3- Yeni Görev

1413 Kelimeler
YÜZBAŞI AYAZ Güzeldi. Fazla güzel. Ve güzel olduğu için yelkenleri suya indirecek değildim. İşin garip yanı biraz fazla tanıdıktı. Ama böyle bir güzelliği görüp unutmam mümkün müydü? Sanmıyorum. Yalan söylüyor gibi durmuyordu ancak... Odamda her şeyin darma duman olduğunu görmemle tüm heyheylerim tepeme bindi. Hayatımda en nefret ettiğim şey, eşyalarıma dokunulmasıydı. “BURANIN HALİ NE LAN?” diye kükrememle beraber kız bir an irkilse de korkusunu çok iyi yönetiyordu. Gözlerinde ki asi bakışlar nedeniyle onunla daha fazla uğraşmak istiyordum. “Sen mi yaptın lan bunu? Ne çalmaya geldin he? Bir bok bulabileceğini mi sandın? Kimin ajanısın? Söyle çabuk!” diye bağırmaya başladığımda kız irkilip bir adım geri attı ama bakışlarında hem ürkeklik hem de aksilik vardı. “Ben yapmadım diyorsam yapmadım! Sana yalan borcum yok asker!” diyince dişlerimi sıktım. Hem benim evime girip hem de bu cesaret nereden geliyordu? “Göreceğiz bakalım sen mi girmişsin başkası mı? Dua et fırtına var şu an!” diyerek öfkeyle bağırdım. Sinirden kendimi zor tutuyordum. Kadınlara zarar vermek asla huyum değildi. Onlar bizim baş tacımızdı ama evime girip ortalığı siken kadın için ne yapabilirdim bilmiyorum. Bir anda gelen öfkeyle beni öfkelendirdiği gibi kendi de sinirlensin diye, “Soyun!” dediğimde gözleri irice açıldı. “Yemin ederim ben hırsız değilim! Komutanım, yalan söylemiyorum.” Sinirden damarlarım daha da gerildi. “Soyun bakalım küçük hırsız! Bakacağız bir şey çalmış mısın çalmamış mısın? Eğer seni ellerimle soymamı istemiyorsan soyun!” Öfkeyle bana baktı. “Tabii siz de haklısınız, ben olsam ben de böyle güzel bir bedeni görmek isterim!” dedikten sonra eli siyah askılısına gitti. Yaz ayında bu fırtına neydi bilmiyorum ama sanki bizi eve hapsetmek istercesine daha da şiddetleniyordu. Diyarbakır’ın sıcağında yağmur iyi gelse de yaşanılan olaylar tatsızdı. Karşımdaki kız hızlıca askılısını çıkarmasıyla dimdik, sütyenden taşan beyaz göğüsleri ile ufak çaplı bir şok yaşadım. O an kendi topuğuma sıktığımı anlasam da gözlerimi kaçırmadan onu izlemeye devam ettim. O ise büyük bir asilikle bu sefer altındaki pantolonu çıkardı. Pürüzsüz bacakları, dolgun kalçaları kısa bir an tüm sistemimi alt üst etti. Uzun zamandır hiçbir kadınla birlikte olmayan aletim neredeyse şişecek gibi olurken kendime hayret ettim. Hiçbir kadından yıllardır etkilenmeyen bedenim nasıl oldu da ondan etkilendi bilmiyorum ama bakmaya devam edersem işim zordu. “Tamam, giyin.” dedim dişlerimin arasından tıslarcasına. Kız iki dakka da dengemi sikti attı. “Ben bir şey çalmadım, gördüğünüz gibi!” Sert bakışlarım gözlerine çıktı. Bana inat giyinmedi, kollarını göğsünde birleştirdi. Aklımı bulandırmak için falan mı gönderilmişti? Yüzbaşı Sancak kimseden etkilenmiyor bir de şansını sen dene falan mı demişlerdi buna? Sikeceğim ha! “Henüz bir şey belli değil hemen böbürlenme. Gördüğün gibi ev darmaduman ve belki de çalacak bir şey bulamadın. Ya da bulduğun şeyi ekip arkadaşlarından birine verip sen de burada oyun çeviriyorsun. Ve ben bu oyunu açığa çıkarana kadar dibimden ayrılmayacaksın! Anladın mı beni?” Gözleri şok içinde açıldı. “Ne yani beni burada mı tutacaksınız?” “Bu fırtına da dışarı çıkmak istiyorsan elbette çıkabilirsin ama bil diye söylüyorum bahçenin dışına bile adım atamazsın. Yarın erken saatlerde karakola gideceğiz ve sorgulanacaksın.” Sesimin sertliği karşısında nefesini tuttu. “A-ama ben çalışıyorum.” dedi korkuyla. “Ben de öyle. Biraz dinlenecektim bu hafta sonu güya, başıma iş açtın!” Nefretimin en büyük nedeni buydu. Evin her yerini inceleseler bile bir şey bulamazlardı çünkü ben aptal değilim, evimde özel bir şey saklamazdım. En fazla bulabileceği şey birkaç banknot olur. Ama gördüğüm kadar o da yerli yerindeydi. Buraya girenin amacı farklıydı ve ilk düşüncem bu kızın ajan olduğu yönündeydi. Belki de timin açığını arıyorlar bilemeyeceğim. Ama bu durum çok canımı sıkmıştı. Bu kadar korunaklı eve giren üst düzey biriydi. “Anlaşılan pek giyinmeye niyetin yok.” dedim sertçe. Ardından onu bileğinden yakaladığım gibi çekiştirmeye başladım. Çünkü jeneratöre bakacaktım. Bir an önce kamera kayıtlarına bakmam gerekiyordu. Bileğinden yakaladığımda itiraz edeceğini sandım, ama etmedi. Sadece suratını astı. Dudağının kenarında öyle bir kıvrım vardı ki; hem küfretmek istiyordu hem de susmayı tercih ediyordu. İkisini birden başaran nadir tiplerdendi belli ki. “Canımı sıkma da gel,” dedim öfkemi bastırmaya çalışarak. Parmaklarım bileğinde kenetlenmişti. Yağmurun sesi artık uğultuya dönmüştü, sanki doğa da sinirimi destekliyordu. Jeneratör odasına vardığımızda elimle ışıldağı açtım. Kablo sistemi yerindeydi. Hiçbir kopma yoktu. Ama kabinin kapağı açık bırakılmıştı. İçinden biri kasıtlı olarak bir parçayı sökmüş gibiydi. “Hay sikeyim.” “Bunu sen mi yaptın?” dedim kıza dönerken. Şaşkın bakışlarını kaçırmadan başını iki yana salladı. “Hayır. Ben ne anlayacağım kablodan, motordan?” Yüz ifadesi öyle yabancı değildi. O masumiyet numarasını çok yerde gördüm. Ama bunda başka bir şey vardı. Gerçek bir çaresizlik vardı gözlerinde. Ama bir askerin inancı değil, analizi önemlidir. “Elimi bırakır mısınız artık?” dedi birden. Sert bir ton değildi ama rahatsızlığı barizdi. Bileğini bıraktım. “Jeneratör bilinçli devre dışı bırakılmış. Ve sen tesadüfen buraya giriyorsun. Kusura bakma ama benim dünyamda bu kadarı tesadüf değil. Ya işbirliği yaptın, ya da daha kötüsü... yem olarak kullanılıyorsun, farkında bile değilsin.” Kız olduğu yere çöküverdi birden. Sırtını duvara yasladı. Yağmurun uğultusu arkamızda uğursuz bir perde gibi devam ederken iç çekti. “Ben sadece kaçıyordum...” “Kimden?!” Başını kaldırmadı. “Babamdan.” dedi sadece ama detay vermedi. Yalan söylemiyor gibiydi. Ama bu kadar temiz duran insanlar genelde en kirli geçmişe sahip olanlardır. Kızın sesi titriyordu ama inatla ağlamıyordu. Bu tarafını sevmedim desem yalan olur. Dirençliydi. Korkak değildi. Ama bu onu suçsuz yapmazdı. Tam jeneratöre yeniden yönelmiştim ki cebimdeki telefon titredi. “Virüs Arıyor” Oğuz’du bu. Yine ne oldu acaba? Açtım. “Dinliyorum.” Ses ciddi ama bastırılmış bir acelecilikle geldi. Genelde o alaycı takılırdı. “Kaptan. Yeni görevle ilgili bazı şeyler ciddileşti. Albay Akalan seni acil karargâhta görmek istiyor. Rahav Diyarbakır’da olabilir. Zaten albay da seni birazdan arar ama ben önceden duyumumu haber etmek istedim.” Duraksadım. “Tamam,” dedim dişlerimin arasından. Rahav piçinin olmadığı bir yer var mıydı? Adı her yerdeydi ama kendisi hiçbir yerde yoktu! Telefonu kapattığım sırada bu sefer Albay Cevdet Akalın’ın araması geldi. Hiç düşünmeden telefonu açarken kızdan biraz uzaklaşmıştım ama gözlerimi ondan çekmedim. İç çamaşırlarıyla yerde oturuyordu. “Ayaz, biliyorum yorgunsunuz. Ama bu görev diğerlerine benzemiyor.” Dudaklarımı birbirinin üzerine bastırdım, sesimdeki gerilim dışarı taşmasın diye dişlerimin arasından cevapladım. “Buyurun Albayım, dinliyorum.” “Yarın Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı Göksu köyünde bir düğün yapılacak. Aşiret büyüklerinden biri olan Halef Savran oğlunu evlendiriyor. Sıradan bir düğün gibi görünüyor. Ama değil.” Sustu bir saniye. “Bu düğün, devletle barış görüşmelerine olumlu yaklaşan bir aşiretin güç gösterisi Ayaz. Halef, Rahav’ın bölgedeki uzantılarına sırt çevirdi. Bu düğünle de tüm aşiretleri davet ederek safını belli etmiş olacak.” Kaşlarımı çattım. “Rahav buna karşı boş durmaz.” “Durmamış zaten. Bugün öğle saatlerinde İran sınırındaki uydu dinlemelerinde ‘Düğün kanla kutsanacak’ diye bir ses kaydı çözüldü. Kod çözücülerin ifadesine göre konuşan kişi Eitan Rahav.” Ciğerime soğuk hava doldu. “Bu düğün kana bulanacak diyorsunuz yani?” “Tam olarak öyle. Daha da kötüsü, Rahav bu sefer sadece suikast yapmayacak. Kaos çıkaracak. Kameraların, basının olduğu bir düğünde kadınların, çocukların ortasında bomba patlatıp suçu devlete yıkacak. Hedef; sadece Halef Savran değil. Hedef; Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını sarsmak.” “Peki düğüne nasıl sızacaklar?” “Net bilgimiz yok. Ama içeriden destek aldıklarını biliyoruz. Adamlarından biri olan Kara Kulak Sıtkı’nın düğün ekibinde yer aldığı düşünülüyor. Ayrıca Rahav’ın sağ kolu Hadım Ali’nin bölgedeki bir otelde saklandığı tespit edildi. Bu düğüne Leyla Farah bile katılabilir. Kaç kez sorguya alındı ama kadın her şeyi gizlemekte usta, asla gerçek biz koz vermiyor elimize.” Gözlerim kıza kaydı. Bu kızla ne yapacaktım ben şimdi? Evimin hali de içler acısı. “Tim hazır mı?” dedi Albay. Derin bir nefes aldım. “Sancak Timi her zaman göreve hazırdır komutanım.” “Düğüne sivil olarak sızacaksınız. Kıyafetler, araçlar yolda. Yarın sabah 06:00’da merkezde toplanıyoruz. O zamana kadar toparlan, Rahav satranç oynar, Ayaz. Ve biz taş değil, kelle veririz. Yanına bir partner de al. Düğünde dikkat çekmemeniz lazım. Alacağın kişi görevi sakın bilmesin! Kışladan Naz’ı çağıracaktım ancak eğitim esnasında bileğini sakatlamış. O yüzden halktan gibi görünen birini bul.” "Bu riskli olmaz mı komutanım? Sonuçta bir sivil olursa daha büyük sıkıntı dopurabilir." "Görevi bilmediği sürece sorun olmaz. Düğün de her yer sivil kaynıyor olacak. Kimsenin hayatını tehlşkeye atmadan bu işi halletmek zorundayız. Onlarca masumun canı tehlikede. Kızla girdikten kısa süre sonra ekipten biri onu çıkarır, merak etme. Sadece ilk giriş önemli " O sırada kız ile göz göze geldim. Sanırım partnerini bulmuştum. Evime girmenin cezasını, bana ufak bir iyilikte bulunarak ödeyecekti. Zaten düğüne girdikten birkaç dakika sonra onu karakola gönderirdim, tehlikeye atacak değildim. Bakalım küçük hırsız, bu duruma ne diyecekti?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE