4. Bölüm

1612 Kelimeler
Evin içine girdik. Zevkle döşenmiş bir evdi. Nil hanım zaten sanata çok düşkün birisiydi. Kulağımızın içine ufak bir kulaklık taktıktan sonra bizi sahne gibi bir yere aldılar. Tiyatro salonuna benziyordu ama daha ufaktı. Oturan insanları göremiyorduk oldukça karanlıktaydılar. Beni bir koltuğa oturttu kızlar. Seks koltuğuydu bu… Yüzüm ve vücudum tamamen oturan insanlara dönüktü. Sonra kızların şovu başladı. Erotik dans ediyorlardı. Birbirlerini öpüyorlar, okşuyorlardı. Onları izlemek bir hayli keyifliydi. Birbirlerinin arasına bacaklarını geçirmiş ve Klitorislerini birbirlerine sürterek ritmik bir dans ediyorlardı. Ateşli canlı gösteriye en yakından şahit oluyordum. Soyunmamışlardı ve sadece dans ederek yüzeysel sevişiyorlardı. Bu seksten çok daha seksi bir şeydi. Nabzım yükseliyordu ve Seda ile Derya oldukça iyilerdi bu konuda. Profesyonel bir performans sergiliyorlardı. Birbirlerinin dudaklarına çok sık değil ve uzun olmayan öpücükler konduruyorlar ve dillerini bu öpücüklerde kullanmaktan asla çekinmiyorlardı. Yavaşça bir tanesi sırtı bana dönük şekilde tam kasıklarıma oturdu. Sonra da üzerime doğru yattı. Ellerim gayri ihtiyar göğüslerine doğru gitti. Onları okşuyordum ve bir yandan da dudaklarını öpüyordum. Dudakları öperken ağzımın içine dilini sokuyordu. Seda ise Derya’nın bacaklarının arasını aralamıştı ve kafasını oraya gömdü. Dili ile Klitorisini emmeye başladığında Derya beni öpmeyi bırakıp üzerimde inlemeye başladı. Üzerimde zevkten kıvranıyordu. “Güçlü kollarınla onu sıkıca sar Kor.” Kulaklıktan gelen ses buydu. Sıkıca sarıldım. Bacaklarını iyice açmıştı ve Seda’nın dil darbeleri ile kendinden geçiyordu. “Hiçbir erkek bir kadın gibi yalayamaz…” diye inliyordu. “Harikasın aşkım…” “Süpersin, harika emiyorsun…” “Muhteşemsin….” Kısık kısık inlerken herkesin duyacağı bir ses tonuyla konuşurken inliyor ve bağırıyordu. Sonra kucağımdan kalktı. Seda benim kucağıma geldi. Kasıklarıma oturdu ve ileri geri sürtünüyordu bana. Kucak dansı yapıyordu üzerimde… Derya ise karnıma oturmuştu ve ikisi birlikte öpüşüyorlar, Seda ise penisimi Klitorisinin üzerine ayarlamış ve dans ediyor, ileri geri gidip geliyor ve sürtünmeyi sürdürüyordu. Sonra yavaşça kaydı… Üzerimdeki üniformayı çıkarmadan fermuarını aşağıya kadar indirdi. Sonra da penisimi özgür bıraktı… Penisimi gören seyircilerin bazılarının şaşkınlığını duymuştum… Seda eliyle penisimi tuttum ve diliyle emmeye başladı. Derya da yanındaydı. İkisi sırayla penisimi yalıyorlardı. “Bizi birazdan sikeceksin…” “İkimizi birden sikmeye hazır mısın?” “Kocaman…” “Çok sert…” “Demir gibi…” Derya penisimi bıraktı ve Seda’nın altına geçti ve Seda’yı yalamaya başladığında Seda’nın zevkten gözleri döndü. Doğru dürüst yalayamıyordu artık… “Önce hangimizi sikeceksin!” “Beni mi sikeceksin? Yoksa en yakın arkadaşımı mı?” “Hanginizi sikmemi istersin? Yarağım ikinizide yeter! Hatta artar... Hepsini alabilecek misiniz? Onu düşünün siz…” “Alırız, köküne kadar alırız…” Mikrofondan ses geldi; Derya yatağa uzan, Seda üzerine gel, Kor Seda’yı sertçe becermeye başla. Üzerini çıkart, kadınlar kaslı vücudunu görsünler…” Bu talimat ile beraber, Derya yatağa uzandı. Üzerine Seda geldi. Öpüşmeye başladılar. Seda’nın eteği beline kıvrılmıştı. Üzerimdeki tulumu bir hamlede çıkarttığımda, Nil Hanım’ın söylediği gibi olmuş ve izleyen birkaç kadının şaşkınlık ve hayranlık arasında çıkardığı sesi duymuştum. Yalan değil gururum okşanıyordu. Penisimi Seda’nın amına yerleştirdim ve hayvani bir hırs ile tek hamlede içine soktum. Çığlık attı… Sertçe içine girip çıkmaya başladım… Seda Derya ile öpüşemiyordu ve her vuruşumda kendini kaybediyordu. Vajinası penisimin tamamını sarmıştı. Bir süre sert vuruşlar yaparak Seda’ya gücün kimde olduğunu gösteriyordum. Seda dayanamıyorum diyerek inleye inleye kimseye aldırış etmeden büyük bir orgazm yaşadı. Kendine gelmesi için zaman gerekiyordu. Bu yaklaşık üç veya dört dakika içinde olmuştu. Belki de cinsellik hapı filan almışlardı rollerine daha fazla kaptırmak için. Seda sırt üstü uzandı ve sırt üstü Derya’da onun üzerine uzandı. Bacaklarını 180 dereceye yakın açtı, “Hadi şimdi de beni sik…” Penisimin kafasını Deya’nın Klitorisine sürtmeye başladım… Derya’nın vajinası daha sıkı görünüyordu. Erkekliğimin kafasını sürdükçe Derya inliyordu. Yavaşça sokmaya başladım. Hepsi girmiyordu tahmin ettiğim gibi. Dibini bulmuştum Derya’da. Daha kısa ve daha minyondu. Derya her giriş çıkışımla birlikte kafasını geriye doğru atıyordu. Seda bir süre sonra kendine geldi ve Derya’nın Klitorisinin ön tarafını okşuyor, bir yandan da Derya’yı dudaklarından öpüyordu. Derya’yı becermek çok daha zevkliydi. Çok daha sıkı bir vajinası vardı ve penisimi boylu boyunca sarması bana çok fazla zevk veriyordu. Derya da dakikalar içinde kendinden geçmesi bir oldu. Sarsılarak titreyerek ve kendinden geçerek doruk noktasına ulaştı. “Kor kızların ağzına ver, Seda’dan başla, bu kadar alkol almayın dedim size…” Seda’nın yanına gittim ve ağzına vermeye başladım… Ağzının içinde penisim duruyordu ve hepsi Seda’nın ağzına sığmıyordu. Derya kendine geldiğinde o da Seda’nın alamadığı tarafları yalamaya başlamıştı. Sonra yatağa sırt üstü yattım ve Seda üzerime geldi. İçine almaya çalıştı. Yavaş yavaş aldı. Tamamını içine aldı ve üzerimde oturuyordu. Ata biner gibi hareketler yaparak beni mest ediyordu. Kızlar işi biliyordu. Derya ise yanıma yatmış ve benimle öpüşüyordu. Sonra üzerimden indi ve Derya geldi üzerime. Sırtı bana dönük, yüzü ise seyirciye dönüktü. Seda penisimi Derya’nın içine alması için tutuyordu ve sonunda içine tamamen aldı. Derya üzerimde zıplarken tam bir görsel şölen sunuyordu etraftakilere. Seda ise bir kenarda kendini okşayarak tatmin etmeye çalışıyordu. İzleyenlerin karanlıktaki hareketlerinden kendilerini tatmin ettikleri belli oluyordu. Derya oldukça etkiliydi üzerimde ve çıkardığı seslerle herkesi azdırmıştı. İkisi birden domaldılar ve arkalarına geçtim. Önde Seda’ya girdim… Seyirciye yüzümüz dönüktü. Domalttığımı ve girdiğimden ziyade Seda’nın nasıl zevk aldığını ve benim nasıl becerdiğimi görüyorlardı. Saçlarından kendime doğru çekerek sert giriş çıkışlarımı sürdürdüm. Sonrasında ise aynısını Derya’ya yaptım. İkisini de domaltıp evire çevire becerdim. İkisi de artık adım atacak güçleri kalmamıştı. Ağızlarına vermeye başladım. İkisi birden birbirleri ile yarışıyorlar ve iştahla penisimi emiyorlardı. “Geliyorum…” dediğim de daha da hızlandılar… Sonrasında ise spermlerim her yere dağıldı… Sonrasında giyinerek sahneden ayrılırken, Seda ve Derya birbirlerini öpmeye devam ediyorlardı… “Ne yapıyordum ben? Bir hayvan gibi…” Arka taraftaki duşlardan birine girerek soğuk bir duş aldım. Sonrasında giyindim. Nil Hanımla biraz sohbet ettik. Harika bir performans gösterdiğimi söyledi. Seyircilerin hepsi çok memnun kaldığını dile getirdikten sonra, seyircilerden bazılarının telefon numaranı istediğini söyledi. Ver de demedim, verme de, sen bilirsin diyerek kestirip attım. İki kadınla sevişmek her zaman olduğu gibi harika bir zevkti ama insanların izlemesi alışkın olduğum bir şey değildi. Bir hayvan gibi hissediyordum kendimi. Gösteri hayvanı gibi. Hayvanat bahçesi yada sirk kapanınca o ışıl ışık olan ışıklar söner hayvanlar kenara köşeye çekilir, palyaçolar etrafı temizler ya, aynı o şekilde hissediyordum kendimi. Gecenin sonunda yine yalnızdım… Saat İkiyi geçiyordu. Bu saatte vasıta bulamayacağım için biraz daha partide kalmaya karar verdim. Nil’in gösterdiği bir yerde kıvrılıp uyurken, seks gösterisi devam ediyordu. Kendimi sorgularken hayatımdaki her şeyin yanlış olduğunun farkındaydım. Kendimi önemli veya değerli biri olarak görmüyordum. Daha demin bir hayvan gibi, bir palyaço gibi bir gösteri sunmuş olsam da, değer ve kıymet görmüştüm. Çocukken değer ve kıymet görmeyince büyüyünce değerin kıymetin ve ilginin köpeği oluyorsun galiba… Kafamda çok fazla düşünce, çok fazla yalnızlık ve çok fazla değersizlik hissi var… Sabahın ilk ışıkları ile partiden ayrılırken, garsonlar ve korumalar gönderilmişti. Bir çok yerde grup seks yapılmış ve şehvetin en üst seviyeleri yaşanmıştı. Eve döndüğümde sadece uyumak istiyordum. Ses olsun diye youtubeyi açtım… Birkaç şarkıdan sonra şu şiir geldi… (Arkadaşlar beğenmeyi yorum yapmayı, beni takip etmeyi lütfen unutmayın. Sizin beğenilerinizle yorumlarınızla takiplerinizle yazma motivasyonum artıyor.) Kafesteki Kuş Yeni bölüm Her Cuma sizlerle olmaya devam edecek… Kitap bu şekilde gitmeyecek arkadaşlar. Bu ön ısıtma sadece. Karakterimiz Kor’un başına çok enteresan olaylar gelecek. Belki de hiç yaşamadığı, yaşamak istediği ama bunu sizlere bile söylemeye utandığı şeyler gelecek… PALYAÇO Kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde, kaç kilo çekerdi yalnızlık, kaç kere ezildim altında, yaz yağmurlarının…. Belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları, her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk, hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize… Kim sevmezdi çiçekleri filan ”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi… Bunu palyaço söyledi, palyaço söyledi ben yazdım, yazdım, yazmasam ağlayacaktı. Herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım, sırf bu yüzden mi ağladım, alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz. Biraz birazdım her şeyden, dün biraz sinirlenmiştim mesela, yarın bir kadını seveceğim biraz, biraz biraz kör oldum bügünlerde… Ama rakı kadehlerini boşaltmayın, eksilmesin hiçbir şey, hiçbir şeyden dahi olsa kalsın biraz… Umursamıyorum yılgınlığımı filan, çünkü sessizce yaşanmalı her şey… bir devrim sesszce olmalı mesela, ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun… Bir palyaço neden yalan söylesin ki, ben palyaço olsaydım söylemezdim, marangoz olsaydım da söylemezdim, ben insan olsaydım yalan söylemezdim! Hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını, kaç kilo çeker ki bir palyaço… hem neden yüzüme vuruyorsunuz, bir çirkin ördek yavrusu olduğumu… Gocunmam ki ben, ben gocunmam, bir palyaço ne kara gocunmazsa o kadar, o kadar gocunmam işte… Rakı doldurun! Eksilmesin, Bitmedi, yazacağım daha, yazmazsam ağlayacağım çünkü alçakça olacak biraz… Hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik, her sokakta biraz daha eksilirdik bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen, bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu ”duyamadım”, derdim, “tekrar et!” sessizliğe bürünürdü o vakit her şey, sokaklar daha bir puslu palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu ve ben daha bir alçak olurdum ağlardım biraz… Hem sen kimsin, çekiştirme diyorum, hatta kuyruğuma basma diyorum acıyor, tırmalarım,- diyorum… kahrol, kahrol! Diyorum… Geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda, korktum birden, kusacak gibi oldum ”olur öyle” dedi palyaço, ”herkes alçaktır biraz” ”otur ulan!” dedim, bağırdım ona, ben bazen bağırırım biraz ”Rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!” ben bazen eksilirim biraz aslında hepimiz eksilirmişiz biraz bunu sonradan öğrendim Ben aslında her şeyi sonradan öğrendim herkes herkesi sonradan öğrenirmiş bunu da sonradan öğrendim Örneğin; Geçen gün bir kadınla seviştim… biraz değil çok seviştim… Ya işte öyle palyaço diyorum ki, bunu da yeni öğrendim sevişmek de eksilmekmiş biraz Kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan ”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi Bunu palyaço söyledi, palyaço söyledi, ben yazdım… yazmasam, alçak olacaktım, hem ben roman da yazdım biraz… Bazen diyorum ki, palyaço, sen olmasan ben ne yaparım. alçakça eksilirim belki biraz her yağmur yağışında yerindi dibine girerim. hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki. ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi. Biraz biraz anlıyorum ki, yüzler eller, o terli vücutlar filan her şey plastikmiş biraz… Haydi sirtaki yapalım palyaço, rakı doldur, yine eksildik biraz.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE