Diz Dize

1091 Words
Deniz, odasının penceresinden dışarıyı izlerken bütün gününü neredeyse o pencere önünde geçirdiğinden habersizdi. Ona getirilen öğle yemeğini yememiş, odadan dışarı çıkmamış, o evin iğrenç fikirli insanlarından kimseyi görmemişti. Sabah ki orman havası ona bugünlük yetmiş, dayısına söylemek istediklerinin çoğu içinde kalsa da dayısının Murat Bey'den azar yediğini duymuş içi rahatlamıştı. O adamın kendini belli sınırlarda koruyacağı belliydi. Ne de olsa onunla anlaşma yapmıştı, aralarında ki soğukluğu kimse bilmeyecekti ve de bu işin sonunda herkesin istediği olacaktı. O evine gidecek, Murat Bey de annesinin dayatmalarından kurtulmuş olacaktı. Ara ara bu meseleyi düşünüp ağlama hissine yeniden bürünse de gün içinde ağlamanın kendine fayda getirmediğini görmüştü. Akıllı olup güçlü imajı çizecek, kimseye kendini ezdirmeyecekti. Derin bir nefes çekip bir telefonu olmadığına içten içe sövdü. Şimdi bir telefonu olmuş olsaydı, Rüzgar'ı arar: "Hadi bizim şarkımızı söyle" derdi. Rüzgar'ı her düşündüğünde yanıp duran kalbi bir kez daha alev aldı. Evet, annesine olan kırgınlığı Rüzgar'ı daha çok özlemesine neden oluyordu. Şu olanları bilse bu evde yaşamasına asla müsaade etmez, sonucu ne olursa olsun kolundan tutup çıkarırdı onu buradan. Gözleri gene yanıyordu, lanet olsun bin defa daha ağlamayacağını söylese bile ağlayacaktı. Rüzgar haklıydı, sulu göz kız çocuğuydu o, bir balıkçı cesareti yoktu onda, bir deniz kızı gücü de... Gözünden akan o yaşa inat Rüzgar ile birlikte denizin orta yerinde usul usul söyledikleri o şarkıyı mırıldanmaya başladı:  "evimizin önünden  dere akar denize yaşlansaydık sevdiğim  senin ile diz dize  kara yemiş dalının açtı beyaz çiçeği  bu sevdadan fayda yok  Geçirmişiz zamanı " Şarkısını kesen tok ses hemen arkasında, kapı aralığındaydı ve ona ukala bir tavırla:  " Sen kendini Karadenizli mi sanıyorsun? " diyordu.  Panikle sildi gözünün yaşını Deniz. Kahretsin arkası kesilmiyordu yaşların, hızla kalkarken yerinden; kendini banyoya attı. Kapadı kapıyı, çöktü önüne istese de bağıra bağıra o şarkıyı tamamlamak; yapamadı, söyleyemedi. Göz yaşları dizlerine aktı, oradan da canını yaktı.  Sakinleşmiş bir halde banyodan çıktığında içeride yoktu, Murat. Söyleyeceğini söyleyip çekip gitmiş miydi yani? Ağlayan kadınları sevmediğini söylememiş miydi? İşte bu yüzden tahammül edemiyordu ona daha çok. Kapısı tıklanınca yeniden onun geldiğini sanıp bir anlık heyecana düşünce, bu heyecanın yersiz olduğunu fısıldadı kendine. Kapıdakine ses vermediği halde, açılan kapıdan içeri güler yüzle Gül girdi:  "Gelin Hanım, annem yemeği bizimle yemek isteyip istemediğinizi soruyor. Bizimle yemek istemezsiniz buraya getireceğim" demişti genç kız. Evdekiler, asıl hanımlar; onu kendi sofralarında istemiyorlardı demek. Sanki, o aptallara çok meraklıydı. İçten içe onlara kızıp dururken Gül'ün kendini beklediğini fark edip acele bir kararla: " Tabi" dedi! "Tabi, sizinle mutfakta yiyebilirim."  O aile kendi bildiği kimselere çok daha yakındı, o evin gelin hanımı olduğunu düşünen tek insanlar sanki sofrada olanlardı. Müthiş derece de saygılı ama her şeyden önce içten insanlardı. Sofranın en başına oturan Halit Bey, çocuklarının üzerinde belli bir otoritesi var olan ama gene de çocukları ile arkadaş gibi olmuş bir adamdı. Belki, onlarla ilk kez yemek yediği için biraz sessiz kalmışlardı ama Yunus hepsine yetmişti. Yeni gelin ile sabahtan kalma bi muhabbeti vardı ve bu yüzden de onu en yakından tanıyan sadece oydu. Bunu avantaj sayıp şımarık bir çocuk gibi susmadı yemek boyunca, alakalı alakasız muhabbet açan, kız kardeşlerini güldüren ara ara da Deniz'i gülerken görünce keyfe gelen bir hal almıştı. Her şeyin zamanla yoluna gireceğine kanaat getirmişti ki Deniz, topuk seslerini takip eden Ceylan'ın varlığı göründü mutfağın içinde. Sultan Hanım tekmili komut yerinden kalkarken Ceylan dikkatle Deniz'e bakıyordu, ona göre layığını bulmuş mutfaktakilerle arkadaş olmuştu işte.  "Buyurun Ceylan Hanım" diyerek, sandalyesinden kenara çekilen Sultan Hanım'a yöneldi Ceylan ve kendinden emin bir tavırla: "Babam kızı görmek istiyor, kızlardan biri odasına çıkarsın" deyip, at kuyruğu saçlarını savurarak çıktı mutfaktan. Deniz kadının ardından bakarken pek hissiz sayılmazdı, kuma fikrini kabul eden bir gurursuz olduğunu düşünmekten ziyade kompleksli bir manyak olduğuna da emindi.  "Hadi Gül, gelin hanımı beyin odasına çıkarın. " Deniz, nereye gittiğini kendi içinde sorgularken Gül'ün peşine takıldı, merdivenleri onun yanında çıkarken:"Ne diye çağırıyor ki beni" diye Gül'e sordu. Gül de ailesinin diğer fertleri gibi bu yeni gelinin, ailenin diğerlerinden farklı olduğunu düşünüyordu. Gülümserken ilk defa mecburiyetten değil de karşısındakini bu tebessüme layık bulduğundan gülümsüyordu.  "Sizi merak etmiş olmalı. " Omzunu silkti Deniz hiç düşünmeden:  " Ben onu hiç merak etmiyorum" dedi!  *** Deniz, Gül'ün gösterdiği kapıdan içeri girerken karanlık, kasvetli bir odaya gireceğini sanmıştı. Oysa, sade döşenmiş, açık renklerin hakim olduğu bir yatak odasıydı burası. Yatağında boylu boyunca yatan adamdan evvel gördü Murat'ı, babasının baş ucunda.  Deniz'i çağırtmadan evvel Ceylan'ın bulunduğu bir konuşma yapmıştı Fevzi, şimdi de yeni gelini için yapacaktı bu konuşmayı. Sebepleri ise çok açıktı.  Deniz, onun da bu odadan olmasından fazlaca rahatsız adımlarını durdurduğunda bitkin bir ses duydu:  "Gel bakalım, Deniz; önce bir elimi öp" Deniz, istemiyor olsa da sırtı yastıklarla desteklenmiş adamın elini öptü. Yaşlı adam uzun uzun kıza bakarken, az evvel Ceylan'ın kalktığı sandalyeyi gösterdi.  "Otur bakalım şöyle kızım. " Kızım demişti, karısının aksine daha kabullenir bir tavrı vardı. Daha oluru mümkün kılmazlar mıydı, herkes şöyle davranmış olsaydı? Deniz, Murat'ı görmezden gelmeye çalışarak yanına geçti. Zira az evvel ki yaptığı saçma sapan alayından sonra onu görmezden gelmeyi sürdürmek niyetindeydi.  "Çok genç mişsin? Dayına da hiç benzemiyorsun. " Çenesini tutamama gafletine ilk andan düşmüş oldu böylece:  " Allah benzetmesin" diyerek.  Babasının da oğlunun da bakışları ona çevrildiğinde Murat gülmemek için dişlerini sıktı. Az evvel söylediği şarkıya ait sesi kulağında çalınıp dururken, bu kızın ilgisini çektiğini bir şekilde kendi kendine inkar ediyordu.  "Kerim iyi çocuktur, evladımız gibi... " diye konuşmaya devam eden adamın dayısından bu sözlerle bahsettiği sürece söyledikleri ile ilgilenmemek için dizlerinin üzerinde ki parmaklarını tek tek yolmaya başladı, Deniz.  " Durumum sebebiyle içinde bulunamadım ama bilmeni isterim küçük hanım, benim nazarımda bundan böyle sizde bir Gencer'siniz. " Bu durum sadece bu adamın zırvasıydı, hiç bir zaman ait olmayacağı bu soy isme kimse onu layık görmeyi bir lütuf sayamazdı.  " Ve oğlumun karısısın. " Rüyasında olabilirdi ancak, rüyasına girmeyi bile haketmiyor olsa da bu kadarını lütfedebilirdi adama.  " Elbette, Ceylan ilk göz ağrımız göz bebeğimiz ama sanma ki onu senden üstün tutarız. Sende en az onun kadar kıymetlimizsin bundan böyle. Murat dahil kalbini kıran, seni dışlayan, üzen, kıran olursa karşısında beni bulur. Sanma ki böyle yatalak bir adamım kimseye bir hükmüm olmaz. Bu evde benim üstüme laf söyleyecek adam tanımam. Senden istediğim, namusuna düşkün, bize kocana sadık bir gelin olman. Sonrasında ise, bize dilediğimiz torunları vermen. " Deniz, kendini tutamayıp hafifçe gülünce Murat babasının sözlerinin neresinde komiklik bulduğunu düşünerek, kızgın ifadelerle deli gelinine baktı. Bakışları kaçamak, kendini gülmemek için sıkıp duran gelinin tavrı kayınpederinin de dikkatini çekince, adam hiç düşünmeden:  "Neden güldüğünü merak etsem bana cevap verir misin" diye sordu.  Artık kendini tutması imkansızdı Deniz'in gülmesine mani olamadan verdiği cevap Murat'ın gözlerini açıkta bırakacak türdendi:  "Kaçı kız kaçı erkek olsun efendim? "
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD