Bölüm 4

2648 Kelimeler
Ela Öztürk İki saatlik blok dersten çıktığımda başım çoktan ağrımaya başlamıştı. Rüya mesaj yazıp ana kampüs de beklediğini haber verdiği için adımlarımı o tarafa yönlendirdim. Üniversitedeki ikinci senemizdi ve her şey yolunda gidiyordu. Rüya ile yurtta aynı odayı paylaşıyor, beraber derslerimize sıkıca çalışıyoruz. Bir anda esen soğuk rüzgarla titreyerek kabanıma biraz daha sarıldım. Hızlı adımlarla ana kampüse girerken çarpıştığım bedenle sendeledim. Düşmeyi beklerken kolumu kavrayan el sayesinde kurtuldum. Bakışlarımı elin sahibine çevirdiğimde karşılaştığım yakışıklı yüzle duraksadım. “İyi misiniz?” Duyduğum tok ses kulaklarımdan içeri zehir misali sızarken derin bir nefes aldım. “E-evet. İyiyim.” Hala kolumu tutan çocuktan kurtulmak için bir adım geri çekildim. “Acelem vardı o yüzden seni fark etmedim özür dilerim. Bu arada adım Kemal.” Bir karşımdaki yakışıklı çocuğa bir de uzattığı eline baktım. Benden en az bir kafa boyu uzun olan adam sarışındı. Ona çok yakışan bal rengi gözleri ile o kadar dikkatli bakıyordu ki bir kez daha yutkundum. “Önemli değil. Bende dikkat etmedim. Bende Ela.” Uzattığı elini sıktığımda bedenimden geçen titremeyle irkildim. Ondan neden bu kadar etkilendiğimi düşünürken elimi çekip; “İyi günler.” Dedim ve kapıdan içeri girdim. “Ela bakar mısın?” Kemal’in seslenmesi ile ona döndüm. Yüzünde adlandıramadığım bir ifadeyle bana bakıyordu. “Buyurun.” “İlk görüşte aşka inanır mısın?” Duyduklarım gözlerim açılmasına sebep olurken; “A-anlamadım.” Demeyi başardım. Kemal aramızdaki kısacık mesafeyi kapatıp yaklaştı. “Sana aşık oldum Ela.” Hızla yattığım yerden doğrulurken nefes nefese kalmıştım. Üzerimdeki saten geceliğim terlediğim için bedenime yapışmıştı. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışırken çoktan göz yaşlarım akmaya başladı. Kemal’in görüntüsü gözlerimin önünden gitmezken hızla yataktan çıktım. Kendimi banyoya attığımda suyu açıp üzerimdekileri çıkardım. Sıcak suyun altına girdiğim an duşa kabinin zeminine oturup dizlerimi kendime çektim. Tuzlu gözyaşlarım usulca yanağımdan süzülürken öylece akıp giden suyu izledim. Kemal’i aklımdan çıkaralı, onunla yaşadığım her anıyı yok edeli uzun zaman olmuştu. Hele rüyamda gördüğüm ve bir zamanlar mutlu olduğumuz anılar çok daha öncesinde, o anıların sahibi tarafından yok edilmişti. Şimdi neden hepsini tekrar hatırlıyorum? Neden onu bünyemden kovalamak istedikçe daha çok içimde buluyorum? Ağzımdan çıkan hıçkırıklar sessiz banyonun duvarlarında yankılanırken öfkeyle dizime dişlerimi geçirdim. Hıçkırıklarımı bastırmak için sertçe ısırırken canımın acıması gram umurumda değildi. Rüyamdaki görüntü tekrar tekrar aklımda oynarken kısacık bir an kendimi öldürmek istedim. Eğer nefes almayı bırakırsam tüm bu işkence biterdi. Bir daha ne o şerefsizi ne de bana yaşattıklarını düşünmezdim. Elbette ki bu düşünceyi hemen kovaladım. Dört senemi basit bir rüya yüzünden canıma kıymak için harcamamıştım. Onun yıktıklarını toparlamak en azından yaşayacak kadar toparlayabilmek için koskoca dört yılımı harcamıştım. Yeri gelmiş psikologlara gitmiş, yeri gelmiş Rüya’nın kollarında kendimden geçmiştim. Ama bitmişti. Ben bu lanetten kurtulmuştum. Peki o zaman neden şimdi hatırlıyorsun? İç sesimin sorusu ile sessizleştim. Buna verecek bir cevabım olmadığı için boş gözlerle hala akan suya bakmaya başladım. Bir anda gözümün önünde canlanan keskin mavi gözlerle irkildim. Ömer’in delici bakışları suyun üzerinden beni seyrederken ellerim yumruk oldu. Hepsi onun suçuydu. O karşıma çıkıp aklımı karıştırdığı için oluyordu tüm bunlar. Bir zamanlar yemin ettiğim, bir daha asla hissetmeyeceğim dediğim duygular beni ele geçirmeye çalışıyordu. Daha önce çok acı çeken benliğim ise aynı hataya düşmemem için bana eskiyi hatırlatıyordu. Zihnim bana unutma demeye çalışıyordu. Sakinleşebilmek için ayağa kalkıp uzun uzun duş aldım. Üzerimden akan her su rüyamın ve düşüncelerimin üzerimde bıraktığı kötü etkiyi azaltırken zihnimi boş tuttum. Şu an düşünmek istemiyorum. Duştan çıktığımda bornozumu giyinip odama geçtim. Hızlıca iç çamaşırlarımı giyinip kalın bir tayt ve kazak giyindim. Banyoya geri dönüp saçlarımı kuruttuktan sonra ortalığı toparladım. Odama dönüp yatağımı da düzelttim. Nasılsa bir daha uyuyamayacağım. İşimi bitirdiğimde mutfağa geçip kendime sert bir kahve yaptım. Üzerime kalın bir hırka giyinip kahvemi aldım ve balkona çıktım. Kenardaki sandalyeye oturduğumda masadaki paketten bir sigara aldım. Çakmak yardımıyla yakıp zehirli dumandan derin bir nefes çektim. Sinirlerim biraz daha gevşerken hala uykuda olan şehri seyrettim. İlk sigaram bittiğinde hızla ikincisini yakıp kahvemden bir yudum aldım. Beynimi kemiren düşünceler onları kilitlediğim yerden kurtulmak için fırsat kolluyordu ama müsaade etmedim. Hiçbir şey düşünmeden kahvemi bitirene kadar sayamayacağım kadar çok sigara içtim. Güneş içimdeki karanlıktan habersiz gökyüzünü aydınlatmaya başlarken hala aynı umursamazlıkla uyanmaya hazırlanan şehri izliyordum. Güneş tamamen tepeye çıktığında işe geç kalmamak için oturduğum yerden kalktım. Sıcak eve girdiğimde bedenim titremeye başladı. Balkonda kaç saat oturdum bilmiyorum ama otururken üşüdüğümü anlamamıştım. Kaloriferin yanına gidip ısınmak için yaslandım. Bedenimin titremesi geçtiğinde odama geçip dolabımı açtım. Bugün önemli misafirlerimiz vardı o yüzden daha özenli giyinmek zorundaydım. Pantolon giymek istesem de askıdaki elbiselerime bakınıp bordo olanı aldım. Üzerimdekileri çıkarıp önce ten rengi çorabımı sonra da elbisemi giyindim. Kayık yaka olan elbisenin üst kısmı fırfırlıydı. Bedenimi saran kumaşı dizlerime kadar iniyordu. Vakit kaybetmeden saçlarıma maşa yapıp açık bıraktım. Yüzümü fondöten ile kapattıktan sonra ince bir likit çekip bolca rimel sürdüm. Dudaklarıma renksiz parlatıcımı da sürdüğümde hazırdım. Elbiseme uyan krem rengi omuz çantamı alıp eşyalarımı içine koydum. Aynada son kez kendime baktıktan sonra mutfağa geçtim. Kahvemi yapıp termos kupama doldurduktan sonra hazırladığım dosyaları da aldım. Siyah kabanımı giyindikten sonra elbisemle aynı renk olan topuklu botlarımı giyinip evden çıktım. *** Şirkete geldiğim an kendimi Alp’in odasında bulmuştum. Hazırladığım dosyalar üzerinden geçip Korkut beye yapacağımız sunumu gözden geçirdik. Kumaşların takıldığını öğrenen Korkut bey sorunu hallettiğimize inanmayıp bizi kontrole geliyordu. Alp bu tavrından hoşlanmasa da defileden önce bir aksiliğin çıkmasını istemediği için göz yumuyordu. “Her şey tamam Ela.” Alp arkasına yaslanırken Rüya oturduğu sandalyeden kalkıp yanıma geldi. “Kuzum hadi senin odana geçelim.” Tavrına anlam veremesem de takip ettim. Alp’in odasından benim odama açılan kapıdan geçtiğimizde Rüya tekli koltuğa otururken ben masama geçtim. Alp’in telekonferans görüşmesinin saatini bir kez daha kontrol edip arkama yaslandım. “Dökül bakalım rüyalar alemim.” Dediğimde Rüya’nın tedirgin bakışları beni buldu. Sabah işe geldiğimden beri Rüya kıvranıyordu. Benimle bir şey konuşmak istediğini anlasam da iş öncelikli olduğu için sorgulamamıştım. Şimdi kocasını bırakıp benim odamda oturduğuna göre konuşmak istiyordu. “Dün akşam Ömer bize geldi.” Dediğinde tek kaşımı kaldırdım. Rüya’ların evinde Ömer’in benimle konuştuktan sonra çekip gitmesinin üzerinden koca bir hafta geçmişti. Bu bir haftada onu hiç görmemiştim. Benimle iletişime geçmek için herhangi bir girişimde de bulunmamıştı. Yani elbette ki onunla görüşmek istemiyorum ama o kadar iddialı laf edip bir anda ortadan kaybolması ciddi olmadığını anlamamı sağlamıştı. “Bunun beni ilgilendiren tarafı ne?” Rüya gözlerini kaçırdığında kaşlarım istemsiz çatıldı. Benim sevgili arkadaşım asla kimseden çekinmezdi ve kolay kolay gözlerini kaçırmazdı. Rüya kalbinden geçeni diline döken dosdoğru biriydi. Ne lafı dolandırır ne de kaçamak cevaplar verirdi. “Bize sana aşık olduğunu söyledi.” Duyduklarım ile kahkaha attım. Rüya bana uzaylı görmüş gibi bakarken karnım ağrıyana kadar güldüm. “Eloş delirdin mi kuzum? Ay bak korkuyorum.” Rüya endişeyle bana bakarken derin nefesler alıp kahkahamı bastırdım. “Sabah sabah iyi güldüm Rüya.” “Ela sen anlamadın herhalde?” Şüpheyle yüzümü incelerken gülümsemem genişledi. “Madem pek kıymetli Ömer bey bana aşık olmuş bunu neden size söylüyor? Ayrıca koskoca adam liseliler gibi beni ilk gördüğü anda mı aşık olmuş?” Ben alayla konuşurken Rüya’nın yüzü her kelimemde biraz daha asıldı. “Ela neden imkansız bir şeymiş gibi konuşuyorsun? Sen genç, güzel, akıllı ve kendi ayakları üzerinde duran bir kadınsın. Ömer’in dikkatini çekmen çok normal.” “Yapma Rüya biraz gerçekçi ol. Artık 20 yaşında değiliz. Kim kime bir görüşte aşık olur? Ömer sadece görünüşümden etkilendi ve bunu aşk sanıyor.” Rüya dikkatle yüzümü incelerken sessiz kaldım. Bir süre sessizlik aramızda gezindi. Rüya hala beni izliyordu ben ise dediklerine içten içe gülüyordum. Demek Ömer bey bana aşık olmuş ha? En son ilk görüşte aşık olunduğuna inandığımda her şeyimi kaybettim. “Ela neler düşündüğünü az çok anlıyorum ama bence Ömer’i bu kadar hafife alma. Seni cidden önemsiyor. Dün akşam bize sana ne olduğunu anlatmamız için yalvardı.” Dediklerini merakımı uyandırırken; “Nasıl yani?” Diye sordum. “Gözlerin çok kırgın bakıyormuş. Neden öyle bakıyor diye sordu durdu. Ne Alp ne de ben olanları anlatmadık. Bunu ancak senden öğrenebileceğini söyledik ve ne oldu biliyor musun?” Rüya duraksayınca devam etmesi için sessizliğimi korudum. “Ömer gözümüzün önünde kahroldu. Nedenini sorduğumuzda ise yanılmak istediğini, seni incitecek bir şeyler yaşamamış olmanı dilediğini söyledi. Bu adam sana cidden aşık Ela.” Rüya’nın dedikleri kulaklarımda uğuldarken kafamı koltuğuma yasladım. Ömer’in gözleri bakıştığım tavanda belirirken ilk kez içim sessizdi. Normalde şimdiye kadar çoktan iç sesimin itiraz naraları yükselmiş olurdu. Oysa şimdi içimde kocaman bir sessizlik vardı. Ne aklım ne mantığım ne de iç sesim konuşmuyordu. Sözleşmiş gibi hepsi köşesine çekilmiş beni büyük bir bilinmezliğin içinde bırakmışlardı. “Ela’cım benim güzel arkadaşım. Artık kendine biraz izin ver. Mutlu olmak için, sevilmek için ve sevmek için. Bir ömür yalnız geçmez.” Rüya çekinerek konuşurken hızla yerimden kalktım. “Ben en son kendime izin verdiğimde ruhumu kaybettim Rüya. Şimdi bana kalanları da kaybetmek istemiyorum.” Daha fazla konuşmasına izin vermeden hızla yerimden kalktım. “Ben bir tuvalete gideyim.” Aynı hızla odadan çıkarken Rüya arkamdan seslense de durmadım. Kendimi tuvalete attığımda sırtımı soğuk fayansa dayayıp sakinleşmeye çalıştım. *** Korkut beyin şirkete girdiğine dair telefon alınca odamdan çıkıp onu karşılamak için asansörün önünde beklemeye başladım. Şirketimiz 50 katlı bir gökdelenin en üst katındaydı. Yönetim katı olarak misafirlerimizi burada ağırlıyorduk. Bir alt katımızda muhasebe ve finans bölümümüz vardı. Onun bir altında ise elbiselerin hayata geçirildiği atölye bölümümüz var. Asansör kapısının açılması ile düşüncelerimi bir kenara bırakıp gülümsedim. “Hoş geldiniz Korkut bey.” “Hoş bulduk Ela.” Korkut bey beni süzerken huzursuz olsam da gülümsememi korumaya çalıştım. Korkut bey yaklaşık iki yıldır bizimle çalışıyordu. Otuzlarının sonlarında olan adam çapkındı ve bunu belli etmekten de çekinmiyordu. Çalışmaya başladığımız andan beri sayamadığım kadar çok kez tekliflerini reddetmiştim. Yine de asılmaktan vazgeçmiyordu. “Her gördüğümde biraz daha güzelleşiyorsun.” Dediğinde sözlerini duymazlıktan gelip elimi uzattım. “Alp Bey sizi toplantı odasında bekliyor. Buyurun.” Bir süre daha bana baksa da sonunda yürümeye başladı. Arkasından sessizce ilerlerken toplantı odasının kapısından bekleyen Alp ve Rüya’yı gördüğümde rahatladım. Bu adamla yalnız olmaktan ciddi anlamda hoşlanmıyordum. “Hoş geldiniz Korkut Bey.” “Hoş bulduk Alp Bey.” Beyler tokalaştıktan sonra Rüya ile de tokalaştı. Hep beraber toplantı odasına geçtiğimizde yerlerimize oturduk. Alp masanın başına otururken sağ yanına Rüya sol yanına ise ben oturmuştum. Masanın diğer başında Korkut Bey onun iki yanında ise diğer tasarımcılarımız vardı. “Anlatın bakalım Alp Bey neler oldu?” Alp gümrükteki sorunu nasıl çözdüğünü kısa bir özet geçtikten sonra bir süre Korkut beyin gereksiz sorularını cevapladı. Adam sanki uyuzluğuna yapıyormuş gibi abuk subuk sorular soruyordu. Soruları bittiğinde Alp defile için düşündüklerini anlatmaya başladı. Uzunca bir süre defileden, koreografiden, çıkacak mankenlerden ve mekanın oturma düzeninden konuştuktan sonra kabataslak bir anlaşma sağlandı. Konuşulanları tek tek not aldıktan sonra toplantının bitmesi ile Alp’ten müsaade isteyip toplantı odasından çıktım. O adamla daha fazla bir arada kalmak istemiyordum. Odama geldiğimde hızla masama oturup aldığım notları temize çektim. Tam bitirdiğim sırada kapım tıklatılıp açıldı. Alp içeri girdiğinde yerimde doğruldum. “Ela, Korkut gitti. Giderken de yeni manken ajansı diye tutturdu. Şu verdiği irtibat numarasından konuşup randevu alır mısın?” Uzattığı kağıdı aldım. “Tamam Alp Bey. Yarına ayarlamaya çalışırım.” “Tamamdır.” Alp odamdan çıkmak için kapıya giderken durup bana döndü. “Ela.” “Efendim.” Alp gözlerime baktıktan sonra; “Ömer kimseye benzemez. Onu başkalarıyla özellikle de o döl israfıyla bir tutma. Ömer başkadır.” Dedi ve göz kırpıp odadan çıktı. Arkama yaslanırken boş gözlerle Alp’in kapattığı kapıya baktım. Bugüne kadar Rüya’nın bana direttiği ya da benimle görüşmek isteyen hiç kimse için böyle bir şey dememişti. Alp her daim beni bir kız kardeş gibi görmüştür. Hatta onların yanına ilk geldiğim zaman beni görünce delirmiş ve Kemal’i dövmek için İstanbul’a gitmeye kalkmıştı. O gün ona gitmemesi için Rüya ile tonla dil dökmüştük. O zamandan beri de beni hep korumuştu. Özellikle de erkek ırkına karşı. Şimdi Ömer için neden böyle diyordu? Arkadaşı olduğu için mi yoksa dedikleri doğru olduğu için mi? Saçmalama Ela! Alp’in başka arkadaşları da seninle ilgilendi ama hiçbiri için böyle bir şey demedi! Beni paylayan iç sesime hak verirken yerimde doğruldum. Düşünmemek için kendime oyalanabileceğim işler çıkardım. *** Telefonumu bağladığım hoparlörden yayılan müzik evin içinde yankılanırken uzandığım koltuğa biraz daha yayılıp kahvemi yudumladım. İşten eve geldiğimde yiyecek bir şeyler hazırlamış, karnı doyurduktan sonra da kendimi salondaki koltuğa atmıştım. Müzikler peş peşe çalarken benim kulaklarımda Alp’in dedikleri dolanıyordu. Normalde kimsenin bu konudaki görüşünü önemsemezdim. Ama dört yıldır ilk kez biri için görüş bildiren Alp yüzünden istemsizce kafam karışmıştı. Telefonumu elime alıp Ömer’in adını yazdım. Önüme çıkan resimlere bakarken Alp ve Rüya’nın bahsettiği farklılığı görmeye çalışıyordum. Neyi farklıydı bu adamın? “Kimsin sen Ömer?” Kendi kendime mırıldanırken aklımı bu kadar kurcalaması korkularımın gün yüzüne çıkmasına sebep oluyordu. Sanki Ömer içime sızmıştı ve kendime koyduğum her kuralı inatla yıkmaya çalışıyordu. Kapının çalmasıyla yerimden kalktım. Sanırım çöp saati gelmişti. “Bugün çöp yok Ferdi abi.” Konuşarak açtığım kapıya bakışlarımı çevirdiğimde donup kaldım. Ömer elinde bir tane gülle bekliyordu. Mavi gözleri dikkatle yüzüme bakarken dudaklarında tedirgin bir gülümseme vardı. “Senin burada ne işin var?” Ömer şaşkınlığımdan faydalanıp ayakkabılarını çıkardı ve içeri girdi. “Bir haftadır seni göremiyorum. Gündüz iş yerine gelecektim ama yoğundum. Bende yarını beklemek yerine kahveni içmeye geldim.” Kendi eviymiş gibi montunu çıkarıp salona giren adamı olduğum yerde şaşkınlıkla izliyordum. “Kapıyı kapat da ev soğumasın.” Dediğinde öfkelendim. Bu kendini ne sanıyor ya! “Kusura bakmayın Ömer Bey ama müsait değilim.” Resmi bir şekilde konuşurken kapıyı açık tuttum. Hemen şimdi gitmeliydi! Ömer ifadesizleşen yüzüyle elindeki gülü orta sehpaya bırakıp yanıma geldi. Ben gitmek için hamle yapmasını beklerken o tuttuğum kapıyı kapattı. “O kahveyi içmeden gitmeyeceğim güzelim. İnatlaşırsan sabaha kadar burada durmam gerekir ki bu benim işime gelir.” Ömer’in arsız sözleri ile dişlerimi kırılacak kadar sıktım. “Sen ne biçim adamsın ya? Kovuyorum yine de gitmiyorsun. Yüzsüz müsün?” Aramızdaki mesafeyi kapattığında az önceki sinirimden eser kalmadı. Eğilip yüzünü yüzüme hizaladığında panik oldum. Öpecek mi? “Yüzsüz değilim. Sadece istediğim şeyi almak içim mücadele etmeyi seviyorum.” Dediklerinin tek kelimesini anlamazken geri çekilmesiyle rahat bir nefes aldım. Az önce kitlenen beynim işlevine geri dönerken dediklerini içimden tekrarladım. Ömer sanki az önce ona çemkiren ben değilmişim gibi sehpaya bıraktığı gülü alıp bana döndü. “Aslında sana kocaman bir buket alacaktım ama bana sadelikten hoşlanan biri gibi geldin. O yüzden senin gibi güzel tek bir gül aldım.” “B-ben. T-teşekkür ederim.” Ne saçmaladığımı fark ettiğimden kendimi yumruklamak istedim. Teşekkür ederim ne? Kendine gel seni salak ve ondan hemen kurtul! Mantığım sonunda devreye girdiğinde rahat bir nefes aldım. Daha fazla burada dikilmenin bir anlamı olmadığı için Ömer’in yanına geçtim. “Hiç gerek yoktu zahmet etmişsiniz.” Derken gülü almadan mutfağa geçtim. “Kahveniz nasıl olsun Ömer Bey?” Ona döndüğümde şaşkın bakışlarıyla beni izliyordu. Mavilerinin rengi an be an değişirken yüzünü ifadesiz tuttu. “Sade.” Elindeki gülü yeniden sehpaya bırakıp koltuğa oturdu. Onu umursamadan malzemeleri çıkartıp iki sade kahve yaptım. Pişen kahveyi fincanlara koyduktan sonra yanına su ve kuş lokumu koydum. Tepsiyle beraber salona geçtiğimde sehpaya elimdekileri bıraktım. Ömer eğilip kahvesini aldığında bende kendi kahvemi alıp köşedeki tekli koltuğa geçtim. Kahvesinden bir yudum alan Ömer; “Ellerine sağlık. Çok güzel olmuş.” Dediğinde sadece başımı salladım. “Ela bu kadar sinirlenmene gerek yok sadece bir kahve içmeye geldim.” “Evet habersiz geldiniz ve müsait olmadığımı söylememe rağmen gitmiyorsunuz.” Ömer başını arkaya atıp gür kahkahasını attığında sessizce onu izledim. Arkaya düşen başı, kısılan gözleri ve ortaya çıkan bembeyaz dişleri ile güzel gülen bir adamdı. “Cidden mi Ela? Çocuk gibi sizli bizli konuşup devamlı inatlaşacak mıyız?” Sözleri öfkemi perçinlerken dik dik suratına baktım. Hayır bu ne özgüven arkadaş? Yani sana bu cesareti kim veriyor? “Ne istiyorsun Ömer?” Ters ters konuştuğumda Ömer bir süre bana baktı. Sonra da koltuğundan kalkıp oturduğum yerin önüne gelip dizlerinin üstüne çöktü. “Seni tanımak, seninle yemek yemek, sana kendimi anlatmak istiyorum.” Gözleri o kadar içten ve samimi bakıyordu ki bakışlarımı kaçırdım. Sanki gözleri gözlerimi bir şeylere ikna etmeye çalışıyordu. Bundan kaçışımın olmadığını bildiğim için yenilmişliği kabul ettim. “Madem öyle tamam yiyelim bakalım şu yemeği.” Sözlerim aramıza bomba gibi düştü.             Hatalarım varsa affola. *Bayan ATABAŞ*    
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE