7. Bölüm

3020 Kelimeler
bir şarkıyı başa sarıp tekrar tekrar dinliyorsan, o başa sardığın şarkı değil, hissettiklerin ve hayallerin... Bu sıralar garip bir hüzün var üzerimde. Onun üstesinden gelebilmek için gece uyumadan, uykuya kalmadan hemen önce çocukluk anılarımı hayal ediyorum ama onlarda canımı daha fazla acıtıyorlar... Gariptir canımı çok acıtmalarına rağmen anılarım içimi huzur ve ümitle kaplıyor. Tüm yalnızlar bilir bunu, bizler uyuya kalırız... hayallerin içinde dalıp giderken. Değiştiremeyeceğim, yaşadığım kötü anıları, zihnimle değiştirmeye çalıştırıyor ve kendimi rahatlatıyordum. Oldukça yalnızım... Çok yalnızım. Evet istesem bir kız arkadaş bulabilirim ama istemiyorum. Herhangi bir sebebi yok. Bir kanka da istemiyorum... Her günüm birbirinin aynısı... Günlerin isimleri farklı. Bir döngünün içindeyim sanki. Neden bu kadar sıkılıyorum bilmiyorum. Birçok şeyin anlamı yok, anlamı olanlar da anlamlarını yitiriyorlar gibi... Hayat oldukça anlamsız, yalnızlıklarla çeşitlendirilmiş, ve büyük bir kabusu andırıyor. Sadece uyurken yaşadığımı hissediyorum, tam uyandığım anda sanki kabus tekrar başlıyor... Uyurken yaşadığını hissedenler burada mı? Sence hayatın anlamı var mı? Biraz kitap okuyayım diyorum ama okurken kendimi geçmişimi düşünürken, kendi içimde kaybolurken buluyorum kendimi. Sana da böyle oluyor mu? Kendi hayatımın labirentinde kaybolmuş gibi hissediyorum. Kendimi, çocukluğumu arıyor ve bulamıyorum. Bulamadıkça daha da kayboluyor ve çıkmaz yollardan sonsuz bir çıkmaza doğru şekilleniyorum. Yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak istiyorum... Dün rüyamda gölgemin intihar ettiğini gördüm... Huzurlu bir andı... Oldukça huzurlu... Gülerek ve mutlu uyandım... Sonrasın da gerçek bir hüzün... Pazartesi günü o öğretim görevlisinin dersi vardı. Ciddi problemli bir kadındı. Adete terör estirirdi ve erkeklere karşı oldukça sert davranırdı. Çok hırslı bir kadındı ve istediğini kopartan bir yapısı vardı. Görünüşü oldukça çekiciyken, maskülen giyimini ile farklı bir hava yaratıyordu okulda. Yaşı zannediyorum ki, 27-28 filandı. Çünkü liseyi bitirdiği sene üniversiteye girmiş, zaman kaybetmeden yüksek lisansını tamamlar tamamlamaz da, öğretim görevlisi oluvermiş ve hemen kadroya girmişti. Yıllardır kadroya girmek isteyen önünde beş altı kişi varken. Belki bir torpili vardı. Bu okulun içinde bir söylentiydi ama bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Kocası da bizim okulda oldukça önemli biriydi. Arada dersimize girerdi ama çok nadir. Mülayim ve oldukça anlayışlıydı. Yoklama almazdı, sohbet ederdi, güler yüzlüydü. Kadın tam bir şeytan iken, kocası ise tam bir melekti. Adem ve Havva'dan beri... Sadece bir espri, hemen bu satırları okuyan bayanlar çıkartmayın tırnaklarınızı lütfen... Hep böylemi olur acaba? Bir taraf şeytanken, bir taraf melek mi olur? Senin şeytanın kim? Benim şeytanım belli... Pazartesi dersine girmek için çok erken kalktım. Öğretim görevlisinin derse hangi dakika gireceği belli olmazdı. Kendinden sonra geleni de derse almazdı. Öğretmenimizin kalp krizi vefatı nedeni ile vekaleten gelmişti ama bize o iyi adamdan sonra kan kusturmaya yemin etmiş gibiydi. Sanki adamı biz öldürmüştük. Ama kocasının konumu sayesinde istediği gibi at koşturuyordu. İsmi Buketti ama kendisi hiç bukete benzemiyordu. Herkes ondan çekiniyordu ve insanları notla tehdit etmekten asla çekinmezdi. Sinirlendiğinde; "İsterseniz kağıdınız 100 olsun dersimden asla geçemezsiniz." diyerek sınıftaki herkese racon keser, posta koyardı. Ön sırada ve kalabalığın içinde olmadığım için çok fazla fark edilmezdim. Bu konuda biraz olsun ustalaşmıştım. Çocukluktan kazanılmış bir yetenekti. Kalabalığa karışmak konusunda üstüme yoktu. Tek sorunum fiziğimdi. Derste yine en arka sıraya oturdum. Defterim ve kalemim hazırdı. Hocayı dinleyecek, not tutacak sonrasında ise dersin bitmesini bekleyecektim ve bu fırtınayı da başımdan savuşturacaktım. Devamsızlık sorunum yoktu ama harcamak istemiyordum. Derse beş dakika önce gelmişti. Sinir edici ses tonuyla "Günaydın." dedi ve kimsenin suratına bile bakmadan kürsüye doğru yürüdü. Ondan sonra iki kişi sınıfın kapısını açtılar... Öğretmen karşılarındaydı. "Ben size benden sonra derse girilmeyecek demedim mi?" diyerek kükredi. "Hocam sizin sınıfta olduğunuzu bilmiyorduk daha 3 dakika var..." diye karşılık verdi. "İşte şimdi sınıfta olduğumu gördün, çıkabilirsiniz." dedi ve arkasını döndü çocuklara. Oldukça kötü bir durumdu... Derse başladı ve sert sesiyle dersi anlatıyordu. Asla ara vermez ve üç saatlik dersi kısa bir sürede anlatır ve giderdi. Bazen de uzattıkça uzatır insanlara işkence yapardı. Böyle durumlar bir çok öğrenci arkadaşımı sıksa da ben buna alışkındım. Hatta çabuk bitmesine sevinirdim dersin. Dersin sonlarına doğru; "Geçen haftaki ödevleri değerlendirdim. Birçok arkadaşınız kendini akıllı sanıyor. Yapay zekaya ödev yaptırmak ta ne demek!" Gözlerini üzerimde gezdiriyordu; "Kaan?" İşte istemediğim sahne ile karşı karşıyaydım. Geldiği günden beri karşılıklı tek kelime etmemiştik. "Efendim..." "Neden ödevini yapay zekaya yaptırdın?" "Vaktim yoktu, bende hiçbir şey yapmamaktan ise, bunu hazırlayabildim." Yalan söylesem daha da köpürecekti. "Bütün arkadaşların salak, bir sen mi akıllısın? İnsanlar bu ödev için haftalarca çalıştı," Hiçbir şey söylemedim. Karşılık vermemek çok daha mantıklıydı. "Haklısınız, eğer uygun olursa yeni bir ödev alabilirim." "Elbette tekrardan yapacaksın. Aslında sana koca bir sıfır vermek lazım ama yine de vicdanım... Siz yine beni kötü bilin. Sıfırcı Buket deyin arkamdan olur mu?" dedikten sonra gözlerini üzerimden çekmeden; "Saat 11.40'de odama gel, yeni ödev seçeceğiz ve baştan yapacaksın! Eğer onda da hileye hurdaya başvurursan vizede 100 üzerinden değil 70 üzerinden değerlendiririm sınav kağıdını." "Nasıl isterseniz, saygısızlık yapmak gibi bir niyetim yoktu." Tartışmayı daha fazla uzatmak istemedi. Sonra da dersi bitirdi. Saat On bir buçuğa kadar oyalandım okulun içinde. Sonrasında kapıyı çaldım. Sinirli bir şekilde telefonla konuşuyordu ve eliyle çık çık yaptı bana. Bu kadının siniri gerçekten de sinir bozucuydu. Allah kocasına sabır versin diye geçirdim içimden. Kapının önünde beklemeye başladım. Sesi dışarıdan duyulmuyordu. Birkaç adım ileri geri yürüyordum. Oldukça sıkıcı bir bekleyişti. Tüm gün mü bekleyecektim bu kadını. Kapı açıldı; "Duymuyor musun? Saatlerdir sana sesleniyorum. Gel içeri." "Duymadım..." "Kapıyı kapat." Emir eriymişim gibi emir yağdırmaya devam ediyordu ve gerçekten de bu durum sinirimi bozmaya başlamıştı. Bir an önce oradan ayrılmak hatta kurtulmak istiyordum. Mümkünse bu kadının suratını bir daha görmemek istiyordum. "Otur..." Emirleri bitmiyordu. Gösterdiği yere oturdum. Bu işkence sona ermesini bekliyordum. "Kendini zeki mi sanıyorsun Kaan?" "Hayır, sınıftada söylediğim gibi, vaktim yoktu ve ödevi yapay zekaya yaptırdım. Özür dilerim. Amacım dalga geçmek değildi. Verdiğiniz ödevi yapmamanın daha büyük bir saygısızlık olacağını düşündüm." "Benden ek süre isteyebilirdin, bu kadar anlayışsız birimiyim?" "Evet anlayışsız birisin." Dememek için dilimi damağıma yapıştırdım, sonrasında ise. "Haklısınız, dürüst olmam gerekirdi." "Senin gibileri iyi bilirim ben, sırf kızlar için spor yapan, kızları yatağa atmak için etrafında pervane olan, sonra da işi bitince o kızları bir kenara fırlatıp atanları iyi tanırım. Senin gibiler ağızlarından çıkan her cümle yalandır. Belki de bu ödevi sınıfta sana aşık olan bir kıza yaptırmak istedin, o da vakti olmadığından yapay zekayı kullandı!" "Buket Hocam konunun bununla ne alakası var?" "Konuşma, bana cevap verme, karşında arkadaşın yok senin." Ses tonun volümü gittikçe artıyordu. "Nasıl olsa ben partileyeyim, iki tane kızla daha fazla vakit geçireyim, ödevide yapay zekaya yaptırırım, Hoca zaten nereden anlayacak! Köylü kurnazı bir çocuksun. Senin güttüğün koyun kadar, biz çoban eğittik. Şu cüsseni görseler, seni adam zannederler. Kişisel gelişimini tamamlamamış hala aklı orta okulda kalmış bir tipsin." Yüklendikçe yükleniyordu. "Adam mısın sen?" diye soru sorduğunda hiçbir şekilde cevap vermedim. "Müsaadenizle..." dedikten sonra ayağa kalktım... Bu sohbetin sonu iyiye gitmiyordu. Saldıracak mıydı? Isıracak mıydı? Asıl önemlisi de aşıları tam mıydı? "Otur yerine yoksa seni geçirmem, gel buraya, okulun uzar, ben buradayken asla diploma alamazsın." Diye bas bas bağırmaya devam ediyordu. Odasının gerçekten de sağlam bir ses yalıtımı vardı. Odanın içinde sesi yankılanıyordu. "Adam mısın sen..." "Sana diyorum sen adam mısın? Üç gün sonra evlenince karın sana bağırıncada böyle kaçacak mısın? Şu cüsseye bak, seni de gören adam sanır. Kedi yürekli seni." "Seni annen baban böyle mi eğitti. Baban oğlum oldu diye ne kadar sevinmiştir. Yetiştire yetiştire bir gay yetiştirmişler. Vurduruyor musun oğlum sen?" Elimi kapının kulpundan çektim. Sonra da odasının kapısını kilitledim. Sonra ona doğru dönerek bir kaç adım attım ve gözlerini gözlerime kilitledim. "Ne oluyor? Neden kapıyı kilitliyorsun?" "Kes sesini! Sen adam görmemişsin, şimdi sana adamlığımı göstereceğim, sen iyi sikilmediğin için böyle asabisin, seni şöyle adam gibi sikeyim de, seni sikmeyen herkese adam değilsin, gay mısın? ılık mısın? demezsin bundan sonra. Akıllanırsın ve bu öfken geçer! Pamuk gibi olacaksın birazdan." "Yapma... Bak ben evliyim... Tamam özür dilerim senden, fazla ileri gittim." "Lütfen Kaan, Özür dilerim..." "Öyle demek istememiştim. Hata yaptım." Sözlerini kesik kesik söylemeye devam ediyor ve ses tonundaki korku ve heyecan birleşmişti. "Alacağım senin şu anlamsız egonu ve sinirini." Ayağa kalkmıştı ve boyu yalnızca göğüs hizama geliyordu. Avuç içlerini bana doğru açmış ve çaresiz gözlerle bana bakıyordu. Başına ne geleceğini biliyordu. İyice yaklaştım. Artık kaçabilecek yeri kalmamıştı. "Bir daha söylesene! Sen adam mısın? Desene..." "Özür dilerim öyle söylemek istememiştim." Saçından sıkıca kavradım. Bir anda kitlendi. Ne yapacağını şaşırmıştı. Karşı koyamıyordu. İlk defa birisi ona karşı geliyordu belkide... "Bırak beni, canım çok yanıyor, özür dilerim... Lütfen yapma!" Sol elimle saçını parmaklarımın arasına sertçe dolayıp çekip onu hareketsiz bırakırken, diğer elimle de pantolonumu çıkartıyordum. "Ne yapıyorsun... Yapma lütfen. Özür dilerim. Böyle bir şey yapma. Bak ben evli bir kadınım. Kocam bunu duyarsa seni yaşatmaz!" "Kocanın tüm sapıklıkları, genç kız sevdası tüm okulun dilinde! Senin sinirin kocanın seni değil, genç kızları sikmeye çalışmasından kaynaklı! Üniversiteyken seni patlattı, üzerine kaldın. Sonra da evlenmek zorunda kaldı seni değil mi?" "Ne diyorsun sen ya! Kendine..." Saçını sertçe çekerek susturdum. "Üniversitede kaçıncı sınıfta göz koydun kocana? Seninle tanıştıktan sonra mı boşandı, yoksa dul muydu?" Saçlarını iyice çekerek onu dizlerinin üzerine çökmesini zorladım. Şimdi daha da ufak görünüyordu. "Lütfen yapma, başın belaya girecek, her şeyi unutalım. Seni şikayet etmeyeceğim! Bak ne istersen yaparım, istersen bir daha dersime gelme, geçireceğim seni. Sadece vize ve finale gel!" Penisimi tuttum ve dudaklarına doğru bastırmaya başladım. Hiçbir tepki vermiyordu. Dudaklarını sıkıca kapatmıştı. Gözlerini kapatmıştı ve görmek bile istemiyordu. Kafasını sağa sola çevirerek bundan kaçmaya çalışıyordu. Çenesini avuçlarımın içine aldım. Baş parmağım ve işaret parmağımla yanaklarına sıkıca bastırdığımda dudakları bir anda açıldı ve yarağımı ağzına doğru götürdüm. Ağzının içinde hafif hafif ilerleme kaydettiğimde, yanaklarına bastırmayı bırakarak saçlarını iki elimle kavradım ve ağzına giriş çıkışlar yapıyordum. Dizlerinin üzerinde dururken gözleri gözlerime bakıyordu. Yalvarıyordu gözleri yapma diye. Bu benim iştahımı daha da açıyordu. Bu kadar aciz duruma düşmesinden hayvani bir haz alıyordum. Zevk alıyordum ona işkence etmekten. Böylesine insanların yüreğine korku salan bir kadına bu korkuyu yaşatmak... Saçlarından kaldırdım ve masasına doğru domalttım. Çırpınıyordu ama faydası yoktu. Elimle ensesinden bastırırken diğer elimle pantolonunu çıkartmaya çalışıyordum. Biraz zor oldu ama sonunda başardım. Yapma demeye devam ediyordu... Yalvarıyordu... Gariptir yalvarmasından büyük bir zevk alıyordum. "Kaan yalvarırım yapma, lütfen beni bırak." "Evliyim ben..." "Lütfen artık git," "Bu kadar yeter!" "İstemiyorum..." "Çok canım yanıyor..." "Kaan lütfen yapma, bak git bunların hepsini unutalım. İstemiyorum!" "Seni şikayet etmeyeceğim, dersimi aldım. Bir daha sana böyle şeyler söylemeyeceğim. Başın derde girecek. Yakma gençliğini. Söz veriyorum şimdi beni bırakırsan buradan gitmene izin vereceğim." Bacakları ile direnmeye çalışıyordu ama yorulmuştu artık. İlk başta verdiği sert tepkiler bitmişti. Daha yavaş ve daha güçsüz tepkiler vermeye başlamıştı. Benim gibi bir aygırla 160-155 arası 50 kilo bir kadının mücadele etmesi imkansızdı. Bunun o da farkındaydı. Bacaklarını hafifçe açtım... Kalçaları karşımda duruyordu. Üzerine doğru eğildim... Yarağımın kafasını vajinasına sürtmeye başladım... Sertçe ve hızlı bir şekilde aynı ritimde penisimin başını, vajinasına sürtüyordum. Penisim tamamen sertleşmişti. Demir gibi olmuştu. Koca yarağımın tadına birazdan bakacaktı. Buket kaderine razı gelmişçesine fiziksel olarak karşı koyamıyordu. "Lütfen, yapma, başın belaya girecek," "İstemiyorum, Hayır Kaan!" "İstemiyorum lütfen!" "Senden hoşlanmıyorum, ben seks sevmiyorum!" "Evet haklısın bende cinsel soğukluk var, erkeklere karşı hiçbir şey hissetmiyorum! Kocamlada herhangi bir seks hayatımız yok! Onun başkaları ile ilişki yaşamasına bu yüzden göz yumuyorum." "Ben seks yapmayı sevmiyorum. Lütfen Kaan, bırak beni, git artık! İstemiyorum!" "Lütfen Kaan, çek git, bu olay burada kapansın. Başın derde girecek. Daha çok gençsin hapse gireceksin. Devam edersen, herkese anlatacağım, bana tecavüz ettiğini." "Lütfen bana bir şey yapma, sana yalvarıyorum..." Bu cümleleri tekrarlayıp duruyordu. Kaderini kabullenmişti. Yarağımın kafasını vajinasından içeriye sokmaya başladığımda... Kısık bir çığlık attı, nefes alış verişleri sıklaşmıştı. Vajinası sırılsıklam olmuştu. Yarağımın hepsini alıp alamayacağını merak ediyordum. Penisimi vajinasına alıştırmaya başladım. Dakikalarca önce kafasını sokup çıkarttım. Sonrasında da yavaş yavaş penisimi içinde ilerletiyordum... Nefes alış verişleri derinleşmiş ve sıklaşmıştı. Artık sözle de karşı gelmiyor ve zevk aldığı anlaşılıyordu. Aldığı zevk, gurundan sinirini yenmişti. Penisimi amından çıkardığımda rahatlarcasına bir ses çıkartıyor, tekrardan içine soktuğumda ise derin bir çığlık atıyordu. Kafasını tutmayı bıraktım ve iki elimle belinden tutuyordum. Sert darbelerle içini delmeye başladığımda kendini tamamen zevke bıraktı. Vahşice çığlıklar atıyor ve inliyordu. Sertçe girip çıkıyordum dar ve sıkı vajinasına. Köklüyordum penisini içinde ve delirmişti. Vurduğum sert darbeler nedeni ile masanın üzerinde ne varsa birer birer aşağıya düşüyordu. Haklıydı ve gerçekten de sevişmediği belliydi. Bu kadar dar bir vajinaya sahip olması teorik olarak mümkün değildi. Belki de irsiydi. Artık duygularına kontrol edemiyordu Buket. Vajinası sırılsıklam olmuştu. Sert ve aynı ritimdeki giriş çıkışlarımla kendinden geçmiş bir vaziyette inliyordu. Tüm gücümle yarağımı içine sertçe itip hızla geri çıkartıyordum. Makine gibi sikiyordum onu aynı ritimle. Onu siktikçe kendinden geçmeye çoktan başlamıştı ve orgazma çok kısa bir süre içinde ulaştığında kendini ciddi derecede kasıp kilitledi. Vajinasının kasılmalarını penisimde hissediyordum... Masaya sırt üstü yatırdım ve ellerimle boğazını sıkarak tekrardan içine girmeye başladım. Çok sert sıkmıyordum boğazını ama yine de biraz nefessiz bırakıyordum. Buna delirmişti ve canının yanması hoşuna gidiyordu. Suratını tokatlarken soru sormaya başladım. "Uslu bir kız olacak mısın bundan sonra?" "Olacağım..." bir tokat attım suratına ve saçı başı dağıldı. "Bir daha bana bağıracak mısın?" "Asla... Özür dilerim..." Bir tokat vurdum suratına... "Bir daha bana saygısızlık yapacak mısın?" "Yapmayacağım... Özür dilerim Kaan..." Bir tokat daha attım yanağına. "Benim Adım Kor..." "Evet Kor, unuttum özür dilerim..." Bir tokat daha attım. Suratı attığım tokatların etkisi ile kıp kırmızı olmuştu. Onu masanın üzerinde sikerken, baş parmağımı ağzına verdim. İştahla baş parmağımı yalamaya başladı. "Şimdi kucağıma gel, ve yarağımın hepsini içine al. Marifetlerini görmek istiyorum. Bu maskenin altındaki yarak delisi orospuyu görmek istiyorum... Kocanın seni sikmemesi büyük kayıp, oldukça sağlamsın." Sırt üstü yere uzandım... O da kucağıma geldi. Sırtı bana dönüktü. Yarağımı tek hamlede içine aldı. Üzerindeki gömleği hala çıkartmamıştı. Yarağımın üzerinde zıplıyordu. Dakikalarca üzerimde zıpladı... Sonrasında sarsıla sarsıla boşaldığında öyle bir bağırdı ki, dışarıdan birilerinin bizi duyabilirdi. "Yavaş biraz! Okulda senin odandayız!" "Haklısınız, öyle bir aklımı başımdan aldınız ki, hiçbir şey düşünemiyorum." Derken hareketsiz bir şekilde kucağımdaydı. "Nefesimi kestiniz Kor..." "İyi ki beni dinlememişsin, iyi ki beni sikiyorsun... Senin gibi bir erkek görmedim!" Biraz soluklandıktan sonra yüzünü bana doğru dönerek tekrardan kucağıma oturdu. Penisimin hepsini içine aldı. Sonra da bana doğru eğildi... "Sizi boşaltabilmek adına tüm kadınlığımı göstereceğim..." Üzerimde sert bir şekilde zıplamaya başladı. Tüm gücüyle zıplıyordu. İçine beni alırken artık zorlanmıyordu. Vajinası alışmıştı ve alev alev yanmaya devam ediyordu. Üç dört dakika geçmeden titreye titreye tekrardan boşaldı... Vajinasının kasılmaları çok fazlaydı... "Yarağınızı emmek istiyorum, artık dayanamayacağım, lütfen!" "Daha fazla alamayacağım içime... Daha fazla... Tükendim..." Kafamı salladım. Üzerimden kalktı. Ayağa kalktım. Sonra da gittim koltuğa oturdum. Dizlerinin üzerinde yanıma geldi ve penisimi elleri ile kavradı. Sonra da yalayarak, penisimi sıvazlamaya başladı. Oldukça iyi sıvazlıyordu penisimi. Sonunda ayağa kalktım... Boşalacağım dediğim de, ağzının içine ve yüzüne doğru tüm menimi boşalttım. Yüzü meniyle kaplandı. Sonra da penisimi sıvazlayarak içinde kalmış tüm meniyi vakum gibi çekti... Elimle çenesini tutarak bana doğru bakmasını sağladım. "Aferin... Temizlen, ben gidiyorum. Sonra görüşürüz Buket!" "Nasıl isterseniz... Bir daha görüşecek miyiz?" "Belki... Görüşürüz... Canım bir daha seni çekerse... verdiğin ödevi yapmıyorum, derse de bundan sonra gelmiyorum, çocuklara da fazla yüklenme..." "Tamam siz nasıl isterseniz öyle olsun..." "Soracağım bak..." "Tamam, siz nasıl isterseniz..." Hızla giyinip odasından çıktıktan sonra yürümeye başladım. Hızla okuldan çıktım. Daha demin ne yaşamıştım. Nasıl bir şeydi bu yaşadıklarım... Okulun önünden metro ile uğraşmadan taksiye bindim. Eve geldim soğuk suyla bir duş yaptım. Yaşadıklarım gözlerimin önüne gelirken, bir yandan da suyun kafamdan tüm vücuduma ve oradan da ayaklarımın dibinden gidere doğru akmasını izliyorken, bir saat önce yaşadığım o vahşeti aklımdan çıkartmaya çalışıyordum. Ben bu değildim! Böyle bir hayvan değildim... Fakat çok hoşuma gitmişti... Duştan dışarıya çıktığımda yenileme yapmam gerekiyordu kendime ama şu anda hiç sırası değildi. Kapım çaldı. Gelen Faruk'tu. Faruk içeriye girdi ve direk oturma odasına geçti. "Kardeşim, kadının kocası çok teşekkür ediyor." Diyerek ellerini iki yana açmış ve bana sarılacağı sırada, "Kocası?" "Kadının kocası..." "Ne demek bu!" "Kardeşim, Adam karısının wattpadde yazdıklarını tesadüfen okuyor, sonra da günlüğüne bakıyor. Senin hocanın böyle bir fantezisi varmış. Sonra bana açtı bu konuyu, sen nereden tanıyorsun deme, orası başka bir konu. Bende seni önerdim. Sonra senin hocan ölünce, araya hatırı sayılı kişileri koyarak senin derse girmesini sağladık!" "Kadının haberi yok muydu?" "Yoktu kardeşim ama adam bize tam olarak..." Bir yumruk atarak Faruk'u yere serdim. Yerde acı içinde kıvranırken; "Neden vurdun şimdi?" "Ne anlatıyorsun sen! Kadın tutmadı mı bizi? Kadınla anlaşmadık mı? Şimdi bu ne demek oluyor? Ters tepseydi ne olacaktı? Yada birisi sesimizi duysaydı? Kadın ya şikayet ederse! Ya adam video kaydı aldıysa!" "Saçmalama! Lütfen. Seni riske atar mıyım!" "Bu beni riske atmamış halin mi?" "Kardeşim, kadının kocası okulun en taşaklı adamlarından, karısının odasına özel ses yalıtımı yaptırdı. Karısının odasında öğrencileri götürüyor! Karısı daha kadroya geçmeden odası vardı! Adamla sözleşme bile imzaladık." "Ulan sanki adama tecavüz ettik, adamla ne alakası var! Tanıyorum kocasını, oda bizim derse giriyor! kız öğrencilere asılan bir tip! Okulda herkes tarafından sapık olarak biliniyor." "Kardeşim biraz sakin olabilir misin?" "Faruk bizi nasıl bir girdaba soktun sen! Aklımı kaçıracağım. Ulan bu yüzden hapse girersem, çıktığımda seni, senden kaç tane varsa hepinizi, sülaleni!" "Ne hapsi saçmalama... Öyle bir şey olmayacak sakin ol. Bir dinle..." "Senin neyini dinleyeyim..." O anda kapı çaldı... Kapıyı açtığımda iki polis memuru karşımdaydı! Bir anda dona kaldım. Elim ayağım boşaldı. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir şeyler soruyorlardı ama ne dediklerini anlamıyordum. Kitlenip kalmıştım karşılarında... Bölüm sonu...  "Umarım bu satırları okuyan sen iyi misin? Gerçekten soruyorum iyi misin? Seni önemsiyorum, iyi olup olmadığını önemsemiş gibi yapmıyorum. Seni gerçekten de önemsiyorum. Seni önemsememin sebebi, beni önemsediğin, yazdıklarımı okuduğun için değil, duygularını, hislerini, isteklerini, mutluluğunu, mutsuzluğunu önemsediğim için sana soruyorum. İçinden ağlamak geliyor, komik bir şey izlerken bile değil mi? Nereden biliyorsun diye sorma... Belki anlatamam! En iyi ben bilirim yalnızlığı ve yalnız bırakılmayı... En iyi ben bilirim iç sesinden kurtulmak için ölmeyi göze alanların yaşadığı ikilemi... Her şey yolunda mı? Suratında gülümseme maskesi ile mi yaşıyorsun yoksa benim gibi? Tüm gerçekleri ve trajediyi içinde mi saklıyorsun? Belki bir gün seninle yalnızlıklarımız buluşur, Belki yalnızlıklarımız bir gün dateye çıkar? İster misin? Uzun uzun beraber susarız, beraber susar, ve yalnızlıklarımızı konuştururuz... Yalnızlıklarımız anlaşırsa, belki bizde buluşuruz... Tüm yalnızlar, yalnız kalanlara rastlarsa zamanın birinde.... Tek bir damla göz yaşın yere düşerse... Gözlerinden kayıp gidince... Cilt bakımını yeni yaptırdığın için değil ağlamaman... Göz yaşlarımızı silecek insanların yanımızda olmamasından... Göz yaşlarımızı silecek sandığımız insanların aslında birer yanılgıdan ibaret olduğunu anlamamamızdan ağlamamalarımız... susarak yaşıyoruz... yüreğimizin içindeki haykırışlarımızı bizden başka kimse duymuyor, bilmiyor, hissetmiyor ve görmüyor... ve bir gün... kimseyle konuşmak istemezsen beni ara... uzun uzun susacağız... Kaan Kor Kunteper... 6. Bölümün sonu. Okuyan, beğenen ve yorum yazan herkese teşekkürler... 29 Kasım Cuma Günü Saat: 21.00 'da Yeni bölümde görüşmek üzere. instagram: ekapiskay eklerseniz sevinirim...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE