83. Bölüm Part:2

4825 Kelimeler
"Ne istersen yaparım Gece, canın bir şey mi çekiyor hemen alırım ya da yaparım sen sağlıklı bebeğimiz iyi olsun size bir zarar gelmesin ben bu süreçte ne gerekiyorsa gocunmadan yaparım." Yemin eder gibiydi esasen öyleydi de. "Biliyorum." Diye mırıldandım. "Sen yanımda ol yeter bana kocam benim." "O kocam diyen dillerini yerim." "olmaz ama lazım bana." "Öpeyim o zaman." Cilveyle omuz kırınca neşesi katlandı. "İsteme, kına ve düğün her şey istediğin gibi gitti mi bebeğim, sana sormadım doğru dürüst." Bunu duşünmesi bile öyle değerliydi ki birde soramadım diyordu. Yanağını sevdim elimin tersiyle. "Hayallerimin de ötesindeydi Boran, hele de senin benim için şarkılar söylemen en ufak üzülmeyeyim diye elinden geleni yapman falan. Hepsi ayrı ayrı güzeldi." Memnuniyetle baktı rahatlamıştı beyimiz sanki kötü oldu desem yine düğün yapacakmış gibi. "Boran." Dedim o karnımla münasebet halindeyken. "Hı." Diye mırıldandı. Kulağına eğildim yavaşça, "Ben sanırım milyoner oldum." Gülmeye başladı. "Ciddiyim Boran milyonerim milyoner gelen takıları görmedin mi sen? Ya gülmesene ciddi bir konu konuşuyoruz burada." "Yavrum." Dedi gülüşünü zorlukla bastırırken. "Sen zaten milyonerdin unuttun mu, hani uçağımız falan varya bizim? Gayrimenkulleri sayayım mı tek tek, benim olan her şey senin ya zaten." "Onlar ayrı bu ayrı Boran. Artık karşında bir milyoner var bundan sonra herkes ceketini ilikleyecek karşımda." Diye gülerek konuşunca, "İstediğin buysa olur bebeğim." Dedi ciddiyetle. Kaldım öylece bir kaç saniye, yahu bu adam şakayı niye hep yanlış anlarda anlamamazlıktan geliyordu ki?! Adamların hepsi önümde başlarını eğip saygıyla dururken birde ceket ilikletmezdim elbette. "Vazgeçtim Boran vazgeçtim!" desemde girmişti bir kere beynine. "Atları görmeye gidelim mi hem temiz hava alırsın kendine gelirsin bebeğim, olur mu?" Gözlerim anında irileşmişti heyecandan. "Ay evet Boran lütfen gidelim Asi mi o kadar çok özledim ki!!" "Eminim o da seni baya bir özlemiştir." Derken sırıtarak kalkmıştı dizlerimden. "Niye öyle dedin ki şimdi?" anında işkillenmiştim bak. Hâlâ sırıtırken saçlarını geriye doğru taradı. Ayağa kalkınca bende kalktım. "Kötü bir şey yok hatta baya iyi şeyler var. Çıkalım dışarı görürsün hayde." Kalçama şaplak atarak beni ittirince kıçımı ovaladım yan yan bakarak ona. Belliki söylemeyecekti o yüzden hemen gidip hazırlanmak en iyisiydi. 🔗🗝️🔗 Lacivert bir jeen beyaz kısa kollu birde bluz giymiş çıkmıştım rahat olmak için. Ayaklarımda da kovboy çizmelerim vardı ve çok tatlıydım. Boran da siyah kot pantolon ve gri tişört ikilisi yapmıştı. El ele evden çıkıp ahırlara yöneldiğimiz de tahta yolda ilerledik birlikte. Kızların ve Merih'in atlarının önünden geçerken sonunda benim atımın önüne gelmiştik. Boran'ın elini bırakıp hemen yaklaştım kısa tahta kapıya, Asim içerde suyunu içerken beni farketmemişti. O sırada orta yaşlardaki atlarla ilgilenen amca gelmişti çamurlu tulumu ve sarı çizmeleri ile. Elinde su dolu kovayı yere bırakınca bir kaç damla döküldü yere. Adam Boran ve beni görünce omzunda ki havluyu hemen indirip elini Boran'a uzattı tokalaşmak için. "Hoş gelmişsiniz Ağam." Dedi sonra gözleri bana döndü ve başıyla selam verdi. "Sizde hoşgelmişsiniz hanımağam sefalar getirdiniz vallahi." "Hoşbuldum hoşbuldum. Atlara bakalım dedik bir sıkıntıları yoksa biraz binelim diyorduk." "Olur ağam çıkarırız ama size demem gereken bir şey vardı aslında bir kaç gün önce diyecektim fakat düğün telaşı derken rahatsız etmeyeyim dedim." "Ne oldu Hamit konuş." Boran'ın sesi anında sertleşmiş ciddiyet dolu bir surat ifadesine dönmüştü. Hamit abi bana kısa bir bakış atarken gülümsedi , "Endişe etmeyin ağam kötü bir sey değildir aksine iyidir. Hanımağamın atı Asi gebedir diyecektim yavru bir tay doğuracak bu gidişle." Adamın dedikleriyle gözlerim şaşkınca irileşirken üst üste yutkundum. Bu gerçek olamazdı bu kadarı ciddi anlamda tesadüf olamazdı. İnanamazken güldüm dayanamayarak. "Gerçekten mi?" "He hanımağam doğrudur valla daha dün baytar geldi kontrol etti gene, gayet sağlıklıdır hemide iki aylık." "Bebeğimizden bir hafta büyük sadece." Boran'ın dediğine sadece bakabildim. Tahta kapıya yaklaşarak hâlâ su içen atımı izledim, heyecan ve mutluluktan gözlerim dolmuş olabilirdi sanırım. O an Boran'ı duydum, "Hangi atla çiftleşmiş peki?" adama sorduğu soru bu muydu cidden. Ben buraya gömülmek istiyordum yemin ederim ya! "Dara ilen tabiki, siz dediniz ya ağam bir tek benim atımla olsun başka at yanaşmasın bile." Hayretle döndüm Boran'a. "Zaten ikisi de birbirleri olmadan adım atmıyorlar bilirsiniz sizde." Ben bilmiyordum vallahi, en son Asi dışarı çıkar çıkmaz deliren bir beyaz at vardı adı Dara olan ondan sonra benden de çabuk nasıl hamile kalabilirdi ki bu at? Boran ukalaca sırıtırken, "Sen çıkar atları biz bekliyoruz." Dedi. Adam, "Emrin olur ağam." Diyerek gidince Boran'la ikimiz toprak yola doğru atların koşuşturduğu alana geçtik. "Sana cidden inanamıyorum Boran atımdan ne istedin neden bir tek senin atınla oluyor mesela." "Çünkü senin atın o, tabiki de benim atımla çift olmak zorundalar." Diyince gerçekten boyut atlamış olan kıskanclığı karşısında eğiliyordum. "Pes yani Boran gerçekten pes." Hiç üzerine alınmadı sırıttı keyiflice. İki genç tarafından getirilen atlarımız hazırlanmıştı ama bir sorun vardı. Asinin yüzünü ellerimle okşayarak öptüm başının tepesinden, kokumdan rahatça ayırt edebildiği beni tamamiyle idrak edince tepinmeye başlamıştı. Gülerek boynuna sarılıp öptüm üst üste, siyah uzun yelesini okşadım sevgiyle ve bir anda başını karnıma sürtünce gözlerim irileşti sanki karnımda bir can tasıdığımı biliyormuş gibi başını yumuşakça sürtüyordu karnıma. Boran da pek âlâ fark etmişti ama o şu an kendi atını zaptetmekle meşguldü malûm atı atımla olabilmek için can atıyordu. En sonunda rahat bırakınca at koşturarak yanımıza gelmiş ve başıyla Asiye vurarak ittirmişti onu, vurdu dediysem şiddetli değildi sanki benden uzaklaştırmak onu korumak için yapılmış bir hamleydi. Kaşlarımı çatarak Boran'a döndüm. "Benim atımı benden nasıl uzaklaştırır!" "Zarar vereceğini zannetmiştir birazdan anlar zararsız olduğunu." Derken atının sırtını okşuyordu. Kendisi neydiki hayvanı ne olsun. Asi yüksek sesle kişneyip tekrar bana doğru gelince sarıldım hemen boynuna, onu benden bir daha uzaklaştırmaya kalkarsa yakardım. At yine bize yöneliyordu ki iplerinden tutarak kendine çevirdi Boran, yüzünü sevdi ya da sakinleştirmeye kalktı. "Hadi bebeğim binelim ama yavaş yürümek kaydıyla, hamile halinle sakın hız falan yapayım deme bir şey olur Allah korusun." "Hızlı gitmem zaten de..." derken uzattım sonunu. "de?" devamını getir diyordu. Sıkıntıyla bıraktım nefesimi, Asinin yelesini okşadım boydan boya. "Boran ben binemem ki, kıyamam Asime. Hamile benim hayvanım nasıl kıyayım?" İlgili yumuşak bakışlarını bana dikti. "O zaman gel, Dara ikimizi de kaldıracak kadar güçlü." Atının sırtına iki kere vurunca at şaha kalktı. Benim atım siyah onukisi ise bembeyazdı ve evet gerçekten çok iri ve güçlü görünüyordu. Biraz mırın kırın etsemde kabul etmiştim binmeyi. Belimi tutarak binmeme yardım olunca atın iplerini kavradım sıkıca. O da tek seferde atın sırtına atlayınca arkamda yerini aldı. İpleri elimden alarak vurdu, hareket ettiğinde usulca ilerlemeye başlamıştık. Aside arkamızdan geliyordu ufak ufak. Toprak yolda ilerlerken burada Güneşle yaptığım yarış geldi aklıma. Berbat bir gündü ama Boran'la da bir birimize yakınlaştığımız bir diğer gündü. İpleri tek eline geçirip tutunca Boran, boştaki elini karnıma dolayarak kendine yasladı sanki yeterince yapışık değilmişiz gibi. Usul usul ilerlerken, etrafın, temiz ve sıcak havanın tadını çıkarıyordum ama Boran başka şeylerin tadını çıkarma taraftarı olmalı ki burnunu ensemden yavaşça boynuma doğru sürterek tüm tüylerimi diken diken etti. Atın üstündeydik ve şu anda bile rahat durmak ne bilmiyordu umarım çocuğumuz bu tür huylarını babasından almazdı. Boyun girintime derince dudaklarını bastırınca kıpırdandım, "Rahat durur musun lütfen?" "Duramam. Beni rahat bırakıp önüne bak sen." Bu konaktayken bu yüzden mi sırıtıyordu yoksa. Tabi ya beyimiz kim bilir ne fanteziler hayal ediyordu. "Ben zaten önüme bakıyorum ama senin yüzünden de bir sakatlık yaşayalım demiyorum. Rahat dur lütfen." "Karıcım, benim kollarımdayken herhangi bir sakatlık yaşayamazsın sen, rahat ol." Der demez at şaha kalkınca ipleri iki eliyle tutarak beni de kolları arasında tuttu. Neyse ki bir şey olmadan eski halimize döndük ama yüreğim bir kere ağzıma gelmişti. Başımı hızla omzumdan arkama doğru çevirince ağzının içinden küfrettiğini farkettim. "Bakma şöyle yavrum, iki dakika karımızı sevelim dedik onda da nazara geldik iyi mi?" "Ha nazar yani?" Karnımı sararak sırtımı göğsüne yapıştırdı, o sıra çiftliğe doğru döndürdük yönümüzü. "Nazar tabi yavrum okuyamadım bugün sana ondan böyle oldu." Öylece ona hayretle baktım sadece sonra onaylamazca döndüm önüme. Asla kabahati kendinde bulmazdı beyimiz. "İyisin değil mi bebeğim?" diye sordu yanağımdan sertçe öpmeden önce. Dengem bir an şaşsada koluna tutunmuştum. "İyiyim de dönelim artık karnım acıktı benim." Tekrar koklayarak öptü bu sefer boynumdan. "Bak ben dedim temiz hava iyi gelir diye, şimdi güzel bir tost yaparım lavaştan parmaklarını yersin." Boran yapıyorsa lezzetli olmama imkanı yoktu zaten. "Ben kendimde yaparım Boran elim ayağım tutuyor çok şükür." "Elin ayağın tutyor ama ben karıma yedirmek istiyorum." "Karıma?" "Karımı yedirmek istiyorum Gece, sen benden fesat çıktın!" Güldüm. "Neyse. Çok ısrar ettin madem sen yap hadi." Karnımı daha sıkı sararak kolları arasında sıcak bedeninde tuttu. Esen ılık hava tenime çarparken onun kollarında bir atın üzerinde olmak işte tam bu anda zihnime kazınmıştı. 🔗🗝️🔗 PARE'DEN Tempolu düğünden sonra bir kaç gün geçmişti. Jiyan abi ve Leyla ise evlerine dönmüşlerdi neticede artık kan davalı iki aşiret yoktu ve sorun yok demekti. Doğrusu gitmelerine üzülmüştüm çünkü varlıkları asla sıkılmama izin vermiyordu. Başını göğsüme yaslamış ağzındaki emziği emen oğlumun başına ufak bir öpücük bıraktım. Yumuşak saçlarını hafif hafif yumuşakça okşadım, mırıldanarak göğsüme sürtündü gözleri ise arabanın camından dışarıyı geçip giden evleri, dükkanları ve insanları seyrediyordu. Muhtemelen birazdan uyurdu. Sabahın erken saatlerinde kalkmaya bayılıyordu, geç kalktığı anlar sayılıydı. Erken kalkıyor gün içinde bazen uyukluyor uyumazsa akşam erkenden uyuyuveriyordu. Sırtını da minik minik sıvazlarken bebek kokusunu derince çektim boynundan içime. Onu bıraktığım anlar sayılıydı ve ben onsuz duramıyordum kesinlikle. Öyle çok hasret kalmış özlemiştim ki tüm bunların acısını çıkarmak bebeğime yaşadığı tüm kötü şeyleri unutturmak istiyordum. Belki çoğunu unutmuştu ufacık olduğundan ama bu o anları yaşamadığını göstermezdi. Çoğu zaman onu haketmediğimi düşüyordum çünkü koruyamamıştım onu yıllarca acı çekmesine izin vermiştim. Evet belki buna mecburdum başka çarem yoktu ve her yolu denemiştim ama yetmiyordu kendimi suçlamadan duramıyordum. Bugünki psikolog görüşmesi öncekilerden daha ağır geçmişti, bir saate yakın ağlamıştım ve kendimi fazlasıyla depresif ve berbat hissediyordum. Doktor bunun olması gerektiğini önce batmam sonra çıkacağımı söyleyip durmuştu. Ona hak veriyordum acı çeksemde öte yandan daha da iyi hissediyordum kendimi. "Geldik hanımım." Korumanın dediğiyle irkilerek kendime gelmiştim. Camdan dışarıyı kontrol ederken gelip geçen insanlar bir kaç dükkan ve Ferman'ın iş yeri. Üç katlı dışı Mardin'e has binalardan taş yapımdı. Çantamı omzuma takıp Devran'ı tek elimle kucağımda tutarak benim için açılan kapıdan aşağı indim. Psikologtan sonra onu deli gibi görmek istemiştim, ihtiyacım vardı ona sıkıca sarılmaya. Ilık hava saçlarımı şalımın ucunu havalandırırken iş yerine doğru adımladım. Kapıdaki iki güvenlik görevlisi bana anlamsızca bakarken derin bir nefes aldım. "Ben Pare Riva, Ferman'ın eşi onu görmek için gelmiştim." Sağdaki adamın kaşları havalanırken arkadaşına baktı sonra kulağındaki kulaklığa dokundu ve, "İçeri ilet Ferman beyimin eşi gelmiş, bize böyle bir bilgi verilmedi onay al." Dedikten sonra bana bakarak soğuk bir tavırla. "Sizi bir kaç dakika bekleteceğim kusura bakmayın." Dedi. "Sorun değil." Dedim mırıldanarak. Diğer adam huzursuzluğumu ve kucağımda ki çocuğa bakıp diğer adama göre daha insancıl konuştu. "İçeride milyonluk mücevher üretimi yapılıyor güvenlik hat safada Kalender ağam bile gelse izinsiz almayız içeri şimdide merkez kuyumcusuna sevkiyat var bu nedenle daha temkinliyiz." Diyince hafifçe gülümseyerek başımla onayladım. Kimseyi zor duruma sokmak gibi düşüncem olamazdı asla. Devran başını omzumdan kaldırmadan etrafı uslu uslu izlerken başına minik minik öpücükler bırakıyordum. Doğrusu seans sonrası kendimi ruhsal anlamda fazlasıyla yorgun hissederken fazla bekletmeseler iyi olurdu beni. Halimi gören ve acıyan mı demeliyim bilmem bana açıklama yapan adam, "İçeriden onay gelene kadar en iyisi geçin lobide oturun." Diyince o kadar sevindim ki anlatamam. Adama teşekkür ederek içeri girerken merdivenlere yöneldim. Bir kaç merdiven bile o kadar fazla gelmişti ki gözüme. "Yenge?" Kafamı çevirdiğim gibi Cahit'i gördüm. Elindeki silahı beline yerleştirirken arkasında ki zırhlı araçlara cam kafeslerde içinde mücevherler taşıyan adamları gördüm. Cahit arkasındaki adamlara dönerek, "Araçlara geçip bekleyin geliyorum." Gibisinden konuşarak yanıma gelmişti bile. "Hosgelmişsin." Dedi saygıyla. "Hoşbuldum. Ferman'ı ziyaret etmek istemiştim de." Kısılan sesime rağmen anlamıştı beni. "Ferman ağam en son imalattaydı sen geç onun odasına ben haber edeyim telefonu yanında değildi." Tamam dememe kalmadan içeri yönlendirince takip ettim onu, içeri girince gençten bir kadını beni odaya götürmesi için emir verirken kadın beni iki kat daha çıkardı merdivenlerden. Bu yapılara acilen asansör yapılabilir miydi acaba? Sonunda onun odasına gelebildiğimde rahatça nefes alarak kendimi odadaki deri koltuğa bıraktım. Devran yeni yere gelmenin merakıyla başını kaldırıp etrafı süzdü sonra kucağımdan sürünerek indi ve ufacık ayaklarıyla geniş ve uzun odayı baştan aşağı tavaf etti diyebilirim. Masasının arkasına geçip sandalyesine tırmanmaya çalıştı bir ara ama boyu yetmediğinden bacağını bir türlü atamadı sandalyeye bende üşengeçliğimden kalkıp yardım etmedim. Beni buraya getiren kadın elindeki bir bardak suyla gelip bırakıp gidince suyu kana kana içtim, sudan başka bir şey istememiştim. Devran heyecanlı gözlerle bana adeta koşarak gelip dizlerimin arasına girmeye çalışarak tutundu bacaklarıma. "Araba!" Dedi yüksek sesle. "Arabanı mı istiyorsun?" Diye sorunca başını hızla salladı. Ona gülümserken çantamı alarak içini açtım ve üst üste kontrol ettim ama arabasını bulamadım. Muhtemelen klinikte unutmuştuk. Tereddütle başımı kaldırıp ufak yüzüne baktım, "Araban yok maalesef oğlum ama söz eve giderken yenisini alacağım sana." Yok kelimesini kullanmamla minik kaşları çatıldı ve o an Ferman'ı gördüm sanki karşımda. "Ama arabalar." Derken sesi titremeye başlamıştı umarım burada ağlamak gibi bir şey yapmazdı yoksa biterdim o kadar insan vardı ve rahatsız etmek istemezdim. Minik ellerini tutarak öptüm üst üste, arkamda olan gözleri bana döndü, "Bir tane yeter." Diyince derince nefes aldım. "Sana söz alacağım araba hatta daha fazla ama bekle, eve gidelim alacağım tamam mı." Gözleri yine arkama gitti ve bir kaç saniye geçmeden gözleri doldu, dudakları büküldü. "Ama ağlama n'olur." Dememe kalmadan göz yaşları akmaya başlamıştı bile. Başını kucağıma gömerek ağlamaya başlayınca benim canımdan can gitti sanki. "Tamam ağlama gidiyoruz arabanı almaya n'olur ağlama oğlum, gel anneye hadi." Kucaklamaya çalıştım ama buna izin vermedi hırslanınca çektim ellerimi o da ağlamaya devam etti başı bacaklarıma gömülüyken. Zaten doluydum ve bitiktim şimdi neredeyse bende onun gibi ağlayacaktım ki odanın kapısı açıldı ve tüm heybetiyle girdi Ferman içeri. Adam içeri girerken gülen gözlerle girmişti ama halimizi görür görmez neşesi söndü, anında dibimizde bitmişti. "Ne oldu niye ağlıyor benim oğlum." Diye sordu çocuğu koltuk altlarından tutup tek seferde kucağına alarak, kendine çevirdi. "Araba isteyip duruyordu ama klinikte unuttuk gelirken, alacağım dedim ama dinlemedi ağlamaya başladı." Kaşları çatılırken gözleri arkama gitti onunda sonra elini ağzına kapatarak ağlayan oğluna baktı. "Pare, güzelim sence klinikte unuttuğunuz araba için mi ağlıyor bu çocuk." "Araba diyip duruyor Ferman bugün elindeki arabası klinikte kalmış ne için olacak başka?" Dedim agrasifleşen halimle. Başını iki yana sallarken, "Kafanı kaldırda arkana bak güzelim." Demişti oturduğum koltuğun arkasına geçmeden önce. Şaşkınca oturduğum koltukta arkamı dönmüştüm ki gördüklerimle ağzım hayretle açıldı. Baştan aşağı boydan boya bir minyatür araba koleksiyonu vardı burada. En az yüz tane araba varken odaya girerken nasıl farketmemiştim ben bunu. O kadar mı dalgındım. Ferman oğlunun başını öperek okşadı iri eliyle yumuşacık hareketlerle. "Hangi arabayı istiyor benim oğlum söylesin vereyim onu." Koleksiyonu olduğunu zamanında bilirdim de böyle ilerlettiğini bilmiyordum. Her modelden her çeşitten araba vardı burada. Devran ağlamasını durdururken minik hıçkırıklarla camdan vitrine döndü. Yaşlı gözlerini elinin tersiyle silmeye kalkınca Ferman izin vermeyip baş parmağıyla silmişti hafifçe. Cebinden arabasının anahtarını çıkarıp yanına takılı olan minik anahtarı camdan dolabın kenarda kalmış girişine sokarak kilidini açarken Devran yaşlı gözlerle dikkatle izliyordu onu. Dolabın cam kapağını açarak Devran'ı arabalara daha da yaklaştırdı, "İstediğini alabilirsin hepsi senin yeter ki ağlama tamam mı oğlum. Kurban olurum sana." Boynundan sertçe öpmüştü oğlunun. Devran çekine çekine arabalardan birini almıştı eline ama Ferman bir kaç tane alarak onun minik ellerine verince Devran gülerek iki koluyla tutmaya çalıştı düşmemeleri için. "Hadi bakalım oyna arabalarınla ama dolaba fazla yaklaşma cam bu tamam mı, istediğinde bana söyle ben veririm sana." Oğlum heyecan ve sevinçten babasının ne dediğini dinledi mi bilmem başını salladı onaylarcasına. "Hadi yürü git oyna!" Çocuğu yere bırakıp poposuna hafifçe vurarak ilerletince Devran gülerek, "Bak hepsi benim!" Diye bağırdı neşeyle bana doğru koşarken. Tuttum hemen onu, gözleri babasına kayıyordu onu onaylaması için bir yandan ama ben, "Evet." Dedim gülerek. "Hepsi senin araban hepsi." Hevesle arabalarını geniş sehpanın üzerine koyarak sürmeye çalışırken arabaların kapılarının, bagaj kapaklarının açıldığını da farkedince ondan mutlusu yoktu odada. Ferman dolabın kapağını kapatırken ayağa kalktım yavaşça. "Güzelim, hoşgeldin bu ne güzel sürprizdi böyle." Karşıma geçerken duraksamadan beline sarıldım sıkıca. Bedeni önce gerildi bunu beklemediği için ancak hemen arkasından kollarını sıkıca sarmıştı bedenime. Şalımın üzerinden okşadı saçlarımı. "İyi misin güzelim." Sesi gergin ve endişe doluydu. Omuz silktim başımı kaldırmadan. "Ben o doktoru seni iyi etsin diye ayarladım ama o piç her defasında ağlatarak çıkarıyor odadan! Gözlerin yine kıpkırmızıydı!" Devran var diye sesini yükseltmiyordu gerçi Ferman bana öfkeliyken bile sesini yükseltmiyordu asla kolay kolay. Özellikle kaçınıyordu bu durumdan. "Adam işinde gayet iyi Ferman." "İyiyse izin verde bende geleyim o zaman!" Sonunda başımı hafifçe göğsünden kaldırarak ayrılmadan baktım gözlerine. "Adamı dövmeye kalktın Ferman, baban yaşında adam ayıp." Hiçte kabahatli gibi suçunu kabul etmedi tabi ki. "O da seni zırt pırt ağlatmasın o zaman, karıyı içeri sağlam göderiyoruz pert olmuş gibi çıkıyor! Bundan sonra gitmeyeceksin oraya başka doktor bulacam ben sana. Baksana o kadar ucmuş ki kafan arkandaki dolabı bile farketmemişsin!" Korkuyla geri çekildim hemen. "Hayır Ferman, değiştirmeyeceksin doktorumu istemiyorum. Ağlamama dayanamıyorsun ama bunlar hep iyileşmeye başladığım için oluyor, her defasında azar azar kurtuluyorum, yüzleşiyorum yaşadıklarımla." Derin bir nefes aldım. "Doktorumda söyledi önce iyice batacaksın ki sonra kalkabilesin inan bana şimdi kötü hissedebilirim ama sonra kendime geliyorum yavaş yavaş. Yaşadıklarım normal değildi her saniyemde ayrı ayrı travmalar var, sağlıklı değilim ve iyileşmek istiyorum lütfen izin ver." Yanağıma akan bir kaç damlayı silmeme izin vermeden beni kendi tutarak göğsüne bastırdı bu sefer. "İyi ki varsın..." Dedim boğuk bir sesle. Saçlarıma bastırdı dudaklarını. "Bana hem yara hem şifa olan tek kadınsın Pare'm." Çok içten söylemişti bunu. "Asıl sen iyi ki varsın sen olmasan ne bok yiyecekti bu adam tek başına bu boş dünyada." Bedeninden hafifçe geri çekildim. "Sizi haketmiyorum ben, o kadar çok yaktım ki canını-" "Siktiğimin doktorunu öldürmeye gidiyorum!" Belindeki silaha davranıyordu ki telaşla kollarından tuttum onu, "Saçmalama Ferman anlattım ya adamın suçu yok diye." Dedim hızlı hızlı bu adam cidden kalbime indirecekti benim. "O zaman böyle şeyler düşünmede söylemede Pare!" Dedi sertçe. "Seni kendime layık görmesem konağıma bile almazdım, her şey keyfinden yaşanmış gibi davranma o piçlerin eline bile bile düşmedin yıllarca sana işkence ederlerken yine de ayakta kalabildin oğlumuz ve benim için. Söylesene senin yaşadığın neyi yaşadım ben? Asıl ben ne senin gibi o cehennemde ayakta kalmış kadın başına direnmiş sana ne de minicik bedeniyle onca acıyı çekmiş yavruma layık değilim! Kim kime layık tartışması yapmayalım bence." Ağzım hayretle acık kalırken iki yana salladım şiddetle başımı. "Nasıl böyle düşünürsün Ferman?" Yutkundum sertçe, gözleri dolmuştu ve benden kaçırıyordu. İki dakikada adamın tüm hayat enerjisini çekmiştim resmen. "Sende yıllarca sevdiğin kadının yasını tutmadın mı? Gözlerinin önündeydim ve bir zamanlar senin olan bir kadına artık dokunamıyordun. Seni bir anda bensiz bırakıp yakıp yıktım, anında gidip bir başkasıyla nispet olsun acı cekeyim diye evlenebilirdin ama sen benim yasımı tuttun." Güldü alayla gözleri kıpkırmızı olurken, "Az daha evleniyordum amına koyim." Diyince ellerimi ensesine sararak kendime eğdim hafifçe. "Yemin ederim evlenseydin asla kırılmazdım, onca yıldan sonra evlenmeye kalktın diye sana hesap bile sormaya hakkım olamazdı benim. Devran Jir'den sonra en masumu sensin bu hikayenin." Tahammül edemezce kapattı gözlerini bir kaç saniye. "Neyin masumu lan hastanede gözünün önünde o kızla flörtleştim resmen? Bağırıp çağırsan mı acaba bana!" Ben kendime yaralı diyordum benden çok o yaralıydı. Her seyden yaşadığımız her şeyden kendini mesul tutuyordu ve ona kızmamı suçlamamı bekliyordu. Yapamazdım asla. "O kızla gözümün önünde flörtleştin evet." Dediğim an sanki istediği buymuş gibi devam etmemi istedi. "Ama hemen sonra ben yere düşer düşmez elimi tutan yine sen oldun Ferman. Benimle birlikte acı çeken iyi olmam için dualar edende sendin o anda bile ettiğin duayı duymuştum. Zarar gelmesin bir şey olmasın ona diyordun." Ferman benden uzaklaşarak başını iki yana salladı gülerek, yüzünü sıvazladı sertçe. "Ne olursa olsun asla kabahatli bulmayacaksın beni değil mi?" Başımla onaylayınca sabır diledi. Bir çuval gibi kendini koltuğa bırakınca kolunu açtı yanına gitmem için. Hızla yanına oturmuş kolunun arasına girmiştim bile, başımı göğsüne yaslarken kolumu karnına sıkıca sardım. Her şeye rağmen iyikimdi bu adam ne yaşarsam yaşayayım günün sonunda sevdiğim adamın kollarında olacaksam her şeye razıydım. Orada biraz vakit geçirdikten sonra yemek yemek için çok güzel bir mekana götürmüştü Ferman bizi ardından akşama kadar gezmiş sonra gelmiştik konağa. Akşam yemeği sonrası çay sohbet derken ise gün sonunda bitmişti. Devran arabalarıyla birlikte yatarken yatağın boş kısmına geçerek Ferman ve kendim için yastıkları düzelttim. Devran için oda hazırlamış olsakta orada yattığı günler sayılıydı içim ondan ayrı uyumaya razı gelmiyordu Devran'da en iyi bizimleyken, benim kollarımdayken yatıyordu. Bunca zaman ondan ayrı kalmışken bundan sonra hep onunla yatacaktım. Odanın kapısı açılıp Ferman girince ona baktım, odaya girer girmez üzerindeki beyaz gömleğinin düğmelerini açmaya başlamıştı bunalmış gibi. Gözleri yatakta uyuyan oğluna takılınca yumuşasa da hemen sonra bana dönünce, "Babaannem beynimi sikti yemin ederim!" Dedi kısıkça. Gülmemek için zor tuttum kendimi. Her zamanki gibiydi kim bilir bu defa ne demişti de bunaltmıştı adamı kadın. "Yine ne oldu?" Diye sordum. Ona yaklaşıp gömleğinin kalan düğmelerini açmaya başladım. "Boş boş konuşuyor yine boşverelim." Nefesimi sıklaşmıştı bu adamın? "Bence kadın çok iyi ve tatlı neden bu kadar deliriyorsunuz anlamıyorum." Derken gömleğini pantolonunun içinden çıkarmış son düğmeleri de açmıştım. "Kişiye göre değişiyor kadın ne diyeyim." Sesi derinden gelmişti şimdi. Gözlerimi zorlukla bedenine dikmemek için zor tuttum çünkü dehşet bir adamdı. Yüzüne baktığım an ise sertçe yutkundum, çakır gözleri koyulaşmış öyle yoğun ve arzu dolu bakıyordu ki ince bir sızı düştü kasıklarıma ancak hemen toparladım kendimi. "Sen değiş üzerini hadi." Kekelememek için zor tutmuştum kendimi. Arkamı dönüyordum ki kolumu tutarak izin vermedi ve kendine çevirdi tek hamleyle. "Kocaya bir öpücük bile vermeyecek misin?" Diye sordu sinsi bir sırıtışla. "Be-ben veririm tabiki." Allah'ım sen takât ver bana. Eğildi dudaklarıma doğru hemen, "Öp hadi." Niye böyle yapıyordu ki şimdi sanki bir şeyleri uyandırmak ister gibiydi. Omuzlarına tutunarak dudaklarına minik bir öpücük bıraktım. Kaşlarını çatmıştı, "Bu mu gerçekten? Hemen daha güzelini ver." Diyince sakin kalmaya kalbimi sakin tutmaya çalışarak tekrar bu sefer daha baskılı şekilde öptüm. Gözlerine baktığım an ışık gibi yanan gözleri sönüp kaşlarını çattı hoşnutsuzlukla. "Senden daha iyisini beklerdim güzelim biraz hayalkırıklığına uğradım ama neyse sendende bu kadar oluyor diyelim." Dedikleri ile bana kal gelirken benden uzaklaşarak banyoya doğru yürümeye başladı. Öfkelenerek arkasından gittiğim gibi hırslı bir hareketle kolundan tutarak durdurmuş ve o anlamadan yüzünü ellerimin arasına alarak bastırmıştım dudaklarımı. Üst dudağını kavrayarak emdiğim an vahşi bir hayvan gibi karşılık verdi Ferman. Sanırım tuzağa düşürülmüştüm çünkü gerilen dudaklarından gülümsediğini anlamıştım ancak ondan kopamadımda. Başını yana eğerek dudaklarıyla resmen yudumlar gibi ağzımı ağzına alırken bayılacakmış gibi hissettim. Dili ağzıma fütursuzca girdiğinde öpücük artık öpüşme evresine dönmüştü. İnledim ağzına doğru kendimi tutamayarak. Ensesine tırnaklarımı geçirdiğimi bile bilmiyordum ama bedenimde kol gezen sızıyı artık bastırmakta zorlanıyordum. Hırlarcasına bir ses yükselirken Ferman'dan belimdeki elleri kaydı ve kalçalarımı sertçe kavrayarak kendine bastırdı bedenimi. Kalbim dehşet dercede hızlanırken incecik pijamalarımın üzerinden hissettiğim elleri beni jöle kıvamına getirmişti neredeyse. Elleri kalçalarımı okşamaya başladığı an devamı gelirse duramayacağını biliyordum ama ona durmasını nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum. Ne kadar istesemde şu an olmamalıydı bu. Hazır hissetmiyordum ve korkuyordum bunun olmasından. Ona kırmadan nasıl dur diyebilirdim ki. Tam o anda Devran imdadıma yetişti sanki. Çocuğu nasıl unutmuştuk biz. Devran uykusundan sıçrayarak uyanmış ve ağlamaya başlamıştı, ilk defa olmadığından panik yapmadan ilerledim ona. Ferman birden bire kesilen birleşmeyle afallasada hızlıca toparlamıştı kendini. Devran'ın yanına yatıp onu göğsüme çekerken çocuğun başını öptü benimde alnımdan öperek banyoya gireceğini söylemiş ve gitmişti. ••••••••• Ertesi gün olunca sabah güzel uyanmıştım yine, nasıl uyanmayayım ki sevdiğim adamın kollarında uyanırken. Devran tabiki bizden de erken kalkıp yatakta arabalarıyla oynuyordu. Sonrasında yatakta geçen güzel eğlenceli dakikalar giyinme kahvaltı derken evin babası işe gitmiş Hevdem odasına kapanmış babaannesi ve annesi salona geçmişlerdi ben ise Devran'ı odasına kapanmış olan Hevdem'e emanet ederek duş almıştım çünkü yaralarıma ve lekelerime ilaçlar, serumlar ve kremler vurmalıydım yaklaşık bir saat kadar sürerdi bu durum çünkü hepsi arasında bekleme süreleri vardı. Üzerimdeki havluyu iyice sıkıştırarak çıktım banyodan. Hevdem'i arayıp çağırmam gerekiyordu çünkü sırtımdaki yaralara ulaşamıyordum, bana bu konuda seve seve yardımcı oluyor kimseye tek kelime bile etmiyordu. Gerçekten mükkemmel bir kızdı, masum, melek gibi bir şeydi. Erkek kardeşim onu severek en iyi şeyi yapmıştı şu hayatta. Yatağın üzerine döktüğüm ilaç kutularına göz atarken iç çektim, yeni başlamama rağmen etkisi iyiydi umarım çok daha iyi olacaktı cildim. İğrenç çirkin görüntü kalksın yeterdi bana. Niyetim arkamı dönüp komodinin üzerinden telefonu almaktı ama odanın kapısı açılıp içeri Ferman girince olduğum noktada donup kalmıştım. Bu saate işte olması gerkirken gelmesini asla beklemediğim için rahatken bu hamle kötü olmuştu. Benim gibi o da beklemediği halim karşısında kalakalırken ellerimle göğsümün açık kısmındaki lekeyi farketmemesi için kolumla kapattım hemen. Banyoya kaçabilirdim ama sırtımdaki izler bir yana yatağın üzerindeki ilaçları bu zehir kafalı adama anlatamazdım asla bu sebeple bedenimle ona farkettirmeden ilaçların da önünde duruyordum. "Ferman lütfen çıkar mısın odadan?" Dedim sonunda zorlukla. Allak bullak bir ifadeyle, "Tabii." Dedi hemen. "Çıkayım ben sen rahat rahat giyin." Diyince fena hâlde rahatlamıştım. Beni rahatsız etmemek için her şeyi yapıyordu resmen. Nefesimi rahatça vermiştim ama şans o ya gözleri önce yatağa takıldı sonra kaşları çatıldı ardından bana bakınca sorgular gibiydi bakışları, fakat gözleri bir an da aşağılara kayıp durunca bittim. Çehresi bir anda sertleşti, gözleri arzu ve şehvetten ziyade öfkeden koyulaşırken adım adım yaklaştı ve önümde diz çökerek sağ üst bacağımı tutarak gözlerini havluyla aynı sınırdaki yarama dikti. "Bu ne lan böyle!" Dedi sertçe. Buz kesmiştim. Görebileceği en dehşet verici yaramı görmüştü. Havluyu parmaklarıyla sıyırınca üst bacağımın iç kısmına doğru uzanan yaraya dehşetle baktı. Yara kadınlığıma doğru yol alıyordu. Havluyu daha fazla kaldırmaması için tutarken titrediğimin farkında değildim. "Giyinmeme izin ver." Dedim fısıltıdan farksız bir tonla. Duymadı bile, gözlerini yarada tutarken parmaklarıyla kasıklarıma kadar ilerleyen yaraya dokunarak okşadı, neden olduğunu yaranın hikayesini anlayacakmış gibi. Yaranın devamını görmek istercesine havluyu kaldırmak istedi ancak havluyu kadınlığıma resmen kalkan gibi bastırarak izin vermemiştim. "Bıçak yarası bu." Dediğiyle yutkunamadım bile çünkü sesi öyle güçsüz ve titrek çıkmıştı ki sarsıldım. Gözlerini yaramdan ayıramadan okşadı hafif kabarık kalın çizgiyi. "Ne yaşadın sen böyle?" Gözlerim taşmak için diretirken tuttum kendimi. Kendime gelmek için gözlerimi sıkıca yumup açtım. "Bırak beni Ferman, giyinmeme izin ver lütfen abartılacak bir şey yok ufak bir kazaydı sadece." Gözleri o an şiddetle döndü gözlerime. Ayağa kalktı hızla, gözleri yine yatağa gidip gelirken üzerime baktı. "Ne giyinmesinden bahsediyorsun sen, benden nasıl saklarsın bunu Pare?!" Cevap veremedim. "Sana neden dedim?!" Sesi yükselmek için an kolluyordu, boyun damarları genislemiş gözleri kıpkırmızı kesilmişti yine. "Sen iğrenme, tiksinme, delirme diye sakladım tamam mı!" Diye çıkıştım kendimi tutamayarak. "Sanki söylesem neye yarayacaktı olan olmuş bir kere!" Gözleri seğirdi, dayanamazca iki yana salladı başını sonra ellerini saçlarından geçirdi çekiştirerek. "Salak saçma konuşmayı da düşünmeyide kes artık!" Diye bağırdı sonunda dayanamayarak. "Daha neler var sakladığın!" Diye öfkeyle soluduğunda kolumu tutarak göğsümden çekti ve havluyu tutup çekerek bedenimden sökercesine savurdu odanın bir kenarına. Sızlayan gözlerimi ellerimle kapattım hemen. Utanç, acı, rezillik duygusu her şey birbirine girmişti. Bana acımasını istemiyordum ama görsünde istiyordum şimdi. Tüm düşüncelerim birbirine girmişti kahretsin. Önce parmaklarını göğsümün üzerinde hissettim dokunmaya korkuyormuş gibi. Sonra göbeğimin üzerindeki leke de ardından arkama geçmişti yavaşça. Sırtıma bakarken bir süre durdu ya da dondu kaldı ancak parmakları izlerimin üzerinde dolaştığı an göz yaşlarım sessizce indi yanaklarıma. Aldığım her darbenin bir hikayesi vardı doğru ama en kötüsü yaşadıklarımın nadir görülen şeyler olmamasıydı. Ben artık güvendeydim ve yaralarım bir daha olusmamak üzere silinecekti peki ya şu an hâlâ bunların bin beterini yaşayanlara ne demeliydi. Onların ızdırabı ne zaman bitecekti? Kadınlara bu pislikleri yapanların cinsi tekti, erkeklerdi ama hepsi aslında farklı farklı yaratıklardı ve tek amaçları kendilerinden güçsüzlere kadınlara acı çektirmekti. Tek dileğim bir gün tüm kadınların ve masum çocukların canavarlarından sonsuza dek kurtulmasıydı. "İyi ki o serefsizi öldürmedim iyi ki." Sesi boğuk ve güçsüzdü. "Onu sapasağlam edeceğim iyileştireceğim sonrada çok güvendiği erkekliğini lime lime doğrayıp ona yedireceğim çok kutsal ya hani yesinler bir tadına baksınlar bakalım." Yemin eder gibiydi sesi. Kanım dondu dedikleriyle ama onu engelleyecek tek bir şey dahi yapmadım. Kollarını karnım ve göğsümün üzerinden sararak kendine yapıştırdı bedenimi. Ellerimi kollarına sardım. "Konuşmak istemiyorum." Diye mırıldandım acıyla. "N'olur sorma." Dudaklarını şefkatle omzuma bastırdı. "Şimdilik sormayacağım benim can Parem seni bekleyeceğim." Yumuşak tınıdaki sesi içime işledi. "Teşekkür ederim Ferman." "Yalvarırım bana teşekkür falan etme. Bundan sonra da bedenini benden gizleme senden ne olursa olsun tiksinmem bu imkansız. Yaralarını da birlikte iyileştireceğiz bundan böyle ben süreceğim merhemlerini." "Ge-gerek yok Hevdem bana yardım ediyordu." Dedim ancak o kollarını daha da sararak bedenine hapsetti beni. "Hevdem'e gerek yok ben olduğum sürece, benden daha fazla gizlenme Pare yalvarırım yapma bunu artık." "Özür dilerim..." Boynuma yumuşak bir öpücük bıraktı bu defa. "Özürde dileme, gel hadi yapalım şu işi." Diyerek serbest bıraktı bedenimi. Kolumdan tutup yatağa çekerken havluyu attığı yerden alıp örtünmek istedim ama izin vermedi, beni yatağa yanına oturttu. Gözleri muzip parıltılarla bedenimde en çok göğüslerimde dolandı. "Bedenini kocandan gizlemeyi unut artık, bu yaraların yanında yaradanın yarattıklarından mahrum bırakma beni." Dedi ve göz kırptı eline bir krem kutusu alırken. Beni rahatlatmak ve bu ağır duygulardan uzaklaştırmak istiyordu anlamıştım çünkü ne kadar işi hınzırlığa muzırlığa vurmaya çalışırsa çalışsın çakır gözlerindeki şefkati, merhameti ve acıyı yok sayamıyordu. Ondan sonra ondan hiç utanmadım desem yeriydi. Tamam utanmam geçmesede fazlasıyla bastırmıştım. Tüm yaralarımı önce öptü sonra tek te ilaçlarını sürdü yumuşakça sanki biraz sert yapsa canım yanacakmış gibi. Göğüslerim çıplak kadınlığım ve kalçalarım hepsi gözlerinin önünde olmasına rağmen bir kez olsun şehveti görmedim gözlerinde yaralarıma o kadar odaklanmıştı ki başkalarının bunun için adam öldürdüğü organlarım onun için şu evrede sadece acı ve merhameti uyandırdı fazlasıyla. İşte bu yüzden utanmam en aza inmişti karşısında. Hayatta ki tüm şansımı Ferman'dan yana kullanmış gibiydim ve bu adam mükemmel bir şanstı benim için. Ona aşık olduğum için kendime ve rabbime bir kere daha şükrettim. 🗝️🔗🗝️
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE