3

1629 Kelimeler
3 İki kadın ve bir adam dağıttığım odayı sessizlik içinde hızlıca toparlarken bir kez olsun yüzüme bakmamışlardı. Kırık komodini, fırlattığım bibloyla çalar saati odadan çıkarmışlardı. Artık içerisi çok daha boştu. Çıkmadan önce kadınlardan biri karşımda durup ellerini önünde birleştirdi. Yüzünden memnuniyetsizlik akıyordu. İçinde bulunduğu durumdan en az benim kadar huzursuzdu. “Başka bir isteğiniz var mı?” Kelimeleri bile ağzından zorla çıkıyordu. Başımı iki yana salladım. Hepsi temizlik malzemeleriyle beraber odayı terk edip beni yalnız bıraktıklarında içeride çiçekli bir deterjan kokusu hâkimdi. Yatağa oturduğumda yeni serilen çarşaflardan gelen yeni kumaş kokusu genzime doldu. İki gündür üstümdeki kıyafetin kirliliğinden daha çok rahatsız olsam da bedenim yorgunlukla devrilivermişti. Başımı yastığa bırakıp gözlerimi kapattım. Esneyip duruyordum, artık çenem ağrıyordu. Ayrıca birazcık uyusam açlığımı hissetmekten kurtulurdum belki. Zaten gözlerim kendiliğinden kapanıyordu. Üstüme çöken ağırlıkla ne ara dalıp gittiğimi bile fark edemedim. Diken üstünde huzursuz bir uykunun ardından gözlerimi açtığımda kapkaranlık bir odadaydım. Üstelik yeterince dinlenmiş de hissetmiyordum, resmen üstümden tır geçmişti. Yerimde doğrulurken uyumadan önce aşağı sarkıtmış olduğum bacaklarımı kendime çekip büzüştüğümü anca fark edebildim. Göğsümden düşen örtüyü de biri getirip örtmüş olmalıydı. İçeri birinin girmiş olduğu fikriyle irkilirken etrafa bakındım. Dışarıdaki ayın ışığı odayı aydınlatmaya yetmese de kapının kapatıldığını görebiliyordum. Uyurken yine kilit altına mı alınmıştım? Esneyerek gerindim. Yoğun bir mide bulantısıyla ayağa kalkarken bacaklarıma dolanan örtüyü kenara attım. Artık hafiften yağlanmaya başlamış karman çorman saçlarımı en yordamıyla geri itip gözlerimi ovuşturarak lambanın düğmesini aramaya başladım. Neyse ki takılıp düşebileceğim bir şey yoktu. Düğmeyi bulabildiğimde bir anda yüzüme vuran beyaz ışık irislerimi yaktı. “Sikeyim.” Küfrederek kapı kolunu tuttuğumda kaşlarım çatık, bütün huysuzluğum üstümdeydi. Ağzımdaki kuruluğun getirdiği iğrenç tatla yüzümü iyice buruşturdum. Kapı kolunu indirdiğimde açılacağını pek ummamıştım ama yanılmıştım. Adım attığım koridorda bütün kapılar kapalıydı. Lavaboyu bulmak için sırasıyla kapıları denerken benim kaldığıma benzer birkaç oda, kilitli birkaç kapının ardından koridorun sonuna ulaştığımda homurdanıp duruyordum. “Sizin de köşkünüzün de…” Açtığım bir diğer kapının ardında tam karşıma çıkan büyük ahşap masanın ardındaki Ural’la şansıma bir kez daha küfrettim. Odanın en büyük duvarına boydan boya kitaplarla dolu raflar sıralanmıştı. Köşkte gördüğüm diğer yerlerin aksine göz yormayan, loş, günışığını andıran, yumuşak bir aydınlatma hâkimdi buraya. Ural heybetiyle oturduğu koltuğu doldurmuştu. Üstündeki ceketini çıkarmış, beyaz gömleğinin kollarını sıvamıştı. Elinde şık bir kalem vardı, ben kapıyı şak diye açmadan önce önündeki kâğıtlarla ilgileniyor olmalıydı. Şimdi ise hafif eğik başıyla gözlerinin üstünden bana bakıyordu. Sorgular ifadesine rağmen şaşkınlığın zerresi yoktu, geleceğimden emindi. Koltuğunda geri yaslanıp elinde havalı bir hareketle çevirdiği kalemin arkasını masaya bastırdı. Bütün ilgisi benim üstümde toplanmıştı. “Gel.” “Lavaboyu arıyordum.” Kaşlarından biri yukarı kalktı, dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme belirdi. Bu karşımda sıklıkla kullandığı bir ifade olarak yer etmişti. “Hâlâ acıkmadın yani?” Kurumuş dudaklarımın üstünden dilimin ucunu geçirip alt dudağımın kenarını ısırdım. Başımı dik tutuyordum ama bu ne kadar sürecekti? Bir bataklığa karşı çırpınıyordum, battıkça kendimi öyle olmadığına dair kandırıyordum. Çaresizlik karanlığı sık sık boğazıma yapışıyordu. “Gel” dedi tekrar. Masanın diğer ucundaki acı kahve, deri koltuğu gösterdi eliyle. “Otur, sakince konuşalım.” Kaşları hafifçe yukarı kalkmış, yüzünde tüm savunmaları indirmiş bir ifadeyle konuşuyordu. Beni sahici bir ateşkese davet ettiği konusunda inandırıcıydı. Ama ben gardımı indirmek konusunda çekimserdim. Küçük adımlarla masaya doğru yürüyüp koltuğun ucuna oturdum. İçtenliğine güvenebilir miydim? Parmaklarımla oynarken onun konuşmasını bekliyordum. Kalbim hızlı hızlı atıyor, yüzüm yanıyordu. Masanın kenarında duran cam şişeden üstüne kapatılmış küçük bardağa biraz su koyup önüme bıraktı. “İşlerim çok yoğun ve tahmin edersin ki stresli. Bu sıra Nocrannia çok karışık, Shaun da önceki başkanın istifasıyla birbirine girdi. Düzeni yeni oturtuyoruz.” Nocrannia’nın ‘Şeytandan Kurtuluş İsyanı’ bittiğinden beri karışık olmadığı bir an yoktu ki. Sonunda iktidarın başındaki başkan devrilmiş, yerini alan kızı özerklik taleplerine daha fazla direnememişti. Yeterince baskı kurabilen muhalifler ayrı topluluklar kurmuştu. Beş farklı topluluk da aslında birleşme taraftarıydı ama yönetime kimin geçeceği ya da yönetimin varlığını sürdürmesi konusunda anlaşmaya varılamıyordu. Barışı Sağlama Süreci adını verdikleri son iki senede bir adım ilerleme katedilememişti. Ben kendi topluluğumun sözcüsü olarak diğer topluluklarda neler olduğunu yakinen takip ederdim ama Shaun başkente uzak ve dış dinamiklerdeki popülist söylemleriyle çok tahmin edilebilir olduğundan benim için daha geri plandaydı. Ayrıca bana çağrıştırdığı tek şey de terk edilen küçük bir kız çocuğuydu. Diğer bütün topluluklar çok daha keskin siyasi görüşlere sahipti, hamleleri daha büyük etkiler bırakıyordu. Söylemleri fevriydi. Oysa elinde bu kadar büyük bir insan gücü olan Shaun sönük, ateşleyicilikten uzak, bana göre başarısız bir siyaset güdüyordu. Başkanlarının çok daha önce istifa etmesi gerekirken resmen başarısızlığı defalarca tescillenmişken ve yöneticilik vasfının yoksunluğu böylesine barizken daha yeni zorla indirmişlerdi koltuğundan. Şayet son bölgeler toplantısına davet dâhi edilmemeleri ve ardından yeterli tepkiyi ortaya koyamayışı artık insanların sabrını tüketmişti. Seksen iki yaşında istifa eden başkanın yerine kimin geçtiğini ise henüz bilmiyordum. Resmi bir açıklama yapılmamıştı. Altı aydır bu konu gündemdeydi ve insanlar nezdinde değerini çoktan yitirmişti. “Kutan ve Akın için de işler kolay değildi. Senin pencerenden bakıldığında öyle görünmese de başlarına ne gelirse gelsin senden vazgeçmediler.” Ağzımı açmıştım ki elini kaldırarak beni susturdu. “Kutan silahlı kuvvetlere girdiğinden beri her görevde ne kadar riskli olursa olsun Valor’a gitmeye gönüllü oldu. Bana kalırsa silahlı kuvvetlere girmesinin sebebi de en başından seni arayabilmekti.” Gözleri masaya takılmıştı ama donuklaşmıştı, sanırım kendi içinde maziyi anımsıyordu. “Akın her haberi takip ederdi, senden ufak bir iz bulabilmek adına saatlerce odasından çıkmaz, çalışırdı. Kaç kez anneniz yasakladığı hâlde kaçıp varoşlara gitti sayısını hatırlamıyorum.” Annemden bahsedilince ürperdim. Bir anda üşümüştüm. Onun yüzünü, sesini, kokusunu hatırlayamıyordum. Benim için bir gölgeden ibaretti. Gözlerim dolunca dudağımı ısırıp yukarı bakarak damlaların akmasını engellemeye çalıştım. Burnum sızlıyordu. “İki yıl önce ilk açıklaman gündeme düştüğünde yaşadığının mutluluğuyla koskoca iki adam hüngür hüngür ağladılar.” Çekmecesinden çıkardığı bir kumaş mendili, sakince önüme bıraktı. Çenesini hafifçe sıvazlarken her ne hatırladıysa kahve irisleri bir an ışıldadı, dudağı alaycılıktan başka bir duyguyla, sahici bir gülümsemeyle kıvrıldı. “Sen ateşli söylemlerinin dozunu gün geçtikçe arttırıyordun.” Çünkü insanlara dokunuyordum, cesaretim onların desteğiyle güçleniyordu. “Seni oradan alıp buraya getirmeyi istiyorduk.” Dalgınlığı bir anda dağıldı, boğazını temizledi. “Yani istiyorlardı” diye düzeltti. “Ama artık çok tanınıyordun, Brocha’dan dışarı çıkmayışın ve başkanın desteğini alamamaları da engeldi tabii. Üstelik o zaman içeride çok fazla eylem vardı.” Masaya yaklaşıp, dirseklerini yasladı. Kollarını birleştirmiş, donuk bakışları tamamen canlanmıştı. Harelerine renk gelmişti. “İki senede destekçilerinden çok düşman kazandın. Valor, Fraclia ve hatta Shaun’un eski başkanı senden fazlasıyla rahatsızdı.” Valor zaten her özgürlüğe düşmandı, Fraclia da köleliği savunan, insan haklarından bihaber bir cehennemdi. İkisi de sıkı otoriter topluluklardı. Ve Shaun’un Valor’a karşı muhalif olmasının tek sebebi iktidarda kendilerinin olmayışıydı benim gözümde. Aynı bokun laciverti olarak görüyordum. “Ateşe yürüyordun. Varoşlarda senin söylemlerinle ayaklanan insanlar olduğu kadar meclislerde, konseylerde ‘Şeytanı devirdik, şimdi kâbustan uyanma zamanı’ söylemlerin yankı buluyordu.” Peşinden koştuğum değerlerin gururuyla göğsüm kabarsa da mücadelem onda aynı coşkuyu uyandırmıyordu, o bunu tehlikeli bir oyun olarak görüyordu. “Sonunda Nocrannia’nın yarısını karşına almayı başardın. Senin için Valor’da ve Fraclia’da yakalama kararı çıkarıldı.” Yutkundu. Yüzü öfkeyle kasılırken burnunun üstündeki çizgiler derinleşti. Dudakları düz bir çizgi hâlini almıştı. Elini yumruk yapmış, şimşekler çakan bakışlarını tam gözlerime dikmişti. “Bu senin infazındı ve sen durmadın. Daha cüretkâr açıklamalar yapıyordun, kimse seni geri çekmiyordu. Bu da yetmiyormuş gibi Valor’a kendi ayaklarınla, tek başına gittin.” Kimsenin beni geri adım atmaya ikna etmesi mümkünmüş gibi… İnsanlar, onların inancı en büyük silahımızdı. Cümlelerim onlara ulaşırken canımın korkusuyla nasıl vazgeçerdim? “Etiketlenmiş bir hainsin Tamay. Seni burada tutarak aldığımız risk tahmin edemeyeceğin kadar büyük. Minnetini beklemiyorum, bunu sen talep etmedin biliyorum. Ama direndiğin şeyin ne olduğunu da gör.” Yanağımdaki sıcak ıslaklık çeneme süzülürken mendili aldım. Parmaklarım soğuk, yanaklarım sıcaktı. “Biz senin düşmanların değiliz. Ben sana öfkelenmek istemiyorum, sabrım çabuk tükeniyorsa omzumdaki yüklerin ağırlığından. Ama bil ki ne kadar damarıma basarsan bas ben senin aşamayacağın bir duvar olacağım.” “Ya ben?” diye bozdum suskunluğumu. Yutkunuşlarım boğazıma takılıyor, bütün kaslarım gerilmekten ağrıyordu. “Kararlarımın, ne istediğimin hiç önemi yok mu?” Gözlerimi bir an kapattım. Yumruğumu hafifçe masaya vurdum. “İnfazdan korkmuyorsam, korktuğum şey esaretse?” Başını onaylamayarak iki yana salladı. “Çok gençsin. Kanın deli akıyor.” Sabit fikirliydi, hiçbir şekilde ikna edilemezdi. “O yüzden uyumasan da, yemek yemesen de, bağırıp çağırsan da bir işe yaramayacağını da anlamıyorsun. Sen seni korumaya çalışan insanlarla çatışıyorsun yalnızca ve bunu da kendine zarar vererek yapıyorsun.” Derin bir nefesle yeniden arkasına yaslandı. “Söyle.” Anlamsızca yüzüne bakarken “acıktığını, yemek istediğini söyle” diye açıkladı. “Bitsin bu anlamsız direnişin.” “Ben dün gece üç kadının hayatını kurtarabilirdim. Neyi engellediğinizden bile haberiniz yok. Uğruna canımı ortaya koyduğum yol buna değerdi.” Yüzümü çevirdiğimde dikkatim dağıldı. Pencere… Pencerede korkuluk yoktu. Beni dikkatle izleyen Ural ne düşündüğümü fark etmesin diye hızlıca toparlandım. “Hakkımda çıkan kararlardan haberim var. Ben genç olabilirim ama kararlarımın sorumluluklarını alabilirim. Ve siz de her ne yaşamış olursanız olun hayatıma müdahale etme hakkına sahip değilsiniz.” Hâlâ rahatsızlıkla ucunda oturduğum sandalyeden kalktım. “Yemeyeceğim bir şey. Bakalım bu kez kendinizi atadığınız kahramanlık rolüyle hayatımı nasıl kurtarmayı planlıyorsunuz?” Kapıya yürürken bu kattan nasıl pencereden inebileceğimi düşünüyordum. Bu oda kilitleniyor muydu, gece girebilir miydim… “Banyo sol taraftaki üçüncü kapı inatçı keçi” diye seslendi ben kapıdan çıkmadan. “Ve açlıktan ölmene de izin vermeyeceğime emin olabilirsin.” İlk kez sakince konuşmuştuk ve onun da sonu yine tatlıya bağlanamamıştı. Gerçi çoğunlukla o anlatmış, ben dinlemiştim. Ama biz saatler, günler ve yıllarca konuşsak da orta noktada buluşamayacaktık. Banyoyu bulduğumda lavabonun karşısına geçtim. Ellerimi lavaboya koyup destek alırken aynada gördüğüm dağılmış kadını bir an tanıyamadım. Göz altlarım şişmiş, kararmıştı. Gözlerimin beyaz kısımları kanlanmış, yüzüm çökmüştü. Saçlarım sadece birbirine girmemiş, kabarmıştı da. Kaküllerim sağa sola dağılmıştı. Muhtemelen kokuyordum da. Kendimden tiksinmiştim. Elimi yüzümü yıkadım. Duruşumu dikleştirdim. Babamın hayali görüntüsü omzumu sıvazlayıp aynadan bana gülümserken sesi kulaklarımda yankılandı. “Sen benim tek gururumsun. Bu dünyadaki tek varlığım… Her şeyi başarabilirsin. Her şeyi…”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE