hayran olmamak elimde olmayacaktı. Her kadına çekici gelebilecek görünüşe sahipti yanına birde başarı eklenince adam çok daha çekici oluyordu ve benim asla ulaşamayacağım yükseklikteydi. Bu sadece düşünceydi yoksa onu beğendiğim falan yoktu… Kimi kandırıyordum mükemmeldi öfkeye devam o pis o kötü o ateş o cıs, güneşe dokunursan yanarsın.
“Kendi kendine ne söylenip duruyorsun”
“Yok bir şey işine bak”
“Seninle arkadaş olmaya çalışıyorum biraz yumuşak olsan”
“Yumuşaklık ve ben asla bir araya gelmeyecek özellik”
“Neden Tuğba”
“Aslında sana açıklama yapma mecburiyetim yok ama anlaman için söylüyorum kime canım dediysem canın çıksın dedi”
“Bu ne demek anlamadım”
“Anlamayacağını biliyorum meali şöyle kime yakınlık gösterdiysem bir süre sonra dışlandım. Bende insanlardan uzaklaştım”
“Ben açıklamanın doğru olduğunu düşünmüyorum, Yavuz hatta Reyyan’la çok iyi anlaşıyorsun. Sorunun ailenle ilgili olmalı”
“Niye beni merak ediyorsun, ben sana soru soruyor muyum?”
“Sorma diyen mi var”
“İlgimi çekmiyorsun, hayatımıza dâhil olduğun hızda çekip gideceksin… Klişe bir söz vardır biz ayrı dünyaların insanlarıyız”
Sessiz kaldı ilk defa söylediklerime karşılık vermedi o da biliyordu her an çekip gideceğini ve dünyalarımızın çok farklı olduğunu… Fazla ses çıkarmamaya çalışarak masayı hazırlamaya başladım.
“Yardım edebilirim”
İlginç, yardım teklif ediyordu, keman yayı tutmaktan başka hiçbir işe yaramayan kıymetli elleri ne yapabilirdi ki? “Ekmekler bayat kesmeyi başarabilirsen kızartırız”
“Beceriksiz olduğumu mu düşünüyorsun?”
“Hayır sadece senin yerine bu işleri yapan yardımcıların olduğunu düşünüyorum”
“Bunda haklı olmana rağmen yardımcılarım olmadan çok zaman geçirdim”
Daha fazla konuşmadan kendi payımıza düşen hazırlıkları yaptık. Kızarmış ekmek kokusu iştahımı açmıştı. Nihayet aşk kuşları aşağı indi, birlikte neler yaptıklarını düşünmeyi kendime yasakladım. Patronun yüzünde ki ifade yumuşacıktı, gözleri parlıyordu en sonunda sevdiği kadına istediği gibi yaklaşmış olduğu çok belliydi. İçimden ömür boyu mutlu olmalarını diledim bunu hak ediyorlardı… “Kahvaltı hazır patron”
“Hemen çıkmamız gerek”
Masaya ekmeği bırakan Joel başını kaldırıp baktı “Nereye gidiyoruz?”
“Siz değil Reyyan’la ben gidiyoruz. Serdar iftiraya uğrayan kadını ifade için ikna etmemizi istiyor”
“Bizde gelelim patron”
“Sizden ricam üst katı düzenlemeniz, zaten hemen geliriz”
“Çok uzak mı gideceğiniz yer”
“Silivri”
“Silivri de neresi okul arkadaşlarımdan biri orada oturuyor bakayım adrese, yazları giderdim her sokağını bilirim.”
Adresi okudu “Yeri zor bulursunuz tarif edeyim, biraz sapa kalıyor merkezden uzak. Keşke bizde gelseydik siz konuşurken biraz geçmişi yâd ederdim çok uzun süredir gitmedim”
“Dediğimi, yani ricamı yap Tuğba, evin düzenlenmesi gerek. Sadece dökülenleri topla yeterli sonra biz ince işe girişiriz”
Yanlarında gitmemizi istememişlerdi, belki de çiçeği burnunda iki aşık yalnız kalmak istiyorlardı. Joel onlar kapıdan çıkar çıkmaz masanın başına gelip tabağını doldurmaya başladı.
“Eh kahvaltı bize kaldı bunca yiyeceğe yazık”
“Çok açım hiç biri ziyan olmaz”
Oldukça iştahlı biriydi kısa sürede masadaki tüm yiyecekler neredeyse bitmiş duruma geldi. Gerçi bende ondan farklı değildim, son lokmamı ağzıma atıp gözlerimi kapadım bal ve kaymağın lezzeti ağzımın içine yayıldı. Gözlerimi açtım Joel yüzünde güzel bir gülümsemeyle bakıyordu “Senin gibi kadınlar çok nadir”
“Nasıl yani?”
“Kilo takıntıları yüzünden birçoğuyla yemek işkence olur, sen yemeğe hakkını veriyorsun”
“Ailemden aldığıma şükür ettiğim tek özellik metabolizmamın hızlı çalışması, yemek yemeyi çok seviyorum”
“Hoşuma gitti bende yemeği çok severim”
“Geldiğinden beri biraz göbek mi yaptın ne!”
“Dalga geçtiğini söyle,” elini karnına götürünce gülmeye başladım… Dış görünüşüne önem veren insanların genel davranışıydı.
Patron ne derse o olurdu masayı kurduğumuz gibi birlikte topladık bir gerçeği itiraf etmek zorundaydım benden daha iyi iş çıkartıyordu. “Üst katı toplamaya çıkıyorum” İşe başlamadan evvel gözümde ki kaşıntıyı durdurmalıydım gece çıkarmayı unuttuğum lensler acı vermeye başlamıştı. Niye hala bunları takmaya devam ettiğimi de anlıyor değildim… Aynaya baktım koyu kahverengi lensler… Parmağımın ucuyla çıkardım, kehribar rengi gözlerime ben bile yabancıydım… Sanki başka bir kız bakıyor gibiydi. Damlayı damlatıp tekrar eski haline getirdim işte ben buydum renkler sadece saçımda makyajımda uygundu.
Yukarı çıktım oldukça kötü dağıtılmıştı, kemancı yardıma gelince gerçekten mutlu oldum hiçbir mecburiyeti yoktu… “Joel”
“Hayretler içindeyim”
“Neden ki?”
“İlk kez kemancı demeden adımı söylediğin için”
“Hayretler içinde kalmanı istemem kemancı… Benim aklım patronlarda kaldı”
“Al benden de o kadar, arayıp ne halde olduklarını öğrensek mi?”
Telefonum alt katta kalmıştı, aşağı indiğine göre Joel’in telefonu da orada olmalıydı…
“Beni aramışlar”
“Beni de aramışlar, kesin bir terslik var. Seni bilmem kemancı ben yola düşüyorum”
“Yola düşmek?”
“Yani peşlerinden gidiyorum demek”
“Bende geliyorum seni yalnız bırakacak değilim”
Asansör olduğumuz kattaydı, Joel’le bu daracık kabinde olmaktan rahatsız olmuştum, onun benden rahatsız olmadığı belliydi asansörün aynasında saçlarını düzeltiyordu. Kendini beğenmiş adam…
Otobüs minibüsle gitmeyeceğimize göre taksi çevirmeliydik, dünya kadar tutacaktı masrafı patrondan alırdım. Taksiyi çağırdım, Joel yanıma bindi “En yakında ki Rent a car’a götürün”
Ne diyordu bu adam, taksici Joel’in söylediğini hiç yadırgamamıştı. Aklım karmakarışıktı, taksicinin bile yadırgamadığı bu yerin neresi olduğu benim niye aklıma gelmiyordu. İnternete baksamıydım ama sarı şeker tam yanımdaydı bakamazdım. Of ya nasıl hatırlamazdım araç kiralamaydı…
“Taksiyle gitseydik işlemler olana kadar zaman geçecek”
Yan gözle bakıp sırıttı evet resmen sırıttı “Bu sözü söylemek için oldukça bekledin ne dediğimi bulamadın değil mi?”
“Hiç de bile”
“Kabul et satanist”
“Aradığın yer işte tam karşında” Cevap vermekten kurtulmuştum, işlemler o kadar çabuk yapıldı ki ikram ettikleri bir bardak çayı bitirmek bile mümkün olmadı. “Araç kullanan olarak seni de yazdırıyorum, yollarınızı bilmiyorum”
Akıllı adamdı sinirimi bozmadığı anlarda gözüme sevimli geliyordu… Anahtarı bana uzattı ilk işim akaryakıt istasyonuna girip yine onun kredi kartıyla depoyu doldurmak oldu. Mümkün olduğu kadar hızlı kullanmaya başladım. Nasıl yalnız gitmelerine izin vermiştim…
“Biraz yavaşla”
“Hislerim iyi olaylar olmadığını söylüyor”
“Benim hislerimde bu hızla kullanmaya devam edersen sağ kalamayacağımızı söylüyor”
“Çok kısa zaman önce deli gibi motor kullanan sen değil bendim sanki”
“Çenen hiç durmuyor bir kez de benim haklı olduğumu kabul etsen ölürmüsün!”
Yağmur çiselemeye başladı hızımı azalttım, Joel’in dediği gibi ölüme gitmenin bir anlamı yoktu. “Patronu bir arayalım?”
“Yola çıktığımızdan beri arıyorum cevap yok, biraz hızlan”
“Sen normal misin?”
“Ne demek şimdi bu”
“Yahu iki dakika önce yavaşla dedin”
“Sözümü dinleyeceğin tuttu”
Elimi hızla direksiyona vurdum bu adam beni delirtmek için gönderilmişti… Gaza öyle bir bastım ki öne doğru savruldu emniyet kemeri olmasaydı kesin başını ön cama vururdu ve bu benim çok hoşuma giderdi… “Sakin satanist sadece şaka yapmıştım”
Sesimi bile çıkarmadım değmezdi… Silivri sınırlarına girdim patronun bir anlığına göstermiş olduğu adresi umarım doğru hatırlardım. Al işte tam olarak hatırlamıyordum, arabayı sağa çektim başımı direksiyona yasladım gözlerimi kapadım adrese yoğunlaştım… Birden ensemde Joel’in elini hissettim yavaş hareketlerle ovuyordu, ben bu kadar yakın temasa alışık değildim hem de hiç tanımadığım bir erkeğin temasına “O kahrolası elini hemen çekmezsen kırarım bir daha keman çalamazsın”