3. Bölüm

2013 Words
Melisa Bozok'tan anlatım... Yas; Kalbimin kasırgasında boğulurken güçlü kolların arasına sıkışmış ve nefes almayı unutmuştum. Eğildi ve derin bir nefes daha çekti içine. Burnunu saçlarıma değdirip bir kez daha "Melisa" dedi. Kaşlarım çatılırken kendimi toparlamaya çalıştım. Ayağa kalkmama yardımcı oldu gece gözlü adam. Geri çekildiğinde hala daha şaşkın ve durgundum. Gayri ihtiyari Türkçe konuştum. "Adımı nereden biliyorsunuz?". Burnunu çekip ukala bir şekilde tebessüm etti. "Melisa çiçeği gibi kokuyor saçların. Adını bildiğim yok". Boğazımı temizleyip başımı salladım. Arkamı dönüp yürüyeceğim an "dursana biraz" diye seslendi. Sıkıntıyla soluk alıp "çarptığım için üzgünüm. Size iyi geceler" dedim ve yürümeye devam ettim. Arkamdan kısa bir an adım sesleri gelse de daha sonra yine aynı sessizliğe ve yalnızlığa gömüldüm. Hayatımdaki adama rağmen yalnız değil miydim zaten? Kollarımı birbirine sarıp sakin adımlarımla rengarenk ışıklarla bezenmiş sokakları izlemeye odaklandım. Bir yandan bu soğuk havaya rağmen sokak şarkıcıların essiz müzik ziyafetini dinledim, diğer yandan el ele olan sevgilileri izledim. Ayaklarım beni yine aynı sokağa getirdiğinde derin bir iç çektim. O eve girmek içimden gelmese de zorundaydım. Bir ceketim vardı üzerimde. Cebimden anahtarı çıkartıp apartmanın kapısını açtım. Yavaşça bedenimi içeri attım fakat merdivenlerden yukarı çıkmaya güç bulamadım bacaklarımda. Onunla karşılaşmak istemiyordum. Sırtımı duvara yaslayıp gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. O eve çıkmak en azından eşyalarımı toplamak zorundaydım. Gözlerimi açıp bir cesaret ile merdivenlerden çıkmaya başladım. Her adımımda soluğum boğazıma tıkanıyor ciğerlerime kadar kuruluk hissi sarıyordu bedenimi. Evimizin bulunduğu kata geldiğimde sabır ve güç dileyerek anahtarı kilide yerleştirip yavaşça çevirdim. Sessiz olmaya özen gösterirken aniden açılan kapı ile daha çok tuttum nefesimi. Agustin kan çanağına dönmüş gözleri ile yüzüme bakarken bakışlarım kanayan eline takıldı. Bir adım geriledim. Bakışlarım gözlerini bulduğu an içimdeki tiksinti hissi daha da büyüdü. Bunun adı aşk değildi. Bu yaşadığım hayatın ucu sevgi ve yalnızlıkla başlamıştı ama aşk değildi. Kalbimde başka bir acı vardı. Onun canı yandığı için değil kendi yaşadığım yıllar içindi. Belki de pişmanlık esir almıştı benliğimi. Ama onun için üzülemiyordum. Geriledi, arkasını döndü ve omuzları düşük bir halde koridorda yürümeye başladı. Başımı sağa sola doğru sallayıp sakin adımlarla içeri girip kapıyı sessizce kapattım. Onun gibi omuzlarım düşüktü. Sanki dünyanın yükü binmişti sırtıma. Eğildikçe eğiliyor ve toprağa karışmak istiyordum. Biz ne zaman bu hale gelmiştik? Neredeydi o yere göğe sığdıramadığı aşkı? Sıkkın bir soluk alıp salona baktım. Neredeyse her şey yerle bir olmuş haldeydi. Yönümü yatak odasına çevirip kapıyı araladım. Burada değildi. Rahat bir nefes alarak giysi dolabına yöneldim. Yatağın üzerine onun fırlattığım eşyalarını yere atıp büyük valizi çıkarttım ve yatağın üzerine koydum. Bu evde çöpüm dahi kalsın istemiyordum. Sakinlikle, kendime hakim olarak bütün eşyalarımı toparlayıp bir valize sığdırdım. Kapağı kapatıp fermuarı çektiğimde dudaklarımda buruk bir tebessüm belirdi. Bu kadardı hayatım, bir valize sığacak kadar küçük olan kadındım ben. Gözlerimden akan birkaç damla yaşa mani olamadım. Çocukluğumu ailemle bir arada olduğum o günlerden bir an anımsadım. Annem kömür sobasını yakmaya çalışırken amcam gelmişti eve. Sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Amcam yengemle ayrılacaklarını söylediğinde annem konuşmaya başladı. "Bak İbrahim böyle kavga ile olmaz. El ele gittiniz kimseye sormadan da evlendiniz. Madem onca insanın konuşması bir işe yaramıyor, isteğiniz ayrılmak o zaman ayıpsız olsun yengecim. Sonu ayrılık olsa bile bir yolun ayıpsız olanı onurludur". Gözlerimin önüne gelen görüntüler ile derin bir iç çektim. Keşke annemin söylediği gibi ayıpsız olabilseydi yaşadıklarımız. Arkamı döndüğümde Agustin ile karşılaştım. Ağır adımlarla yanıma yaklaşırken tahammül edemeyerek "dur" dedim. "Dur çünkü istemiyorum. Bakma, dokunma uzak dur lütfen". Dinlemedi ve hızla yanıma geldi. Titreyen elleri ile yüzümü avuçlayıp anlını anlıma yasladı. "Gitme Melisa lütfen bitmesin". Başımı geri çekmeye çalıştığımda izin vermedi. Ağlamaya kaldığı yerden devam ederken saçlarımı kokladı uzun uzun. Dudaklarını tenime sürttüğünde hiçbir şey hissetmediğimi bir kez daha anladım. "Susma Melisa, Tanrı aşkına bir şey söyle ama susma". "No puedo respirar Melisa por favor habla (Melisa nefes alamıyorum lütfen konuş)" Defalarca kez konuşmam için yalvardı. Dudaklarım açılmıyor, dilim hareket etmiyor ve sesim gizlendiği yerden çıkmak istemiyordu. Sessizliğim onun çaresizliği benim ise kararlılığımdı. Ellerimden tutup yatağa oturmamı sağladı. Öylesine dengesizdi ki hali korkmama sebep oluyordu. "Bak bu gece burada kal. Söz seninle uyumayacağım. Uzak duracağım Tanrı üzerine yemin ediyorum Melisa uzak duracağım. Sadece bu gece burada kal lütfen". Ellerimi elleri arasından çekmeye çalıştım fakat izin vermedi. "Bu evden sen gitmeyeceksin Melisa. Sabah sakin kafayla konuşacağız. Merak etme ne istiyorsan o olacak ama böyle değil". Gözlerinin içine bakıp "ellerini üzerimden derhal çek Agustin. Bana dokunman bile midemi bulandırıyor" dedim. Sesim öylesine yabancıydı ki ben bile tanıyamamıştım. Yavaşça ayağa kalktı. Başını sallayıp arkasını döndü ve odadan çıkıp kapıyı sessizlik içinde kapattı. Onun ardından yıkılan hayallerime ve toz duman olan geçmişime baktım. Valizi zorlukla yere indirip etrafa dağıttığım kıyafetleri topladım. Üzerimi değiştirmeden yatağın kendime ait olan tarafına kıvrıldım usulca ve bacaklarımı kendime çekerek sol yanıma döndüm. Onun yastığına baktığım her an ağlama isteğim kabarıyordu. İçeriden gelen sesleri umursamadım. Umursadığım tek şey kalbimi talan eden acı. Ruhumun yorgunluğu ile gözlerim kapanmaya başladı. Huzursuz uykuya dalmadan az önce kulağımda hiç tanımadığım o adamın sesi fısıltı halinde yankılandı. "Melisa". Derin bir iç çekip soluğumu usulca bıraktım ve bir sonraki sabahın bana ne getireceğini bilemeden o zifiri karanlığa kendimi bıraktım. *** Birbirine yapışmış kirpiklerimi açmakta öylesine zorlanmıştım ki, başımı oynatamayacak bir hale gelmişti bedenim. Vücudumun ezildiğini hissediyordum. Ellerimi hareket ettirip yüzümü sıvazladım ve gözlerimi zorlukla açtım. Boğazımdaki kuruluk hissini gidermek için yutkundum fakat canımı yakan o acıyla inledim. Odanın kapısı açıldı. Bakışlarımı zorlukla o tarafa çevirdim. Agustin elinde tepsi ile içeri girdiği an telaşla yanıma gelip tepsiyi makyaj masasına bıraktı. "Bebeğim hastalandın mı?". Sorusuna cevap vermezken yerimden kalkmaya çalıştım ama yine başarılı olamayarak kendimi yapıştığım yatağa bıraktım. Yatağa oturup ellerini yüzüme yerleştirdi. "Yanıyorsun Melisa, çok ateşin var bebeğim. Kollarını bana uzat ılık duş alman lazım. Hadi sevgilim daha fazla ateşinin çıkmaması gerekiyor". Gözlerimi kapatıp yataktan kalkmaya çalıştım ama yine başarısız olup dudaklarımdan derin soluk çıkarttım. Gözlerimi açtığım an onun kolları arasında buldum kendimi. Vücudumu sarsmadan banyoya girdi ve bedenimi sakince küvete bıraktı. Üzerimdeki kıyafetleri birer birer çıkartırken üşümem artıyor ve dişlerim birbirine çarpıyordu. Ilık suyu açıp vücuduma tutmaya başladığında dudaklarımdan yorgun bir inleme çıkarken Agustin'in sesi kulaklarıma uğultu gibi gelmeye başladı. Üşüme ve titreme isteğime karşın zihnimde büyük bir karartı meydana geldi. O an derin bir soluk aldım. Güçlü sarsıntı ile gözlerim aralandı. Agustin endişeli bir halde gözlerimin içine bakıyordu. "Benimle kal Melisa, hadi sevgilim gözlerini asla kapatma". "Üşüyorum Agustin. Suyu kapat lütfen". Suyu kapatıp ayağa kalktı ve havlumu alarak tekrar küvetin yanına geldi. Kollarımdan tutup ayağa kalkmamı sağlarken dengemi korumak adına kollarımı onun boynuna doladım. Anında havluyu bedenime sarıp beni kucağına aldı. "Özür dilerim bebeğim. Özür dilerim, üzgünüm özür dilerim". Dolan gözlerimi kapatıp yine sessizliğe gömüldüm. Yatak odasına geçtiğimiz an yatağa oturmamı sağladı. Ardından saçlarımın nemini küçük havlu ile alıp bedenimi kuruladı ve valizimin içinden iç çamaşırlarımla birlikte pijama takımlarımı alıp giyinmemi sağladı. Yatağa uzandığım an biraz öncekinden daha iyi hissettiğimi anladım. Ağustin elindeki saç kurutma makinasıyla yanıma gelip yatağın kenarına oturdu ve duvarda bulunan prize fişini taktı. Sessizlik içinde makinayı çalıştırıp saçlarımı zarar vermekten korkar gibi boşta olan eli ile kavradı ve kurutma işlemine başladı. Sıcaklığın ve makinanın sesi mayışmamı sağladı. Gözlerim ağırlaşırken direnmedim ve bedenimi saran uykuya bıraktım kendimi. *** Bedenim yumuşamış bir haldeydi. Belimde hissettiğim kollarla yine gerilsem de hala daha kendimde kalkmak için bir güç bulamıyordum. Sıcak değildim. Belli ki ateşim düşmüştü fakat boğazımdaki kuruluk ve yanma hissi canımı hala daha yakıyordu. Başımı çevirdiğimde Aguatin'in de uyuduğunu gördüm. Onun kolları arasından çıkmaya çalıştığımda aniden uyandı ve endişe ile gözlerimin içine baktı. "Bebeğim iyi misin?". Gözlerimi kapatıp açtım. Konuşmaya korkuyor ve sesimin canımı yakmasını istemiyordum. Saçlarımı yüzümden çekip dudaklarını anlıma bastırdı. "Şükürler olsun Melisa ateşin düştü. Bebeğim terlemişsin üzerini değiştirelim sonra senin sevdiğim çorbadan yaptım ama seninkisi kadar başarılı olmamış şimdiden söyleyeyim". Tepki vermedim. İstediğim tek şey bu saçmalıktan kurtulmaktı. Agustin yatakta doğrulmamı sağlayıp hemen üzerimdeki tişörtü çıkarttı ve havlu yardımı ile vücudumu kuruladı. Temiz bir tişört alıp üzerime nazikçe giydirdikten sonra geri çekilip tebessüm ederek gözlerimin içine baktı. Gözleri dolu doluydu ve bir yığın pişmanlık onu esir almış gibiydi. Derin bir soluk alıp fısıltı halinde çıkan sesimle "gitmek istiyorum" dedim. Başını sağa sola doğru sallayıp "izin vermem Melisa, böyle gitmene asla izin vermem. Hem biraz sakinleşmeye ihtiyacımız var bebeğim. Altı yılı unutamayız" diyerek isteğime karşılık verdi. Sıkıntıyla soluk alıp kalbimi gösterdim. "Artık burada yerin yok Agustin. Kalbim seni istemiyor". Acı ile inleyip başını geri attı ve itiraz eden bir ses tonuyla "hayır Melisa" dedi. "Aaa şimdi seni kucaklayacağım ve salona götüreceğim. Eğer ki çorbayı beğenmezsen dışarıdan bir şeyler söylerim bebeğim. Şimdi bana izin ver olur mu? Sana yardımcı olma fırsatı ver". Başka çarem yok gibiydi. Kollarını açıp bedenimi kucağına alarak yataktan kalkmamı sağladı. Yatak odasından çıkıp salona geçtiğimizde etrafın toparlandığını ve temizlendiğini gördüm. Üçlü koltuğa uzanmamı sağlarken dudaklarını anlıma bastırdı. İki eliyle yüzümü avuçlayıp geri çekildiğinde hala daha gözleri doluydu. "Şimdi çorbanı getireceğim. Yanında senin yaptığın yemekler de olacak sevgilim. Sadece dinlen ve bana güven". İkilemde kalarak ellerini yüzümden çekmedi. Aniden dudaklarıma kapanıp sert bit öpücük kondurduktan sonra geri çekilerek "bitmeyecek" dedi ve mutfağa doğru hızla yürümeye başladı. Onun ardından kırgınlıklarımla daha çok gömüldüm uzandığım koltuğa. Bana böylesine aşık olan adamdı madem neden başka bir kadın istemişti? Ya öptüğünde hiçbir şey hissetmemem! Derin bir soluk alıp bekledim. Sadece bekleyip olacakları ve onun kabullenişini izlemeye karar verdim. Kısa süre sonra elinde büyük bir tepsi ile yanıma geldi. Orta boy sehpayı boşta olan eliyle koltuğun yanına çekip tepsiyi üzerine koydu. Kendi yaptığı çorba fena değil gibi duruyordu fakat benim yemek yiyecek halim yoktu. Başımı kaldırıp "yiyemeyeceğim" dedim. Agustin ise beni dikkate almayarak yanıma oturdu. Göz teması kurmadan eline kaşığı alıp çorba kaseye daldırıp karıştırmaya başladı. "Agustin midem iyi değil. Yemek istemiyorum lütfen zorlama beni". Kaşığa çorbayı alıp yavaşça dudaklarıma getirdi. Hiçbir şey söylemeden öylece beklerken sıkıntı ile soluk alıp ağzımı araladım. Ilık sıvı ağzımın içine dolduğunda zorlukla yuttum. Agustin durmadı; ardı ardına çorbayı içirmeye devam etti. Ta ki öğürene denk. Panikle yerinden kalkıp ağzımı sildi ve dudaklarımın ucuna su dolu bardağı dayadı. Birkaç yudum içim nefesimi kontrol ettikten sonra "iyi misin?" diye sordu. Gözlerimi açıp başımı olumlu anlamda sallayarak cevapladım onu. Dudaklarımın ucuna ilaçları yasladığında ise yüzümü buruşturdum. "Hadi sevgilim bunları içip iyileşmen gerekiyor. Bak ağrın var ve ateşin bir daha yükselmemeli". Uyarılarının doğru olmasına lanetler okurken dudaklarımı bir kez daha araladım. Parmakları ile ilaçları ağzıma koyup dudaklarımı okşadı. Ardından su içmemi sağlayıp tepsiyi alarak yanımdan uzaklaştı. Gitmeği her şeyden çok isterken neden ona muhtaç bırakıyordun beni hayat? *** Üç gün sonra... Oturduğum yerden kalkıp yatak odasına geçtim. Agustin akşama gelip detaylıca konuşacağımızı ve bir karar vereceğimizi söyledi. Geride bıraktığımız günlerde ise ilk yıllarımıza geri dönmüş gibiydik. O ilgili ve aşk dolu adam geri gelmişti sanki. Sabah kalktığımda ise muhteşem bir kahvaltı masası ile karşıladı beni. Yatak odası tamamen benim olurken o salonda uyuyor ve beni rahatsız etmemeye çalışıyordu. Kahvaltıdan sonra durgunlaşarak işlerinin olduğunu ve geri geldiğinde her şeyi konuşarak bir karar vereceğimizi söyledi. Yatak odasındaki valizime baktığımda gözlerim istemsizce dolmaya başladı. Hayal kırıklığı yamak adına başlamamıştım bu ilişkiye. İstediğim kaybettiğim o mutluluğu bulup yaşamaktı. Olmamıştı; yıllarımı geçirdiğim adam kendi büyük egosunu ve zevkini düşünerek gururumu ayaklar altına almayı tercih etti. Bu ilişkinin bitmemesi için uğraş verse de artık bir önemi yoktu. Kalbim onu istemiyor gözlerim görünen tüm çabaları göz ardı ediyordu. Yatağıma oturacağım an evin kapısı açıldı. Derin bir soluk alarak arkamı dönerek yavaş adımlarla yatak odasının kapısına yürüdüm. "Melisa". Seslenmesine karşılık vermezken odadan çıkıp koridora yöneldim. Göz göze geldiğimizde elinde bir sürü alış veriş poşetinin olduğunu gördüm. Veda etmek için fazla afili değil miydi? Gülümseyerek ağır adımlarla yürümeye başladı. Önümde durduğunda sağ elini kaldırıp yüzüme yerleştirdi. "Konuşmamızın zamanı geldi sevgilim". Bana sevgilim diyerek hitap ediyor olması işleri zorlaştıracaktı. Ayıpsız olsun diye uğraş veriyor ve sabır ediyordum ama gücüm tükenmek üzere. Bunu hissediyordum. Salona geçip tekli koltuğa oturdum. Agustin elindeki poşetleri yere bırakıp montunu çıkarttı. Gözlerine gözlerime sabitleyip uzunca baktı. "Benden nefret ediyorsun değil mi?". Sorduğu soru karşısında ne cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. Yine ağır adımlarla yanıma gelip ellerimden tuttu. Yere çömelip dolan gözleri ile gözlerimin içine bakarak kalbimi hızlandıracak o soruyu sordu. "Bana son bir geceni veriri misin sevgilim". Bu çarpıntı asla heyecandan değildi. Bakışlarım salonun girişine takıldığı an şokla aralandı dudaklarım. O ise yaşadığım en büyük hayal kırıklığının sözcüklerini en derinlerime bir kez daha fısıldadı. "Bu geceni bizimle geçireceksin sevgilim. Bu veda bize yakışan bir son olmalı"...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD