Karşısında elini beline koymuş bir halde hesap soran deli gelin, az evvel hocanın kıydığı nikahla karısı olmamış mıydı? Şimdi ne mantıkla ona, neden burada olduğunu soruyordu. Kapıyı ardından kaparken, balık kokulu kızın yaptığını yaptı ve sorusuna cevap vermeden ikinci bir soru sorup odada ki geniş koltuğa oturup ayakkabılarını çıkarmaya başladı:
"Sevgiline bir telefon et ve evlendiğini söyle bence. Yoksa biliyor mu evlendiğini, o yüzden mi affetsin beni diye kendi kendine yalvarıyorsun? "
Sahiden, kendi kendine konuşuyordu. Delilik teşhisi bir kez daha garanti altına alındı ve Deniz adamı izlerken korktuğuna uğramamak adına, işaret parmağı ile kapıyı göstererek :
" Çıkar mısın odamdan? "
Murat, ayakkabılarını kenara koyup çıplak ayaklarını uzatıp koltuğa boylu boyunca uzanmadan ceketini de çıkarıp iç cebinden telefonunu çıkardı ve uzattı:
" Al benden ara. " diyerek. Bu konuyu neden bu kadar uzattığını fark edemeyecek kadar habersizdi yaptığından.
" Ne diyorsun sen beni duymaz gibi, odamdan çık diyorum sana! "
Murat, kızın artık bu tarz tavırlarına alışacaktı herhalde. Anormal biçimde kendi telinden çalıyordu bu kız. Az evvel hocanın söylediğinde duyduğu adını görüntüsüne fazlaca yakıştırdığı balık kokulu deniz kızının deli tarafı en temel özelliğiydi.
" Sadece uyuyacağım şuradan bir yastık versene bana. " diyerek koltuğun başına astığı ceketine doğru yaslanarak yatağı gösterdi.
" Odana git neden burada uyuyorsun? "
Aynı zamanda hafıza kaybı da vardı bu kızda, neden geldiğini neden burada olduğunu ve kim olduğunu daha ilk günden unutmuştu.
" Odam burası artık, kendi odama gideyim de annem aforoz mu etsin beni? "
Ne yani bu koca omuzlu adam annesinden mi korkuyordu? Fazlaca ilginç olduğu gerçeğinin üzerinde durmadan, alay edecek konunun üzerinden adama kısık bakışlarla:
" Ana kuzusu. " hakaretine uzandı ve çabucak kapıyı açtı, sonra da:" Nikah olmadan burada kalamazsın" dedi.
Hafıza kaybı olayını ciddi ciddi düşünebilirdi artık Murat. Az önce kıyılanı ne sanmıştı ki bu deniz kızı?
"Kapat kapıyı, ses dışarı gider. "
" Çık öyleyse odamdan. "
Hışımla fırladı yerinden Murat, daha ilk günden bu deniz kızı deli gelinin oyuncağı olmayacak ve bütün eve, Murat bir kız çocuğuna zapt olamadı dedirtmeyecekti. Kızı bileğinden yakalayıp hızla çektiğinde ayağı ile kapıyı kapadı ve:
" Saçma sapan oyunlara girme, seninle zaman kaybedecek değilim. Yatıp uyuyacağım sende yatıp uyu ve sesini çıkarma " diye bağırıp kızı az öteye doğru fırlattı. Belki hafifçe gururu örselenmiş biri olarak daha hırçınlaşması gerekirdi ama tanımadığı biri olduğu gerçeği onu korkuttu. Adam, varlığına aldırışsız yatağın üzerinden örtüsünü çekti ve bir de yastık alıp kanepenin üzerine uzandı. Sonra da:
"Işığı kapat" dedi.
Deniz, karakterine tezat bir itaatle uzanıp ışığı kapadığında koca yatağa tek başına girip tıpkı Murat gibi kıyafetleri üzerinde uyumaya çalıştı.
Murat, kızın sesinin nihayet kesildiğini duyunca rahatladı, sorunsuz bir şekilde bitecekti bu gece. Ki Deniz'in ağlama seslerini duyana kadar. Önce üzerinde durmamaya karar verdi, kadınların ağlamalarına prim verdikçe bunu koz haline getirdiklerini çok iyi biliyordu Murat. Ama sonra deli gelinin içini çekişinde kendi vicdanını duydu Murat. İçinden kendine söverek doğruldu yerinde, tahammülsüz bir nefes bıraktı dışarı ve:
"Ağlama hadi, amacım sana kötü davranmak değildi" dedi. Deli gelin için bu sözlerin hiç anlamı yoktu, halen içli içli ağlıyordu. Sonunda kalktı Murat yerinden, kızın baş ucuna yaklaşıp o mesafeden:
"Ağlayarak neyi çözüyorsunuz" diye sordu?
Nihayet ona karşılık verecek bir cevap geldi kızdan.
"Kim?" derken çekti burnunu. Murat da biraz daha kendi bildiğini yapıp baş ucuna oturdu:
"Bak ben dayının söylediği adam değilim. Yani sanma ki ömrünün sonuna kadar bu evde ikinci kadın olarak hayatını sürdüreceksin? Annem bu işin olmayacağına kanaat getirince istediğin yere gidersin. Sana dokunacak falan değilim" dedi.
Ne diyordu bu adam, şimdi ağlamanın sırası mıydı? Ay ışığında birbirlerini güçlükle görürlerken Deniz doğruldu yerinden, hastalıklı bir sesle anlamadığını sandığı o soruyu sordu: "Birinci kadın kim?"
"Ne demek kim? "
" Sevgilin mi var? "
" Ne diyorsun? "
" Sen dedin, ikinci kadın dedin. "
" Ceylan'ı kastettim. "
" Ceylan kim? "
" Nasıl kim? "
" Ceylan kim işte, bilmiyorum ben kim Ceylan? "
" Karım. "
" Karın kim? "
Murat, kızın telaşlı, hafiften de titreyen sesine bir mana yüklemeye çalışırken telaşla elini alnına uzattı:
" Ateşin mi var senin? "
Deniz, kendini geri çektiğinde göz yaşları tamamen kesilmişti.
" Madem evlisin seni neden evlendiriyorlar? "
" Neden ilk kez duymuş gibi bakıyorsun? "
" Çünkü ilk kez duydum.
"Nasıl ilk kez duydun? "
" Neden madem karın var bir daha evleniyorsun? "
" Çünkü bir çocuğumuz olmuyor. "
Dehşet içinde kapadı ağzını Deniz, gözleri aksine kocaman açılırken. Az evvel bu absürt ilişki içinde ne yapacağını düşünüp dururken şimdi her şey daha absürt olmuştu ve bütün bunların nedeni dayısıydı. Bir anlık kararla yerinden kalkarken:
" Ulan fırlama Kerim ben sana bunun hesabını sormaz mıyım? " diye bağırdı. Murat, kızın ne yapmak istediğini anlayınca ondan önce kapıya koşup önüne engel oldu:
" Sakın, rezillik çıkarma rica ederim. "
" Çekil önümden o it bunun hesabını verecek çekil! "
Murat el kadar kızın kendine diklenirken, parmağını salladığını göre göre çileden çıkıp o parmağı kırmıyordu. Kızın kandırılmış olduğuna üzüldüğü içindi herhalde tavrı, yoksa başka açıklamaya sığmazdı.
" Sakin ol önce, herkesi uyandırırsın bak babam hasta odasında, bu kız geldiğinden beridir sürekli olay çıkarıyor diyecek. "
" Bana ne senin babandan çekil vallahi avaz avaz bağırırım. "
" Deli misin kızım sen? "
" Asıl deli sizsiniz, hangi çağda yaşıyorsunuz; çocuğu olmuyormuş da, manyaklar! Tüp bebek diye bir şey var be, çağ atlayın biraz. "
" Evet, senin çağdaşlığın gözlerimi yaşarttı. Hiç görmediğin adam, babanın tedavi masraflarını karşılasın diye kocan oluyor, bu çağ en modern olanı. "
Belki başkası olsa haklı olmasına rağmen bu sözü söyledi diye ısırıp parçalayabilirdi onu Deniz, ama ilk hakaret eden kendi idi. Ayrıca, Murat onun bütün yüksek sesle çığırıyor olmasına bile aynı ses tonunda, tavrını bozmadan tuhaf bir sakinlikle konuşuyordu. Sesi acizleşirken:
" Bırak gideyim! "dedi.
" Nereye? "
" Evime. "
" Bu saatte? "
" Evet. "
" Otur da iki dakika dinle beni. "
" Dinlemeyeceğim. "
" Rica ediyorum ama. "
Rica etti diye onu mu dinleyecekti, bu tonda konuşup onu kandıracaktı; gücüne güvendiği aşikar olan bu adam, karizmasını kullanıp onu kandıramazdı.
Ah, Allah kahretsin karizma demek eksikti bu herifin yanında.
Daha da hırçınlaştı Deniz, pabuç bırakmamak adına öfkesi katlandı ve:
"Sen kimsin de bana rica ediyorsun? " diye bağırdı.
Hayır, Deniz ; üç yıllık karısı ve aynı zamanda teyzesinin kızı olan Ceylan gibi kocasının sözünden çıkmayan uysallardan değildi. Bu kız tam anlamıyla denizin en hırçın yeri idi. Derin bir nefes alıp verirken o nefes Deniz'in yüzünü yaladı ve usulca:
"Kocanım! "dedi.
" Değilsin! "
Uslanmaz asi deli gelin, her tavrı ile biraz daha yola getiriyordu Murat'ı. Oysa Murat, hiçbir kadının diretmesine pabuç bırakmazdı ki; annesi hariç. Onun da hep tek çocuk olması yönünde ki abartılı düşkünlüğünün kurbanı olmuştu. Ceylan ile evlenmek istemediğini söyleyip direnmesi bile ne kadar sürmüştü ki? Ama bu deli gelin annesi değildi ve ona alttan almak denen şeyle boyun eğmeyecekti.
"Benim kafamın tasını attırma, sana dokunmayacağım anlasana. Bu durumdan bende memnun değilim, annem çocuğu olmayanın ben olduğuma ikna olsun yeter. O zamana kadar baban da iyileşmiş olur hem, her şey yoluna girer, gider Rüzgar'ına kavuşursun. "
Aslında makul bir teklifte bulunuyordu. Gene de Deniz, kırılmış dağılmış hissediyordu. Adamdan uzaklaşırken:
" Gene de o Kerim adisine gününü göstereceğim. " deyip yatağına döndü.
" Merak etme, seni kandırarak getirdiği için bende hesap soracağım ona. "
***
Aynı gecenin sabahı Deniz için yerini yadırgadığı zor bir uykunun verdiği yorgunluktu. Gözlerini açtığında, odanın ağır yeni kokusu ile baş edemeyeceğini düşünüp hızla kalktı yerinden. Pencereye yönelip odayı havalandırmak niyetinde iken akşam kanepede uyuması üzere bıraktığı dini nikahlı kocasının orada olmadığını gördü. Saatin kaç olduğunu öğrenme ümidiyle telefonuna uzanırken şarjının bittiğini fark etti. O saçma kocası nereye gitmişti ve neden bu kadar erken gitmişti saçmalıklarını düşünmemek için kendini telefonun şarj cihazını aramaya vermişti ki bir kaç saniye sonra, öyle bir eşyayı yanında getirmediğini fark etti. Unutmuştu! Alelacele üzerinde ki beyaz elbiseden kurtulup kendine ait bir kot bir de tişört giydikten sonra, elini yüzünü yıkayıp serinledi. Akşam öğrendikleri aklından uçup gitmişcesine kaidesiz davranıyor olmasının nedeni ise, bir an önce evdekilere bu durumu haber verme telaşında olmasıydı. Telefonunu çalıştıracak cihazı bulmak üzere odadan çıkmaya yeltendiğinde gözü Murat'ın bıraktığı dağınıklığa kaydı, üzerine örttüğü örtü ile başına koyduğu yastık simetrisi bozulmuş bir halde duruyordu. Bu adam onunla koskoca bir geceyi aynı odada geçirmiş ve onu buraya getirmesinin mantığına tezat ona dokunmamıştı bile. Belki de onu çirkin bulmuştu... Elbette, bunun başka ne açıklaması olabilirdi ki. Bir anda tıklanarak açılan kapı ile irkilen Deniz aradığını bulabilme hevesi ile içeri giren Sultan'a doğru yönelmişti ki kadının ağzından Türkçe mealini bilmediği bir cümle döküldü:.
"Çarşafı almaya geldim, gelin hanım? "