1. Bölüm Part 1 | Aptal
Günlerden Pazar mevsimlerden ise İlkbahardı. Havanın bütün güzelliği ağaçların yapraklarına vuruyor, çiçekleri aydınlatıyordu. Yeni yeni çiçeklenmeye başlayan meyve ağaçları etrafta hoş bir görüntü oluşturuyordu.
"Günaydın Nusret Amca." Ali her sabah olduğu gibi bakkala ekmek almaya gelmişti. Kız kardeşi, Günce; her zaman olduğu gibi ekmek almaya gitmemek için büyük bir savaş vermiş en sonunda abisini bakkala yollamıştı.
"Günaydın Ali. Nasılsın?" Nusret Bey sandalyesinde oturmuş, gözleri yarı açık bir şekilde uyukluyor, girişte hemen solda duran ekmek dolabının üzerine yerleştirdiği küçük tüplü televizyonuna bakıyordu. Ali'nin bakkaldan içeri girdiğini gören adam irkilmiş ve yarı açık olan gözlerini tam olarak açmıştı.
"İyiyim Nusret Amca. İş, güç, koşturuyoruz işte." Nusret Bey başını 'iyi iyi der' gibi salladı. Seviyordu bu oğlanı, efendi çocuktu Ali. Çalışkandı ve azimliydi.
Ali ekmek dolabından aldığı iki ekmeği kasanın hemen önündeki ahşap masaya koydu. Nusret Bey olduğu yerde hareketlenip önce elini dili ile ıslattı ardından poşeti alıp açtı. Islak olmayan diğer eli ile ekmekleri koydu poşete.
"İyi iyi." Ali elinde tuttuğu iki lirayı Nusret Beye uzatıp bakkalın çıkışına doğru adımladı.
"Babana selam söyle." Arkasından bağıran adama ise elini kaldırdı.
"Aleyküm selam." Altında basit bir eşofman altı üzerinde ise siyah bir tişört vardı Ali'nin. Saçları yeni kalkmış olmanın verdiği dağınıklık ile duruyor düzeltilmemişti. Pek umursamıyordu genç adam. Bakkala 30-40 adım uzaklıkta olan evlerine vardığında ileride duran siyah pahalı araba dikkatini çekti.
Kaşları çatıldı, gözlerini kıstığı için bakışları küçüldü. Nüzhet'lerin evinin önündeki bu araba neyin nesiydi bilmiyordu.
"Abiii, hadi öldük açlıktan seni bekliyoruz." Kardeşi Günce evin camından bağırdı kapıda dikilen abisine. Ali olduğu yerde bir iki adım attı ama bakışları hala siyah arabadaydı.
"Abiiii." Diye cırladı pencereden Günce. Ali bu sefer sinirlenmişti. Ama Günceye değil siyah arabaya. Çünkü Nüzhet salına salına evin bahçesinde görünmüştü. Üzerine giydiği dizinin üzerindeki mavi elbisesi, ona ayrı bir hava katan ve aşık olduğu saçları uçuşarak arabanın yanına vardı.
Önce gülümsedi Nüzhet, hiçbir zaman Ali'ye sunmadığı o gülümsemeyi bir başkasına sundu. Canı yandı Ali'nin ama alışmıştı. Gerçek olmayacak şeyleri hayal etmeye, umut etmeye alışmıştı.
Nüzhet önünde duran siyah arabanın kapısını açtı. Zenginlik kokan arabanın içine, hemen Sinan'ın yanına oturdu ve Sinan'ın yanağına bir öpücük kondurdu.
Ali karşısında gördüğü manzara ile ne yutkuna bildi ne de nefes alabildi. Hiçbir şey yapamadan öylece izledi karşısında olan biteni. Nüzhet yine yıkıp geçmişti yüreğini, ezmişti, hiçe saymıştı. Doğru ya her zaman yaptığı şeylerdi bunlar.
Altındaki arabayı çalıştırdı Sinan. Nüzhet ise emniyet kemerine uzandı, göğsünün üzerinden geçirdi ve yuvasına oturtturdu kemeri. Tık diye gelen sesin ardından yerine rahatça yerleşti Nüzhet. Sonra birini farketti, Ali'yi. Ali, her fırsattı aşkını gözleri ile anlatan Ali. Ali pür dikkat onları izlerken oturduğu yerde rahatsızca kıpırdandı Nüzhet.
Sinan ise olan bitenden habersiz öylece sürdü arabayı. Ali olduğu yerde sevdiği kadının gidişini izledi. Nüzhet ise sadece rahatsızlık duydu, o da yalnızca bir kaç saniye sürdü. Ardından hiçbir şey olmamış gibi devam etti.
Giden arabanın ardından elleri yumruk oldu Ali'nin. Ne sanıyordu ki. Daha aşkını dile getiremediği kadından ne bekliyordu ki. Tam bir korkaktı. Her şeyden kaçan, bir şeylerin arkasına sığınan bir korkak. Başka bir şey değil.
"Oğlum, hadi Ali. Seni bekliyoruz yavrum." Ne kadar süredir bahçede olduğunu ve annesi ile kız kardeşini beklettiğini bilmiyordu Ali. Annesinin seslenmesi ile durduğu merdivene baktı daha sonra da bir iki adım atıp evin içine girdi.
O adam, Nüzhet'in arabasına bindiği adamı düşündü, acaba sevgilisi miydi? Ya da işten bir arkadaşı mıydı? Öyle olamazdı, çünkü Nüzhet alelade bir dükkanda satış elemanıydı. Bu kadar pahalı arabaya sahip bir arkadaşı olamazdı. Kimdi o zaman bu adam? Ali'nin beynini kemiriyordu bu cevapsız sorular.
"Nüzhet kaltağını gördün mü anne?" Evin mutfağına girerken kardeşinin, Günce, sesini duyması ile durakladı. Kapı dinlemek hiç hoş bir davranış değildi biliyordu ama engel olamadı kendine.
"Gördüm gördüm. Yine bulmuş zengin birini." Annesi hoş olmayan, tiksindindiğini belirten bir ses tonu ile söyledi cümlelerini. Ali anlayamadı bir süre.
"Aman tövbeler olsun. Onunla bununla yatıp kalkıyor. Para yaptırıyor bunları kızım para." Ali daha fazla dayanamadı annesinin söylediklerine. Elinde ekmek poşeti, bir hışımla girdi mutfağa. Oğlunun mutfağa girdiğini gören Nurgül Hanım söylediklerini duydu mu diye oğluna baktı. Ama onun anlamasına kalmadan Ali açtı ağzını.
"Kimsenin dedikodusunu yapmayın diye kaç defa söyledim size!" Elindeki ekmeği masanın üzerine bıraktı. Çoktan kaşları çatılmıştı. Sevdiği kadın hakkında duyduklarını artık taşıyamıyordu.
"Oğlum doğruları söylüyorum. Herkes Nüzhet'in ne olduğu biliyor. Yollu-"
"Ana!" Ali kükredi adeta mutfakta. Nurgül Hanım oğlunun bu tepkisine şaştı kaldı. Ne olmuştu bu oğlana, anasına bağıracak, sesini yükseltecek kadar ne olmuştu? Daha önce başkaları hakkında dedikodu yaparken de yakalanmıştı Nurgül Hanım ancak hiçbirinde bu denli bir tepki görmemişti oğlundan. Değişen neydi?
"Abi sakin ol." Abisinin yaptığını hazmedemedi Günce. Konuşması gerektiğini hissetti. Ali'nin gözleri deli gibiydi, ateş saçıyordu.
"Bir daha kimse hakkında dedikodu yaptığınızı duymayacağım." Asıl sinirlendiği ve kızdığı şeyin bu olmadığını Ali de, Nurgül Hanım da, Günce de biliyordu. Ali kahvaltı masasına oturmadan hızla çıktı mutfaktan. Odasına doğru adımladı. Öyle sert attı ki adımlarını, ev sallandı. Odasının kapısını yine aynı hışım ile açıp kapadı. Odanın kapısının çarpma sesinden dahi anlamıştı Nurgül Hanım bir şeylerin ters gittiğini.
Aklına gelen düşünceleri def ediyor düşünmek istemiyordu kadın. Yakıştırmıyordu oğluna. Oğlu; mahallenin dilinde iyi bir şekilde anılmayan, para için her şeyi yapan bu kıza gönlünü kaptırmış olamazdı. Düşünmek istemedi. Evin huzurunun kaçtığı gibi Nurgül Hanımda kaçtı mutfaktan.
Ali odasına girdiği gibi burnundan soludu.
"Çık lan kalbimden." Elini tişörtünün üzerinden kalbine götürdü. İstemiyordu bu zehirli aşkı. Ne onu sevmek ne de onu düşünmek istemiyordu. Lanet olsundu böyle sevmeye. Nasıl düşmüştü bu ateş kalbine bilmiyordu. Onu, Nüzhet'i ilk gördüğü gün aklına geldi.
Geçmiş Zaman - İlk Karşılaşma
"Yeni birileri taşınıyor galiba Osman Amcanın ikinci katına." Mahallenin dedikoducu kadınları kaldırıma oturmuş, bir yandan çekirdek çitliyor,
bir yandan da milleti çekiştiriyorlardı.
Ali mahalle de evlerinin bulunduğu sokağın köşesini dönmüştü o sıra. Öyle alelade bir şekilde yürüdüğü yolda durakladı.
Karşısında gördüğü manzarayla tutuklu kalmıştı. O ahu gözlerini görmüştü önce Nüzhetin, omuzunun biraz altında biten ve kat kat kesilmiş saçları bir oyana bir buyana savruluyor, sırtını vuruyordu. İnce beli, ah o ince beli ve üzerindeki kırmızı elbise ile o kadar uyumluydu ki, olduğu yerde bir iç çekti Ali. Sonra kalbinden vuruldu Nüzhet'in bir gülüşü ile.
Neydi bu yaşadığı, İlk görüşte aşk mı? Neydi bu kalbini kasıp kavuran hisler? Vücudu alev alıyordu sanki Ali'nin. İlk kez böylesine bir his ile kavruluyordu bedeni.
Nüzhet ise her şeyden habersizdi, artık daha fazla barınamayacakları eski mahallelerinden kurtulmuş yeni bir mahalleye taşınmışlardı. Başını soluna çevirdi Nüzhet ve o da Ali'yi gördü.
Pür dikkat onu izleyen Ali'yi süzdü gözünün ucu ile ve dudaklarında samimiyetten uzak bir gülüş hakim oldu. O gülüşün arasından ise içindeki hisleri anlatan bir kelime döküldü.
"Aptal."