Bedenimi yatağa çivileyecek kadar ağır bir baş ağrısı ile gözlerimi açmaya çalıştım. Göz kapaklarım yapış yapıştı sanki. Ağır hereketlerle yattığım yerden doğrulmaya kalktım. Midem aşırı bulanıyordu ve içimde garip hisler vardı.
Gözlerimi olabildiğince açıp etrafıma bakındım. Ne zaman odaya gelmiştim bilmiyordum. Tek bildiğim bir daha içersem kendimi camdan atacağımdı.
Komidine bakışlarımı çevirdiğimde bir bardak su ve ilaçla karşılaştım. Bardağa yaslanmış notu görmemle yatakta kayarak notu elime alıp açtım.
"Bütün dediklerim için üzgünüm Yıldız Tozu. Bu kişi ben değilim. Sana anlatmam gerekenler var ama önce iyice dinlen. İlacı içim duş al. Seni seviyorum.
Okyanus'un"
Üzerimdeki yorganı atıp doğruldum ve ilacı alıp dudaklarıma yerleştirdikten sonra suyu kafama diktim.
Bana olanları anlatacaktı. Neden bu kadar kafayı yediğini anlatacaktı. Belki de dediklerini cidden bilmiyordu.
Başımı salladım ve yataktan kalktım. Üzerimde pijamalarımı görmemle biraz olsun sinirlensem de bir şey demeden dolabıma ilerleyip giyecek bir şeyler çıkartarak banyoya girdim.
Girdiğim anda bir an kendimi küvette otururken gördüğümde korku ile kapıya yaslandım. Bu... nasıl olurdu?
Telefonun diğer ucundan sesler gelirken kapıyı açmaya çalıştım ama olmuyordu. Ağlama sesim kulağımda yankı yapıyordu ve nefes almamı zorlaştırıyordu. Ne yaşıyordum şu an ben?
Elimde tuttuğum havlum yere düştüğünde bakışlarımı ona çevirip eğildim. Tekrar doğrulduğumda her şey normaldi. Küvet her zamanki gibi bomboştu. Odanın içinde ne müzik sesi ne de benim hıçkırıklarım duyuluyordu.
Havluyu kenara koyup derin nefes aldım. Sanırım tedaviye devam etme konusunda ailem haklıydı.
Alkın'ın attığı konuma geldiğimde onun sarı saçlarını uzaktan görebiliyordum. Sırtı bana dönüktü. Camdan dışarısını izlerken minik burnunu seçebiliyordum. Bu şirin çocuk ne yaşamış olabilirdi ki?
Yavaş adımlarla yanına ilerledim ve çantamı yana bırakıp karşısına oturdum.
"Selam," dedim buruk sesimle. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum.
"Merhaba, Yıldız Tozu." Bakışlarım yüzünde gezinirken hiç gariplik sezmiyordum. Acaba hangi kişiliği vardı şu an karşımda? Bununla nasıl baş edecektik? Nereden anlayacaktım gerçek Alkın'ın beni sevdiğini. Ya... ya başka kişiliği beni sevmişse?
"Bakışlarından bir sürü sorun olduğunu anlıyorum, Yıldız Tozu. Öncelikle... çok özür dilerim. Ne olursa olsun sana o sözleri söylememem gerekiyordu ama ben o değildim."
Gözlerindeki buğuyu görebiliyordum. Adem elması yavaşça titrerken saçını karıştırıp gülümsemeye çalıştı.
"Kişilik bozukluğum olduğunu söylemiştim ama ne kadar büyük olduğunu söylemedim çünkü... korktum, Yıldız Tozu. Benim gibi bir manyakla uğraşmak istemezsin diye korktum. Bir sabah uyanıp senden nefret etmekten, diğer sabah ise normal olmaktan çok korktum."
Ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Ellerim titriyordu. O kadar normal gözüküyordu ki başta söylese sadece ilgi çekmeye çalıştığını sanardım.
"Bildiğin... kaç kişiliğin var?"
Alkın gözlerini kaçırdı. Şu an minik bir çocuk gibiydi gözümde. Onu üzmek istemiyordum ama bilmem gerekiyordu.
"Şu an üç kişiliğim var. Biri kendimim, diğeri Alp ve..." Duraksayıp gözlerini kırpıştırdı.
"Ve?" diye söylemesini teşfik etmeye çalıştım.
"Onu söylemek istemiyorum Dila. Söylersem beni bırakırsın."
"Anlamıyorum Alkın. O kişiliğin nasıl biri ki?"
Alkın eliyle yüzünü kapattı. Onu böyle görmek benim de gözlerimi doldururken eline uzanıp tuttum.
"Bana söyleyebilirsin, Alkın." Gözlerimi kırpıştırdığımda birkaç damla yanağımdan akıp çenemde duraksadı. Alkın yüzünden elini çektiğinde kızarmış gözlerini ve kırmızı burnunu gördüm. İkimiz de acı çekiyorduk.
"Seni ilk gördüğümde olan kişiliğim..."
Elimi sıkı tutmaya çalışıyordu. Gözlerimdeki yaşlar tekrar akmaya başlarken anlamaya çalıştım.
"Nasıl yani?"
Alkın elini göz yaşıma getirip parmağıyla silerken o da ağlıyordu. Bütün bedenim titrerken korkuyla ona bakıyordum.
"O kişiliğim sana ilk görüşte aşık oldu, Dila. Onun adı yok. Bazen... bazen Alkın'ın yerinde öyle uzun kalıyor ki ona çok alıştım. O çok güzel seviyor, çok güzel seviliyor. Romantik biri ve Yıldız Tozu'nu o buldu."
Gözümü kapatıp başımı iki yana salladım. Bu... olamazdı değil mi? Yani... o kişiliği mi bana aşıktı yani?
"Siktir. Canını yakmak istemiyordum ben. Cidden seni seviyorum, Dila. Ben böyle kalmak istiyorum. Alkın da buna alıştı. O da sana alıştı."
Elimi onun elinden kurtarıp yüzümü kapatıp hıçkırıklarımı yutmaya çalıştım. Bana yalan söylediğinde bile canım bu kadar acımamıştı.
"Dila... Dila lütfen ağlama. Ben seni seviyorum, lütfen ağlama." Oturduğu yerden kalkıp yanıma geldiğini hissettim. Kollarını belime sararken tepki veremiyordum. Beni... Alkın sevmiyordu. Beni başka kişiliği seviyordu.
"Tedavi olmayacağım Dila. Hep seni seveceğim, söz veriyorum. Hepimiz bunu istiyoruz."
Alkın beni sevmiyordu. Tedavi olunca büyük ihtimal yine sevmeyecekti. O benden sonsuza kadar ayrı kalacaktı ama bu hastalıklı kişiliklerle de yaşayamazdı. Ya tedavi olup beni sevmeyecekti ya da kafayı yiyerek beni sevecekti. Bencil yanım ikincisini tercih ederken ben sadece düşünmemeye çalışıyordum.
"Alkın olup... beni sevemez misin?" Sesimdeki çaresizlik kendimden tiksinmeme neden olurken beni daha sıkı sarıp başımın üstünü öptü.
"Alkın sana alıştı Dila. Seni bırakmaz."
"Ama beni de sevmez," diye devam ettirdim. Ondan uzaklaşıp gözlerimi kuruladım. Mavi gözleri karaya vuran deniz gibi kabarmıştı. Acı çekişini görebiliyordum. Alkın... Alkın belki de kendisi olmak istiyordu ama bu karakteri izin vermiyordu. Neden diye mırıldandım içimden. Neden her şey bu kadar zordu?
"Neden üç kişiliğin var?"
"Bunu şimdi anlatamam Yıldız Tozu. Bugün yeterince şey duydun. Hadi gel seni evine bırakayım."
Başımı iki yana sallayıp ayaklandım ve canım yana yana konuştum. "Alkın ben senin iyileşmeni istiyorum. Tedavi olmanı ve seni gerçek Alkın olarak görmek istiyorum. Benim için iyileş."
Alkın hızla başını iki yana salladı. "Hayır Dila yapmayacağım. Hayır, hayır olmayacak bu."
Burnumu çekip buruk bir gülümseme ile saçını karıştırdım. Annesine söyleyecektim her şeyi. Aşkını ne kadar sevsem de onu kurtarmak aşkından daha önemliydi. Beni sevmezse bile iyi olması beni mutlu ederdi.
"Sonra görüşürüz, Alkın."
Çantamı alıp kafeden ayrılırken kızları aradım ama bana cevap vermediler. Ağlayarak kimi arayacağımı düşünürken Berke'nin numarasına bastım.
"Ne oldu?"
"Alkın... Alkın bana kişiliklerini anlattı."
Kıpırdandığını duyabiliyordum. "Sana Alp'i anlatmıştık zaten."
"Sorun Alp değil Berke. Sorun... sorun Alkın bana aşık değilmiş."
Garip bir sessizlikten sonra Berke'nin küfürleri kulağıma doluştu. Bayılacak gibiydim. Hangi günahımın bedelini bu kadar ağır ödüyordum bilmiyordum.
"Siktir. Başka kişiliği mi sana aşık? Sikeyim böyle işi ya."
"Evet öyle. Tedavi olmayı reddediyor. Tedavi olursa beni sevmeyecek çünkü."
Berke'nin sert nefesini duyabiliyordum. O da en az benim kadar şaşırmıştı. Kendimi koca bir boşlukta yapayalnız hissediyordum.
Alkın'ı seviyordum ya da bana gösterdiği kişiliğini seviyordum. Gerçek Alkın'ı büyük ihtimal göstermemişti zehirli ruhu ama... ama ben onu da severdim. Belki... belki o da bana aşık olurdu iyileşince.
"Dila. Güçlü ol, tamam mı? Belki de o öyle sanıyordur. Seni seviyordur."
"İyileşince beni sevmeyecek. Ben... çok bencilce ama beni sevmesini istiyorum."
Berke oflayarak konuşmaya başladı. "Her istediğimiz olmaz, Dila ama Alkın seni bırakmaz. Sikik Alp'tir o. Seni kandırmaya çalışıyordur."
Alp'i tanımıyordum ama o değildi. Bakışlarından anlamıştım. Şu an bile kafenin camından görebiliyordum onu. Ellerini yüzüne kapatmış belki de ağlıyordu.
"Hayır, Berke. O... Alkın ya da bana gösterdiği kişiliğiydi. Ben onu sonsuza kadar kaybedeceğim."
"Melek, böyle düşünme. Alkın için bu kişilikler ne kadar tehlikeli biliyorsundur. O bir şekilde iyileşip tekrar seninle olacak."
"Umarım yeşilli." Diye mırıldandım ama içimdeki ses bunun olamayacağını haykırıyordu. Onu ne kadar sevsem de bazen bazı şeyleri bırakmamız gerekebiliyordu.
Alkın'ın beni seven kişiliğini bırakması gerekiyordu. Bunu yapıp iyileşmesi, kendi olması gerekiyordu. Bencil yanım sevgisinden ayrılmak istemezken bunu yapmaktan başka çarem yoktu.
"Annesine olanları anlatacağım ama... ama birkaç gün... birkaç gün beni severek kalsın. Sonra anlatacağım."
Bu... hayatımda verdiğim en zor kararlardan biriydi. Ben... hiç olmayan bir kişiliğe aşık olmuştum ve yakında bu kişiliği görünmez bir mezara kaldıracaktım. O... bedenen yaşasa da benim sevdiğim kişi olmayacaktı ya da beni seven kişi. Bu... ölümden daha acıtıcı geliyordu gözüme.
"Sen çok güçlü bir kızsın, Melek. Sana destek olacağım. Dediğin gibi bir süre Alkın'la ol. Sonra söylersin. Belki de sandığın gibi kötü sonuçlanmaz."
Sandığımdan da kötü sonuçlanabilir. Bunu Berke de biliyordu. O bile beni kandırmaya çalışıyordu. Normalde kendisinin bile inanmayacağı şeyleri bana söylüyordu.
"Teşekkürler, yeşilli."
Telefonu kapatıp derin bir nefes alarak soğuk havayı ciğerlerime çektim. Beyin ölümü gerçekleşmiş bir hastanın kalbi atsa da fişlerini çekmelerinin gerektiği gibi bir durumdu bu. Yaşıyordu ama bir yanı ölüydü.
O kişiliğini unutmayacaktım. Hayatıma her yerden dokunmuştu ve bunu kolay kolay unutmayacaktım.