26. Bölüm

1469 Kelimeler
Okulun son günü, havanın karlı olmasına aldırmaksızın dışarıda sıra olmuştuk. Karnelerimizi elimize almış ve yine müdürün sıradan konuşmasını dinliyorduk. Konunun yavaş yavaş tiyatroya kaydığını fark edince yerimde kıpırdandım. "Evet, size haftalardır sakladığımız güzel bir haberi vereceğim. Bu yıl drama öğretmeninizin yoğun uğraşları sonucu okulumuz için mükemmel bir olay gerçekleştirdi. Bu yıl sonunda, bazı arkadaşlarınızla beraber bir tiyatro oyunu sergileyeceğiz ve bu oyun şehrin en büyük tiyatro salonunda olacak. Tiyatro oyununa katılan öğrencilerimizi sahneye çağırıyorum." Büyük bir alkış koptuğunda arka sıramda, Lara ile yan yana duran Berke'ye baktım. Lara, Berke'yi yönlendirirken ben de derin nefes alarak ilerlemeye başladım. Bütün okul zaten beni sevmiyordu. Şimdi iki kat sevmeyeceklerdi ama pek umrumda sayılmazdı. Gözüm sadece önümde ilerleyen Lara ve Berke'deydi. Berke'ye üzülüyordum. Yan yana durduğumuzda, tam karşımda duran Görkem'i görünce dik bakışlarımı ona çevirdim. Bu dönem aşırı sakin olması bir strateji olabilirdi çünkü. "Arkadaşlarınızı tebrik etmenizi istiyorum çünkü gösteride önemli insanlar da olacak ve cidden çok çalışıyorlar. Sahte Prens, Haziran ayının 7'sinde sergilenecek. Herkes davetlidir." Berke'nin amcası yani müdürümüz heyecanla konuşurken ben düz bir şekilde bakıyordum. Bizi alkışladıktan sonra yavaşça sahneden inip tekrar sıraya geçtik ve İstiklâl Marşı'nı okuyup ayrıldık. Bizimkilerle kafeye geldiğimizde ne yazık ki Lara da bizimleydi. Berke ile bir şey konuşuyorlardı ama uzağımda oturdukları için dediklerini pek anlamıyordum. "Bartu kankanız artık Aden bebeğimle çıkıyor. Yengeniz artık." Bartu, Aden'i bir tur döndürdüğünde Aden prenses selamı verip kafasına hayali bir taç taktı. "Bundan sonra bir deli daha geldi gruba. Umarım yer vardır." Gülerek sandalyeye oturduğunda Lara seslendi. "Bu grupta fazla olan kesinlikle sen değilsin kuzum. Yani tabii ki yer var." Her dediğine gözümü devirmek istesem de Berke'nin planı yüzünden ona normal davranmak zorundaydım. Garson kız yanımıza geldi ve siparişlerimizi aldı. Her zamanki saçma muhabbetler dönüp dururken olduğum yerde, parmağımdaki yüzükle oynuyordum. Epey gergindim ve bunu karşımda oturan Lara da fark etmiş olmalıydı. "Dila iyi misin?" Tiyatronun bana kattığı daha iyi yalan söyleme yeteneğimle gülümseyerek onu onayladım. "Kötü olmam için bir sebebim yok." "Senin adına sevindim. Bütün sırlardan kurtulup sonunda mutlu oldunuz ya, ne mutlu size. Bu arada sana hat için teşekkür etmeyi unuttum. Benim için bunu yapmasaydın Berke'ye belki o gözle bakmazdım." Beklediğim gibi beni ispiklerken Berke kaşlarını çatarak Lara'ya baktı. Onları görünce istemsizce kusan emoji gibi oluyordum. "Hattı verdin diye mi söylüyor?" Alkın, merakla sorarken kulağıma doğru, elini tutup konuştum. "Ben de sana bunu söyleyecektim. Ben, Berke'ye Lara adına yazdım ve hattı Lara'ya vermeye çalıştım başta ama Lara istemedi. Sonra... sonra hattı aldı. Sadece aralarını yapmak için yazdım." Alkın birkaç saniye donup kalırken dudağımı ısırıyordum. Bizimkilerin arasında dönüp duran geyik muhabbet kesilmişti ve hiçbir ses kalmamıştı. "Berke'ye anonim mi oldun cidden?" "Kendi adıma olmadım. Biliyorsun onları yakıştırıyordum." Kendimi savunmaya geçsem de haksız olduğumu biliyordum. Fazla ileri gitmiştim ama Berke'nin de mutlu olmaya hakkı vardı. "Dila bazı şeyleri söylemiyorsun sanırım. Ben sana hattı verdim sonra çünkü ben cesaretli biriyim." Lara, burnunu soktuğunda bunu bilerek geçen gün eski telefonuma taktığım hatlı telefonu yanıma almıştım. Kendimi kanıtlamak için mesajları Alkın'a gösterecektim. "Bana mesajları göster. Bu... bunun aldatmaktan farklı kalır yanı ne? Benimle çıkarken nasıl Berke'ye yazabilirsin?" "Alkın, ben Berke'ye kendi ağzımdan falan yazmadım. Lara ile olsun diye yazdım." Haklıydı bir bakıma. Kendimi olabildiğince kötü hissetsem de telefonu çıkarıp önüne ittirdim. Hırsla telefonu açtığında duraksadı ve sinirle güldü. "Evet bu yüzden son attığın mesajları silmeyi unutmuşsun. Gizli aşıklar artık saklamanıza gerek yok." Sinirle telefonu masaya bıraktığında kaşlarım havaya kalktı ve bakışlarımı telefona çevirdim. Nasıl olduğunu bilmiyordum ama son mesajlar birkaç gün öncesine aitti ve resmen aşk ilanıydı. Gözlerim kocaman açılırken itiraz ettim. "Hayır, bunları ben atmadım Alkın. Tamam, hatalıyım ama en son hattı Lara'ya verdim, bir daha da dokunmadım." Alkın, sinirle ayaklanırken gözlerinin kızardığını görebiliyordum. Kolumdan kavradığında Berke ayaklandı. "Alkın kendinde değilsin bırak kızı." "Sana ne lan? Bir şeye de burnunu sokma!" Alkın kolumu çekelerken bu sefer Ayaz kalkıp Alkın'ı geriye çekti. "Tamam! Dila büyük bir hata yaptı ama ona saldıramazsın Alkın." Alkın, Ayaz'ı kenara ittirip bana doğru ilerledi ve elimi tutup parmağımdaki yüzüğe ve bileğimdeki bilekliğe baktı. "Bunlar yüzünden mi benimle kaldın ha? Senin için iyileşmemeyi tercih ettim ben ama senin yaptığın ne? Ben yapsam ne olurdu ya? İyileşeceğim Yıldız Tozu. İyileşeceğim ve bütün kalbimin kırılışını unutup kalbime yazdırdığım Yıldız Tozu'nu sildireceğim. Sen bunları hak etmiyormuşsun. Bundan sonra Yıldız Tozu ve Okyanus yok." Aklıma ondan ayrıldığım gün geldiğinde yuktundum. Avucunu açmış, benim olanları vermemi istiyordu. Titreyen bedenimle ona açıklama yapmak istedim ama yapamadım çünkü diyecek bir şeyim yoktu. Canını cidden yakmıştım. Beni seven yanından vazgeçmek isteyecek kadar yakmıştım hem de. "Özür dilerim," diyebildim akan yaşlarımın arasında. Onun sevgisini hak etmediğimi ilk söyleyişleri değildi bu. Berke de söylemişti daha önceden ve ikisi de haklıydı. Alkın'ın sevgisini hak eden kız ben değildim. Hatta kimsenin sevgisini hak eden kız ben değildim. "Özür dileyerek bir şeylerin değişmediğini biliyorsun. Bir de yalandan nefret edersin Dila. Çok eğlendin mi? Şimdi bilekliği ve yüzüğü ver." Başımı iki yana salladığımda kalbimi eline istiyormuş gibi hissediyordum. Ondan bir şeyimin kalmasını o kadar isterdim ki. "Hadi ver Dila." Titreyerek parmağımdaki yüzüğü eline uzattığımda yüzüne bakamıyordum. Bilekliği çıkartamadığımı fark ettiğinde hızla söktü ve cebine yerleştirdi. Sandalyemde duran montumu ve çantamı alıp ilerlediğimde kimseye bakamayacak kadar yüzsüz hissediyordum. Onu tam anlamıyla kaybetmişim ama iyileşecekti. İyileşecek ve bütün acıları unutacaktı. Berke'den; Dila'nın peşinden gidip ona destek olmak istiyordum. Bütün hücrelerim bunu yapmamı söylerken kendimi sandalyeme kamçılamıştım. Kalkarsam, daha da kötü olurdu. Zaten benim yüzümden bu olayları yaşıyordu. "Alkın, Dila'yı benden iyi tanırsın. Biliyorsun, herkesin mutlu olmasını istiyor. Sikik anılarımı anlattım diye benim de mutlu olmamı istedi. Ona böyle davranma." Alkın sinirle konuştu. "Biraz da beni düşünsün! Canımı yaktı, paramparça oldum. Ben ondan bir yalan söylediğimde bile ağzıma sıçtı ama onun çoğu şeyi yalanmış." Bir şey diyemiyordum. O da bir yandan haklıydı çünkü. Sinirle sarı saçlarına ellerini daldırıp konuşmaya devam etti. "İyileşeceğim ve tekrar ona aşık olmayacağım. Tekrar aynı yollardan geçmeyeceğim. Bir daha olmayacak." Kimsenin sesi çıkamıyordu. Benim de diyecek kelimelerim yoktu. Ona ne dersem yanlış anlayacaktı zaten beni. "Kendin için en iyisi neyse onu yap Alkın. En mantıklısı bu. İnsanları düşünürsen canın yanar." Lara konuştuğunda sinirle yumruğumu sıktım. İstediği oldu diye mutlu olmalıydı. Ayağa kalktığımda kimseye bir şey demeden ilerledim. Dila, bu halde fazla uzaklaşmış olamazdı. Düşündüğüm gibi oldu. Kafenin ilerisinde bir salıncağa oturmuş, ağlıyordu. Buruk bir şekilde gülümsedim ve sessizce yanına ilerleyip salıncağı salladım. Aklıma onu salladığım gün gelmişti istemsizce. Ona aşık olduğumu bilmeden dibine girmiştim ve kalbimi orada bırakmıştım. O herkesin iyiliğini düşünen bir melekti, ben ise kendisini bile düşünmeyen bir şeytandım. Onun yanında olmam bile büyük bir günahken keskin sınırları çiğneyip onu yalnız bırakmamaya çalışıyordum. İsteyerek yapmıyordum, kendimi bir anda burada buluyordum. Korkuyla salıncağa tutunduğunda biraz daha hızlı salladım. "Berke yapma!" Sinirli sesi gelirken onu umursamayıp sallamaya devam ettim. "Benim bildiğim melekler uçmaktan korkmaz." Diye mırıldandım biraz daha hızlı sallarken. "Melek olmadığım için korkarım ben!" Yeterince hızlı salladığıma inandığımda biraz uzaklaştım ve sallanmasını izlerken konuştum. "Şşt yalan söyleyemiyorsun." Sinirle küfür ederken onun uçusan saçlarını izliyordum. Tanıdığım çoğu kıza göre epey kısa olan saçları biraz da olsa uzamıştı. Havanın soğukluğuyla kızardığını biliyordum. Zaten en ufak bir şeyde kızaran bir tipti, bir de ağlayınca tam bir domatese dönmüştü. Hafif yağan kar yerleri biraz kaplamıştı. Botlarımla karları ezerek önüne ilerledim ve aynı o günkü gibi salıncağı tutup Dila'yla göz göze geldim. "Ağlayınca çok çirkin oluyorsun, ağlama." Sıkı sıkıya tutunduğu demirden ellerini çekip omuzlarıma tutunduğunda bir elimle belini sarıp sıkıca tuttuğuma inandığımda salıncaktan onu çekip iyice sarıldım. Kısa boyu yüzünden boynumda asılı kalırken hafif eğilerek ayaklarının yere değmesine izin verdim. "Sana yazdığım için özür dilerim. Sadece... sadece senin de mutlu olmanı istedim. Sana aile yapamıyorum bari iyi bir eş bulayım diye düşündüm ama iyi bir eş de bulamadım. Salak Dila'yım işte." Omzuma başını yasladığında saçını okşayarak onu teselli etmeye çalıştım ama bu konuda bok gibiyim. "Salak sıra arkadaşım isterse dünyayı yıksın yine de yanında olurum ben. Teselli edemesem de yanında olacak bu yeşilli." Zaten kızlarla konuşmuyordu, diğerleri de Alkın'ın yanında olacaktı yani birinin onu teselli etmesi gerekiyordu. Acıyla kardeş olan benden başka kimse ona destek olmayacaktı. "Teşekkür ederim yeşilli." "Ne için?" Boynumdan kafasını çekip bana baktı ve kızarmış yeşil gözlerini kırpıştırdı. "Her hatamda bana postayı koymak yerine yanımda olduğun için. Ben olsam bana katlanamazdım." "Hiç katlanılmıyorsun ama sınavda kopya veriyorsun diye çekiyorum işte seni. Eh napayım katlanacağız bir dönem daha." Kaşlarını çatarken onun bi ifadesinin bile kendimde garip bir etki yarattığını hissettim. Sanırım onu sinir etmeyi seviyordum. Küçük ellerini yumruk yapıp omzuma geçirdiğinde sırıttım. Burnunu çektiğinde doğruldum ve onu göğsüme yasladım. Kokusu burnuma dolarken bilerek içime çekmemeye çalışıyordum. Bedenime sarılan minicik bir şeydi ama kalbimi öyle yerinden oynatıyordu ki hayretler içinde kalıyordum. Kalbimin bu küçük kıza nasıl böyle sarhoş olduğunu anlayamıyordum. Kalbim, en keskin içkiyi içmiş gibi salaklaşıyordu ona yaklaşınca ve hala bu bana garip geliyordu. "Seni seviyorum yeşilli." Saçını tekrar okşadım. Sıra arkadaşı olarak sevdiğini biliyordum ama sevginin anlamını bilmeyen kalbim beni bırakmak üzereydi neredeyse. Ona karşılık veremedim çünkü dilim bu cümleyi söylemeyi bilmiyordu. Ona sarhoş olan kalbim de bu cümleyi ona söylemeyecekti. En azından şimdilik.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE