5. Bölüm

1555 Kelimeler
Benim yalnızlığım insanlarla dolu… Birkaç gün geçmişti aradan. Sabah kalktım günlük egzersizimi yaptım. Hava oldukça serindi ve kahvaltı yapmadan balkona çıktım. Battaniyem ile beraber biraz serin havada kestirdim. Hayaller kurdum ve kendimi dinledim. Kendimi dinlerken huzurun içinde yüzdüm. Eski hesaplaşmalar geldi aklıma ve kendimi rahatlatmak için o anları düşünüp başka ihtimalleri hayal ederek kendimi iyi hissetmeye çalıştım. Geçmişin değişmeyeceğini tüm yalnızlar tecrübe etmiştir ama asla akıllanmayız. Bu akşam bir randevum var. O yüzden fazla kendimi yormamak adına bugün çok fazla vücut çalışmak ve boks yapmak istemedim. Aslında biraz da havanın puslu ve serinliği beni buna etti. Bahaneydi… Oturup düşünüyordum sadece… Hayal kuruyor ve geçmiş acılarımı yaralarımı sarmaya çalışıyordum. Kimse sormuyor ne kadar üzgün olduğumu, kimse bilmiyor ne yaşadıklarımı… Herkes bende bir müddet dinleniyor sonra da gidiyordu. Çok yalnızım ve mutsuzum… Kimsenin en sevdiği değilim, kaybetmekten korktuğu biri de olmadım. Aranılan merak edilen özlenilen hiç değilim. Bensiz de dünya dönüyor hayat devam ediyor. Darılmadım… Olmadı… yapamadım… başaramadım… hayatımla ilgili bir çok şeyi değiştirmek istedim ama hiçbir şeyi değiştiremedim. Saçama sapan bir hayatta savrulup gidiyorum… Fevkalade efsane zaferlerim olmayabilir, fakat içinden ağır yaralı ve sağ çıkmayı başardığım yenilgilerimle sizi şaşırtmaya devam edeceğim… Neyse kalkıp hazırlanma zamanı… Daha önce üç kere buluştuğumuz Arzu adında kırklarının sonuna gelmiş bir kadındı. Belki de ellilerine gelmişti. 2000’li yıllarda Türkiye’yi bir dönem kasıp kavurmuştu ama zaman karşısında o da yenilmişti. Geçmeyeceğini sandığı gençliği bitmiş, eski güzelliğini koruyamamıştı. Yıldızlarda kayar… Hakkında birçok şey biliyordum. Belki ailesi bile benim kadar bilmiyordu. Üç buluşmamızın üçünde de cinsel bir talebinin olmadığını peşin peşin söylemişti bana. Sadece dertleşmişti benimle. O anlattı ve ben dinledim. Konuştu dinledim… Gülümsedi dinledim… Ağladı dinledim… Sustu dinledim… Aslında hala çok güzeldi. Alımlıydı, çekiciydi, oldukça seksiydi. Hala hatırı sayılı miktarda hayranı bile vardı. İş adamları da peşindeydi. Ama o sadece ‘Arzu’ ismine geldiklerini, güzelliğine, eski popülerliğine düştüklerini iddia ediyordu. Kendi olduğu için sevilmek istiyordu tüm yalnızlar gibi. Kendi olarak kişiliği ile kabul görmek istiyordu tüm yalnızlar gibi. Belki de o yüzden ani bir kararla 10-12 sene önce sektörü bırakarak yalnızlığa gömüldü. Onun imkanı vardı, ne kadar şanslı olduğunun farkında bile değil. Bunu yapmayı isteyen ama yapamayan binlerce milyonlarca insan var. Allah yalnızlığın da şanslısını versin. (Amin dediğinizi duyar gibiyim.) Psikoloğunun tavsiyesi üzerine beni bulduğunu söyledi… Hayır saçmalamayın psikoloğu git kendine bir jigolo tut sabaha kadar duvardan duvara vursun seni dememiş tabikide. Günah dolu geceler, orgazmdan orgazma koştursun da dememiş. Seni sen olduğun için kabul edecek birini bul demiş. Onunda aklına böyle bir fikir gelmiş. Oldukça kolaycı bir çözüm ama takdir ettim. Onu o olduğu gibi kabul eden birine para ödemesi de tam bir paradox. Bazılarınız bu konu hakkında yorum yapmadan ben yapayım kendi öz eleştirimi. Bazen çocukluğunu, bazen yaşlılığını bazen aşklarını anlattı. 16 – 17 yaşındayken birini sevmiş. Babası öğrenince çok öfkelenmiş ve o korkuyla birlikte çocukla beraber kaçmışlar. Çocuğun ailesi istemeyince, çocuk onu terk etmiş. Babasının korkusuna teyzesinin yanına İstanbul’a gelmiş ve tesadüfen keşfedilip bir anda şöhrete ulaşmış. Hala aklında o aşık olduğu adam var. Acaba ailesi kabul etseymiş onu nasıl bir hayatı olurmuş diye düşünüp duruyordu. Oturduk birlikte stalk yaptık. Sanki pijama partisi. Adamın eşini, adamı stalkladık. Sıradan basit bir hayatları var. AVM’lerde çocuklarla gidilen restoranlardan çekilmiş fotoğraflar, AVM’ye gelen maskotla çocukların fotoğrafları. Her dar gelirli, fakir aile sosyal medyası gibi… Karısının biosunda kocasının ve çocuklarının isimleri ve doğum tarihleri… Aslına bakarsanız bir şey fark ettim. Arzu’nun hayatını belki Türkiye’de milyonlarca insan ister. Güzel bir evi, arabası, kirada evleri, arsaları var ve hayatının sonuna kadar çalışmak zorunda değil. Ne isterse yapabiliyor, ne isterse yaşayabiliyor, nereye isterse gidebiliyor. Hiçbir maddi sorunu yok. Ama gel görün ki, o hayatı yaşayamamak, deneyimleyememek onun içinde kalmış. Kulağa çok saçma geliyor değil mi? Elbette saçma. İnsan yaşayamadığı, yaşamak için heves ettiği her şeyi, ‘her şey’ sanıyor. Tüm yalnızlar bilir. Akşamüzerine doğru tıraş oldum. Arzu bekletilmekten hoşlanmadığı daha önce defalarca dile getirmişti. Partide giymem için gereken kıyafetleri bana yollamıştı. Açık gri bir takım elbise ve siyah bir gömlek. Oldukça pahalı bir markanın pahalı bir hediyesiydi. Bende hala iş var mesajını vermek adına hiçbir masraftan kaçınmıyordu. Özendiği hayat, özendiği koca başkaydı, fakat partiye yakışıklı genç bir erkekle gitmeyi tercih ediyordu. 30 sene önce aşık olduğu adamı çağırsaydı bu partiye koşarak geleceğine eminim. Adam da tam 3 çocuğunu ve karısının gözünü yaşına bakmadan, önüne çıkan her genç kıza potansiyel orospu gözüyle bakan tip var. Tüm kadınların en az sosyal medyada her gün denk geldiği dayı tipi işte. Sizler anladınız. Akşam üzerine doğru evinin önüne geldim. Beni içeriye davet etti. Üç tane emektar çalışanı, köpekleri, kedileri ile birlikte yaşıyordu. Evlatlarını okumaları için yurt dışına göndermişti. Tabiri caiz ise başından savmıştı. Evden içeriye girdiğimde oldukça güzel bir mimariye ve dekora sahipti ev. Pırıl pırıldı evin içi. Süper bir mini etek ve ölçüsüz göğüs dekolteli kırmızı elbisesi ve 15 cm den az olmayan topuklu ayakkabıları ile göz kamaştırıyordu. Aklıma nedense lise çağlarında aşık olduğu adamın karısı geldi aklıma. Hamur yemekten dolayı bel bölgesi kalınlaşmış, göbeği her yerden belli olan, göğüsleri sarkmış başörtülü kadın. Büyük ihtimal ile Arzu’dan 6-7 yaş daha küçüktü ama ikisini yan yana getirsek, Arzu’nun yanında ablası gibi dururdu. Görüntüsüne saplantı derecesinde takıntılı olan Arzu için inanılmaz bir işkence olurdu öyle bir bedende yaşamak. Lütfen yanlış anlamayın hiç kimseyi tipiyle, fiziğiyle, kilosuyla, görüntüsüyle, kıyafetleri ile başörtüsüyle yargılayan biri değilim. Sadece bunu yazma gereği hissettim. Küçükken görüntümle , onun bunun küçülmüş kıyafetlerini giydiğim için o kadar çok aşağılandım ki, kimseyi kilosuyla, boyuyla, kıyafetleri ile yargılamamayı bilirim. Eğer yargılarsam onlardan birine dönüşürüm… Onlardan birine dönüşmektense… Beraber akşam yemeği yedik. Yemekleri anlattı tek tek bana. Nasıl yapıldıklarını, nereden alındıklarından bahsetti. Konuşacak başka bir konu bulamamıştı galiba. Belki de gergindi. Yıllar sonra ilk defa bir partiye katılacak olmanın verdiği gerginlik vardı üzerinde. Gideceğimiz yerde benim yaptığım işi birilerinin bilip bilmediği şüphesi belki onu germişti. Bunu dillendirmiyordu ama ben böyle düşünüyordum. Yalnızlığın başka bir sorunu başkası yerine düşünmek… Aslında kadınları tanımıyordu. Erkekler isim verirler, şununla takıldım, bununla şöyle oldu. Erkekler bu konuda diğer erkeklere hava atmaktan kendilerini sürekli övmekten asla vazgeçmezler. Kadınlar ise isim vermezler ve kendileri ile ilgili bilinmesini istemedikleri her şeyi iyi saklarlar. Bir kadın birine bir şeyler anlatıyor ise bilinmesini istiyordur. Bilinmesini istediği bir şeyi asla ağzında tutamaz. Birçok kadının ve erkeğin kimseye söyleyemediği karanlık sırları ve arzuları vardır. Yemeğimizi yedikten sonra özel şoförüyle partinin yapılacağı mekana gittik. Akşam yerini geceye doğru bırakmaya başlamıştı. Mekanı şöyle bir göz attığımda erkekler çok şık ve kadınlar da çok çekiciydi. Neden bana kıyafet gönderdiğini şimdi daha iyi anlamıştım. Aslında bir parti değil bir meydan okumaydı. Kim kilo almış, kimin sevgilisi var. Kim kiminle nerede ne zaman. Arzu’nun yanında duruyordum. Birkaç insanla selamlaştık. Ben Arzu’nun yanında duruyordum ve sohbete çok dahil olmuyordum. Zaten benim konuşabileceğim konular değildi. Beni Arzu, ‘Erkek arkadaşım’ diye değil ‘Arkadaşım’ diye tanıtıyordu. Bu beni çok bozmadı. Umurumda da değildi nasıl tanıttığı. Eğleniyormuş, harika vakit geçiriyormuş gibi görünüyordum ama aslında oldukça sıkıcı kasvetli bir yerdi. Ünlü bir mankenlik ajansı bana gel görüşelim uygun olursan beraber çalışırız teklifinde bulunduğunda Arzu’nun gururu okşandı. Bunu suratından okuyabiliyordum. Fakat kibarca ret ettim. Belki işimi daha fazla global bazda duyurabileceğim bir seçenekti ama yine de istemedim. Pek bana uygun olmadığını düşünüyordum. İnsanlar yiyorlar ve içiyorlardı. Su gibi alkol tüketiyorlardı ve ilk baştaki kasıntı hava dağılmaya başlamış şen kahkaha sesleri duyuluyor ve insanlar daha sesli konuşuyorlardı. Sade soda, tuz ve limon üçlüsüyle akşamı geçiriyor ve hayatımda ismini ilk defa duyduğum pahalı atıştırmalıkların tatlarına bakıyordum. Saatler ilerlerken daha da sıcak olmaya başladı ortam. Dans pisti hareketlenmeye başladı ve insanlar eğleniyordu. Ben ise her zaman alışık olduğum yerdeydim. Eğlenen insanları uzaktan izleyen yer. Bu her zaman böyle olmuştu. Çocukluğumdan beri alışmıştım buna. Şu andaki ortamı bozmamak adına bunu size diğer bölümde bahsederim. Arzu alkolün verdiği cesaretle beni elimden tutarak dans pistine götürdü. Müziğin ne olduğu önemli değildi. Arzu kollarını boynuma doladı. Sonra da kendi bedenini bana sıkıca bastırdı. Belinden kavradım onu. O şekilde kenetlendik. Etkileyiciydi. Tek bir vücut gibi hareket ediyor birbirimize sürtünüyorduk. Sonrasında ise müzik daha da hareketlenince hafifçe kenara çekildik. Sonrasında sırtını bana döndü. Kalçalarını kıvrımlarını tam kasığımda hissediyordum. Birkaç dakika sonra aletim tamamen sertleşti ve iki kalçasının tam arasındaydı. Onun kalçalarını hissediyordum, o da benim aletimi. Hafifçe bana döndü; “Bacak aranda kocaman bir tüfek taşıdığını neden söylemedin? Ruhsatı var mı bunun?” Şen bir kahkaha attı. Daha önce Arzu’yu bu kadar sarhoş görmemiştim. Onun adına mutlu olmuştum. Kendini kontrol eden, kontrol manyaklığı tedavi edilme aşamasına gelen bir kadının biraz olsun eğleniyor olması hoşuma gitmişti. O sıkılına kadar o pozisyonda dans pistinin kenarında sallanıp durduk. Arzu ile o şekilde durmak çok, partinin en güzel yanıydı benim için. Partinin temposu sabahın ilk saatlerine kadar devam etti. Bizde oradaydık ve saatler boyunca Arzu ile tek vücut olarak dans ettik. Bazen birbirimizin dudaklarına ateşli öpücükler kondurmayı ihmal etmedik. Ortam tamamen loş ışığa döndüğünde Arzu beni ilk defa öptü. Sonrasında ise devamı geldi. Sevgili gibi takılıyorduk ve bu benim hoşuma gitmişti ama kendimi çok fazla kaptırmamak adına düşüncelerimi ve hislerimi dışarıda tutmaya çalışıyordum. Parti bittiğinde Arzu’yu arabasına kadar götürdüm. Herkesin dağılma saatiydi ve sevişmeyeceğiz imajını vermek için böyle yapmıştı. Harika vakit geçirdiğini söyleyerek sımsıkı sarıldı ve dudağıma yakın bir yerden yanağımı öptü. Sonra da arkasından gidişini izledim. Ellerimi cebime koydum ve birkaç kadının ‘istersen bırakalım.’ Teklifine tebessümle ‘hayır biraz yürümeliyim, açılmam lazım.’ Diyerek kibarca ret ederek arsızların, namussuzların, yalnızların, hırlısının hırsızının, fahişesinin pezevengine hemen hemen tüm gececilerin takıldığı çorbacıya doğru giderken, telefonum çaldı. Arayan ‘Arzu’ Telefonu açtım. “Bana gelir misin? Sana ihtiyacım var.”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE