5. Bölüm

2300 Words
"Ne var Kerem?" Çınar merakla "Kumsal bu kim?" diye sordu. "Gereksiz biri. Boşver." Kerem çatık kaşlarının altından "Gereksiz mi?" dedi. "Çınar teşekkür ederim. Yarın görüşürüz." Bir şey söylemesini beklemeden eve girdim. Yukarı çıktım. Beyaz gül desenli tişörtün altına mavi kot giyindim. Kendimi koltuğa attım. Elçin yanımdaki ikili koltuğa oturdu. Uzun sayılabilecek bir süre sohbet ettik. Elçinle evin önüne çıktık. Abimler ve Çınar birlikte oturuyordu. Yanlarına gittik. Alperen abimin yanına oturdum. "İlk gün nasıldı?"~Polat "İyi." Alperen abim muzip bir sesle "İlk günden bir yaramazlık yapmadın değil mi?" dedi. "Yapmadım." Yüzünü buruşturarak "Hiç inandırıcı değil." dedi. "Ya yapmadım diyorum. Sanki sürekli yerimde bir şeyler yapıyormuşum gibi yapıyorsunuz. Ben sürek-.." Toprak abim "Alperen şunun motorunu çalıştırma da." diyerek Alperen abimin kafasına vurdu. Göz devirdim. Çınar ve abimler gülüyordu. Elçin kızları çağırmak için gtmişti. Kızlarla birlikte elinde çekirdek poşetiyle geldi. Çekirdek poşetini aldım. Önce abimlerin sonra Çınar'ın avcuna döktüm. Kendim de alıp çıtlamaya başladım. Havadan sudan muhabbet ediyorduk. Kerem ve arkadaşları bize doğru geldiler. Toprak abim sakallarını kaşıyordu. Alperen abim Çınarla bir şeyler konuşuyordu. Polat abim Badeyle- Ne? Badeyle mi bakışıyor?! Kerem laubali laubali "Selamünaleyküm, Toprak Demir. Nasılsın?" dedi. Abim başını kaldırdı. Sert ifadesiyle ona bakmaya başladı. "Aleykümselam." diye kestirip attı. "Sen nasılsın Kumsal?" "Ben sana Kumsal'ın adını ağzına almayacaksın demedim mi lan?!"~Polat Polat abim Kerem'in üstüne yürüyünce hemen önüne geçtim. Onu durdurdum. "Sakin ol. Neden kızdın ki? Ben bugün gördüklerimden sonra artık böyle şeylere kızmıyorsunuz sandım. Sevgilisiyle birlikte de oturmaya başladığınıza göre pek de yanılmamışım diye düşündüm. Kim bilir, belki bu çocuk bu mahalleye de Kumsal'a yakın olmak için taşınmıştır." Kerem keyifle sırıtıyordu. Kavga çıkacağını biliyordu. Toprak abim kaşlarını birleştirecek kadar çatmıştı. Sinirle gözlerini Çınar'a çevirdi. Çınar da kaşlarını çatmıştı. Toprak abim gözlerini birkaç saniye Çınardan ayırmadı. Herkes öfkeyle Çınar'a bakıyordu. Gerginlikten ve korkudan tırnaklarımı avcuma batırıyordum. Gözlerim doluyordu. Toprak abim bize saracak diye beklerken birden Kerem'in yüzüne sert bir yumruk indi. Daha sonra ardı arkası kesilmeyen yumruklar... "Düzgün konuş lan kardeşimle! Sen kimsin onun hakkında böyle konuşuyorsun? Kimsin lan sen?! Onu sana vermedik diye mi bu öfken! Sen ne karaktersiz herifsin lan!" Güç bela araya girerek onları ayırdık. Diğer abimler de saldırmadan hepsini salona soktum. Hepsi öfkeyle salonda yürüyordu. Beni de koltuğa oturtmuşlardı. Alperen abim öfkeyle "Senin o herifle ne işin var?!" dedi. "Toprak abim yüzümden." Toprak abim sinirli yüzünü bana çevirdi. İşaret parmağıyla kendisini gösterdi. "Ben mi?" "Evet sen Toprak Demir." "Ula ben ne ettum?! O herifle görülen sen, suçlu ben. He mi?!" "Her şey senin yüzünden Toprak abi. Sabah sen gel seni bırakayım demeseydin ben kendi arabamla gidecektim. Ama sen buna izin vermedin. Zorla beni şirkete sen bıraktın. Arabasız kaldım. Çıkış saati olduğu için durakta taksi kalmamıştı. Ben de bu sıcakta başıma güneş geçmesine, sıcaktan ve susuzluktan ölme riskime rağmen o sıcakta taksi bekledim. Merhametli patronum Çınar ise beni o kavurucu çöl sıcağından kurtardı. Onun arabasıyla eve geldim. Sadece eve bırakmadan ibaret olan bu olay nasıl bir ilişki yaşıyormuşuz gibi gösterildi, merak konusu doğrusu. Ama bunların hepsinin suçlusu sensin Toprak Demir." dedim her sen derken parmağımla onu göstererek. Alperen abim beni alnımdan öptü. "Vallahi bravo abiciğim. Ben inandım Toprak abimin suçlu olduğuna. Özür dileriz." Gülerek gözlerimi kapatıp başımı salladım. "Önemli değil abiciğim." Toprak abim saf saf "La her şey benim yüzümdenmiş ya.." diye mırıldandı. "Evet. Bütün suçlu sensin. Gönlümü almak istersen çikolata alman yeterli. Ben yatıyorum. İyi geceler." diyip odama çıktım. Bu geceyi de sorunsuz atlattım çok şükür. ? Alarmın sesiyle uyandım. Hızlıca beyaz mini kot eteğimi, beyaz göbeği açık bluzumu ve beyaz kot ceketimi giyindim. Arka planda düğünde görmüştüm siyahlar içinde çalıyordu ama aldırış etmedim. Ben beyaz giyinmiştim! Abimlere görünmeden işe gittim. Birkaç saat sonra bir kız içeri girdi. "Toplantı varmış. Toplantı odasına çağrıldınız Kumsal hanım." Başımı salladım. Toplantı odasına girdim. Oda ağzına kadar doluydu. Boş yere oturdum. Herkes gruplara bölünmüş çalışıyordu. Ben, Sude, Derin ve Çınar birlikte çalışıyorduk. Toplantı bitmişti. "Kumsal sen benim odama gelir misin? Kodlara bakalım." Başımı salladım. Çınarla onun odasına gittik. Koltuğa oturdum. Dosyaları açtım. Bir süre çalıştık. Mola vermek için kahve söyledi. Mahcupça ona baktım. "Kerem için özür dilerim." "Sen neden özür diliyorsun? Onun suçu." Başımı yere eğdim. "Çok tatlısın." Anında başımı kaldırıp "Ne?" dedim. Hemen yüzünü topladı. Ben de kağıtları ve dosyaları alıp ayağa kalktım. "İyi çalışmalar, Çınar." diyip odadan kaçarcasına çıktım. Ben odadan çıkarken o sırıtıyordu. Gün bitince eve gittim. Giydiğim beyazları çıkarıp oversize bir beyaz tişörtü ve siyah, yanlarında beyaz çizgisi ve beyazla yazılmış yazısı olan bir şortu üstüme geçirdim. Bu gün mahalleler arası voleybol maçımız vardı. Evden çıktım. Daha abimler gelmemişti. Gelseler zaten dışarı şortla çıkamazdım. Önce yan eve gittim. Kapıyı Gönül abla açtı. "Hoşgeldin, kızım." "Hoşbuldum, Gönül teyze. Kızları almaya geldim." "Yukarıda odalarındalar. Çık sen yukarı." "Tamam." diyip ayakkabılarımı çıkarttım. Yukarı çıktım. Hayda.. Hangisi kızların odası? Soldaki kapıyı tıklattım. İçeri girdim. Oda Çınar kokuyordu. Yanlış geldiğimi anlayıp kapıya yöneldim. Kapıyı açmak için yeltendiğimde kapı kapandı. Arkama döndüm. Çınar sırıtarak bana bakıyordu. "Çınar?" "Kumsal." "Ben yanlış şey ettim." "Ne ettin?" "Geldim işte." "Kime geldin?" "Kızlara." "Hangisine?" "Hepsine." "Neden?" "Voleybol maçı var." "Ben yakışıklı mıyım?" "Evet." Gülmeye başladı. Ne? Ben ne dedim?! "Hayır! Ya Çınar bir gider misin?" Gülerek geriye iki adım attı. Ellerini teslim olurmuş gibi kaldırdı. "Ben cevabımı aldım." "Uyuz!" "Ben de geleceğim." "Nereye?" "Voleybola." "Ne voleybolu?" "Az önce söyledin ya." diyip güldü. Gözlerimi kısıp "Seni fırsatçı.." dedim. "Ayak üstü sorguya çektin resmen. Hem sanane benim voleybol maçımdan? Senin yapacağın projen falan yok mu? Koskoca şirketi yönetiyorsun. Çocuk gibi benim voleybol maçımı mı izlemeye geleceksin?-..." "Kumsal, nefes al." "Öküz." diyip çıktım odadan. Sude, Bade ve Derin korkuluklara yaslanmış gülerek Çınar'ın kapısını izliyorlardı. Bana bakmaya başladıklarında ellerimi belime koydum. Dudaklarımı sinirle öne doğru büzdüm. Kaşlarımı çattım. "Siz neredesiniz?" "Buradayız."~Derin Çınar elleri cebinde gülerek odadan çıktı. "Hadi. Çıkmıyor muyuz?" Topuklarım üzerinde ona döndüm. İşaret parmağımla kendimi ve kızları gösterdim. "Biz gidiyoruz." İşaret parmağımla onu gösterdim. "Sen gelmiyorsun." Tek kaşını alayla kaldırdı. Gülerek bana doğru iki adım attı. Ben de geri geri iki adım attım. "Ben de geliyorum." Yürümeye başladı. Sinirle tek ayağımı yere vurdum. Voleybol oynayacağımız yere gittik. Her maç olduğu gibi kaldırımlar tribün gibi kullanılıyordu. Her yaştan birileri vardı. Radar teyzeler de cama çıkmıştı. Çünkü her maç birinin bize laf atmasıyla kavga çıkıyordu. Onlar da kavga izlemek istiyordu. Sırf radar teyzeciklerimin gönlü olsun diye kavga ediyorduk. Yoksa ben kim, kavga kim.. Hiç! Benim sarı saçlarımı kıskanıp saçlarını sarıya boyayan Damla, arkasında arkadaşlarıyla birlikte bize doğru yürüdü. "Bakın kızlar kim gelmiş." Göz devirerek güldüm. Elçin yanıma geldi. Damla Çınar'a baktı, gülümsedi. "Sen yeni taşınan komşumuz olmalısın. Kumsal bizi tanıştırmayacak mısın?" Çınar'ı başımı hafifçe eğerek süzdüm. Gülümseyerek Damla'ya döndüm. "Hayır." Kaldırımdakiler garip gülme sesleri çıkarttı. Damla bozulmuştu. Topu aldım. Topu işaret parmağında döndürmeye başladım. "Artık oynamaya başlayacak mıyız yoksa millete yürümeye devam mı edeceksin?" Göz devirdi. Sinirle yerine geçti. Çınar sırıtarak duvar kenarına geçti. Kızlar da yerlerine geçince servisle başladım. Her zaman olduğu gibi ilk üç seti de kazanmıştık. Damla Çınar'a bakıp gülümsedi. Topu sert bir şekilde Damla'nın kafasına attım. "Ah!" Damla yere düşünce gülmeye başladım. "Kafama neden atıyorsun gerizekalı?!" "Önüne