Ferih, gözlerini masanın karşısına oturan Nevena’ya dikmişti. Çatalını tabaktaki yemeğe batırırken hırçın davranıyordu. Nevena elbet bunun farkındaydı. Başını kaldırıp Ferih’e göz kırptı. Ferih utanarak gözlerini tabağına indirdi. Tabağındaki patlıcan dolmasından bir parça alıp ağzına atarken çaktırmadan Nevena’ya bakmayı sürdürdü. Tuhaf davranıyordu. Aralarında bir şey mi geçmişti? Gerçi sadece bana ve Serap’a karşı iyiydi. Diğer herkese şüphe ile yaklaşıyordu. Omuz silkip tabağıma gömüldüm. Babam sürahiyi alıp bardağı doldururken Nevena’ya döndü.
“Bu akşam burada kal istersen. Alya, sana pijamalarından birini verir. Salonda uyursun.” Ferih başını kaldırıp,
“Ama burada ben yatıyorum,” dedi. Nevena, Ferih’in tepkisini komik bulmuş olacak ki kıkırdadı veya Ferih’in aklından tuhaf bir düşünce geçmiş olabilirdi. Babam, Ferih’e dönüp gülümsedi.
“Benim yanımda uyursun diye düşünmüştüm. İstemez misin?” Ferih’in yüzü aydınlanınca babam da cevabını almış oldu. Babam ağzındaki lokmayı bitirip, “Bu arada evlatlık için birkaç tanıdığımı araya soktum. Yakında bir kimliğinde olacak. Okul kayıtları başlıyor,” dedi. Bu sevindirici bir haberdi. Ferih’te diğer çocuklar gibi bir hayat sürecekti. Bugün ondan daha mutlusu yoktu herhalde. Ben mi? Ben bugünü hayattan bezmiş bir şekilde bitirdiğimi düşünüyordum. Tabii gün henüz bitmediğinden emin olamazdım.
Yemekten sonra Nevena, beni odama çekti.
“Bugün oraya gitmeliyiz.” İbrahim’in ikinci el kitap evinden bahsediyordu. Yatağa baktım, başımı rahat bir şekilde yastığa koymayalı ne kadar da uzun zaman olmuştu. Eh, gün henüz bitmemişti. Bittiğinde yastığıma sarılıp on iki saat uyuyacaktım.
Küçükken Serap ile gecenin bir körü dışarı çıkmayı severdik. Dışarı çıkıp gökyüzünü seyretmek için babamın atölyesinin çatısına çıkardık. Ay’ı izlemek bize huzur verirdi. Yıldızları, şehrin ışıklarından göremezdik ancak orada olduğunu bilmek yetiyordu. 15 Kasımda süper ay vardı. Bunu kaçırmamalıydık. Şimdi gökyüzüne bakarken ay ince bir hilal şeklindeydi. İki gün sonra yeni ay vardı. Bu gece ılık bir hava vardı. Cep telefonumu, kotumun cebine sokup Nevena’nın peşi sıra yürüdüm. Bu gece rahat giyinmiştim. Dar bir kalın askılı tişört ile likralı kot pantolonumu giymiştim. Bu sıcakta hayatta spor ayakkabı giymezdim ancak belki koşmam gerekir diye ayağıma geçirmiştim. Nevena gergindi.
“Bize eski eşyalarla ilgilenen bir grubu olduğunu söyledi,” dedim. Bunu neden söylemiştim bilmiyorum ancak bu söz, Nevena’nın dudaklarını sıkmasına sebep oldu. Bana dönüp,
“Evet, bir grubu var. Ancak kanun dışı işler.” Başparmağı ile işaret parmağını silah şekline sokup, “Anlamışsındır,” dedi. Başımıza neler açmıştım ben böyle. Nevena, sokak başındaki motosiklete binmeden önce kaskını taktı. Motosiklet Zero S siyah modeldi. Ömer abinin motosiklet tutkusu vardı. Sürekli dergileri karıştırır, bana hayalindeki motosikletleri gösterirdi. Bunu görse nutku tutulurdu eminim. Motosikletin üstündeki tek renk, kırmızı jantlardı. Havalı bir şeydi. Arkasına bindiğimde,
“Kusura bakma yanımda başka kask yok. Artık senin için yanımda bir tane daha taşırım,” dedi. Buna sevindim, çünkü kuzenimi daha iyi tanımak istiyordum. Bir kuzenimin olması hâlâ tuhaf geliyordu. Kollarımı beline sarıp iyice sokuldum. Motor çalıştığında saçlarımı bağlamış olduğuma sevindim. Rüzgâr kulaklarımda uğulduyor, tenimi kesiyordu. Yükseklik ve hızdan korkardım ancak bayılırdım da. Kendimi kanatlanmış hissediyordum. Nevena daha da hızlandığında çığlık attım. Bu benim gibi biri için büyük olaydı. Vücudumda adrenalin kol geziyordu. Hoşuma gitmeye başladığında kollarımı Nevena’nın belinden çekerek iki yana açtım. His, çok tanıdıktı. Sanki uzun bir aradan sonra tekrar binmişim gibi… Nevena, bana dönüp tekrar yola baktığında daha da hızlandı. Artık yeni bir tutkum vardı…
Kitapçıya geldiğimizde motosikletten inmek için kollarımı çekip bacağımı üstten attım. Sersemlemiştim. Nevena, kaskı çıkarıp motosikletin koluna kilitledi. Sırt çantasını karıştırıp içinden bir silah çıkarınca gözlerim kocaman açıldı.
“O ne?” Bana bakıp sırıttı. Silahı gösterip,
“Baby Eagle II BE9915R, sana özelliklerini anlatırdım ancak işimiz var,” dedi. Tabancayı siyah kot şortuna sıkıştırıp kapalı kapıya doğru yürüdü. Kapının kulpunu çevirdi, açılmayınca kapıya sert bir tekme vurdu. “Orada olduğunu biliyorum. Aç şunu!” Şu an İbrahim’e acıyordum. Nevena’nın eline düşse cık cık… Açılmayınca tekmeler, yumruklar, ahşap kapıya indi. Kapının yanındaki cama yaklaştım. Gözlerimi kısıp bir hareketlilik var mı diye iki yanı kitaplarla dolu koridora baktım. Bir hareketlilik oldu ancak içeriden değil.
Nevena, silahın kabzasıyla cama vurunca büyük bir tangırtı koptu. Allahtan etrafta kimse yoktu. Sadece karşı sokaktan geçen genç bir kız vardı. Gürültüyü duyup bizim olduğumuz tarafa baktı. Tehlike sezinlemiş olacak ki hızla yola devam etti. Akıllı kız. Nevena, kırılmış camdan kolunu içeriye sokarak kapıyı açtı. Bana bakıp başıyla içeri geçmemi söyledi. Kapıdan içeriye geçtiğimde ellerim karıncalandı. Nevena’nın aksine benim elim boştu. Nevena, silahı doğrultup önüme geçti. Biraz olsun rahatlamış mıydım? Hayır…
Yavaş adımlarla koridoru geçtiğimizde kimseyi göremedik. Nevena, bugün Serapla gördüğümüz odaya yaklaşıp yavaşça araladı. Kapı gıcırdadığında dişlerimi kenetledim. Eli ile yerimde durmamı gösterdi. İçerisi karanlık gözüküyordu. Ben olsam asla karanlık bir odaya girmezdim. Hele ki içerde tehlikeli bir adam olma ihtimali varsa… Nevena içeriye girdiğinde nefesimi tuttum. Bekledim, bekledim ve bekledim…
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama endişelenmeye başlamıştım. Başına bir şey gelmesinden korkuyordum. Gerçi onun başına bir şey geleceğinden değildi ya endişem, her neyse. Ağır aksak adımlarla masanın kenarından geçip karanlık odaya göz gezdirdim. Ne görüntü ne de ses vardı. Nevena’yı yalnız bırakamazdım. Eğer bir sorun varsa bunu birlikte halletmeliydik. Öle değil mi? Keşke bende de, Baby Eagle bilmem ne, olsaydı. Olmayan cesaretimi göstermemde yardımcı olurdu. Kendimi toparlayıp bir cesaret kapıdan girdim.
Hiçbir şey görünmüyordu. Nevena nereye kaybolmuştu şimdi? Sağlam adımlarla ilerlediğimde yüzüme, küçük ışık titreşimleri değdi. Işığın, sağ taraftan geldiğini fark ettiğimde oraya doğru yürüdüm. Duvar ahşaptandı. Aralarından bir ışık sızıyordu. Elimi duvara dayayıp ittiğimde merdivenlerden aşağıya yuvarlandım. Evet, aşağıda gizli bir oda vardı ve ben muhteşem bir giriş yapmıştım. Sonunda durduğumda Nevena’ya çarpıp onu da ürkütmüştüm.
“Bekle demiştim!” Fısıldayarak konuşuyordu. Ellerimi yukarıya doğru açarak omuz silktim. Başıyla ileriyi işaret ettiği yöne baktım. İbrahim elinde benim, ona verdiğim kitapla fotokopi makinasının yanındaydı. Kitabı çoğaltıyordu. Belki de kitaba zarar vermemek için çoğaltıyordu. Aklımdan böyle bir düşünce geçince Nevena bana tuhaf bir bakış attı. Sen safsın bakışı. Makine çok gürültü çıkarıyordu. Yuvarlanırken çıkardığım sesi duymamış olması çok normaldi.
İbrahim, yaptığı işe o kadar odaklanmıştı ki bir an gözüme çok disiplinli geldi. O yaptığı işe devam ederken odayı taradım. Sarı bir ışıkla aydınlatılmış küçük bir odaydı. Odanın her tarafı raflarla doluydu, raflar ise kopyalarla. Benim kitabımın kopyası da muhtemelen o raflarda yer alırdı. İbrahim, işini bitirip kopyaları tek bir dosya haline getirirken alnı kırıştı. Bizim olduğumuz tarafa bakmadan,
“Bir merhaba deseydiniz en azından,” dedi. Bizi fark etmişti. Ne zamandan beridir burada olduğumuzu biliyordu? Ben yutkunurken Nevena, derin bir nefes alıp merdivenlerden uzaklaştı. Elindeki silahı, İbrahim’e doğrultarak,
“Ben de beni ne zaman fark edersin diye düşünüyordum,” dedi. Eğer İbrahim’in yerinde olsaydım Nevena’dan etkilenebilirdim. Bu kız elinde silah varken bile bu kadar işveli konuşuyorsa elinde, Baby Eagle her ne haltsa, olmasa…
“Baby Eagle II BE9915R.” Ah! Evet, o işte. Nevena, bana bakmadan, “Bu silaha saygılı ol lütfen,” dedi. Sonra İbrahim’e yaklaşıp, “Kitabı alayım,” dedi. İbrahim, kollarını göğsünde kavuşturarak omuz silkti.
“Bu, benim işim. Bitirmeden bırakmayacağımı biliyorsun.” Bana döndüğünde soluğum kesildi. Bana oldukça öfkeli bakıyordu. İşini böldüğümüz için miydi? Çünkü şu an bir işkolik gibi görünüyordu. Nevena, ona bir adım daha yaklaştığında İbrahim sağ kolunu, Nevena’nın kol içine, sol kolunu ise bileğinin dışına hızla savurarak silahı düşürmesine neden oldu. Sonrada Nevena’yı göğsüne çekerek hareket etmesine engel oldu. Burnunu, Nevena’nın boynuna yaklaştırıp, “Hım, hâlâ aynı parfüm. En sevdiğimden, çarkıfelek çiçeği,” dedi.
Nevena, ayağını geriye savurarak İbrahim’in bacağına sert bir tekme indirdi. Onu saran kolu tutup kendini öne doğru savurmak istedi ancak İbrahim’in tutuşu daha da sıkılaştı. Nevena vazgeçene kadar bırakmadı. Hapı yutmuştuk, kim bilir bize ne yapacaktı. Acaba adamları cesetlerimizi nasıl yok edecekti? Yakmak en iyisi galiba… Aklımdan bunlar geçerken içimden kendime sövdüm. Ben, niye bu kadar korkuyorsam? Sonuçta iki kişiyi öldüren bendim.
“Onu bıraksan iyi olur,” dediğimde sesim kendimden emin çıkmadı. Bunu tekrar yapmak istemiyordum. Yani birini öldürmeyi… Alışkanlık yapmasından korkuyordum. İbrahim, başını Nevena’nın boynundan kaldırıp bana baktı. Yaptığım çıkışa şaşırmış gibiydi. Kendini toparlaması çok üzün sürmedi.
“Bırakasım yok.” Parmaklarını, Nevena’nın boynuna koyup başparmağıyla omurlarını dürttü. Nevena boğuk bir ses çıkarınca gülümsedi. “Sesinin bu tonuna bayılıyorum.” Tekrar bana döndüğünde yüzünde hâlâ o gülümseme vardı. Kuzenimi bu şekilde hırpalamasına izin veremezdim. Vücudumu bir öfke dalgası aldığında boynundaki parmakların dışa bükülmesini hayal ettim. Ancak bir şey olmadı. Daha önce olmuştu, şimdi neden… Nevena bana bakıp,
“Çünkü ona, o tür numaralar işlemez,” dedi. Sesi çatallı çıkıyordu. Bunu reddedip tekrar denedim. Hayır, yine olmadı. Öfkenin yerini korku alırken yerdeki silahı gördüm. Daha önce kullanmamıştım ancak ne kadar zor olabilirdi ki? Silaha doğru adım attığımda İbrahim,
“Sakın, yoksa…” Parmağını daha derine gömünce Nevena boğulur gibi ses çıkardı. Eliyle boyun omurunu kavrayıp, “Bir sonraki hamlen önce şok, sonra ölümüne yol açar,” dediğinde sindim. İbrahim çenesini, Nevena’nın başına dayayıp iç çekti. “E, anlatın bakalım. Neden buradasınız?” Başıyla beni göstererek konuşmam için elini, Nevena’nın boynundan yukarı aşağı doğru gezdirdi. Bizimle oyun oynuyordu.
“Kitabı almak için,” dedim. Gözlerini kısıp doğru söylediğimden emin olunca Nevena’yı öne doğru itti. Düşmemesi için onu tuttum. Bu sırada İbrahim, Nevena’nın silahını yerden alıp inceledi. Beğenmiş bir ifadeyle,
“Gerçekten güzelmiş,” dedi. Nevena, düşmemeye çalışırken boğazını tuttu. İbrahim’e baktığında gözlerinden ateş saçıyordu. İbrahim, bize aldırış etmeden jarjuru boşalttı. “Sizin gibi tatlı kızların, böyle oyuncaklarla işi olmamalı.” Boşalttığı jarjuru yerine takarken bize baktı. “Yine de sana ait olduğu için…” Silahı Nevena’ya fırlattı. Nevena, silahı yakalayıp tekrar beline taktı. Artık ondan bize fayda yoktu. Kurşunları pantolonunun cebine atarken yeniden konuştu. “Kitap işine gelirsek, tamamen çözmeden olmaz. Ha…” Bana orijinal kitabı uzatırken, “Bunu yerine koyabilirsin, kopyasını aldım zaten,” dedi.
Kitabı alırken bu kadar kolay olduğu için şaşırdım. Ne demeye kendimizi tehlikeye atmıştık ki. Belki de Nevena’nın gazına gelmiştim. Nevena’nın bana sinirle dönmesiyle aklımdan geçenlere dikkat etmem gerektiği hissine kapıldım. Sonuçta sırt çantasında Baby Eagle ile geziyordu değil mi? İbrahim’e döndüğümde bana gülümsedi.
“Kitabı yine de çevireceğim. Eğer istersen çevirimi sana veririm. Ancak bir daha buraya gelirken bana silah doğrultursanız bozuşuruz.” Bunu söylerken Nevena’ya bakıyordu. Nevena, ibrahim’e bir hışım saldırırken gözlerim yuvalarından fırladı.
“Seni pislik. Yalancı, düzenbaz…” ve daha bir sürü küfür. İbrahim, Nevena ona yetişemeden kolunu tutup ayağı ile çelme taktı. Nevena sırt üstü yere indiğinde acıyla inledi. İbrahim üstüne eğilip,
“Azıcık kontrol, babaannen öğretmedi mi?” diye sordu. Bunlar daha önceden tanışıyorlardı. Belli ki çok yakından…