“Böyle bir şey nasıl olabilir? Ben henüz, 7 aylık bir elemanım. Kim 7 aylık bir elemana departman müdürlüğü verir ki? Bunu yapmış olamazlar. Kesin bir şeyleri yanlış gördü. Anlayamadı.” Diyerek bilgisayarını eline alan Defne, hızla açtı ve e-postalarını görmek için uygulamasının şifresi girdi. Saniyeler sonra açılan e-posta hesabında binlerce e-posta vardı. Hepsini ayıkladı ve insan kaynaklarının departman dağılım terfi listesinin gelmiş olduğu maili açtı. Bu listeyi tüm çalışanlar tam 5 aydır sabırsızlıkla bekliyordu. Ama o bir kere bile düşünmemişti. en azından önündeki iki yıl boyunca düşünmeyi hedeflememişti. Önünde beliren listede hızla aşağılara doğru ilerledi ve kendi adını gördü. Tabi önünde yazan unvanını da,
“Müşteri memnuniyeti ve oda satış müdiresi; Defne SAĞLAM” diye yazılmıştı. Ekranda okuduğu ismi ile genç kadının parmakları titredi ve bir anda kalbinin atışı değişti. Derin derin aldığı nefesi tam olarak bedenini yetmiyordu. Daha fazlasına ihtiyacı vardı ama bunu yapamıyordu. kesik kesin aldığı nefesin arasından
“Bunu yapmış olamaz? Ben zaten kimseye bir şey söylemezdim. Ondan kesinlikle bir beklentim yoktu. Uyanır uyanmaz gitmek istemiştim. Beni bırakmayan oydu. Bunu, bana yapmış olamaz. Ali'nin söylediği doğru” diyerek söylenirken Emine,
“Biraz sakin ol ve bana artık ne olduğunu anlat bakalım” diyerek sorduğunda Defne, derin derin nefes aldı ve insan kaynaklarının attığı e-postanın bir üstünde duran e-postaya baktı. E-posta gönderen isminde Alpaslan Balkanlı yazıyordu. Ve e-posta dün gece saatlerinde atılmıştı.
“Şirketimizde 7 ay boyunca çalışmış olmanıza rağmen göstermiş olduğunuz üstün başarıya hayran kalmamak elde değil. Onun için bu pozisyonu aptal olmayan tüm yöneticiler size verirdi. Yeni pozisyonunuzda başarılar Defne Hanım” diyerek ona e-posta atmıştı. Resmen onunla dalga geçerek üstelik. Genç kadın öfke ile
“Piç kurusu!” diye söylendi ve Emine kocaman olan bakışları eşliğinde
“İyi ki burada değil ve seni duymuyor” diyerek ona karşılık verince Defne daha çok sinirlenerek e-postayı cevapla bölümüne tıklayarak
“Şirketinizde bu pozisyonu hak eden birçok personeliniz olmasına rağmen sırf sizinle bir gece geçirdim diye bana layık görmeniz saçma. Sizinle yattım diye bana bir pozisyon vermenizde tam bir şerefsizlik. Ayrıca size, o gece sizi tanımadığımı söylemiştim. Buna rağmen bu şekilde davranmanıza ise bir sıfat bulamıyorum. Pozisyonu kabul etmiyor ve otelinizde olan görevimden istifa ediyorum. Dilekçemi insan kaynaklarına ileteceğim. Bir daha ki sefere yattığınız bir elemanınıza hoşça kal demeyi deneyin. Bir piç kurusu gibi sus payı vermeyi değil!” diye yazarak e- postayı gönder tuşuna bastı ve Emine, hızla
“Ne yaptın? Geri al! Bu lanet şey geri alınıyorsa hemen geri al! Kızım aklını mı kaçırdın sen? O lanet şeyi Alpaslan Balkanlı’ya gönderdiğinin farkında mısın?” diye haykırarak genç kadına baktı ve Defne,
“Evet, tam olarak o piç kurusuna gönderdim ve bundan pişman falan değilim. Dün bana prenses gibi davrandı. Uyandığımda hemen gitmek istedim ama kalmam için elinden geleni yaptı. Biliyor musun? Ben patronum ile yattığımı bilmiyordum. Ama o, elemanı ile yattığının farkındaydı. Benim kim olduğumu, kendimde olmadığımı ve sabah ne ile yüzleşeceğimi biliyordu. Bunu bilerek yaptı ve beni bir sürtük konumuna soktu. Bu kadar büyük bir terfii 7 ayda kim alabilir? Ne diyeceklerini bilmiyor mu? Ben, o lanet otelde nasıl çalışacağım peki? Üstelik Ali’nin müdürü olarak? Bana, o yüzden satışlarımı sordu. Akışı o yüzden dikkatle dinledi. O pozisyonu istediğimi sandı ve bana, onu verirse o lanet geceden kimseye bahsetmeyeceğimi düşündü.” Diye haykırırken Emine derin bir nefes vererek
“Lanet olsun Defne! Alpaslan Balkanlı kime niye hesap versin! Sence oteldeki o sünepelerden korkan biri mi? Onların ne düşündüğünü umursayacak mı sanıyorsun? Bunları yaptıysa gerçekten istediği için yapmıştır. Onun odasına binlerce kadın gitti. Hiçbirinin sabaha kaldığını görmedim. Sen, sabaha kadar onunla aynı yatakta uyudun ve seninle konuştu. Bunda başka bir şey var. Bunu araştırmadan kesinlikle yorumlamamalı ve o e-postayı yazmamalıydın. Bir açıklaması kesinlikle vardır. Bir hafta sonra ne olacaktı?” diye sordu ve Defne dişlerinin arasından
“Bir hafta sonra onula yemeğe çıkmamı istedi.” Diyerek açıkladığında Emine, kocaman olan bakışları eşliğinde
“İşte bu her şeyi açıklıyor. Defne, o e- postayı geri al! Nasıl yapılıyor bilmiyorum ama okumadan geri al” diyerek söylendiğinde Defne sert bir sesle
“Hayır! Bir hafta sonrası falan yok. O e-postada geri alınmayacak. Zaten burada da olmayacağım. Haftaya yıllık izin kullanarak halamı ziyarete gitmek istiyordum. Şimdi hiçbir nedenim kalmadı burada olmayacağım. Onunla da karşılaşmayacağım” diyerek yerinden kalktı ve Emine’nin tüm karşı koymalarına rağmen telefonundan uçak biletini aldı. Buradan uzaklaşması gerekiyordu. Kesinlikle ve kesinlikle Alpaslan Balkanlı ile konuşmaması, karşılaşmaması gerekiyordu.
. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .
“Bunu tekrar etmeyeceğim. Tırlarım, madde taşımayacak. Bunu gündeme getirmekten vazgeçin ve otellerimde suç makinesi olan ortaklarınızı ağırlamayacağım. Bir kere daha bunu tekrarlayacak olursanız kesinlikle kesin çözüm bulacağımdan emin olabilirsiniz. Tırlarımı, gümrüğe gelmeden kontrol ediyorum ve” diyerek konuşmasına devam eden genç adam gerçekten kendini çok öfkeli hissediyordu. Tam 10 yıldır otelcilik haricinde lojistik firması da yönetiyordu. Her ne kadar bu pislik adamların işini yapmamak için dirense bile arada bir taşımacılıklarını üstlendiği oluyordu. Fakat her seferinde malların arasında madde buluyordu. Onu uyaran Tolga olmasa gümrükte yakalanacaktı ve bunun bir oyun olduğunu kesinlikle biliyordu. Çünkü buradaki yamyamlar onun koltuğunu istiyordu. Sanki o bu koltukta oturmaktan çok memnunmuş gibi hissetmelerinden ise nefret ediyordu. Aslına bakarsa genç adam, bulunduğu bu dünyadan oldukça fazla nefret ediyordu.
“Baban, bu konuda bize söz vermişti. Başta olduğu süre içinde ülkeye getirmek istediğimiz ne varsa onun Tırları ile taşıyacaktık. Başa geldiğinden bu yana bu konuda sorun çıkarıp duruyorsun. Bu işi kuralı bu. Ne yapmamızı istiyorsun. İşimizi bırakalım mı? “diye söylenen Faruk’a sert bakışları ile bakan Alpaslan derin bir nefes verdi. Bu adam cidden pisliğin tekiydi ve tüm teşkilat onun peşindeydi. Şu Tolga denen piç kurusunun bu adi herifi paketlediği günü iple çekmiyor değildi. Hatta o gün yanında olmayı bile diliyordu. Fakat, şu anda bunu belli edemezdi. Onun için sakin ama bir o kadar tehlikeli bir ses tonu eşliğinde
“Babam öleli yıllar oldu. Başa geldiğim gün size babamın kurallarının ve sözlerinin artık bir hükmünün kalmadığını söylemiştim. Şimdi. Bir daha tırlarım ile madde girişi yapmaya kalkışmayacak otellerimde suçlu saklamayacaksınız. Anladınız mı beni? Bunun aksini yapanı kendi ellerimle öldürürüm. Toplantı bitmiştir. Bir sonraki sevkiyatta iptal. Önce ne taşımak istediğinizi adamlarıma kontrol ettireceğim.” Diyerek masadan keskin bir kalkışla kalkan Alpaslan, öfkeli bir sesin
“Bence artık başta olmaman gerekiyor. Belli ki yapamıyorsun” diyerek söylenen Hasan ile olduğu yerde kaldı. Bakışları Tuna ile buluştuğunda adamın andında çatışmaya hazır hale gelmesine sırıttı. Bu adam cidden bir harikaydı. Bakışları ile konuşmaları ile meşhur olduğu kadar kötü kokuları alması ile de meşhurdu. Eli silahına gittiyse ki şu anda eli silahındaydı. Kesinlikle biri yere yığılırdı. Hemen, arkasında bir silah namluya sürüldü ve bunun sesi kulaklarına ulaştığında genç adam sırıtarak
“Babamı da arkasından vurdunuz. Bunu biliyorum ve” diyerek elini silahına görerek belinden aldı. Ardından geriye dönüp sadece tek bir ateş edip o pislik adamı masanın üzerine yığdı. Masadaki herkesin nefesi bir anda durduğunda ise genç adam
“Fakat, ben babam değilim.” Diyerek masada olan herkes ile tek tek göz göze geldi. Tehlikeli bir sesle
“Tırlarım ile bir madde girişi olmayacak. Otellerimde suçlular kalmayacak. Bunun aksini düşüneneler ise bu şekilde cezalandırılacak. Başınızda olmamı istemiyorsanız ise beni öldürmeniz gerekecek. Yapabilen başa geçer.” Diyerek arkasını döndü ve tüm adamlarının silahları elinde hemen arkasındakilere doğrulttuğunu gördü. Bu adamlara her zaman güvenirdi. Çünkü her birini canını emanet edeceği tek kişi bulup getirmişti. Onun için burnu bile kanamadan adım adım çıkışta onu bekleyen arabasına doğru yürüdü. Arabaya bindiğinde ise telefonunu eline alıp,
“Otele, yarın Türkiye’ye döneceğiz.” Diyerek Tuna’ya bilgi verdi ve e-postalarını kontrol etmeye başladı. Tam 4 gündür buradaydı. Buradaki bu işlerden birkaç güne kurtulmayı planlıyordu ama biraz zaman almıştı. Bu sabır isteyen olaylar içinde e-postalarına hiç bakamamıştı. Sırasıyla tüm mesajları kontrol ederken Defne Sağlam’dan gelmiş olan bir mesajı gördü. Dudaklarında beliren sırıtmaya engel olamayarak e- postanın üzerine tıkladı ve açılan e-posta ile birkaç saniye öylece kaldı. Çünkü aynen
“Şirketinizde bu pozisyonu hak eden birçok personeliniz olmasına rağmen sırf sizinle bir gece geçirdim diye bana layık görmeniz saçma. Sizinle yattım diye bana bir pozisyon vermenizde tam bir şerefsizlik. Ayrıca size, o gece sizi tanımadığımı söylemiştim. Buna rağmen bu şekilde davranmanız için ise bir sıfat bulamıyorum. Pozisyonu kabul etmiyor ve otelinizde olan görevimden istifa ediyorum. Dilekçemi insan kaynaklarına ileteceğim. Bir daha ki sefere yattığınız bir elemanınıza hoşça kal demeyi deneyin. Bir piç kurusu gibi sus payı vermeyi değil!” yazıyordu. Alpaslan her bir kelimesini birkaç kere okudu. Kaşlarını sert bir şekilde çattı ve sert bir sesle
“Hayır hemen dönüyoruz. Hava limanına haber ver. Uçağı hazırlasınlar” diyerek komut verdi ve kalbindeki öfkeyi bastırmak için dişlerini sıktı. Lanet olsun bunu nasıl düşünebilirdi? Günler önce vermiş olduğu bir kararı nasıl olur da o geceye bağlayabilirdi? Üstelik genç adam neden birilerinin bir şeyler öğrenmesinden korksundu ki? O Alpaslan Balkanlı’ydı. Kim onun ilişkisi hakkında yorum yapmaya veya konuşmaya cesaret edebilirdi? Peki ya kimden korkuyor olabilir ve birlikte olduğu kadın sussun diye ona pozisyon verirdi? Bunun tek bir cevabı vardı oda hiç kimse…
Evet, yorumları alalım hanımlar. Hepinize keyifli okumalar ve size bir bilgim olacak sevineceğiniz. Alparslan, Ali'yi eline bir alacak ki sormayın. Onun için bir sonraki bölümü bekleyenler ne yapıyor? Yorum ne kadar çok yorum o kadar çok bölüm kavramım vardır. onnun için yorumlara bakalım:)