Özel Yetenek ☕

1163 Kelimeler
— Merhaba, oturabilir miyim diye sormadım ama yalnız yemek yiyemiyorum, sana eşlik edebilir miyim? Dedi Mete. — Tabii... diyebildim. Öksürmekten hâlâ zor konuşuyordum. Konuşmadan yemeğimi yedim. O da konuşmadı ama bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum. Bugün daha ne kadar yerin dibine girebilirdim, bilmiyordum. Tabağım bittiğinde, Mete’nin tabağının çoktan bitmiş olduğunu ve sadece beni beklediğini fark ettim. Masadan kalkarken nazikçe: — İpek, kahve içelim mi? diye sordu. — Olur tabii. dedim. Mete ile ilgili farklı planlarım vardı tabi yapabilirsem. Dışarıdaki kafeye çıktık. Garsonu çağırdı ve bana döndü. — Kahveni nasıl içersin? diye sordu. — Bol şekerli. — Bize iki tane Türk kahvesi getirir misiniz? Biri bol şekerli, diğeri sade. dedi garsona. Sade mi? Yuh! dedim içimden. Sade kahve ve çayı şekersiz içenleri hiç anlayamıyorum. Ben her şeyi bol şekerli severim. Bir de bahane olarak da her zaman “Hayat bu kadar acıyken, çayı da mı şekersiz içelim?” derim. Ben konuşmadım, Mete de pek konuşmadı ama bakışları hep üzerimdeydi. Ben ise otelin bahçesindeki sarı-beyaz, yemyeşil gözlü miniğe dikmiştim gözlerimi. Bu kedicik tahminen iki aylıktı ve çok tatlıydı. Hemen yanına gidip kucağıma aldım. — Ama sen çok tatlısın! Gel biraz seveyim seni. Benim de bir Pamuk’um var biliyor musun? Tanısan çok severdin... dedim minik kediye. Öptüm biraz, sonra da kucağıma alıp masaya döndüm. Hemen uyudu kucağımda. O sırada kahveler geldi. — Kediyle konuştuğun kadar benimle konuşmadın, insanın senin yanında kedi olası geliyor. dedi Mete gülerek. Yine kızarmıştım. Mete’yle ilgili düşündüğüm asıl neden geldi aklıma. Şimdi sıra bendeydi. Bakalım bu Mete'nin niyeti gerçekten neymiş? Söylemeyi unuttum tabii. Benim bir yeteneğim var, hayatımı özellikle insan ilişkilerinde çok kolaylaştıran bir yetenek. Karşımdakinin gözlerine bakarak zihninden geçenleri ve anılarını görebiliyorum. Nasıl mı? Bu bazen uzun bir süre gözlerine bakıp konsantre olmamla mümkün olsa da. Çoğu zaman kahve falı bakarken yapabiliyorum. Özellikle kahve falı bakarken bu yetenek daha da kuvvetleniyor. Aslında fal bahanesiyle, karşımdakinin zihnine odaklanıp anılarına bakıyorum. Normalde uzun süre gözlere bakmam gerekir, ama bir erkeğe bunu yaparsam özellikle de Mete’ye yanlış anlaşılabilir. Bu yüzden fırsat kahve falı bahanesiyle gelecekti. Hadi bakalım Mete Efendi... Senin zihnin ne alemde? Kahvemi içerken fırsatımı bekledim. — Mete, biliyor musun, ben çok güzel fal bakarım. dedim tatlı bir gülümsemeyle. — Hımm... Tanıyamıyoruz ki, tanısak öğreniriz yeteneklerini. dedi laf sokarak. Anlamazlıktan geldim. — Bakmamı ister misin? — Pek inanmam ama bak bakalım. Ne yapmam gerekiyor? — Kahveni iç, bir dilek tut ve fincanı ters çevir. dedim. Önce kahvesini bir dikişte içti. Kahvenin sade olduğunu hatırlayıp, kendimi kötü hissettim. Sanki o acı tat benim ağzımda gibiydi. Hemen kendi kahvemden bol şekerli bir yudum aldım, ağzımdaki hayali acılığı bastırmak için. Mete fincanı kapatıp önüme koydu. — Ee, şimdi ne yapıyoruz? — Biraz bekliyoruz. İki dakika yeterli olur. dedim. — Hadi bakalım... Ne diyorlardı? “Neyse halim çıksın falım.” Öyle miydi? dedi gülerek. Ufak bir kahkaha attım. Bunu doğru söylemesini ondan beklemiyordum. — İlginç bir şekilde doğru söyledin, şaşırdım. — Gülmek sana çok yakışıyor. dedi, hafifçe gülümseyerek. — Teşekkür ederim. dedim. Ama içimden "Bu adamda bir tuhaflık var..." diye geçiriyordum. Dehşet yakışıklıydı. Yanımızdan geçen kızların hepsi ona bakarak yürüyordu. Ve o da gelmiş benimle uğraşıyordu. Bakalım derdi neymiş? Birazdan anlayacaktım. — Tamam, bu kadar yeterli. dedim ve fincanı önüme çektim. — Aaa, bu arada ben fal bakarken gözlerinin içine uzun uzun bakabiliyorum. Rahatsız olur musun? diye sordum. Hafif bir kahkaha attı. — Sence... Senin gibi bir güzelliğin gözlerime bakmasından rahatsız olacak biri gibi mi duruyorum? dedi. Gülümsedim ve tüm şirinliğimle. — Ben kibar bir insanım, sormam gerekiyordu. Neyse, konumuza dönelim. dedim. Fincanı açtım. O bir heyecanla yüzüme bakıyordu. Bu adam demin fala inanmıyorum dememiş miydi? İnansa nasıl beklerdi acaba. Gözlerimi Mete’nin gözlerine diktim ve konsantre oldum. Ve... Gördüm. Adam benim yanımda kendini inanılmaz huzurlu hissetmiş. Sanırım bu huzur yüzünden peşimden ayrılmıyormuş. Ama zihninden geçenler içimi burktu. "Çok güzelsin, tam eğlenmelik bir kızsın" “offf seninle ne güzel şeyler yaparız” gibi şeyler vardı kafasında. Çapkınlığı zihnine kazınmıştı. Aslında geçmiş anılarına bakabilirdim. Fakat bana benimle ilgili göreceklerim lazımdı ve Mete ile ilgili fikir edinmeme yetmişti. Ve diğer gördüklerimi buraya yazmasam daha iyi...İşte o anda anladım. Bu adam sadece yüzeysel bir ilgiden ibaretti. Midem bulanmıştı. Uçkurundan başka bir şey düşünmeyen, zevk düşkünü ve egoman bir adam vardı karşımda. Ama o hâlâ heyecanla ağzımdan bir şeyler duymayı bekliyordu. Bir şeyler söylemem gerekiyordu... — Öncelikle, dileğin kabul olmuyor. dedim. Yüzü düştü. — Burada üç kadın görüyorum. Sanırım senin için kavga ediyorlar. Ama sen üçünü de sevmiyorsun. Biliyor musun Mete, sen kendinden başka kimseyi sevmiyorsun. İşlerinde başarılısın ama çok hırslısın. Ve... kusura bakma ama... çok egoistsin. Mete'nin yüzü iyice düştü ve kaşları çatıldı. — İpek, sen bana hakaret etmek için, falı bahane mi yaptın. dedi hafif alınganca. — Bilmem... Ben sadece gördüklerimi söyledim. Eleştiriye kapalı olduğunu ve gerçekleri duymaya hazır olmadığını bilseydim söylemezdim. Neyse, kahve için teşekkür ederim. Sana iyi eğlenceler... Sen seversin eğlenmeyi. Dedim ve kalktım. Şok oldu! Çünkü daha bir dk önce zihninden “Bu kızla ne eğlenilir be!” diye geçirmişti ve ben bunu yüzüne vurmuştum. İpek 1 Çapkın Mete 0 Mete gibi birçok erkek çıktı karşıma. Hepsi bu yeteneğime gelene kadar çok efendi, çok samimi, yılın aşığı, ideal eş modelindeydi. Ama kahve falı baktığım anda hepsinin gerçek yüzünü görmüştüm. Bir kişi hariç. Onu da sonradan gördük. Erkekler değişmiyor maalesef. Günün stresini atmak için masaja gitmeye karar verdim. Zaten sabah da erken kalkmıştım. Ne güzel uyurdum şimdi...Masörü odama çağıracaktım ama ne olur ne olmaz diyerek spa'ya indim. Masaj öyle iyi geldi ki... Orada uyumamak için kendimi zor tuttum. Bornozumu giyip asansöre bindiğimde...Peşimden de Gökhan bindi. Tam ben esnerken Gökhan’ın sesiyle kendime geldim. — Merhaba İpek, bu ne tesadüf! dedi. Yine rezil olmuştum! — Aaa, merhaba Gökhan! Nasılsın? — İyiyim. Spa’dan mı geliyorsun? — Evet. Çok yoruldum, hemen uyumayı düşünüyorum. — Ben de... akşam yemeğinde bana eşlik eder misin diyecektim. Kalbim pır pır etmeye başladı. — Olur. Ama ben uyandığımda yemeğe inerim, o yüzden saat veremem. Söz verip tutmamak istemem. dedim. (İçimden de: “Hiç uyumam ki, yine gelirim!” diyordum.) — Olsun, ben beklerim. dedi o güzel gülümsemesiyle. — Peki. Ama sonra aç kalırsan beni suçlama! Dedim şakalaşarak. Tekrar gülümsediğinde o güzel gamzesi ortaya çıktı. Allah sahibine bağışlasın! Bir gamze insana bu kadar mı yakışırdı. — Kalmam, kalmam. Akşam 8 sana uyar mı? Ben seni lobide beklerim, birlikte geçeriz restorana. — Böyle söz vermiş gibi oldum. Ama tamam olur ben alarm kurarım. Sana iyi eğlenceler. dedim. Çünkü asansör odamın katına gelmişti. Telefonumu aldım. Kimse aramamıştı. Aferin Gamze’ye, canım arkadaşım! Herkesi beni aramasınlar diye tembihlemiş olmalıydı. Alarmı 19.30'a kurup yatağa yattım. Şu an saat 16.30'du. "Üç saat uyumam yeter," dedim kendi kendime. Sonra düşündüm, beni yemeğe davet ettiğine göre sevgilisi yoktu. Acaba arkadaşça mı davet etti? Bu düşünceler beynimde dolanırken...Başımı yastığa gömdüğüm anda rüyalara dalmışım. Alarmın sesiyle uyandım. Esneyerek duşa girdim. Saçlarımı kurutup en sevdiğim turuncu elbisemi giydim. Hafif makyaj yapıp saate baktım: 19.55. Sözümü tutamamak nefret ettiğim şeydi. Sözümü tutmanın gururuyla lobide indim. Arkası dönüktü ama Gökhan'ı hemen tanıdım. Yanına yaklaşırken, ileriden bana kötü kötü bakan Mete'yi fark ettim. Şu an dil çıkarıp yanından geçmek vardı...Tabii 6 yaşında olsaydım!
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE