2. Bölüm

1917 Words
Hikayeme oy vererek destek olmayı unutmayın ? Keyifli okumalar ? ~ 2 ~ Bir fotoğrafa bir de paramparça olmuş vazoya bakıyordum. Evet saçmaydı, kesinlikle saçmaydı ama sapa sağlam fotoğrafını çektiğim vazo fotoğrafta şu an ki haliyle gözüküyordu. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Olamazdı, değil mi? Kesinlikle hayal falan görüyor olmalıydım. Fotoğrafı masaya bırakıp banyoya gittim hızla. Elimle yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım ama ciddi anlamda korkuyordum. Derin nefesler verip sankinleştiğimde banyodan çıkıp fotoğrafın normal olması için dua ederek masanın yanına geldim. Titreyen elimle fotoğrafı elime aldığımda korkuyla kendime yakınlaştırdım. Gözlerim fotoğrafla buluşunca bir kez daha lanet ettim. Hala aynıydı fotoğraf. Gerçekten geleceği gösteren bir fotoğraf makinesi olabilir miydi şu an elimde? Böylesine imkansız bir şey mümkün olabilir miydi? Deli gibi korksamda makineyi elime alıp duvarda asılı olan saatimin fotoğrafını çektim. Çıkan fotoğraf aydınlandığında saat çektiğim zamandan beş dakika ileride çıkmıştı fotoğrafta. Fotoğrafı yere fırlatıp telefonuma koşturdum ve arama motoruna yeniden makinenin adını yazdım. Lanet olsun neden hiç bir şey yoktu bu makine hakkında, neden? İnternetten amacıma ulaşamadığımda kamerayı elime alıp her tarafını iyice inceledim. Üzerinde yazan bir isimden ve film ölçülerinden başka hiçbir şey yoktu. Ne bir üretim yeri, ne bir seri numarası hiçbir şey. Aklıma gelen en mantıklı çözüm Salih amcaya gidip sormaktı o an. Saatimi kontrol ettiğimde henüz kapatmamış olması gerekiyordu dükkanı. Fotoğraf makinesini dolaba saklayarak evden çıkıp dükkana doğru ilerledim. Bir kaç dakika içinde vardığım dükkana girip her zamanki gibi masasında oturan Salih amcanın yanına geçtim. "Bade kızım, hayırdır daha yeni gittin ?" Beni gördüğüne şaşırmıştı doğal olarak. "Salih amca ben sana şu aldığım fotoğraf makinesini sormaya geldim. Sen kim üretmiş biliyor musun?" "Yok be kızım nereden bileyim ben. Kaç senelik makine." "Sana kim getirdi peki bunu ?" Diye sordum hemen. İllaki bir ipucu olmalıydı. Kendi kendine ürememişti ya bu makine. "Benim antikacı getirdi. Hayırdır kızım makine arızalı falan mı? Ben kontrol ettim çalışıyordu." "Çalışıyor çalışıyor. Sadece ben merak ettim internete baktım ama hiçbir şey çıkmadı hakkında." Salih amca anlayışla başını salladı. "Yok valla kızım bilmiyorum ama dur bir dakika, onun kutusu vardı şuralara koymuştum herhalde." Salih amca masanın altını biraz kurcaladıktan sonra eline aldığı beyaz kutuyu uzattı bana. "Yardımcı olur mu bilmem ama bu kutuyla aldım ben." Uzattığı kutuyu elime alarak geri çekildim. "Tamamdır Salih amca. Hadi kolay gelsin sana." "Sağol kızım." Elimde kutuyla eve doğru giderken kutunun etrafını inceledim ama makinenin üzerinde yazan isimden başka bir şey yoktu bunda da. Ne yapacağım diye düşünürken cebimde titreyen telefonumu çıkarıp açtım. "Efendim." "Güzelim iyi misin ?" Doruk'un endişeli sesini duyunca kaşlarım çatıldı. "İyiyim neden sordun ki?" Diye sordum merakla. Birden bire nereden çıkmıştı şimdi bu? "Ee sen aklımı mı alacaksın benim Bade? Ev sahibi aradı, kapın açıkmış, evde de yokmuşsun." Bende kafa mı kalmıştı ki? Evden nasıl çıktığımı bile bilmiyordum. "Kapım mı açıkmış? Hay allah bakkala çıkmıştım ama açık kaldı herhalde. Şimdi girdim apartmana zaten." "Of Bade of. Ömürümü yedin kızım be." "Korkma iyiyim ben. Giriyorum eve şimdi." "Tamam kilitle kapını güzelce duydun mu?" "Duydum baba." "Bade!" "Tamam sustum, hadi görüşürüz." "Görüşürüz." Telefonumu kapatıp tekrar cebime attım. Merdivenleri aşıp kapımın önüne geldiğimde kapıda dikilen ev sahibimi gördüm. "Bade kızım iyi misin?" "İyiyim Hasan amca kusura bakma gerçekten. Bakkala çıktım kapıyı nasıl açık bıraktım bilmiyorum." "Eh be kızım canından kıymetli mi? Merak ettim seni." "İyiyim iyiyim. Dalgınlığıma geldi herhalde." "İyi bakalım geç hadi evine. Kilitle kapınıda dikkatli ol." Başımı sallayarak ev sahibime iyi günler dileyip evime girdim ve aldığım nasihatlar üzerine kapıyı kilitledim. Salona girer girmez fotoğraf makinesini bıraktığım dolabı açıp kontrol ettim. Hala yerinde duruyordu. Kutuyu da yanına bırakıp odama girerek üzerimdekilerden kurtuldum ve pijamalarımı giydim. Düşünmeyecektim makineyi falan. Kendime yemek hazırlayıp yedikten sonra biraz oyalanıp yatağıma girdim. Saat gece 2'ye gelmek üzereydi. Tam sonunda makineyi düşünmeyi bırakmış uykuya dalacağım sırada apartmandan gürültüler gelmeye başladı. Ah Doruk, birde az içeceğim diyor bana. Apartmanı ayağa kaldıracak yine. Ev sahimiz Doruk'ların üst katında oturuyordu ve bu sesleri duyarsa delireceği kesindi. Hızla yatağımdan kalkıp kapıya ilerledim ve açtım sessizce. Merdivenlerde sağa sola savrulan üçlüyü görünce Doruk'un yanına gidip onun koluna girdim. "Of Doruk birde az içeceğim diyorsun bana ne bu halin?" Diye söylenmeye başlamışken Doruk bana aptal aptal sırıtmakla meşguldü. "Az içtim güzelim zaten." Duyda inanma. Az içmişmiş. Bu kaçıncı az içişiydi acaba? "Belli belli." Diyerek geçiştirdim onu. Doruk'u evimden içeri soktuğumda merdivenlerde oturan ikiliye dönüp yüzümü buruşturdum. Nefret ediyordum bu ikisinden. "Ne haliniz varsa görün sizde." Dedikten sonra kapıyı kapatıp Doruk'u salondaki koltuğun üzerine bıraktım. Odamdan aldığım battaniyeyi de üzerine örttükten sonra yeniden odama geçip yatağıma girdim. O iki gerizekalıyı cidden öldürmek istiyordum. Doruk geçen seneye kadar doğru düzgün içmezdi bile ama salaklar sürekli bara götürüyordu onu. Doruk nasıl onlara arkadaşım diyebiliyor hala aklım almıyordu. ? Ertesi gün hafta sonu olmasının huzuruyla öğlene kadar rahat rahat uyumuştum. Uyanır uyanmazda salona geçip Doruk'u kontrol ettim. Hala camış gibi uyuyordu. "Doruk kalk artık hadi." Seslenmem onun pek umurunda bile olmadığı için omzundan sarsarak uyandırdım. "Kolum çıktı Bade kolum." "Uyan sende. Çok içmeyeceğim dedin, apartmanı inlettiniz yine. O salakları apartmanda bıraktım inşallah Ahmet amcaya yaklanmışlardır." "Kurtardın yine ha beni." Demişti birde pişkin pişkin. "Ömrüm boyunca seni kurtaracağım herhalde." "İşin ne uğraş işte." "Kahvaltı hazırlayacağım sende banyoya gir. Banyodaki dolapta vardı senin kıyafetin bir iki tane." Doruk başını sallayıp doğrulurken onu arkamda bırakıp mutfağa girdim. Kısa sürede kahvaltıyı hazırlamış salona doğru giderken zil sesiyle kapıya yöneldim. Açtığımda karşımda tanımadığım bir adam dikiliyordu. "Buyurun?" Diye sormuştum merakla. "Bade Soyludere değil mi?" Beni tanımasana şaşırsamda başımla onay verdim. "Evet benim." "Müsaitseniz önemli bir konuda konuşmam lazım sizinle." Kaşlarım çatıldı. Adamı tanımıyordum bile, ne konuşmamız gerekiyordu? "Affedersin ama çıkaradım sizi?" Dedim dürüstçe. "Beni zaten tanımıyorsunuz." "Siz nereden tanıyorsunuz o halde beni? Evimi nasıl buldunuz?" "Arka sokaktaki antikacıdan öğrendim evinizi. Dün aldığınız fotoğraf makinesiyle ilgili konuşmamız gerekiyor." Anında korkuyla kapının arkasına sığındım hemen. "A-anlamadım." Nereden çıkmıştı şimdi bu makine. "O makineyle hiç çekim yaptın mı?" İyice gerilmeye başlamıştım. Zaten hala dünün etkisindeydim. "Evet neden?" "Normal mi çalışıyor?" Neyin peşindeydi bu adam? Kapıma gelmiş neyi sorguluyordu? "Beyfendi gerçekten size yardımcı olamayacağım kusura bakmayın." Dedikten sonra kapıyı kapatmaya niyetlenmiştimki konuşmasıyla duraksadım. "Anlamıyorsun o makinenin yok edilmesi lazım." Öfkeyle kapımda dikilen adama baktım. Ne saçmalıyordu bu adam iki saattir kapımda? "Pardon ama iyi misiniz siz? Kimsiniz, nesiniz bilmiyorum gelmiş benden fotoğraf makinemi parçalamamı mı istiyorsunuz?" "Hayatın tehlikede. Beni dinle. O makine sende oldukça güvende değilsin... kimse güvende değil. O makineyi hemen yok etmelisin. Güven bana." Kesinlikle benimle dalga geçiyordu. Tamam fotoğraf makinesi normal bir makine değildi ama onun sözüne güvenip parçalayacakta değildim. Tam ona cevap verecekken arkamdan Doruk'un sesini duydum. "Güzelim sorun mu var ?" Doruk'a döndüğümde elinde tişört, üzeri çıplak arkamda dikiliyordu. "Yok, sen kahvaltıya geç geliyorum." Dediğimde hiçte inanmamış gibiydi. "Emin misin ?" "Evet Doruk geç sen hadi." Doruk omzumu sıvazladıktan sonra mutfağa geçmişti. O gittiğinde tekrar kapıdaki adama döndüm. "Size yardımcı olamayacağım üzgünüm." Kapıyı kapatmaya yeltendiğimde beni durdurup cebinden çıkardığı kartı uzattı. "Tamam, bak bu benim kartım. Lütfen geç olmadan beni ara. Gerçekten tehlikeli ve bilmediğin çok şey var. Sana zarar verecek birisi değilim. Adımı internette bile aratabilirsin, senden haber bekliyor olacağım." Uzattığı kartı kararsız kalsamda alıp hızla kapıyı kapattım. Merakla kartta gözlerimi gezdirdiğimde oldukça şaşırmıştım. Kocaman harflerle yazan Savcı Devrim Bora Dizdar yazısı beni şaşırtmıştı. Az önce kapıma gelen adam savcı mıydı gerçekten ? "Bade, yemek soğudu hadi." Mutfaktan bağıran Doruk'un sesini duyunca kartı cebime atıp mutfağa girdim. Sandalyeye yerleşirken Doruk bana merakla bakıyordu. "Kimdi o herif?" "Alt kattaki evi sordu, satmayı düşünüyor mü ev sahibi diye." "Anladım." Doruk'la kahvaltımızı yaptığımızda onu kapıya kadar getirdim. "O salaklara söyle sinirimi bozmasınlar Doruk." Dedim ciddi bir şekilde. "Bade zaten bir ay sonra taşınacaklar." "İsabet oluyor." "Evde misin bugün?" "Belki alışverişe giderim bilmiyorum." "Tamam haber ver çıkarsan bana. Kahvaltı içinde sağol güzelim." "Ne demek, şu evdekileri postala her zaman yaparız." "Tamam güzelim tamam. Hadi görüşürüz." "Görüşürüz." Doruk'u uğurladıktan sonra cebimden kartı ve telefonu çıkarıp salona geçtim. Kartın üzerinde yazan adı arama motoruna yazdığımda az önce kapımda olan adam belirdi görsellerde. Gerçekten bir savcı mıydı? Öyleyse bir savcının o makineyle ne işi olurdu ki? Korkuyordum, o makineden gerçekten korkuyordum ve o adam bana bunu açıklayabilirdi belli ki. Üstelik bir savcıydı, bana bir zararı olmazdı değil mi? Tereddütte kalsamda kartta yazan numarayı tuşlayıp kulağıma getirdim telefonumu. "Efendim." "Merhaba, ben Bade Soyludere." "Aramana sevdindim Bade." "O makineyle ilgili ne biliyorsun?" Dedim hemen uzatmadan. "Her şeyi biliyorum Bade, her şeyi. Bak bana merak ettiğin her şeyi sorabilirsin ama beni dinlemen gerekiyor. Söylediklerimde ciddiydim, o makine sende olduğu sürece gerçekten tehlikedesin." "Tamam seni dinleyeceğim." "Çok güzel. Ne zaman müsaitsin? Bir an önce konuşsak iyi olur." "Şu an müsait bir an önce görüşelim. Yalnız kalabalık bir yer olsun lütfen." "Tamam dediğin gibi olacak. Sana bir kafenin konumunu atacağım. Ben yarım saat içinde orda olacağım." "Bekliyorum." Telefonumu kapatıp odama girdim ve aceleyle üzerimi değiştirdim. Evden çıkıp konuma doğru yürürken Doruk'a evden çıktığımı bildiren bir mesaj gönderdim. Konuma ulaştığımda oldukça kalabalık bir kafeye varmıştım. Bana bir şey yapacaksa bile burada, bu kadar insanın içinde yapamazdı zaten değil mi? Gözlerimle içeriyi taradım ama aradığım kişi kesinlikle yoktu. "Bade Soyludere." Arkamdan duyduğum sesle sesin sahibine döndüm. Evime gelen adam tam karşımdaydı. "Oturalım mı boş bir yere?" Başımı sallayarak onayladım onu. Eliyle boş masayı işaret ettiğinde geçip oturdum. "Bir şey içer misin?" "Hayır hemen konuşalım lütfen. O fotoğraf makinesi normal değil, sende biliyorsun belliki." "Doğru, normal değil ve çok tehlikeli." "B-ben anlamıyorum gerçekten. Çok şaşkınım, hala nasıl mümkün olabilir böyle bir şey?" "Biliyorum şaşkınsın ama gerçek. O fotoğraf makinesi üretildi Bade. Daha doğrusu zorla ürettirildi." Zorla mı ürettirildi? Kim üretmişti ki?" Ama kim üretti, niye üretti bana bunların cevabını ver lütfen." "O makineyi benim dedemin dedesi üretti. Yani dediğim gibi üretmek zorunda kaldı. Eminim araştırmışsındır, makime hakkında hiçbir şey yok çünkü bir tane var sadece. Büyük dedem o makinenin planlarını tasarlamıştı ama üretmemişti. Sonra bir şekilde kötü insanların eline geçti o plan ve büyük dedemi bulup üretmeye zorladılar. Evet o zaman ki insanlar çoktan öldü gitti ama benim gibi onlarında çocukları, torunları hala makinenin peşinde Bade ve bunun için kan döküyorlar." Makinenin ne gibi bir zararı olabilirdi ki? "Makineyi nasıl kötü şeylerde kullanabilirler ki?" Aklımdan geçeni merakla dışa vurmuştum. Her şeyi bilmek istiyordum. Etrafa bakındıktan sonra öne doğru eğildim ve fısıldadım. "Beş dakika ileriyi gösteren bir makine sadece." "Evet öyle, bir düşünsene Bade. İleriyi gösteren bir makine, kötü insanların eline geçtiğinde düşün. İnan bana hayal edemeyeceğin kadar kötü niyetleri için kullanma peşindeler. Daha da geliştirip günler sonrayı bile görmeye çalışıyorlar. O makineyi elime geçirmiştim Bade. Sadece bir ay önce bendeydi ve parçalamak üzereyken buldular beni ve o an makineyi bir çöpe atmak zorunda kaldım. Lanet olsun çöplükte yok olur sanmıştım ama bir antikacı sisteme kayıt etti makineyi ve bugün almaya gelmiştim. Ve öğrendim ki sen almışsın. Gerçekten kendi hayatım umrumda değil, sen o makineyi yok etmezsen bir gün sana ulaşacaklar. Bir düşünsene, ben bile ne kadar kolay buldum seni." "B-beni öldürürler mi o makine için?" "İnan bana daha fazlasını yaparlar. Direnirsen etrafındakilerde zarar görecek, sadece sen değil." Derin bir nefes alıp ne yapacağımı düşünmeye başladım. "Bade o makineyi kullanmak için hevesli değilsin değil mi?" Kesinlikle değildim. Ben normal fotoğraflar çekmeyi seven sıradan bir kızdım, beş dakika sonrasını görmek ne işime yarasındı. "Asla, asla değilim. Dün ilk fotoğrafı çekmek için o kadar hevesliydim ki gittim vazomun resmini çektim. F-fotoğrafta vazo paramparçaydı ve bir saniye sonra çarpıp vazoyu kırdım. Fotoğrafla birebir kırılmıştı o kadar çok korktum ki anlatmam. Delirdiğimi düşündüm bir anlığına." "Böyle düşünmekte haklısında. O makine gerçektende korkunç çünkü. O zaman yok edeceksin değil mi ?" Başımı salladım. Mecburdum, bunu yapmaya mecburdum. O makine gerçekten korkunçtu ve ondan kurtulmak istiyordum. Sırf bir fotoğraf makinesi yüzünden başıma bela almaya hiç niyetim yoktu. "Edeceğim. O makineden kurtulacağım." Bölüm Sonu
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD