"Ayaklarıma kara sular indi tabirinin ne anlama geldiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum."
Hayal kahvesini yudumlarken kafeye girdiklerinden beri söylenen Meriç’e baktı gülümseyerek. Alışveriş yapmak isteyenin o olmasına rağmen, yorgunluktan yakınan da o'ydu üstelik.
"Alışveriş yapmak isteyen sendin canım, hatırlatırım."
Meriç saçlarını arkasına doğru attıktan sonra, Hayal’in yüzüne baktı gülen gözlerle.
"Şikayet ettiğime bakma. İyiki de seni kandırıp, alışverişe çıkarmışım. Ne kadar güzel şeyler aldık sana. Balayında çeşit çeşit giyersin artık."
Hayal’in neşesi bu sözlerle birlikte bir son bulmuştu. Meriç’in evlilik haberini duyduğundan beri çok heyecanlandığını görebiliyordu. Meriç’e göre harika olmalıydı her şey, bu yüzden düğüne iki hafta kala, alışverişe çıkarmıştı Hayal’i…
"Daha iki hafta var canım," dedi sesindeki hüznü saklamaya çalışarak.
Meriç çayından bir yudum aldıktan sonra cevap verdi.
"Evet, ama gelecek hafta sonu iş için Antalya'da olacaksın. Ondan sonraki hafta sonu da düğün var zaten. Bir an önce halletmemiz gerekiyor eksiklerinizi."
Hafta sonuna iş seyahatinde olacağını elbette unutmamıştı Hayal. Hem de Arda'yla birlikte çıkacaktı bu seyahate. Bu durumda nasıl unutabilirdi ki bunu…Düğününe bur hafta kala, Arda'yla yapacakları bu küçük iş seyahati canını sıkıyordu.
"Evinizin hiçbir eksiği yok. Eşyalar da geldi zaten. Bir tek şu davetiyeleri bir an önce dağıtmaya başlamamız gerekiyor."
"Meriç az nefes al canım. Hem niye telaş yapıyorsun ki bu kadar? Fazla büyük bir şey istemediğimizi sen de biliyorsun. Aileden birkaç kişiyle, birkaç tanıdık olsa yeterli."
Meriç duyduklarına inanamayan gözlerle baktı Hayal’e.
"Saçmalama. Bu senin düğünün. Neden basit olsun ki? Ah ben evlenecek olacaktım ki, görecektin o zaman düğün nasıl olur."
Hayal, Meriç’e gerçekten hayran kalıyordu çoğu zaman. Hatta zaman zaman onunda acı çekip, ağladığı zamanlar olup olmadığını merak ediyordu. Şu haliyle o kadar hayat doluydu ki. Hayattaki kötülükler hiç ona bulaşmamıştı sanki…
"Seninle tartışmak anlamsız. Nasıl olsa sen yine istediğini yerine getireceksin," dedi Hayal gülümseyerek.
"Ha şunu bileydin yengeciğim."
"Ama bana yenge demezsen sevinirim."
"Olmazzz... Giray abime saygısızlık olur bu," dedi gülerek.
Giray'ın adını duyduğu her anda olduğu gibi huzursuz hissetti kendini. Bunu hissettirmemek adına, başka konulara değinmeye çalıştı Hayal. Meriç de bu konuda oldukça yardımseverdi ayrıca.
Bir süre sonra oturdukları kafeden kalkıp çıkışa doğru yöneldiler. O sırada Meriç’in seslenmesiyle onun gösterdiği tarafa çevirdi bakışlarını.
"Aaa baksana, şuradaki Arda abim değil mi?’’
Hayal, Arda'nın isminin geçmesiyle birlikte heyecanlanmıştı elinde olmadan. Ama gördükleriyle birlikte heyecanı yerini öfkeye bırakmıştı. Arda’nın yanında çok hoş sarışın bir kadın vardı ve oldukça da yakın duruyorlardı birbirlerine.
"Evet o… Neyse biz gidelim artık."
"Ona merhaba demeden mi? Olmaz, hadi gel… Merak ettim acaba yanındaki kim."
"Kim olacak Meriç. Sevgilisidir."
"E daha iyi ya. Abimin çıktığı bir kızı tanımış olurum. Biliyor musun, benimle daha önce hiç çıktığı bir kızı tanıştırmadı."
"Baksana yalnız kalmak istiyorlar gibi. Başka sefere seni onunla tanıştırmasını isteyebilirsin ondan."
Arda'yla karşı karşıya gelmek isteyeceği en son şeydi o anda. Ona karşı bu kadar zayıf olduğu için, nefret ediyordu kendisinden. Arda’nın umurunda bile değildi halbuki Hayal'in hisleri…
"Hadi canım gel."
Çaresizce Meriç’in arkasından ilerledi. Meriç'in Arda’ya sarılmasını ve onun yanındaki kızla tokalaşmasını izledi bir kabusun içindeymişçesine. Arda’nın bakışlarını kendi üzerinde hissettikten sonra, çaresizce bakışlarını onun gözlerine çevirdi. Nedense elektrik çarpmışçasına titredi o bakışlar karşısında. Arda kendisine öfkeliydi. Bunun böyle olduğuna yemin edebilirdi. Her ne kadar bunun için bir sebep göremiyor olsa da…
"Naber Hayal?"
"İyiyim teşekkürler. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. Seni Selma’yla tanıştırayım. Selma, benim eski bir…arkadaşım. Selma’cım bu gördüğün güzel hanım da abimin nişanlısı, yani kısacası benim müstakbel yengem. İki hafta sonra düğünleri var."
Hayal, 'eski bir arkadaşım'ı içinden 'eski sevgilim' olarak düzeltti. Arda’nın kadınlarla sadece arkadaş kalmayacağını bilecek yaştaydı. Ama en son sarf ettiği sözlerle bakışlarını kaçırdı Arda'nın gözlerinden. Sanki ona ihanet ediyormuş gibi hissetmişti. Bunun saçma olduğunu biliyordu. Ne de olsa Arda’yla hiçbir zaman bir şey geçmemişti aralarında.
"Memnun oldum," dedi Selma.
"Ben de."
Arda bakışlarını Hayal’den çekmeye tenezzül bile etmiyordu. Ona karşı çok öfkeliydi. Öfkesine de bir anlam veremiyordu aslında. Hayal onun neyiydi ki? Hiçbir şeyi… Evet sorunda buradaydı. Hayal onun hiçbir şeyiydi ama abisinin karısı olacaktı iki hafta sonra. Onun yanında olacak ve geceleri onun yatağını süsleyecekti. Gözünün önüne gelen görüntüleri yok etmek istercesine salladı başını. Saçmalıyordu… Hayal’e kimin dokunduğunu niye takıyordu ki bu kadar? Ona neydi?
"Biz de gidiyorduk. Seni görünce bir merhaba diyelim dedik ağabey."
Bakışlarını kardeşinin üzerine çevirdi güçlükle.
"Tamam akşam evde görüşürüz."
Meriç ve Hayal’in arkasından baktı bir süre. O kadar dalmıştı ki, Selma’nın, "Sevgilin miydi?" sorusu kendine getirmişti onu.
"Ne? Saçmalama ne sevgilisi? Abimin nişanlısı dedim ya sana."
"Anladım... Abinin nişanlısına aşıksın demek ki. Ne kadar kötü bir durum bu böyle. Acıdım şimdi sana."
Arda boş gözlerle baktı karşısındaki kadına. Selma'yla bir dönem dolu dizgin bir beraberlik yaşamışlardı, ama kısa bir süre sonra ondan sıkıldıktan sonra, bir daha onu görmemişti. Ta ki bugüne kadar…
"Ben ona aşık değilim," dedi dişlerinin arasından.
"Aşıksın. Ama bunun farkında değilsin henüz. Neyse, yakında olursun. İkinizin arasında o kadar yoğun bir elektrik var ki, bunu herkes kolaylıkla anlayabilir. Ve eminim o kız da sana karşı boş değil."
İşte bunu duymayı hiç beklememişti Arda.
"Ne?" diye sordu heyecanını gizlemeye çalışarak.
"Hadi ama Arda. Sen dünkü çocuk değilsin ki. O kızın sana olan zaafını fark etmedim deme sakın bana. Hadi onu geçtim, bana olan bakışlarını da mı fark etmedin? Kıskançlıkla bakıyordu o gözler."
Arda ne diyeceğini şaşırmıştı. Bir yanı sevinçle havalara uçarken, diğer tarafı suçluluk duyuyordu. Selma yanılıyordu kesinlikle, yanılmak zorundaydı... Hayal, Giray’la evlenecekti. Böyle bir şey iki aileyi de mahvederdi.
***
Hafta sonu gelip çatmıştı, Hayal de gidecekleri iş seyahati için küçük bir valiz hazırlıyordu kendisine. Annesi Feryal hanım da kızını seyrediyordu.
"Ne zaman döneceksiniz?"
"Iki gün sonra."
"Pazartesi gelinlik provan var."
"Biliyorum anne. Sayende unutmam mümkün değil ki."
Feryal Hanım yavaş adımlarla kızının yatağına geçip oturdu. Nedense uzun süredir kızıyla sohbet etmemişlerdi.
-"Hayal konuşmak ister misin?"
Hayal annesinin yüzüne bakmaya bile tenezzül etmemişti. Nedense hâlâ annesine ve babasına karşı çok büyük bir öfke duyuyordu. Haftaya Giray'la evlenecek olması, tamamen onların yüzündendi.
"Hayır anne… 3 saat sonra uçağım kalkacak ve benim acelem var."
Ne yaparsa yapsın kızına ulaşamayacağını hissediyordu Feryal Hanım. Oysa eskiden ne güzel bir anne kız ilişkileri vardı aralarında.
"Peki... Ben seni mesgul etmeyeyim daha fazla."
Annesi odasından çıktıktan sonra tuttuğu nefesi verdi. Kimseyi kırmak istemiyordu Hayal ama annesiyle konuşmaya başlarsa, onu kıracağından da emindi. 'Neyse,' dedi içinden. "Şu hayatımdaki en zor iş seyahatini de atlatayım, gerisi önemli değil," dedi.
Arda her ne kadar onu evden almayı teklif etmişse de, Hayal kendisi gitmek istemişti havaalanına. Zaten uçakta sürekli yan yana olacaklardı. Onun öncesinde biraz rahat nefes almaya ihtiyacı vardı.
***
Antalya'da kalacakları otele geldiklerinde hâlâ aralarında garip bir sessizlik hakimdi. Uçak yolculuğu boyunca da mecbur kalmadıkça hiç konuşmamışlardı. Sanki aralarında gizli bir anlaşma vardı ve kim bu anlaşmayı bozarsa, çok acı çekecekti.
Resepsiyonist yan yana olan iki oda anahtarı uzattı onlara. Birlikte odalarına doğru çıkarken de sessizdiler. Ne tuhaftır ki birbirlerine bile bakmamaya çalışıyorlardı.
"Sabah kahvaltıda görüşürüz," diyerek elindeki anahtarı Hayal’e verdi.
"Tamam görüşürüz."
Kısa bir an göz göze geldikten sonra, bakışlarını kaçırarak odasına girdi Hayal. Ağlamak geliyordu içinden. Şu an onunla ayrı iki odada olmak yerine, onun kollarında olmak istediğini itiraf etti kendisine acı içerisinde. Kendi kendine yine işkence çektiriyordu işte. Arda'yla asla bir arada olamazdı... Asla…
Arda’nın da Hayal’den bir farkı yoktu aslında. Onun odaya girmesini engellemek için neredeyse kolundan tutacaktı. Ama yapmamalıydı... Ondan uzak durmalıydı. Zaten bu yüzden tüm yolculuk boyunca, aralarına gizli bir duvar örmüştü. Çünkü biliyordu... Bir kere Hayal’in etkisi altına girerse, bir daha kurtulamazdı ondan ve sonucu çok acı olacak hatalar yapardı. Bu iki gün boyunca onunla ne kadar az görüşürse o kadar iyiydi her ikisi içinde. Bu düşüncelerle birlikte Hayal'in odasının yanındaki odaya girdi.
***
"Anlaşabildiğimize çok sevindim. Akşam bunu kutlamamız gerekiyor. Ne dersiniz?"
Uzun sayılabilecek bir toplantının ardından, Aker Holding’in Yöneticisi Cansu Hanım onlara yaptıkları anlaşmadan dolayı çok memnun olduklarını söylüyordu.
"Elbette olabilir."
Hayal, Arda’ya baktı şaşkın gözlerle. Kendisine sorma gereği bile duymadan, kadının teklifini kabul etmişti. Aslında şaşırmaması gerekiyordu. "Çapkın işte ne olacak," diye geçirdi içinden sinirle.
"Tamam o halde akşam sizi alması için bir araba yollayacağım. Görüşürüz Hayal Hanım ve Arda Bey."
***
Akşam içinden hiç gelmiyordu o eğlenceye katılmak. Ama yapabileceği hiçbir şey de yoktu. Çaresizce yanında getirdiği gece kıyafetini çıkardı valizinden. Onu valize koymayı nasıl akıl edebildiğine şaşırıyordu aslında. Siyah ve oldukça şık bir elbiseydi. Tümüyle Hayal’in vücuduna oturuyor, onun tüm kıvrımlarını gözler önüne seriyordu. Oldukça iddialı bir elbise olduğunun farkındaydı Hayal, ama yine de aynada gördükleri mutlu etmişti onu. Elbisenin omuz kısmı açıktaydı. Uzun siyah saçları bir şelale gibi dökülmüştü omuzlarına. Hafif bir makyajla da yüzünü renklendirdikten sonra artık hazırdı. Şimdi Arda Bey'in gelmesini beklemek kalmıştı.
Bir süre sonra kapının çalındığını duymasıyla birlikte, nefes alıp verdi. Ve titreyen ellerine aldırmadan açtı kapıyı. Arda’nın yüz ifadesinden, onun gördüklerine şaşırdığını anlayabiliyordu… Ve bu nedense çok hoşuna gitmişti Hayal’in. Bir kadın olarak beğenilmek, özellikle de Arda tarafından beğenilmek gururunu okşamıştı…
"Harika görünüyorsun."
"Teşekkür ederim... Sen de öyle."
Arda kumaş pantolonun üstüne beyaz bir gömlek giymişti ve gerçekten yanık teniyle birlikte oldukça çekici görünüyordu.
"Araba gelmiş, aşağıda bekliyor."
"İnelim o zaman."
***
Tüm gece bir köşede oturmuş, Cansu ve Arda’yı izlemişti. Kadının Arda’yla resmen flörtleştiğini görebiliyordu. Arda Bey de bu durumdan hiç şikayetçi görünmüyordu açıkçası. Hatta oldukça memnundu halinden. Onları izlerken, kaç kadeh içmişti sayamamıştı Hayal. Ama hâlâ sarhoş olmadığına göre, fazla da içmiş olamazdı. Çünkü hâlâ acı veriyordu bu görüntü kendisine… Gece kulubünden içeri girdiklerinden beri Arda kendisiyle hiç ilgilenmemişti üstelik. O daha çok Cansu Hanıma vermişti tüm ilgisini.
Elindeki kadehi de bir dikişte bitirdikten sonra, tekrar bir kadeh istemek için elini kaldırdı Hayal. Ama o anda elini tutan ele hazırlıksız yakalanmıştı.
"İçme artık, çok içtin zaten."
"Sana ne ya! İstediğim kadar içerim."
Arda cevap vermek yerine, tuttuğu eli bırakmayarak, Hayal’i oturduğu yerden kaldırdı ve piste doğru yönlendirmeye başladı.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bırak beni!"
"Dans edeceğiz."
"Ben dans etmek istemiyorum. Başarımızı kutlamak istiyorum sadece. Ve sen bana karışmayacaksın, duydun mu beni?"
Arda cevap vermek yerine durdu ve elinin birini Hayal’in beline götürdü, diğer eliyle de onun elini tuttu. Hayal bu davranış karşısında şaşırsa da, duyduğu heyecan şaşkınlığınında önündeydi. Bacakları titriyordu onun kollarındayken ve bayılıp yere düşmemek için elini onun omzuna koydu. Her ne kadar aralarında mesafe varsa da, yine de birbirlerinin kokularını çok yakından duyumsuyorlardı ve bu durum her ikisini de mahvediyordu. Özellikle de Arda böyle bir hatayı nasıl yapabildiğini sorgulayıp duruyordu. Ondan uzak kalacağını söyleyen o değil miydi? Peki bu dansı hangi akla hizmet etmek istemişti ki?
Hayal, Ardanın belindeki elinin dokunuşlarıyla kapattı gözlerini ve aynı zamanda başını Arda’nın omzuna koyarak, çalan şarkıya bıraktı tüm benliğini. Sözleri ne kadar da anlamlıydı…Sanki kendi durumunu anlatıyordu ona.
Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe
Sırf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim
Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe
Sırf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim
Tanıdık bir huzur aradım şaşkın bakışlarında dün
Bildik bir söz bekledim eskiden kalma öylesine
Konuştu bir şeyler söyledi beklediğim sözler bunlar değil
Yüzüme baktı gözlerime ama senin gibi değil
Anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
Hiç kimse senin gibi canımdan öte can değil
Anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
Hiç kimse senin kadar fikrime huzur değil
Anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
Hiç kimse senin kadar umuduma yol değil
Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe
Sırf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim
Tanıdık bir huzur aradım şaşkın bakışlarında dün
Bildik bir söz bekledim eskiden kalma öylesine
Konuştu bir şeyler söyledi beklediğim sözler bunlar değil
Yüzüme baktı gözlerime ama senin gibi değil
Anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
Hiç kimse senin gibi canımdan öte can değil
Anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
Hiç kimse senin kadar fikrime huzur değil*
"Hayal."
Arda’nın sesiyle çıktı bulunduğu hayal âleminden. Bir an için onunla birlikte olduklarını ve bir çift olarak dans ettiklerini hayal etmişti. Ama sadece bir hayaldi işte... Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir hayal. Başını onun omzundan kaldırarak yüzüne çevirdi.
"Geç oldu, sen de çok içtin. Artık otele dönelim biz."
Hayal istese de tek kelime edememişti, sanki dudakları mühürlenmişti. Onun yerine, "Tamam," anlamında başını salladı ve Arda'nın yönlendirmesiyle dışarıya çıktılar. O gece çok güzel bir hava vardı Antalya'da. Yavaş yavaş yazın sonlarına gelinmesine rağmen, oldukça sıcaktı ve Hayal üzerine aldığı şalın gereksizliğini fark ediyordu o an.
Takside otele doğru ilerlerken ikisi de sabahki hallerine geri dönmüşlerdi sanki. Yine tek bir kelime bile etmiyorlardı birbirleriyle. Bu durum nedense çokta rahatsız etmiyordu onları. İkisininde düşünmeye ihtiyacı vardı…
Odalarının önüne geldiklerinde ilk kez baktılar birbirlerinin gözlerinin içine. Ama nedense yine tek bir kelime edemiyorlardı. Arda biraz kendine gelebildiğinde, "Hadi odana gir artık," dedi.
Hayal elindeki anahtarla oda kapısını açmaya çalışıyor, ama aldığı alkol nedeniyle bir türlü başarılı olamıyordu. Bunu gören Arda gülümseyerek onun elinden anahtarını alarak açtı oda kapısını. Başını kaldırıp Hayal’e bir şey söyleyecekken olduğu yerde kalakaldı. Hayalin yüzü yüzüne çok yakındı. Dudaklarıysa sadece bir santim ötesindeydi…Dayanamadı... Bir an bakışlarını Hayal'in gözlerinin içine çevirdiğindeyse, tüm direnci kırıldı. Hayal'in de kendisinden bir farkı yoktu çünkü… Onunda gözleri arzuyla parlıyordu.
Onu incitmekten korkarcasına uzandı dudaklarına. Önce yavaş yavaş, sonra Hayal’in de verdiği acemice karşılıklarla daha tutkulu bir şekilde öpmeye başladı. Birbirlerini o kadar kaptırmışlardı ki, ne ara odaya girip kapıyı arkalarından kapattıklarını bile bilmiyorlardı…