Giriş
Masum bir yaz tatili olarak başlayan sahil oyunu, Liya’nın hayatını beklenmedik şekilde değiştirdi.
Günler akarken, kalbini ve aklını zorlayan biri her zaman gölgedeydi: Aras.Yolları yeniden kesiştiğinde bu sefer işler farklıydı.
Liya, kendi yolunda ilerlerken Aras’ın baskın ve çekici varlığı karşısında kendini tutku, gerilim ve tehlikeli bir oyunun ortasında bulacak.
Kalbini korumak mı, yoksa arzunun peşinden gitmek mi? Liya’nın kararı kolay olmayacak.
————-
Güneş ışıkları denizin üzerinde pırıl pırıl parlıyordu. Tuz kokusu ciğerlerime doluyor, dalgaların ritmi kalbime karışıyordu. Yanımda kulaç atan Efsun saçlarını geriye savurdu ve kahkahasını bastı.
“Liya! Şuraya bak!” diye bağırdı, parmağını denizin ortasına doğru uzatarak.
“İki yakışıklı geliyor. Lan, biri sarışın, diğeri esmer. Ben esmeri kaparım, taş gibi. Sarışın da sana gelsin. Hem senin soğuk havana daha uygun, buz gibi çocuk.”
Onun bu rahat sözleri yüzüme en ufak bir gülümseme bile getirmedi. Yalnızca göz ucuyla baktım. Sarışının bakışlarında dinginlik, sessizlik vardı. Ama esmerinki… fazla kararlı, fazla özgüvenliydi.
“Ben öyle şeylerle ilgilenmem,” dedim kısa ve donuk bir sesle.
Efsun kahkahadan kırıldı. “Tabii tabii… ilgilenmezsin. Ama onlar kesinlikle ilgilenecek. Bak gör.”
Daha lafı biter bitmez, ikisi çoktan yanımıza kadar yüzüp geldiler. Esmerin yüzünde meydan okuyan bir gülümseme vardı.
“Top oynar mısınız bizimle?” dedi. Sesi hem davetkâr hem de buyurgandı.
Efsun gözünü kırpmadan atıldı. “Tabii ki oynarız! Hadi gösterin bakalım ne yapabiliyorsunuz.”
Ben ise sadece başımı salladım. Fazla heyecan göstermedim. Sarışın çoktan Efsun’un yanında kalmıştı. Ama esmer sürekli bana yaklaşmaya çalışıyordu.
Topu bana uzatırken göz kırptı. “Benim adım Aras.”
Soğuk bir tonda, “Liya,” dedim.
Aras’ın dudak kenarı kıvrıldı. “Yakışıyor sana. Keskin, kısa, net. Tıpkı senin gibi.”
Efsun hemen lafa atladı. “Benimkini de söyleyeyim mi? Efsun. Kulağa büyü gibi geliyor değil mi? Zaten büyülüyüm.”
Sarışın utangaçça gülümserken, Aras bana bakmaya devam etti.
“Yüzme biliyor musun, Liya?” diye sordu, gözlerini kısmıştı.
Başımı salladım. “Biliyorum. Ama fazla ileri gitmeye gerek yok.”
Aras elini uzattı. Dudaklarında oyunbaz bir gülümseme belirdi. “Hadi ama. Bana bırak. İyi bir öğretmenim.”
Elini reddetmek istedim ama çoktan bileğimi kavramıştı. Güçlü kollarıyla beni derinlere doğru çekmeye başladı. Su göğsüme kadar yükseldiğinde nefesim hızlandı.
“Ben yapamıyorum… daha ileri gitmeye gerek yok,” dedim telaşla.
Aras arkamdan yaklaştı, kollarını belime doladı. Nefesi ensemdeydi. “Korkma. Ben buradayım,” diye fısıldadı.
Kalbim hızla çarparken yüzümdeki mesafeli ifadeyi korumaya çalıştım. “Böyle şeylerle etkilemeye çalışıyorsan, uğraşma. Ben etkilenmem.”
O kahkaha attı. “Etkilemeye çalışmıyorum seni tutuyorum.” Dedi ama nerdeyse kucağındaydım.
Efsun uzaktan bağırdı:
“Hey! Siz ne yapıyorsunuz orada? Romantik sahne mi çekiyorsunuz? Ben de kamerayı açayım bari!”
Aras gülümseyerek, “Kamera gerekmez. Zaten her şey kaydediliyor,” dedi.
Tuzlu rüzgâr ciğerlerimi yakarken beni kendine çevirdi. Ben korkudan çırpınırken dudaklarımız arasındaki mesafe tehlikeli derecede azalmıştı. “İzin verir misin?” diye sordu alçak bir sesle.
Bir an tereddüt ettim. Mantığım geri adım atmamı fısıldıyordu ama kalbim hızla çarpıyordu. Dudaklarım kıpırdamadı, sadece gözlerimi kapattım.
Ama Aras dudaklarını değdirmek üzereyken yüzümü hemen çevirdim. “Bunu neden yaptın?” dedim sertçe.
Aras sadece gülümsedi. “Çünkü istedim, Liya.”
Aras’ın gülümsemesi yüzümde sabitlenmişken gözlerimi sertçe ona diktim.
“İnsanın her istediği olmaz,” dedim. Sesim kararlı ve keskin çıkmıştı.
Onun gözlerindeki meydan okuma bir an bile sönmedi. Dudaklarının kenarı kıvrıldı, sanki bu söz bile hoşuna gitmişti.
“Henüz olmaz,” dedi alçak sesle.
Ben daha fazla cevap vermeden yüzümü çevirdim, sudan çıkmaya yöneldim. Dalgalar bacaklarımı okşarken kalbim hâlâ hızlı çarpıyordu. Kumların üstüne adım attığımda ayaklarımdan sular damladı. Havluma sarıldım, nefesimi düzene sokmaya çalıştım.
Aras da arkamdan çıktı. Omuzlarından aşağıya süzülen damlalar kaslarının üzerinden kayıp gidiyordu. Fazla yakındı, fazla baskındı. Gözlerimi kaçırdım, aceleyle saçlarımı kurulamaya başladım.
“İyi misin?” diye sordu alçak bir sesle.
Başımı salladım. “Evet… yani, iyiyim.”
Efsun çoktan sarışının yanına oturmuştu. Kahkahaları sahile karışıyordu. Arkasını dönüp bize seslendi:
“Beyler! Nereden düştünüz bu sahile? Normalde buralarda böyle yakışıklı pek olmaz.”
Sarışın utangaç bir gülümseme eşliğinde, “Biz askeriz. İzindeyiz,” dedi.
Efsun’un gözleri parladı. “Vay canına. Benim babam derdi ki, asker adam güvenilirdir. Bence de öyle… değil mi Liya?” diyerek bana baktı alaycı bir ifadeyle.
Ben boğazımı temizledim. “Bilmem… öyle midir?”
Aras gözlerime kilitlendi. Dudaklarının kenarı kıvrıldı. “En azından sözümüzden dönmeyiz,” dedi.
İçimde aynı anda hem tuhaf bir güven hissi hem de hâlâ gitmeyen bir tedirginlik vardı.
Efsun hemen konuyu kaptı:
“Biz de öğrenciyiz. Okul stresinden kaçıp biraz kafa dağıtalım dedik. İyi ki gelmişiz yani. Yoksa böyle yakışıklı çocukları nereden bulacağız?”
Aras kaşlarını kaldırdı. “Ne öğrencisi? Hangi okul?”
Efsun kısa bir duraksamanın ardından omuz silkti. “Özel bir okul… çok disiplinli. Şimdilik sadece öğrenci olduğumuzu bilmeniz yeter.”
Ama ben, onun sesindeki o küçük titremeyi duydum. Kalbim, gerçeği hatırladıkça hızla çarpıyordu. Kara Harp Okulu’nu kazanmıştık. Ama bunu onlara açıklamayı seçmiyorduk.
Sarışın utangaç bir şekilde gülümsedi. Efsun hiç vakit kaybetmeden,
“Telefon numaranı versene. Belki sonra görüşürüz,” dedi.
Sarışın bir an tereddüt etti ama sonra gülerek numarasını söyledi. Efsun çantasından telefonunu çıkarıp kaydetti.
Ben ise Aras’a bakmamaya çalışıyordum. İçimden, Bu çocuk fazla ileri gidiyor… diye düşündüm.
Havlumu sıkıca sardım, Efsun’a eğildim.
“Artık gitsek mi? Hava da yakında kararır.”
Efsun yüzünü buruşturdu. “Şimdiden mi? Daha yeni eğleniyorduk.”
Aras ise hiç beklemeden lafa girdi, sesi tok ve kendinden emin:
“Gidemezsin.”
Gözlerim hızla ona çevrildi. “Efendim?”
Omuzlarını silkti, dudaklarının kenarında o sinir bozucu gülümseme belirdi.
“Daha yeni geldik, Liya. Kaçacak bir şey yok, değil mi?”
Kalbim hızla çarptı ama yüzümdeki soğuk ifadeyi korudum.
“Benim için bitti.”