İMPERİUM
2 •GARİP OLAYLAR SİLSİLESİ•
"KAÇ! KAÇ!"
Bağıran sesi duyduğumda başıma acı dolu çığlıklar atmama sebep olan ağrı saplanmıştı. Patlama sesleri duyduğumda yattığım yerden doğruldum. Yağmur çiseliyordu. Yüzüme çarpıp göz yaşları gibi yanaklarımdan akıp giden yağmur damlalarını hissetim. O ses bir kez daha bağırdı.
"KAÇ! MİA! HAYATIN İÇİN KAÇ! YAŞAMAK İSTİYORSAN KAÇ!"
Tokat etkisi yaratan sözlerden sonra patlama seslerinin geldiği tarafa baktım. O sarışın çocuk ve kızıl saçlı başka bir kız etrafındaki ışık hüzmelerinin oluşturduğu çemberde kavga ediyorlardı. Issız harabe evlerin olduğu bir sokak başındaydım.
"Lanet olsun!" diye sızlandım.
Kıkırdama sesi...
Mia kıçını kaldır ve koş!
Kızıl saçlı kız bana kızgın kızgın bakıp eliyle gitmemi işaret etti. O sırada o çocuk yani Jasper ona yeşil bir ışık saçan asteroite benzeyen yumruğuyla vurdu. Kız sendeleyip yere düşerken öfkeyle attığı çığlığı sonrasında saçlarının alevlenmesini gördüm. Kızın saçları alev almış yanıyordu! Ayağa kalktığında Jasper'a en sert şekilde karşılık verdi. Büyük bir ışık patlaması hemen ardından yüksek bir patlama sesi daha geldi. Gözlerimi ve kulaklarımı aynı anda kapadım.
Daha fazla burada kalamazdım. Çıplak ayaklarımla ayağa kalkmaya çalıştım ama olmadı ilk seferinde başarısız oldum ikinci ve anca üçüncü denememde ayağa kalkmayı başardım. Ayak uçlarıma kadar her bir yerimde keskin bir acı belirdi.
Acı koşmama engel değildi tam tersine beni daha da kaçıp oradan uzaklaşma konusunda içgüdüsel olarak uyarı veriyordu. Nereye gittiğimi bilemeden koştum.
Karanlık beni içine aldı. Yağmur bulutların arasından sızan ay ışığı yolumu aydınlattı. Tepemde bir karga uçup gaklıyordu. Uğursuz kuşla uğraşacak halim yoktu. Ancak karga peşinden ayrılmadı. Nefesim tıkanıp tabanlarım yara bere içinde kalana kadar koştum ve koştum. Harabe bir evin duvarına dayanıp biraz dinlenip nefesimi düzene almaya çabaladım. Aklımı başıma almam gerekiyordu. En son partideydim çok alkol almıştım. Yanımda bir çocuk vardı. Jasper... O pislik her ne yaptıysa beni etkisi altına almıştı. Hareketlerimi sınırlandırmıştı nerdeyse ona itaat etmiştim. Hipnoz altında gibiydim.
Elim boynumu yokladı. Oradaydı ve cidden tehlikeliydi. Başıma ne geldiyse bu lanet kolye getirmişti. Sert bir rüzgar esip de belime dokunan soğuk parmakları hissettiğimde irkilerek arkama döndüm. Bir kaç metre ötemde orta yaşlarda bir adam dikiliyordu. Siyah renkli gözlerindeki beyaz hareler karanlıkta parıldadı. Ay kadar soluk teni karanlığın siyahına olan zıtlığıyla kusursuzdu. Gümüş grisi renkli ensesine uzanan saçlarını esen rüzgar uçuşturdu. Normal değildi. Karga tüyleri kaldıracak şekilde gakladı.
"Söylentiler doğruymuş." diye mırıldandı çenesini okşarken Ölmesi gerekiyor. Burası çok tehlikeli. Kurtların kokusunu buradan alıyorum. İğrenç yaratıklar birazdan başına üşüşürler. Dudakları kıpırdamamıştı. Anlaşılan düşünüyordu. Kurt adamlar derken ciddiydi. Otuz bir ekimi geçeli çok olmuştu. Bu bunak akıl hastanesinden kaçmış gibi giyinmişti.
"Kimsin sen?" diye sordum. Yere düşen beyaz hareli siyah gözler yükselerek benimkileri buldu. "Neden ölmem gerekiyor? Lütfen, ne olduğunu anlamıyorum ama ben kimseye bir şey yapmadım. Sizi tanımıyorum bile!" diye yakındım acımın neden olduğu iniltili sesimle. Neden ölmem gerekiyordu? Uyumsuz biri olabilirdim ama kimse beni öldürecek kadar ileri gidemezdi.
"Kapat çeneni insan kızı." diye tısladı. Canım acımasa bir tane geçirecektim. "Düşüncelerimi duyuyorsun demek. Zihin taşını nasıl genç ve aciz bir insan kızına verirler? Nasıl böyle bir aptallık yaparlar? Yoksa buda o kurduğunuz tuzaklardan biri mi?"
Soruyu sorarken bana baktı. Karanlıkta gümüş bir hançer gibi sivri dişlerini gösterirken adımlarımı geriye doğru attım. Karga aramızdan uçtu ama adam tamamen bana odaklanmıştı. Kendisinden uzaklaşmam adamı sinirlendirdi. "Söyle bana insan kızı kokuna ya da kanının tadına daha önce de aşina değilim. Sen hangi ailedensin? Taş sana neden itaat ediyor?"
Elimi kalbime koydum. "Ne demek istediğinizi anlamıyorum."
Tekrar etti "Hangi ailedensin? Bana söyle."
"V-Valentina." dedim kekeleyerek. Dizlerim titriyordu. Korkmasana kızım. Alt tarafı deli bir bunak. Polisi aramak isterdim ama telefonum yoktu. Ki arasam onlara ne diyecektim? Ateş çıkaran bir kız yeşil gözlü bir fırlamayla kavga ediyor ve bir bunak beninle düşmancıl bir tonda konuşuyor. Kimse inanmazdı bana. Ben bile.
"Ne!?" Bu ismi duymayı beklemiyormuş gibi karşıladı Valentina ismini duyduğunda. "İmkansız sen bir Valentina olamazsın! Yalancı!" diye haykırdı.
"Yalan söylemiyorum."
Adam dediğimi umursamadı. Dilini dudaklarında gezdirdi. Bunak. Leziz. Damarlarında akan kanın tadını ve cılız sıcaklığını buradan hissediyorum diye düşündü. Bu kadar konuşmada yeterli. Sonuçta ölecek, ziyan olmamalısın. Değil mi? Acımasızca kulaklarımı tırmalayan bir kahkaha attı. Neden akşam yemeğim olmuyor ki? Daha fazla bu durumla uğraşmak istemiyorum. Bir an önce şu faniden kurtulayım.
Kehribar gözler siyaha döndü sonra kızıla. Adam yere çömelip üzerime atlamak için hamle yaptığında yüksek sesli bir uluma duydum. Ardından karga gakları. Adam yine umursamadı gözlerini bana kilitlemişti. Üzerime atladığında aramıza köpeğe benzer kahverengi tüylü bir yaratık daldı. Çığlık atarak uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım yanlarından. Yanımdan iki büyük köpek daha geçti. Birinin kalın beyaza yatkın uzun açık gri tüyleri elime kasten sürtüldü. Korkmadım bile zaten korku iliklerime kadar işleyip benimle bir olmuştu.
Adamla aramıza girip beni son anda kurtaran siyah tüylü büyük köpek adamla boğuşuyordu. Köpek ne kadar büyükse adamda normal bir insan kuvvetinden kat ve kat güçlüydü. O iri köpeği boynundan kavradığı gibi arka tarafına çöp gibi fırlatıverdi. Diğer iki köpek uluyarak adama doğru koştu ve ikisi de aynı anda saldırdı. Adam ışık hızıyla hareket ederek mükemmel reflekslerle devasa köpeklerden kurtuldu. Bana doğru ağır adımlarla geliyordu. Adamın ilk fırlattığı köpek olduğu yerden kalkarak koştu ve uzak mesafeden olsa bile görebildiğim parlak testere gibi keskin dişlerini ay ışığında göstererek adama yeniden saldırdı.
"Gidelim." Elimin tutulmasıyla geriye doğru çekilmem bir oldu. "Lütfen Mia benimle gel güvenliğin için."
Clara'ydı bu!
Peşinden gitmek dışında başka çarem yoktu. O adamı ve üç büyük köpeği arkamızda bırakarak koşmaya başladık. Harabelerden uzağa açıklığa uzanan çayırlığın içine koşturduk. Durmak istedim ama duramazdım. Hayatım için kaçmalıydım. Aklımda dönen cevaplarını duymaktan korktuğum onca soru vardı.
O Jasper denilen çocuk kimdi?
Köpeklerle kavga eden adam ve adam gibi Jasper ile kavga eden o kızıl saçlı kız kimdi? Adımı nereden biliyordu? O iri büyük dört ayaklarının üzerinde olsalar bile benim boyumu yakalayan köpekler neyin nesiydi? Bilmediğim o kadar şey varken bilmediğimden kaçmak trajedik bir komedya gibiydi. Ya Clara ona ne demeliydim. Partiye geldiğim için başıma bunlar gelmişti. Onu mu suçlamalıydım? Clara benim başımı belaya sokmazdı ki.
Değil mi?
O benim en yakın arkadaşımdı. Yıllardır tanıyordum onu yada sadece bana tanıttığı kişiyi tanıyordum. Durduğunda bende durdum. Elimi elinden kurtarıp kendime sertçe çektim. Kendi eli boşluğa savruldu. Clara'dan bir kaç adım uzaklaştım.
"NE OLUYOR?!" diye bağırdım "Ne oluyor Clara? Neredeyiz biz?"
"Üzgünüm." dedi sadece çünkü diyebildiği tek şey bu oldu. Çayırlıkta yetişen uzun otları gür rüzgarlar uçuşturup ileri geri savurdu. Etrafımızda bizden belirli bir mesafe uzaklıkta dönen bir hortum vardı. Aslına bakarsak biz kuvvetle esen hortumun içindeydik. Clara yeniden elimden tuttu.
Kendinden emin sesiyle, "Sana söz veriyorum." dedi. "Güvende olduğumuzda sana kim olduğumu, kimler olduklarını, neler olup bittiğini en önemlisi sana gerçekte kim olduğunu her şeyi en başından anlatacağım. Tüm sorularının cevabını sana vereceğim."
Derin bir soluk verdi. Cebinden çıkardığı parlak amber taşı havaya kaldırdı şimşekler çakmaya başladığında kasvetli bulutlarda tepemizde toplanmaya başlamıştı. Gözlerimi aniden beliren keskin ışıktan korumak için kapadım. Clara'nın sesi geldi kulağıma. Söylediği son kelimeler ile cümlesini tamamladı.
"Ama ilk önce önce şu lanet yerden gidelim."
Sonrası yine aynıydı duyduğum şimşek seslerinden sonra derin sessizlik ve