baksaydın topu görürdün." "Güzelim manzara varken sana bakıp kör mü olsaydım?" "Emre de öyle diyordu. O da aşkından kör olmuştu sanırım." "Kaşınma Kumsal!" "Kaşınıyorum. Kaşısana!" "Emre için kavga etmeyeceğim artık. Al, senin olsun o. Milletin sevgilisine sen göz dikiyor olabilirsin ama ben dikmiyorum. Bildiğim kadarıyla yeni komşunuzun sevgilisi yok." diyip imayla göz kırptı. Ben kimsenin sevgilisine göz dikmemiştim! Çocuk bana yürümüştü, Damla da sevgilisini bana yürürken görmüştü. Olay bu kadardı. Tabii sonrasında Damla Emre'nin uygunsuz davranışlarına göz yumsa da Emre ondan ayrılmıştı. "Düzgün konuş, alacağım ayağımın altına." "Alsana." Alayla gülerek başımı kızlara çevirdim. Tekrar Damla'ya döndüm. "Zevkle." diyip üstüne atladım. Saçını çekmeye başladım. Kollarına vurdum. Yüzünü cırdım. Belimi saran kollarla Damla'nın üstünden kalkmış oldum. Ayaklarımı havada çırpıyordum. "Ya bırak! Bıraksana be! Bırak!" "Bir dur be Kumsal!" "Bıraksana be!" Beni yere bıraktı. Bileklerimden tuttu. Alperen abim Koşarak bize yaklaşırken "Bırak lan kardeşimi!" diye bağırıyordu. "Abi yanlış anla-.." Bum! Çınar'ın yüzünde patlayan yumruk.. Aralarına girdim. Zar zor ayırdım. "Abi bir dur! Yanlış anladın. Ben Damla'yı döverken o beni ayırmak için şey etti." Alperen abim sanki haklıymış, bize olayı açıklayacak fırsatı vermiş gibi "Baştan söylesene, kızım!" diye kızdı. "Dinledin çünkü. Bir de gel anlatmadım diye kız. Abi sen değişik misin? Dağıttın çocuğun güzelim suratını. Yazık değil mi?" Abim bu sefer de abilik kıskanma içgüdüsüyle "Güzelim suratı?" dedi. Çınar abimle aynı aynı sırıtarak "Güzelim suratım?" dedi. Alperen abim Çınar'ın sırıttığını görünce ona doğru bir adım atmıştı ki ben tarafından durduruldu. "Abi; çocuk beni kavgadan ayırıyor, yine dayak yiyor. Ayırmasa yine dayak yiyecek. Anlamıyorum. Napsın bu çocuk?" "Senden 5 km uzak dursun mesela." "Bu dediğin gerçekleşemez çünkü biz komşuyuz. İster istemez beş kilometreyi aşmış olacağız. Aslında bu dedi-.." "Kumsal, riv riv etma. Çınar sen de kusura bakma. Ben buz getireyim." Abim aslında ortamdan uzaklaşmak, sakinleşmek için gidince Çınar'ın yanına oturdum. Çenesinden tutup yüzünü çevirdim. Maşallah, güzel vurmuş. İki derece daha geniş bir açıyla vursa gitmişti güzelim gözleri. Yazık yazık! Sırıtarak "Güzelim yüzüm çok dağılmış mı?" dedi. Elimi yumruk yaptım. Vuracakmış gibi yaparken kaşlarımı çattım. Dudağımı da sinirle büzdüm. "Hâlâ güzelim yüzüm diyor. Şimdi bir tane de ben çakacağım. Kalk eve gidelim. Pansuman yapalım." "Tamam." Ayağa kalktı. Sırıtarak birkaç adım yürüdü. Sonra başı dönüyormuş gibi hafifçe sallandı. Kolunu tuttum. "İyi misin? Ay kafana mı vurdu? Fazla sert mi vurdu ki? Kafanda kan falan da yok. İyi misin? Değilsin. Ayakta bile duramıyorsun. Noldu? Ay neler oldu. Of! Dur yardım edeyim. " Kolunu omzuma attım. Belinden olabildiğince destek olarak onu eve getirdim. Kapıyı çaldım. Bade açtı. Gülmesini durdurmaya çalışıyordu. "Abinin kafası gitti sen hala gül Bade. Aferin. Gel şuraya da yardım et." Çınar anında "Gerek yok." dedi. Bade gülmemek için kendini sıkarken "Dur edeyim." dedi. "Gerek yok dedim canım kardeşim. Sen git pansuman şeylerini getir." Bade gülerek yanımızdan ayrıldı. Çınar'ın anlatımıyla Kumsal beni koltuğa oturttu. Ne kadar sırıtmak istesem de bir şey olmadığını anlar diye sırıtmıyordum. Panik yapmıştı. Ne yapacağını bilemez halde car car konuşuyordu. Bir oraya bir buraya gidiyordu. "Acaba abim yumruk attığında kulaklarına çok hava girmiş de beyninde hava toplanmış olabilir mi? Allah korusun ama balon falan da vardır şimdi!" "Çüş. Ne yazdın kızım? Seni senarist yapmak lazım." "Ne diye tutuyorsun ki beni? Ne güzel dövüyordum çakma sarıyı. Tutmasaydın bunlar da başına gelmeyecekti." Sude, Bade ve Derin gülerek salona geldi. Yan yana dizildiler. İmayla gülüyorlardı ama şimdi tepki veremezdim. Bade pansuman malzemelerini Kumsal'a verdi. "Kumsal dolaptan buz getirir misin?" Derin "Ben getiririm abi." diye atladı. Normalde istesem getirmez, şimdi atlıyor! "Kumsal getirir. Değil mi Kumsal?" Başını salladı. Mutfağa gitti. Yerimde doğruldum. İşaret parmağımı onlara doğru salladım. "Hiçbiriniz Kumsal'a yardım etmeyeceksiniz. Duydunuz mu? O yapacak." Gülerek başlarını salladılar. "Gülmeyi kesin." Hâlâ gülüyorlardı. Yastığı alıp onlara doğru fırlattım. Kumsal elinde buzla içeri girdi. Sude gülerek attığım yastığı getirdi. "Al abiciğim. Yastık. Sırtına koy." Kumsal buzu Sude'nin eline tutuşturdu. "Geçmiş olsun. Ben artık eve gideyim. Abim bekliyordur." "Gidemezsin." Hepsi bana baktı. "Neden?" "Çünkü.." Bir şey bul. Hadi Çınar. "Pansuman! Pansuman yapılması lazım." "Kızlar yapar." Kumsal kızlara dönünce görmediği için kızlara işaret yaptım. Kaşlarımı yukarı kaldırıp indirdim. Derin kahkaha atmaya hazır bir yüzle "Biz yapamayız. Nasıl yapılır bilmiyoruz." dedi. Onu sinir etmek için güzelim yüzü vurgulayarak "Evet. Bilmiyorlar. Güzelim yüzüm mikrop mu kapsın?" dedim. Göz devirdi. Pamuğa tentürdiyot sıktı. Yavaşça kaşıma sürmeye başladı. Kaşıma odaklanmıştı. Ne tepki vereceğini merak ettiğim için acıyormuş gibi yüzümü buruşturdum. "Hi! Acıdı mı?" Başımı salladım. Panikle bana bakıyordu. Ne kadar tatlı gözüktüğünü bilmiyordu. Üflemeye başladı. Eliyle yelpaze yaptı. Daha fazla dayanamayarak güldüm. Kaşlarını çattı. Pamuğu tekrar yaraya bastırdı. Küçük bantı yapıştırdı. Ayağa kalktı. "Bitti mi?" "Bitti. Geçmiş olsun. Ben gidiyorum artık." Başımı salladım. "Teşekkür ederim." "Özür dilerim. Görüşürüz kızlar." diyip salondan çıktı. Kızlar gülerek yanıma oturdular. Sude i'yi uzatarak "Abi." dedi. Ben de onun gibi e'yi uzatarak "Ne?" dedim. "Kumsaldan hoşlanıyor musun?" "Saçmalama Sude. Kalk bana su getir." Sude homurdanarak mutfağa gitti. Kızlar güldü. "O zaman neden bize yaptırmadın?"~Derin "Panik olmasını izlemek istedim." "Diyorsun.."~Bade "Hemen odanıza gitmezseniz bir hafta evden çıkamayacaksınız da diyorum." Bade anında solan yüzüyle "Acıdım Kumsal'a şuan. Üç abiden sonra bir de seni çekecek. Yazık yazık." dedi. "Bade!" diye bağırdım. Kumsal'ın anlatımıyla Eve girdim. Toprak abim ve Polat abim daha gelmemişti. Alperen abim içerideydi. Yanına gittim. "Yemek ne var?" "Yok." "Yapmadın mı hiçbir şey?" "Yaptım da sana vermiyorum." "Babaannem sana dillu derken çok haklıymış." Şirince son harfi uzatarak "Abi." dedim. "Ne istiyorsun abisi?" "Ben değil ama belki sen Derin'i Allah'ın emriyle istersin." Gözlerini televizyondan çekti. Bana baktı. Yerinde hafifçe doğruldu. "Ne Derin'i?" "Karşı komşumuz olan Derin.." "Kumsal, sen neden Elçin'in yanına gitmiyorsun?" "Evet ya. Gideyim ben. Hadi görüşürüz." diyip Elçin'in odasına gittim. Akşama kadar onla sohbet ettim. Akşam çay için toplandık. Ben kaldırımda oturdum. Elçin çay alıp gelecekti. Çekirdek çıtlamaya başladım. Biri elimi tuttu. Refleksle başımı yana çevirdiğimde Çınar'ı gördüm. Gülümsüyordu. "Napıyorsun?" Elini elimden yavaşça çekerek avcumdan çekirdek aldı. "Çekirdek alıyorum." "Poşetten alsana." "Burdaki daha tatlı." "Abim de öyle diyordu. Hiç ondan yedin mi?" "Selam!" Elçin yanıma oturdu. Avcumdan çekirdek aldı. "Hasbinallah.. Poşetten alsanıza ya!" diye kızıp avcumu tekrar çekirdek doldurdum. Elçin bana çayımı uzattı. Yudumlamaya başladım. "Ee Elçin, sen ne iş yapıyorsun?" Çınar'a "Kâhya o." dedim. Cennet Mahallesi'ndeki Pembe gibi çekirdek çıtlıyordum. "Ne kahyası?" "Keyfimin kahyası. Arkadaş bütün gün dedikodu topluyor. Akşamları da keyfimi yerine getirmek için bana anlatıyor. Çok kutsal bir meslek." Çınar güldü. Elçin koluma vurdu ama o da gülüyordu. Toprak abim yanımıza geldi. Onlar sohbet ederken ben de Elçin'le konuşuyordum. Sude yanımıza geldi. Toprak abimle birkaç saniye bakıştılar. Vallahi bakışıyorlar! Toprak abim gülümsedi. Sude de belli belirsiz gülümsedi. "Noldu Sude?" Öküz Çınar. Bir dur Çınar. Abimin kısmetini kapatma Çınar! "Ben eve gidiyorum abi. Uyuyacağım." "Tamam güzelim. İyi geceler." "İyi geceler." "İyi geceler." O giderken Toprak abim ayaklandı. Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdım. "Benim başım ağrıyor. Ben de eve geçeyim." Düştün elime Toprak Demir. "Ben de geleyim abi. İlaç vereyim sana." "Elim ayağım tutuyor Kumsal. Sen otur." Madem tutuyor, niye suyu benden istiyorsunuz? Toprak abim Sude'nin peşinden gitti. Bahçeye girdi. Çekirdekleri Elçin'in avcuna döktüm. Kaldırıma oturduğum için arkamı çırptım. "O bulamaz ilacı. Ben gidip vereyim." Koşarak bahçeye girdim. Oha! Biliyordum!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD