Yeni kurgumdan hepinize merhaba. İlk kez bir hikayeme okuyanlar varsa ki muhakkak vardır. Umarım hoşunuza gider. Bölüm sonunda veya satır aralarında düşüncelerinizi belirtirseniz çok sevinirim. Ve her hikayem yaptığım gibi buraya başlama tarihi kısmını bırakıyorum.
Buraya başlama tarihinizi bırakabilirsiniz ?
Hikayeme oy vererek destek olmayı unutmayın ? Keyifli okumalar ?
~ 1 ~
Üniversiteyi kazandığımda hayalimde bir sürü arkadaş edinip, deliler gibi eğlenmek vardı. Kurduğum tüm hayallerin aksine geniş bir arkadaş çevresi edinmemiş, çocukluk arkadaşımla oldukça sıkıcı bir üniversite yılının sonlarına yaklaşmıştım.
Ders o kadar sıkıcıydı çıkıp gitmemek için kendimi zor tutuyordum. Bir hocadan ne kadar mı nefret edilebilirdi? İşte tam bu kadar. Gerçekten 13 senelik okul hayatımda tanıdığım en nefret edilesi hocaydı. "Bade en azından dinliyormuş gibi yapsan. Adam seni bırakmaya yer arıyor zaten."
Yanımda oturan Doruk'a gözlerimi devirdim ve fısıltıyla karşılık verdim. "Adam beni üniversiteden soğutuyor gerçekten. Dayanamıyorum sesi bile rahatsız ediyor." Dinliyormuş gibi yapasım bile gelmiyordu.
"Biliyorum güzelim ama sabret bir ay kaldı tatile. Bir şeyler yazıyormuş gibi yap bari. Dersin bitmesine bir kaç dakika kaldı zaten."
Başımı sallayıp önümdeki deftere bir şeyler karalamaya başladım. Üniversiteyi kazandığımda ilk senemi kesinlikle böyle hayal etmemiştim. Her lise öğrencisi izlediği dizilerden, filmlerden kafasında bir şeyler kurardı. Bende kurmuştum. Elbette çoğu yalandı. Benzer bir yönü varsa o da gerçekten öğrencilere takık hocalardı. Diğer hocalarımla hiçbir problemim yoktu ama bu adam sırf ilk dersine geç kaldığım için bana bilenmişti. Geçen dönem bile bırakmak için elinden geleni yapmıştı. Neyseki notlarım oldukça iyiydi ve bu onu durdurmuştu.
"Evet gençler dersimiz bitti. Bade Soyludere, gelecek derse bu dersin özetini dinleyeceğim senden. Derse hepinizi bekliyorum iyi günler." Dalga mı geçiyordu şimdi benimle bu adam?
Okulu terk etmem için elinden geleni yapıyordu. Uygarlık tarihi dersinden ciddi anlamda soğumuş durumdaydım sayesinde. Sinirli gözlerle hocanın amfiden çıkışını izlemiştim. Bıraksalar adamın üzerine atlayıp ölene kadar tepinecektim.
Hoca çıkar çıkmaz öfkeyle Doruk'a döndüm. "Ya yemin ederim bilerek yapıyor delireceğim artık. Dinlemediğim için inadına istedi benden." Ben ona öfkeyle konuşurken Doruk ellerimi tutup beni sakinleştirmeye çalıştı. "Hey hey hey, sakin ol. Ben sana notları veririm sorun yok."
Zaten Doruk ve notları olmasa bu dersten kesinlikle kalmıştım. Ona minnettar bir şekilde gülümsedim. "Biliyorum vereceğini ama yine de sinir ediyor beni Doruk." Dedim bıkkın bir şekilde.
"Dayanacaksın artık. Seneye hocanın değişmesi için dua et. O zamana kadar benim notlarla idare edersin." Tek dayanağım dönemin sonuna gelmiş olmamızdı.
"Teşekkür ederim Doruk. Sen olmasan kalacağım bu dersten."
Doruk söylediğime kahkaha atmıştı. Neden güldüğünü çok iyi biliyordum. "Bade sen olmasan ben diğer bütün derslerden kalırım saçmalama istersen." Evet gerçekten bu da doğruydu. Doruk derslerden nefret ediyordu.
"Biliyorum. Hadi ben çıkıyorum senin dersin var daha sanırım."
"Evet bir dersim daha var. Sen eve mi gidiyorsun ?" Çantamı toparlarken bir yandan da Doruk'a cevap veriyordum. "Salih amcaya uğrayacağım, bugün yeni şeyler geliyor biliyorsun. Belki bir fotoğraf makinesi bulurum."
"Seni asla çözemeyeceğim Bade, kaç senelik arkadaşım olmana rağmen. Fotoğraf çekmeye o kadar ilgin var ama mimarlık okuyorsun."
"Fotoğraf benim hobim Doruk biliyorsun. Hadi ben kaçtım görüşürüz." Dedikten sonra Doruk'un yanağından öperek amfiden ayrıldım. Otobüs durağına doğru ilerlerken çalan telefonumu elime alıp annemin aramasını cevapladım.
"Anneciğim ne yapıyorsun?"
"Okuldan çıktım anne, biraz gezip eve gideceğim siz ne yapıyorsunuz?"
"Babanla oturuyoruz bizde ne yapalım. Özledik seni kızım."
"Bende çok özledim sizi. Geleceğim bir ay sonra zaten."
"Baban yaz boyu bırakmayacak seni haberin olsun."
"Anneee, babamı ikna et lütfen. İkinizde çalışıyorsunuz. Can'da futbol kampına gidecek, ben ne yapayım siz yokken evde. Gelir kalırım bir hafta. Sonra yine gelir giderim."
"Biliyorum annem ben konuşacağım babanla. Doruk ne nasıl?"
"O da iyi, dersi vardı okulda daha."
"Tamam anneciğim selam söylersin hadi dikkat et kendine, öpüyorum çok."
"Bende öpüyorum sende selam söyle babamlara."
Çağrıyı sonlandırdığımda kulaklığımı takıp müzik açtım ve otobüsteki boş bulduğum yere yerleştim. Daha geçen seneye kadar yaşadığım şehir olan İzmir'den kazandığım üniversite sayesinde kaçabilmiştim. Küçüklüğümden beri kendime bir hayat kurma planlarım vardı. Bunun için ilk fırsat olan üniversiteyi elbette şehir dışında tercih etmiştim. Fakat klasik türk babasından bende de vardı. Kız başıma beni göndermekte endişeleri vardı, haklıydı da. Her gün gördüğü haberlerden sonra doğal olarak benim için endişeleri artmıştı. İzmir'e gelmemde en büyük etken Doruk olmuştu o yüzden.
Doruk İzmir'de oturduğumuz mahalleden çocukluk arkadaşımdı.Doruk'la aynı şehiri kazanmayı umarken hayat yüzüme gülmüş aynı şehirle de kalmayıp, aynı üniversiteyi kazanmıştık. Doruk'la aynı apartmanda altlı üstlü oturuyorduk. O iki arkadaşıyla birlikte kalsada ben oldukça yalnızdım. Üniversitede de yakın olduğum hiç bir arkadaş edinememiştim zaten. Kimseyle tam anlamıyla arkadaş olacak derece yakın hissetmiyordum. Belkide ilk senem olduğu için biraz daha çekingen davranmıştım. Elbette vardı bir kaç arkadaşım ama yakın değildim.
İyi ki Doruk vardı yoksa hiç çekilmezdi gerçekten ama insan yine de istiyordu bir kız arkadaş. Her şeyimi anlatabileceğim bir kız. Doruk'a da anlatabiliyordum ama bir sınırı vardı. Ona ne zaman birisini gösterip yakışıklı desem öfkeleniyordu. Beni kimseyle paylaşmamaya yemin etmişti resmen. Artık alışmış onun yanında konusunu bile açmıyordum.
Otobüs sonunda ineceğim durağa geldiğinde inerek kulaklarımı çıkardım. Hemen durağın önünde olan antika dükkanına girdiğimde her zamanki gibi masasında oturan Salih amcaya gülümsedim. "Kolay gelsin Salih amca."
"Hoş geldin Bade kızım. Sağol." Demişti o da pozitiftik saçan sesiyle. Bayılıyordum bu adama.
"Yeni gelenlerde var mı benlik şeyler?" Diye sordum gözlerimi dükkanda gezdirirken. Elbette ilgimi çekecek bir şey gelmiştir. "Bir iki fotoğraf makinesi vardı şanslısın. Ayırdım senin için onları şu rafta bak." Salih amcaya gülümseyerek gösterdiği rafın önüne geçtim. Salih amcayı İstanbul'a geldiğimiz ilk zamanlar taşınırken tanımıştım. Dükkanından ev için bir şeyler almıştım ve sonra her hafta gelir olmuştum. Rafta duran makineleri inceledikten sonra dikkatimi çeken makineyi elime alıp Salih amcaya doğru salladım.
"Salih amca bu ne kadar?"Salih amca önünde uğraştığı saatten başını kaldırıp gösterdiğim fotoğraf makinesine baktı. "50 tl kızım." Şaşırmıştım. Çok güzel makineye benziyordu niye bu kadar düşüktü ki fiyatı? Bir sorunu vardı acaba? "Çalışmıyor mu? Niye bu kadar ucuz bu?"
"Hepsi çalışıyor kızım. Kontrol ettim ama o baya eski bir makine ağır çalışıyor. Birde polaroid olduğu için film alman lazım. Anlayacağın meşakkati daha pahalı." Şimdi anlaşılmıştı neden ucuz olduğu. Kim bilir fimleri ne kadardı bunun?
"Anladım. Sende var mı bunun filmlerinden?"
"Bende onlu paket var sadece ona uygun. Sonrası nerede satılır ya da hala satılıyor mudur bilmiyorum. Dedim ya kızım, çok eski. Orijinal filmini bulamazsın ama belki aynı ölçüde uygun bulursun." Dediğinde başımı salladım. "Tamam ben bir internetten bakayım satılıyor mu hala."
Salih amca işine dönerken bende fotoğraf makinesini yerine bırakarak telefonumu çıkardım. Makinenin adını yazıp baktığımda ilginç bir şekilde hiçbir şey çıkmamıştı. Teknoloji bu kadar ilerlemişken nasıl internete olmazdı? Eski bile olsa illaki bir kaç fotoğrafı olmalıydı. Merakla ölçülerine baktıktan sonra uygun film aratmıştım. Bu kez aradığımı bulmuştum. Makineyi anlamsız bir şekilde çok benimsemiştim. Sanki zaten benimmişte kaybetmişim ve şimdi tekrar bulmuşum gibiydi. Makineyi elime alarak yeni gelen diğer şeylere bakındım. İçime sinen bir şeyler bulamayınca sadece makineyle Salih amcanın yanına geçtim.
"Salih amca ben bunu alayım. Sana zahmet poşete koyar mısın?"
"Koyarım tabi. Satılıyor muymuş hala film?"
"Evet evet var internette. Sen, sende olanı da ver şimdilik bana." Salih amca başını sallayıp çekmeceden çıkardığı filmi de poşete koyup bana uzattı.
"Teşekkür ederim. Ne kadar oldu ikisi?"
"60 yeter kızım." Cüzdanımdan çıkarttığım paraya Salih amcaya verip poşeti aldım. Yeniden ona dönerek söze girdim. "Kolay gelsin sana Salih usta. Haftaya gelirim yine. Benlik bir şeyler olursa ayır bak muhakkak."
"Sağol kızım. Ayırırım tabi. Doruk'a selam söyle gelmiyor ne zamandır. Dargın olduğumu da bizzat ilersen çok iyi olur." Salih amcaya gülerek cevap verdim. "Söylerim söylerim. Hadi görüşürüz."
Dükkandan ayrılmış hemen arka sokakta ki evime doğru ilerlerken önünden geçtiğim dükkanda ki iş ilanı dikkatimi çekti. Şimdiye kadar işe gerek duymamıştım ama yazı çalışarak değerlendirebilirdim. Başımı dükkanın içerisinde gezdirdiğimde oldukça kalabalık olduğunu gördüm.
Burası sürekli bu durumdaydı zaten. Geceleri ise bunun iki katı kalabalık olan bir kafe bardı. İş ilanı ise geceleri çalışabilecek bir barmen aradıkları üzerineydi. Sanırım bu iş bana göre değildi çünkü ben uykuma oldukça düşkündüm. En iyisi şimdilik babamın da dediği gibi sadece okuluma odaklanmaktı. Seneye derslerime göre bir part time iş bulur çalışırdım.
Şu anlık ailemin desteği ile seneyi tamamlamak en mantıklısı gibi göründü gözüme. Zaten babam anlamadığım bir şekilde çalışmama karşı çıkıyordu kesin dille. Neymiş efendim ben onun minik prensesiymişim çalışmama gerek yokmuş. Derslerime odaklanıp mesleğimi elime aldığımda istediğim yerde çalışabilirmişim. Yok bir de çalışmasaydım. Öylesine okuyordum ya ben sanki! Bu sene alışmakla geçtiği için babamla inatlaşmamıştım ama seneye iş için onunla bayağı bir tartışacaktık. Babam her ne kadar gerek olmadığını söylesede bende çalışıp kendime bir birikim yapmak istiyordum. En azından bir köşede birikmiş paramın olması benim işime gelirdi. Bugünün yarını da vardı sonuçta değil mi?
İş ilanına üzülerek baktıktan sonra biraz ileride ki evime geçtim. Küçük ama oldukça sevimli olan salonumda ki koltuğa kendimi bırakmamla birlikte telefonum çalmaya başlamıştı. Çantamdan çıkartıp ekrana baktığımda Doruk'un aradığını gördüm.
"Efendim."
"Güzelim evde misin?"
"Evet şimdi geldim."
"Biz çocuklara bara gideceğiz, gece geç gelirim. Korkmazsın değil mi?"
"Yine mi Doruk? Sarhoş sarhoş gelip apartmanı ayağa kaldıracaksınız yine. Atacaklar evden sizi."
"Merak etme fazla içmeyeceğiz. Sen kapını güzelce kilitle yat. Bir şey olursa ararsın veya gelmişsem çıkarsın bana tamam mı?"
"Tamam canım dikkat edin. Ayrıca Salih amca sana dargınmış haberin olsun."
"Tamam güzelim ona da uğrayacağım ben."
"Peki öpüyorum seni."
"Bende öpüyorum. Görüşürüz."
Telefonumu kapatıp koltuğa bıraktım. Doruk aynı Doruk'tu işte. İflah olmaz adamın teki. Ev sahibinin sınırlarını zorluyordu inatla. İkimizin ev sahibi de aynı kişiydi ama adam benden ne kadar memnunsa Doruk'tan bir o kadar memnun değildi. Sırf babamın beni, Doruk'un burda olma şartıyla buraya gönderdiğini bildiği için ona elinden gelen toleransı gösteriyordu. Yoksa şimdiye kadar elli kere kapıya koymuştu üç arkadaşı. Bazen onlara yemek götürüyordum ve ev ciddi anlamda her gittiğimde bok götürüyor oluyordu. Hallerine acıyıp ara sıra yemek götürsemde her zaman olmuyordu. Sadece Doruk olsa sorun değildi ama arkadaşlarından pek haz ettiğim söylenemezdi. Arkadaşlarının ikisi de ipe sapa gelmez tiplerdi. Doruk'a kaç kez şunları evden yolla desemde beni geçiştirmişti ama Selma teyze duruma el atmıştı.
Arkadaşlarından Selma teyzeye ben bahsetmiştim çünkü Doruk'u cidden kötü yola sürüklemelerinden korkuyordum. Saçma sapan işleri vardı o ikisinin. Benden duyduklarından sonra Selma teyze de oğlu için endişelenmiş ve hemen buraya gelip, Doruk'a fırça çekmişti. Seneye bu çocukları evde görmeyeceğim diye de kesin bir dille konuşmuştu. Doruk'da mecburen arkadaşlarıyla konuşmak zorunda kalmıştı. Onlar zaten sonradan Doruk'un yanına taşındığı için sorun çıkmamıştı.
Biraz dinlendiğime kanaat getirdikten sonra poşetten fotoğraf makinemi çıkarıp etrafını sildim güzelce. Yeni aldığım makinenin içine hemen heyacanla yerleştirdim filmi. Etrafa nereyi çeksem diye bakınırken masamın üzerinde ki vazoyu gözüme kestirdim. Kesinlikle ilk çekim için olabilecek en iyi seçimdi. Düğmesine basıp açtığımda hevesle kamerayı göz hizama getirip vazonun fotoğrafını çektim. Makineden çıkan fotoğrafı elime alıp sallayarak aydınlanmasını sağlamıştım. Sonunda fotoğraf belirince önce hayal gördüğümü sandım fakat gözlerimi bir kaç kırpıştırsamda hala aynı görüyordum. O an yaşadığım panikle vazoyu devirmiştim. Sapa sağlam fotoğrafını çektiğim vazom fotoğrafta paramparçaydı...
Tıpkı şu an olduğu gibi. Her bir parçası fotoğrafta nasılsa aynı yerde duruyordu. Saçmalıktı bu resmen. Böyle bir şey mümkün olamazdı, olmamalıydı...
•
İlk bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum ve oy vermeden geçmeyiniz.
Bölüm sonu ☼