Müziğin sesi kulaklarımı dolduruyordu. Heyecan ve korku beni olduğum yere çivilemişti. Gözlerim Clara'yı ararken kalabalık yanımdan geçip eve giriyordu. Çoğu yüz tanıdıktı hepsi okulumdan gençlerdi. İç çekerek başımı gökyüzüne kaldırdım. Bir karga ağacın dalında öylece gaklamadan duruyordu. İşin ürpertici tarafı sadece bana odaklanmasıydı. Dik dik bakıyordu uğursuz şey. İrkilerek gözlerimi kargadan kaçırdım ve adımlarımı partinin olduğu eve yönlendirdim.
Eve yaklaştıkça müziğin sesi arttı. Tek duyduğum müzikti ta ki onlarca mırıltı duyana kadar insanlar mı konuşuyordu? Ama hiçbirinin dudakları kıpırdamıyordu ki. "Mia."
İsmimi tanıdık bir sesten duymuştum bana sarılan kolları gördüğümde, "Clara."dedim.
Oydu. En yakın arkadaşım. Bende ona sarıldım. "Merhaba."
Kalçalarının bitimine kadar uzanan siyah mini bir elbise giymişti. Gold renkli bir kemer belini sarmıştı. Siyah saçlarını düzleştirmişti. Ona çok yakışmıştı. "Merhaba." dedi içi rahatlamış görünüyordu. Sırıttı "Biliyor musun? Gelmeyeceğini sanmıştım. Ama geldin."
"Evet buradayım. Açık büfe nerede? Bana gösterir misin?"
Mia Valentina, şu mavi elbiseli olan kız. Erkek sesi. Tanımadığım bir erkek sesi duymuştum. Başımı kaldırıp etrafa baktım. Bize doğru bakan sarışın genç çocukla göz göze geldiğimizde bir saniye daha bana baktı ve sonra başını başka yöne çevirip dans eden gençlerin arasına karışarak görüş alanımdan çıktı. Of, buna odaklanamayacaktım. Buraya gelene kadar midem kazınmıştı.
Clara ,"Sen iyi misin? "diye sordu elimden tutarken.
"Evet ben iyiyim. Şey sadece biraz heyecandan." dedim içten bir şekilde. Ne heyecanı?! Çıldırıyordum. Tüm benim ve benden nefret edenler topluluğunun ortasındaydım. Bir Clara vardı beni seven.
Karnımın guruldaması dikkatimi dağıttı.
Açtım ben. Aç. Dilim balık kroketlerinin tadına hasret kalmıştı.
"Elbette heyecanlı olacaksın bugün on sekiz oldun. Bugün senin doğum günün." dedi.
"Evet doğum günüm." Gözlerimle kalabalığı işaret ederken sertçe yutkundum. "Söylesene çok mu insan var? Yani çok fazla normalden bile."
"Buna alışsan iyi olur çünkü bundan sonra hep böyle kalabalıkların içinde olacağız." Tuttuğu elimden çekip beni arkasından insanların arasına sürükledi. Bir şey diyemedim.
Sadece Clara'yı takip ettim. Dans edenlerin arasından geçerken bir çok ses kulaklarımı doldurup zihnimde dolandı.
Umarım makyajım bozulmamıştır, o Mia mı?
Bu gece fazla içmesem iyi olur. Sarhoşken çenem düşüyor, o Mia mı?
Kızlar, vay canına hepsi taş gibi, o Mia mı?
Bu şarkı çok sıkıcı. Daha haraketli bir parça çalabilirler, o Mia mı?
Neden herkes ismime bu kadar takıkdı? Duymak istemiyordum. Ama yine de duyuyordum.
Kızı öldürmeden yakalayın. Bizim için önemli ama oynayıp eğlenebilirsiniz. Canını yakmadan elbette. Son duyduğum neydi? Dikkatim dağıldığı için tökezlemiştim Clara'ya yaslandım. "İyi misin? Mia, neyin var?" Duyduğum bu sesler? Neler oluyordu? Aklımı mı kaybediyordum? Fazla stresli olduğum için sanrılar duyuyor olabilir miydim?
"Mia iyi misin? Söyle bana. Neyin var?" Yediğim bir şey mi dokunmuştu?
Sordum. "Sende duydun mu?"
"Neyi?" diye sordu. Kolunu belime sarıp bana dayanak oldu. "Karın gurultunu mu?" Güldü. "Mia hadi benimle gel. Seni açık büfeye götüreyim. Belli ki doymadan modun da olamayacaksın. " Kalabalıktan uzaklaştık. Evin içinde beni rahatsız eden yoğun karanlığı içinde barındıran koridorda yürüyorduk. Clara elini belimden çekip kolumu kavradı. Yanımda yürürken hiç konuşmadı. Bir kez iç çektiğini duydum.
Karanlığın içinde her adımda biraz daha derinleştik. "Hey, dur." dedim frenleyip. Karanlıktan fazla haz etmezdim. Hele de o kargayı gördükten sonra. Karanlıkta olmaktansa o sesleri duymayı yeğlerdim. "Ben iyiyim."
"Emin misin?" diye sorduğunda başımı evet anlamında salladım. Sesleri duymaya devam ediyordum. Oysaki Clara ve ben burada baş başaydık. Bu çok anormaldi. Kendimi delirdiğime yavaş yavaş inandırmaya başlamıştım. Üstelik doğum günümde.
Eli kolyeme gitti nazikçe dokundu "Sana çok yakışmış."
"Evet." dedim. Lanet olası kolye yakışsa ne olurdu ki? Kolye yüzünden aklımı kaçırıyordum. "Çok güzel."
Gözleri normalden daha fazla kolyenin üzerinde kaldı. Başını aniden kaldırdığın da hızlıca konuştu "O halde gidelim parti kızı."
Clara iyi olduğuma emin olduktan sonra neşesi yerine geldi, el bileğimden tutarak geldiğimiz yoldan gerisin geri beni peşinden sürükleyip insanların dans ettiği yere getirdi. Sesler yeniden arı vızıltıları gibi kulaklarımda uğuldadı. İlk seferine göre bu sefer sesleri kalabalık bir gruptan gelir gibi duyumsadım. Okulda veya konserdeymiş gibi.
Okula her gün gitmiştim ama konsere hiç gitmemiştim. Hiç fırsatım yani zamanım olmamıştı.
Clara ile büyük ve bir o kadarda ihtişamlı evlerinde ki bara geldik. Gelirken bana bir tepsi balık krokette almıştık. Ben yüksek bar taburesini çekip otururken Clara bana, "Burada bekle." dedi.
Arkasını bana dönüp giderken, "Nereye gidiyorsun?" diye sordum.
"Açık büfeye, sana iyi bir menü hazırlayacağım." dedi ve gitti.
Dirseğimi dizime yaslayıp sırtımı kamburlaştırarak oturdum. Bir yandan etrafı izliyor diğer yandan anormal sakinliğim ile duyduğum sesleri dinliyordum. Epey iğrenç sırf belden altı düşüncelerle dolu sesler dışında diğer sesleri dinlemek eğlenceli olmaya başlamıştı. İnsanların bana karşı olan nefretlerini dinlemek üzmek yerine eğlendiriyordu. Ne kadar süredir o bar taburesi üzerinde oturduğumu ya da Clara'yı beklediğimden bir haberim yoktu. Kamburlaşıp oturduğum sırtıma sancı girdiğinde sağ bacağımı sol bacağımın üzerine atarak oturduğum yerde doğruldum.
Acıkmıştım ve kroketler bitmek üzereydi. Tadı hem ekşi hem tatlı olan kadehteki şu garip karşımdan kaç tane içtiğimi bilmiyordum. Tadı tuhaf gelse de bir kaç yudumdan sonra dilim bu tadı benimsemiş ve nefsim daha fazlasını istemişti. Kroketlerle iyide gidiyordu.
Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Sözde bu benim doğum günü partimdi. Partide en ilgisiz insanlar bile eğlenirken ben sıkıntıdan patlıyordum. Kadehteki renkli karışımdan bir yudum daha aldım ve ağzıma son kroketi attım.
"Sakin iç." dedi uyarıcı bir ses sonra ses alaya döndü ve sordu "Bu acelede ne?" Başımı yorgunlukla geriye devirip bukleli saç tutamlarımın arkama düşmesine izin verdim. Göz kapaklarım uykunun sersemliğindeymiş gibi kısıldı.
Artık o duyduğum sesler yoktu. O zümrüt yeşili parlak can yakıcı gözlere baktığımdan beri. Sarhoş olmuştum sanki ya da zaten sarhoştum. Elini sarı saçlarına atıp karıştırdı. Yüzüne dikkatle baktım oydu bana uzaktan bakan çocuk. Şimdi daha yakından her ayrıntısına kadar bakabiliyordum yirmili yaşlarında olacak kadar gençti. Cüretkârca gülümsedi dikkatimi sinir gülüşü dağıttı.
"Seni ilgilendirmez." dedim çocuğu tersleyerek.
Yüzündeki cüretkâr gülüş arsız bir sırıtışa dönüştü "Bir Valentina'ya yakışmayan bir üslup."
"Hey sen, soy adımı nerden biliyorsun?" diye sordum parmağımla onu işaret ederek.
"Bu senin doğum günün, senin partin değil mi? Yanlış mıyım?"
"Evet." dedim. Bu tipi okuldan tanımıyordum. Yüzü tanıdıkta gelmemişti. Belki başka biriyle gelmişti. Başıma bela olacakmış gibi bir his vardı içimde.
"O zaman neden buradasın?” Beni süzdü. “Tek başına?"
"Birini bekliyorum." diye cevap verdim. Neden sorularına cevap veriyordum ki? Zümrüt gözlere yeniden baktım. Çok güzellerdi. Zehirli ama bir o kadar da büyüleyici bir yılan gibiydi. Düşüncelerim dudaklarıma döküldü. "Yılana benziyorsun. Sinsi."
"Ne?" dedi afallayarak gözlerini benden kaçırdı.
"Gözlerin." diye mırıldandım bayık bir sesle. "Yılana benziyorlar. Yani yılan gözlerine..." Çocuğa o kadar yakınlaşıp eğilmiştim ki çocuk yutkunarak geri çekilme gereği duymuştu. Sırıttım. "Neden onları ben oymadan önce buradan uzaklaşmıyorsun?" Elimdeki kadeh sert mermer zemine düşüp kırılarak paramparça oldu. Dengemi son anda toplayarak geri eski pozisyonuma döndüm.
"İyi misin?" diye sordu. Daha demin dediklerimi umursuyor görünmüyordu. Başımı kaldırıp dik dik yüzüne baktım. Derdi neydi bu elemanın? Gülümseyerek devam etti. "Biraz sakarsın, sanırım."
İtiraz ettim "Değilimdir, olsa olsa şansızlıktır ya da yerçekimi kanunu."
Güldü. "Jasper."
"İsmin mi?" diye sordum ardından midemde biriken asit ağzımdan dışarı vurdu çıkan garip ses onu güldürmüştü. Geğirmiştim galiba. Jasper, İsmi buydu. En azından kısa ve akılda kalıcı bir isimdi.
"Senin adın ne?"
"Hangisini soruyorsun? Üç tane var."
Yüzüme anlamaz bir ifade ile baktı. O gözlerin çukurlarına sanki gerçek zümrütler yerleştirmişler gibiydi. "Anna Maria Mia Valentina ismim bu." dedim. "Ama işine yaramaz o yüzden beynini ismimi aklında tutmak için zorlama."
"Tanıştığıma sevindim Mia."
Ayağa kalktım. Ayağımdaki topuklulara rağmen çocuk benden daha uzundu. Üstelik oturuyordu. Sendeledim. Lanet olası şeyden çok fazla içmiştim. Dengemi bulmak için çabaladım yardımıma yine o koştu. Kolumdan tuttu. "Dans etmek ister misin?" Diye sorduğunda aval aval ona baktım. Ama da yılışık bir şeydi. Bir iğnem olsa balon gibi şişmiş egosunu patlatırdım.
"Bıraksana lan." diyecektim ama ayaklarım iradem dışında hareket etti. Eli elimden tuttu. Yürürken arkasına, bana baktı. Zümrüt yeşili gözlerinde mistik bir ışık yandı sanki sonra söndü ve koyulaştı yeşilleri. Bırak demek istedim ama adeta dudaklarım mühürlenmişti. Kusacaktım şimdi. Hoparlörden romantik bir müzik çalmaya başladı. İnsanlar eş olarak birbirileri ile dans ederken adının Jasper olduğunu öğrendiğim o çocuk belimden kavrayıp beni göğsüne yasladı.
"Bırak." Sonunda konuşabilmiştim. Sesim cılız çıktığı için beni duymamıştı ya da duymuştu ama umursamamıştı. "Bırak!"
Yüzümü kaldırıp ona baktım. Yüzü yakındı. "Ne güzel bir kolye." diye fısıldadı "Doğum günü hediyelerinden biri mi?"
"Seni ilgilendirmez, sarı fırlama."
Olduğumuz yerde sabittik sadece müziğin ritmine göre iki yana sallanıyorduk. Danstan pek anlamazdım. Görünüşe göre oda danstan pek anlamıyordu. Gözlerim geriye doğru giderken kapandı.
"Bıraksana lan." diye fısıldadım "Bırak beni!"
Gözleri gözlerimdeydi. Yeşilleri yanan bir ateş gibi kıvılcımlarla parladı. Daha önce bir kez bayılmıştım nasıl olduğunu biliyordum. Bedenin uyuşuyor, gözlerin kararıyor ve bilincin kapanıyordu. Bunların hepsi de aynı anda aniden oluyordu. Ama şimdi yavaş gerçekleşiyordu. Çok yavaş... Damarlarına dolan bir zehir gibi kanına ağır ağır işliyordu. Hissedemiyordun bile bedenin uyuşurken sadece uykuya dalar gibi oluyordun.
Kollarının arasında kendimi buldum.
Beni zorlanmadan kaldırıp kucakladı. Elimi yumruk yapıp omzuna vurdum "Bırak." dedim tekrar ve tekrar. Yürümeye başladı.
İnsanların arasından geçtik. Fark edilmedik. Görünmez gibiydik. Beni duyduğunu biliyorum, üzgünüm Mia. Endişe etme. Ama sen bize lazımsın. Bundan sonra bizimlesin. Duyduğum bu ses zihninden geldi. Dudakları oynamamıştı. Düşüncelerini bana duyurmaktan çekinmedi. Ölmemen için elimden geleni yapacağım söz veriyorum mavi elbiseli küçük Cinderella.
O da düşünceleri duyduğumu biliyordu. Düşürmemek için uğraştığım başımı koluna yasladım. Elim karnımın üzerine düştü diğeri boşluğa. Yüzünü bana eğip gülümsediğinde onu yine duydum.
Şimdi sadece uyu Mia. Sadece uyu.
Zümrüt yeşili gözleri gördüğüm son eşsiz güzellikteki şeylerdi. Sonrası ise ebedi karanlık ve sessizlikti.
⚜️⚜️⚜️
Karga
Benim gibi biri nasıl kargaya dönüşebilirdi? Benim gibi güçlü kudretli ve bir o kadarda yakışıklı bir varlık. Kargaya dönüşmek kendime hakaretti. Ama elden ne gelirdi? Mia'yı korumalıydım. O küçük insan yavrusu gözleri ile aynı renkteki mavi elbisesiyle oldukça sevimli görünüyordu. Parlak mavi kolyesi bir karga için oldukça büyük bir ganimetti. Hayvan iç güdülerime karşı koymalıydım. Yukarıya uçarak hızla aşağı doğru bir dalışa geçtim. Tehlike vardı. Yeşil gözlü pislikler etraftaydı. Kızın başı belada olmalıydı. Defalarca evin etrafında daire çizdim. Ama gözüme takılan bir şey olmamıştı. Yere yaklaştığımda gözüme takılan mavi ışık bana hedefi göstermişti.
Hainlerden bir Ruling kollarında yatan bilinçsiz kızla birlikte yürüyordu.
Mia!
Gaklayarak, diğerlerine haber vermeye çalıştım. Mia'yı benden başka fark eden yoktu. Pençelerimi açıp sarı fırlamaya saldırmak için hazırdım. Bir kartala yada şahine dönüşmediğim için pişmanlık çekiyordum. Ruling'e saldırmak istemiştim ama nereden geldiğini bilmediğim yeşil renkli keskin bir ışık kanadımı parçalamıştı. Acıyı omurgam da hissetmişim. Acıya rağmen gözlerim minik Valentina’yı arıyordu. Ruling ve Mia da yok olmuşlardı.
Bense düşüyordum.
BÖLÜM SONU.