Melisa Bozok'tan anlatım...
Yenilgi;
Hayatımın, yaşadığım en güzel yıllarımın katiliydi karşımdaki adam. Günlerdir iyi olmam için savaş veren kendisi değilmiş gibi ruhumu kurak bir çöle çevirdi.
Onunla vedamızın böyle alçakça olacağını asla tahmin etmezdim. Üzerime gelip şaşkınlığımdan faydalandı ve kollarımdan tutup beni yatak odasına götürdü.
Makyaj masasının koltuğuna oturtup kurtulma çabalarıma karşın yüzümü sağ elinin arasına alıp çenemi sıkmaya başladı.
"Beni terk etmenin bir cezası olacak Melisa. Benden gidemeyecek hale getireceğim seni".
Hayal kırıklığı ile gözlerinin içine bakarken o durmadı. Ellerimi ve ayaklarımı bağlayıp hareket etmemi engelledi. Yüzümü avuçları arasına alıp kan çanağına dönen gözleri ile konuşmaya başladı.
"Buna beni sen zorladın Melisa. Hayalimi biliyor ve yıllardır beni bilerek yaşıyordun. Seni mutlu etmek için neler yaptığımı hatırlıyor musun?".
İçimdeki öfke ile suratına tükürdüm. O ise gözlerini kapatıp bir müddet nefes almadan durdu.
"Aşk paylaşılmaz Agustin, sevgi böyle boktan bir zevk uğruna harcanmaz. Lanet olsun sana aşağılık piç kurusu".
Yüzünü elleri ile temizleyip geri çekildi. Bakışlarım onun yanında duran kadına takıldı. Ağzımı açma konuşma gereği bile duymadım.
Bir zamanlar derdimi, hayatımı ve yaşadığım aşkı anlattığım kadının zafer kazanmışçasına gözlerime bakıyor olması benliğimden nefret etmeme sebep oldu.
Başımı ters yöne çevirdim. Onlar ise benim varlığıma lanet okur gibi sevişmeye başladılar. Oysaki o yatakta ilk tecrübemi, hayatımın en güzel gecelerini onunla yaşamıştım.
Kalbimdeki kimsesizliği onun varlığı ile atlatırken şimdi bu yaşadıklarıma inanamıyordum.
"Bizi izlemelisin Melisa".
Dudaklarımı sıkı sıkıya birbirine bastırdım. Gözlerimi öylesine kapattım ki bir kez daha gün yüzü görmeyi bile istememecesine.
Kulaklarımı sağır edecek inlemelerini duymak istemiyordum. Vücudum öyle kasılmıştı ki mideme giren sancı ile öğürmeye başladım.
Onlarınsa umurunda bile değildi durumum.
Bu güne kadar duymadığım bir sesle inliyordu Agustin. Başımı sağa sola doğru sallayıp kendimi tutmaya çalışırken dudaklarım aralandı ve içimdeki zehri kusmaya başladım.
Sesler kesildi.
Başım geriye doğru düşerken zihnim silikleşmeye ve karanlığa kapılmaya başladı.
Sarsıntı bedenimi esir alırken nefesim kesildi. Öğürmeye çalışıyordum ama başaramıyordum.
Belki de ilk kez bu kadar diledim ölmeyi. İliklerime kadar kapanan gözlerimin sonsuza kadar açılmamasını diledim.
***
Burnuma gelen leş bir koku ile gözlerimi araladım. Nerede olduğuma baktığımda ise hızla yerimden kalkmaya çalıştım.
Kollarımdan tutulmamla bakışlarımı lanet herifin gözlerine diktim. Ellerimle onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştığımda izin vermedi.
Nefes nefese başımı geriye itip "bırak beni" diyerek haykırdım. Evde derin bir sessizlik oluştu ve o aniden haykırarak ağlamaya başladı.
Onunla birlikte bende ağlarken yorgun düştü bedenim. Zorlukla koltuktan kalkıp onu es geçerek banyoya attım kendimi.
Yaşadığım acının, hayal kırıklığının kelimeler ile ifade edebileceğim bir terimi yoktu. Canım yanıyordu, acıyordu içim ve ağlamak bile rahatlatmıyordu.
Üzerimdeki kıyafetleri çıkartım. Burnuma dolan iğrenç koku kendi saframdı.
Küvete yönelip soğuk suyu açarak altına girdim. Şu andan itibaren nefes almış olmanın bile önemini kalmamıştı. Kendimi hızla temizleyip suyu kapattım ve bornozumu giyerek banyodan çıktım.
Yatak odasına geçip kapıyı kilitlediğimde yaşadığım gerçekler bir kez daha gözlerime çarptı. Pislik fahişe, iç çamaşırlarını bile burada bırakıp gitmiş.
Yatağın diğer tarafında bulunan valizimin içinden iç çamaşırlarımı ve eşofman takımımı çıkartıp üzerimi kuruladım. Bornozumu yatağa fırlattığım gibi hemen giyinmeye başladım.
Odanın kapısı birkaç kez zorlandı ama umursamadım. Artık umursayacağım biri değildi.
İçimdeki şeytana uymaya kalksam belki de onun katili olurdum ama değmeyeceğini biliyordum. Değmez böyle bir adam için hayatımı karartmaya.
Hazırlanıp valizimi ve diğer özel eşyalarımı alarak odanın kapısına ilerledim. Kilidi açıp dışarı çıktığımda Agustin koridorda dört dönüyordu.
Bakışlarımız kesişti. Hızla üzerime doğru yürüdüğünde "kal orada" diyerek bağırdım.
Duraksadı, sonra ellerini başının üzerine koyup tahammül edemeyerek kaldığı yerden devam etti ağlamaya.
Salona yönelip etrafa göz gezdirdim. Sigara paketimi ve telefonumla birlikte bilgisayarımı da alarak tekrardan hole yöneldim.
Agustin yere çökmüş bir halde eşyalarıma bakarken derin bir soluk aldım.
İçimdeki zehri sökmek isterken dilimi ısırdım. Büyük kelimelere, ağır sözlere gerek yoktu. Derin bir nefes alıp sadece "sen vedalara bile değmezsin" dedim.
Sesimdeki pürüz ve boğazımdan kopan hırıltı fiziksel olarak da ne kadar yıprandığımı ortaya koyuyordu. Eşyalarımı elime alıp kapıya doğru yürüdüm.
"Sen değil ben gideyim".
Yüzüme çöken tebessüm buruktu. Başımı omzum üzerinden ona çevirip "tenime değen nefesini kazımaya, ömrümden seni sonsuza dek söküp atmaya ihtiyacım var" dedim. Kapıyı açıp aniden dışarı çıktığımda yine haykırışını duydum.
Daha fazlasını hak ederken gücüm kalmadı. Yoruldum, tükendim ve duygularım benliğimi terk etti. İçimde hırs, intikam ya da başka bir duygu yoktu.
İspanya'yı saran bu soğuk hava içimi kaplamış ve beni daha da hissizleştirmişti.
Nereye gideceğimi bilmiyordum. Duraksayıp bomboş gözlerle etrafa bakmaya başladım.
Sahi artık bir evim yoktu.
Yuva dediğim evden ömrümün sonuna kadar kovuşturdum kendimi. Kalbime yasakladım sevmeyi ve sevilmeyi.
Bir kadere bir kez lanet bulaştığında ne olursa olsun yıllar sonra tekrardan kendini hatırlatıyordu.
Peki bunca yıllık emek, hayaller ve umutla beklediğim yarınlarım ne olacaktı?
Hesap sormak isteyen yanımı hissizliğim durdurdu. Bir yanım alevler içinde yanarken diğer yanım buz gibiydi. Nefes alıyorken ruhum Araf'ta kalmış ve ne tarafa gideceğini şaşırmış gibiydi.
Yürüdüm, yürüdüm ve sadece burnumdan soğuk havayı ciğerlerime çeke çeke yürüdüm. Sönmeyen bir yangının alevleri arsında kaldım.
Yağmurda yağıyordu ama midemden boğazıma yükselen o alev deli gibi yakıyordu beni.
Bacaklarımın titremesi ile durdum. Etrafıma bakındığımda Carrer de Balmes caddesine geldiğimi fark ettim. Adımlarımı gördüğüm Hotel Barcelona Center'a yönelttim.
Otomatik açılır kapılardan geçip birkaç merdiveni çıktıktan sonra resepsiyona doğru ilerledim.
Karşımda duran genç kız ile göz göze geldiğimizde endişe ile deskten çıkıp koşar adım yanıma geldi.
"Puedo ayudarlo (yardımcı olabilir miyim?)".
Elimdeki valizi ve çantaları yere bırakıp tükenmişliğim ile başımı salladım. "Mira aquí (buaraya bak".
Seslendiği kişi telaşlı bir şekilde yanımıza gelirken kolumdan tutup sessizce lobiye doğru yürümemi sağlı.
Deri koltuğa oturup nefeslendiğimde yorgunlukla gözlerim kısıldı. Elimle işaret edip çantamı göstererek getirmelerini rica ettim.
Başka bir görevli elinde tuttuğu büyük cam bardağı önümdeki küçük sehpaya bıraktı. Birkaç dilim limonlu su olduğunu gördüğümde hemen öne atılıp titreyen ellerimin arasına alıp zorlukla dudaklarıma yasladım ve birkaç yudum içtim.
Neden geçmiyordu içimdeki bu yangın?
Tenim buz gibiydi ama içim lanet olsun. Dudaklarımı araladığım an ejderha gibi alev kusacağımı hissediyordum.
Bu his gözlerimin dolmasına sebep olurken "lo siento, tuve un mal día (üzgünüm kötü bir gün geçirdim)" dedim.
Resepsiyondaki genç kadın anlayışla başını sallarken "quiero una habitación me quedaré al menos diez días (bir oda istiyorum en az on gün kalacağım) diyerek ekledim. Acele ile çantamdan kimliğimi çıkartıp başımı kaldırıp genç kadına uzattım.
Tereddütle yüzüme bakarken gözümden akan yaşı silip dudaklarımı araladım.
"Por favor, pagaré la tarifa de diez días inmediatamente. (Lütfen, on günlük ücreti hemen ödeyeceğim)".
Sessizce başını sallarken minnetle "gracias (teşekkürler)" dedim.
Başımdaki telaşlı kalabalık geri çekilirken bakışlarımı ışıl ışıl parlayan Barca sokaklarına çevirdim. Kalbimi kanatan ne varsa her şeyi geride bırakacağımı biliyordum.
Sadece zamana ihtiyacım vardı. Yok olan ailemin yasını bile tutmama izin vermemişti hayat fakat ben bu sefer hayata yenilmeyecektim.
Geride kalacak ve ben yeniden doğacaktım. Kendime, gururuma ve onuruma en büyük sözüm buydu. Kalbim bu kahrolası hayattan çok fazla alacaklıydı...
***
Her yeni gün ömürden giden son gün gibi yaşanmalı derdi rahmetli dedem. Dudaklarım bükülürken üç günüdür kendimi kapattığım otel odasının yatağında yediğim kaçıncı çikolataydı saymayı bıraktım.
Gözümden akan yaşları her seferinde küfür ederek ve kendime öfkelenerek siliyordum.
Uykumun içine girip orada bile beni rahat bırakmıyordu. Bitmeliydi bu iğrenç şey. Yerimden kalkıp hızla banyoya girdim. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp sıcak suyu açtım ve büyük küvetin içine girdim.
Saçlarımı kökünden sökecek gibi yıkamaya başladım. Dudaklarımdan kopan hıçkırıklar canımı daha çok yakıyordu ama onu derimden, kalbime bıraktığı acı dolu izlerden söküp atmam gerekiyordu.
Dakikalar saatlere dönerken yorgunca suyun altından çıktım. Banyo aynası buğudan buzlanmıştı. Elimle silip yüzüme baktım. Öfke ile dudaklarımı araladım ve sesli bir şekilde konuşmaya başladım.
"Bu karşında gördüğün yıkık kadın senin eserin Melisa. Sen izin verdin o piç kurusuna, dünyanı başına yıkmasına sen sebep oldun. Birkaç günlük mesele değildi bu. Yıllardır hayali olan o lanet fanteziyi sevginle atlatırsın sandın ama o tamamen senin aptallığındı. Yenildin lanet sürtük kabul et. Onurunu, gururunu ayaklar altına altın. Şimdi ağlamaya, üzülmeye hakkın yok. Kaldır o kıçını yeniden başla hayata. Yıllar önce yaptığı yine başar ve dimdik dur".
Nefes nefese banyodan çıkıp yatağa attım kendimi. Etrafa baktığımda ise midemdeki asit aniden yükseldi.
Ben hangi aşkın hangi sevdanın matemini tutuyordum Allah aşkına.
Odaya dağıttığım eşyalarımı toplamaya başladım. Ardından bir poşetin içine boşalttığım mini bardaki yiyeceklerin çöplerini koydum. Soğuk havaya rağmen balkon kapısını ve pencereleri açıp odayı havalandırdım.
Kısa sürede görmek istediğim manzara karşımda belirirken vücudumu kurulayıp giyindim. Saçlarıma sardığım küçük baş havlusu ile yatağa oturup duvarda asılı olan telefonu elime alım sıfır rakamına basarak resepsiyona bağlandım.
Genç bir erkek sesi duydum. "Recepción (resepsiyon)".
"Quiero desayunar Sala 110 (kahvaltı yapmak istiyorum 110 numaralı oda)".
Kısa bir sessizliğin ardından "Estoy ayudando de inmediato señora (hemen yardım ediyorum hanımefendi)" dedi.
Telefonu kapatıp sırtımı yatak başlığına yasladım. Telefonu komodinin üzerinden alıp banka hesaplarımı kontrol ettim.
Bu zaman kadar ciddi birikim yapmayı başarmıştım. En azından ortak olmayan tek noktamız gelirlerimizdi.
Hazır telefon elimdeyken etik olmayan fakat şu anki psikolojimi düşünerek çalıştığım şirkete mail atmaya karar verdim.
Derin bir nefes alıp doğru cümleleri toparlayıp yaşadığım olumsuz koşullar ve uydurduğum ani değiştirmem gereken ülke planlamasını bahane ederek istifamı yazmış oldum.
Oda kapısı çaldığında ise telefonu yatağa fırlatıp kapıya yöneldim. Açtığımda ise dehşet bir servis masası karşıladı beni.
Genç kadın "Disfrute de su comida senora (afiyet olsun hanımefendi) dedi. Gülümseyerek "gracias (teşekkürler)" diyerek karşılık verdim.
Servis masasını içeri alıp kapıyı kapattım ve Barcelona sokaklarını izleyeceğim boydan camın önüne götürdüm.
Tekli koltuğu masanın önüne çekip yerime oturduğumda telefonumun bildirim sesi ile yine yerimden kalktım ve yatağın üzerinde olan telefonu elime aldım.
Mailime cevap gelmişti. Sıkıntıyla iç geçirip açtım ve okumaya başladım. Üzgün olduklarını ve kısmi haklarımı banka hesabıma yatırdıklarını ve şirket ile ilişkimi gün itibari ile kestiklerini yazmışlar. Birde başarılar diliyorlardı.
Etrafıma bakıp bir hah nidası koparttım dudaklarımdan. Nasıl başarılı bir hayat yaşıyordum bir bilseler oturup benim halime ağlarlardı sanırım. Sinirle telefonu yatağa tekrar bırakıp yerime geçtim.
Türk mutfağına benzemeyen bu kültür oldukça lezzetliydi. Tropikal meyveler, birden fazla zeytin çeşidi, zeytinyağının her baharat ile ayrı ayrı hazırlanışı, kanepeler, hatta incecik hamurda yapılan pizza ve turtalar.
İlk başlarda kendimi zorlayarak yesem de bir anda açılan iştahımla neredeyse bütün mayası silip süpürmüştüm.
Yerimden kalkmak zor geldiği için arkamdaki küçük sehpaya uzanıp sigaramı ve çakmağımı aldım.
Her ne kadar kahvaltı yapmış olsam da saat akşamüzeri 17:35'i gösteriyordu. Ev arama işini yarına bırakarak bu gece felekten bir eğlence çalmaya karar verdim.
İlk önce güzel bir restoranda yalnız kendimi dinleyerek yemek yiyecek ve ardından en çılgın gece kulübüne gidip eğlenecektim.
Evet kesinlikle kendime bu iyiliği yapacaktım. Derin bir nefes çekip dumanı dışarı üflerken kendimi daha rahat hissediyordum.
Yıllarca yaşanılan anılar bir anda silinip atılamıyor. Ne kadar bitsin istesem de biliyordum, bir şey olacak ve yine o anıların biri zihnimde canlanacaktı.
Yaşadığım zaman kadar silecektim onu. Sadece sakinliğe ve zamana ihtiyacım vardı.
Yerimden kalkıp dolaba yerleştirdiğim kıyafetlerime bakmaya başladım. Beynim durmuş ve daha şimdiden yorulmuştum.
Çıkarttığım tüm elbiseleri dolaba yerleştirip şifon omuzları dantel detaylı beyaz gömleğimi yatağın üzerine fırlattım.
Altına koyu dar paça pantolon ve siyah stilletto ayakkabılarımı çıkartıp hazırlanmaya başladım. Saçlarımı tarayıp kuruttum ve şekillendirerek iki yandan yüzümü ortaya çıkartacak gibi küçük tokalarla tutturdum.
Hafif tonlarda makyaj yapıp giyinmeye başladım. Hazır olduğumda ise aynanın karşısına geçip gülen yüzümü ölümsüzleştirdim.
Özgürlüğümün ve devinimi yaşadığım ilk günümdü.
Küçük siyah deri el çantamı hazırlayıp deri montumu giyerek odamdan çıktım. Telefonumun ekranına baktığımda ise oldukça şaşırmıştım.
Saat beşi geçiyordu kıyafet bakmaya başladığımda, şuan ise akşam dokuza yirmi vardı. Başımı sağa ola doğru sallayıp asansörlerin olduğu alana doğru yöneldim. Katta bulunan asansöre binip zemin kata tuşladım ve bir süre bekledim.
Açılan kapılardan inip resepsiyona doğru yürüdüm. Genç kadın beni gördüğünde genişçe gülümsedi. Üç günlük sessizliğim bozulmuştu.
Oda kartımı ona teslim edip odanın temizlenmesini ve servis masasının alınmasını istedim.
Gece geldiğimde muhtemelen o olmayacaktı. Minnetle yüzüne bakıp içtenlikle bir kez daha teşekkür ettim.
Onu gerimde bırakıp soğuk Barca sokaklarına adım attığımda ise derin bir nefes alıp gülümsedim.
Zincirlerimi kırdığım bu gece, bana hayatımın şansını ver ve umuda inandır. Yıllar önce gelip kollarına sığındığım muhteşem ülke. Bana bu gece sonsuz umudun anahtarını ver...