“Lanet olsun ben ne yaptım? Lanet olsun ben bunu nasıl yapabildim? O benim patronum. Salak Defne! Salak! Salak!” diye söylenerek titreyen elleri ile kıyafetlerini giymeye çalışan Defne, tüm bedeninin korku ile gerilmesine engel olamıyordu. Cidden başı fena dertteydi. Çünkü bundan sonraki süreçte patronu ile yatan bir personel kategorisindeydi. Aslına bakarsa Defne tüm herkesin deli gibi korktuğu buna kendisinin de dahil olduğu bir adamın kollarındaydı. Onun, kendisini tanıyıp tanımadığını bilmiyordu fakat, ganç kadının bu durum belki de hayatında isteyeceği son şey bile değildi. İlk gecesini patronuyla hatta gözlerine bile bakmaya korktuğu adam ile yaşadığına ise kesinlikle inanamıyordu. Bu, saçmalıktı. Hatta saçmalıktan da öte birşeydi.
Defne, bu otelde tam 7 aydır çalışıyordu. 7 ay boyunca bu Alpaslan Balkanlı’yı tam 3 defa görmüştü. Tabi her birinde nefesi kesilmişti. çünkü Genç adam hepsinde de karanlık bakışları eşliğinde yumruklarını savuruyordu. Gerçi yumruklarını savurduğu kişilerin en son gördüğü de o adamdı. Çünkü , Alpaslan Balkanlı'nın acıması yoktu. Merhameti yoktu ve genç kadın onun bir kalbinin bile olduğuna inanmıyordu.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Defne, genç adamı ilk birini döverken gördüğünde buradan hemen ayrılmak istemişti. Hatta asansörden çıkıp hızla masasına gelmiş, çantasını alıp hızla gitmek istemişti. Bunu neredeyse yapıyordu bile. Fakat, Ali’nin ona yaklaşımı oldukça ikna ediciydi. Ona ne olduğunu sormuş ve Defne gördüklerini anlattığında bunun önemli bir şey olmadığını Alpaslan Bey’in personeller ile muhatap olmadığını hatta burada çok fazla kalmadığını söyleyerek kalmasını sağlamıştı. Şimdi ise bir aptallığını daha hatırladığı için kendine ayrıca kızıyordu. O gün cidden çantasını alarak bu otelden çıkmış olması gerektiğine inanıyordu. Üstelik ardına bile bakmadan.
Sonra aklına gelen sahne ile yerinde donup kaldı ve dişlerini karacakmış gibi sıktı. O piç kurusu Ali, onu bu geceye davet etmeseydi şimdi kesinlikle hala odasındaki sıcacık yatağında mışıl mışıl uyuyor olacaktı. Birkaç saat sonra kalkar, güzel bir kahvaltı yapar ve kitap okurdu. belki birşeyler izler ve Emine ile muhabbet ederdi. Kendini bu kadar berbat ve korku dolu ise hiç ama hiç hissetmezdi. Nefret ve kızgınlık dolu ses tonu ile elbisesini eline alırken
“Piç kurusu!” diye söylenip elbisesini üzerine giydi ve gözünden süzülen yaşa engel olamadı. Tüm bedeni sevişme sonrası hassaslığında kasılıyordu. Bacaklarının arasında bir ağrı hissediyordu ve bu kalbinin daha çok acımasına neden oluyordu. Lanet olsun barmen ile yatmış olsaydı bu kadar acı çekmeyeceğini hissetmeden edemedi. En azından bara bir daha gitmezdi ve kendini bu kadar suçlu hissetmezdi. Kalbi, göğüs kafesinde deli gibi atan genç kadın, gözlerini kapatarak derin bir nefes verdi ve kısık sesi eşliğinde
“Tamam. Sessizce buradan çıkıyorsun. Çantanı alıyor ve odadan ayrılıyorsun. Bu gece hiç yaşanmadı. Gerekirse işten de ayrılırsın. Ama bir daha asla tek başına içmeyeceksin etmeyeceksin budala.” Diyerek söylendi ve gözünden akan yaşını elinin tersi ile silerek banyonun kapısına titreyen elini uzattı. Kapıyı açmadan hemen önce nefesini tuttu ve birkaç saniye bekledikten sonra verdi. Bunun onu rahatlatması gerekiyordu. Çünkü bir panik atağı yaklaşıyordu. Bunun için hiç doğru bir zaman değildi. Hiç ama hiç doğru bir zaman değildi. Şimdi buradan sessizce çıkmalı, bir taksiye binmeli, evine gitmeli ve bir panik atak krizi geçirecek ise orada geçirmeliydi. Onun için oldukça yavaş bir şekilde kapının kolunu indirdi ve tam çıkarken karşılaştığı kişi ile donup kaldı. Hatta
“Siktir” diye fısıldadı. Çünkü Alpaslan Balkanlı, yatağın kemen önünde olan uzun koltuğun arka tarafına kalçasını yaslamış, ellerini göğsünde birleştirmiş o parlak mavi gözlerini ise ona dikmişti. Üstelik sırıtıyordu. Tamam bunu hayal ediyor olabilirdi. Ama gerçekten gülüyor gibi bakıyordu. Genç kadının tüm bedeni titremeye başlarken Alpaslan oldukça keyifli bir sesle
“Ee şimdi fikrini söyleyebilirsin. Bana, gece boyunca yakışıklı olup olmadığımı sorup durdun. Seni tatmin edecek kadar yakışıklı mıyım?” diye sorunca genç kadın resmen yerinde sendelemişti. Tabi ki saçmalamıştı. Tabi ki saçma sapan hareketler yapmıştı ve yine tabi ki rezil olmuştu. Onun için birkaç adım atarak banyodan çıktı ve titreyen elleri ile banyonun kapısını kapattı. Hayatında hiçbir zaman bu kadar rezil bir durumda kaldığını hatırlamıyordu. Gerçekten berbat bir durumdaydı. Üstünde, gece mükemmel taşıdığına inandığı fakat şu anda içinde bulunduğu için oldukça utanç içinde olduğu bir elbise, ağrıyan bir beden, birbirine karışmış bir makyaj ve geceden kalma olduğunu belli eden karmaşık bir saç. Cidden berbat görünüyordu. Karşısında duran adamın ona sorduğu soru hakkında en ufak bir fikri yoktu. Evet çok fazla yakışıklıydı. Fakat Defne, şu anda bu durumdan bir an önce kurtulmak istiyordu. Onun için titrek bir sesle
“Alpaslan bey… ben.. şey.. üzgünüm…” diyerek saçma sapan konuşuyordu ki Alpaslan daha büyüyen bir sırıtması eşliğinde,
“Barda tanıştığın bir adam ile çok sarhoş olmana rağmen emin olman gereken noktalarda sorduğun soruları beğendim.” Diyerek konuştuğunda Defne, gözlerin kapatarak resmen kafasını kuma gömmek istedi. Bu oldukça rezil bir durumdu ve gözlerini sıkıca yummuş bir şekilde
“Bu durumun çok çirkin göründüğünü biliyorum. Dün gece fazlasıyla saçmalamış olabilirim. Ama bu her zaman yaptığım bir şey değil. Sadece…” diye konuşmasına devam ediyordu ki Alpaslan, kalçasını yasladığı koltuktan kendini yavaşça iterek ayırdı ve adım adım genç kadına yaklaşarak ona resmen aralarında mesafe bırakmadan durdu. Defne, bir adım geri giderek kapı ile devasa bir bedenin arasında kaldığında tekrar yutkundu ve genç adam oldukça tehlikeli, genizden çıkan bir sesle
“Biliyorum” diyerek ona karşılık verdi. Genç kadının, deniz mavisi gözleri bir anda Alpaslan’ın buz mavisi parlak bakışları ile buluştu ve genç adam, ona sıcak bir gülümseme eşliğinde bakarak
“Bu çok güzel bir hediyeydi. Kabul etmemek için çok direndim. Fakat sana, karşı koymak cidden imkânsız. Ama ciddiyim gerçekten denedim” diyerek söylendi. Genç adam, bir anlığına saatler öncesine geri gitti ve yutkunmadan edemdi. Çünkü hala Defne’nin ona
“Çok fazla şey bildiğimi söyleyemem. Bu gece tamamıyla senin kontrolünde olacak. İlk gecem ve umarım bana nazik davranabilirsin?” diyerek söylediğinde genç adam cidden durmak istemişti. Fakat Defne, gerçekten çok ateşli ve baştan çıkarıcı lezzetli bir şarap gibiydi. Ona dokunmadan onu içmeden geri çekilmek imkânsızdı. Alpaslan’da öyle yapmıştı. Onu acıdan değil zevkten çılgına çevirmişti. Fakat şu anda hiçbirini hatırlamadığına kesinlikle emindi. Üstelik hatırlamadığı her bir andan oldukça utanıyor olduğunu da anlayabiliyordu. Buna genç adam şaşırabilirdi. Kollarından çıkan hiçbir kadının utancını bir saniye olsun hissettiği bir anda hiç olmamıştı. Üstelik bir kadını onunla seviştikten sonra tekrar öpmek istediği bir anıda hatırlamıyordu.
Defne, yakıcı ve tüm bedeninin ürpermesini sağlayan bu yakınlık karşısında nefesini kesildiğini hissediyordu. Onu ellerini göğsüne yerleştirerek itmek istiyordu. Fakat bu cüsseyi kendisinden uzaklaştırabileceğini düşünemiyordu. Gerçi beyni, şu anda ellerine bu şekilde bir aksiyon alması için bir komutta vermiyordu. Geri zekalı beyin! Diye düşündü ve titreyen bir sesle
“Gidebilir miyim?” diye sordu. Çünkü şu anda tüm ruhu ile istediği tek şey buradan gitmek ve kendini resmen öldürmekti. Lanet olsun ne gibi bir aptallık yaptığını ne boyutta saçmaladığını bilmiyordu. Tabi başına nasıl bir bela aldığını da bilmiyordu. Sadece 3 kere adam döverken gördüğü bir adamın yatağında uyandı. Tüm saflığını ona verdi ve onun elemanıydı. Bu dışarıdan bakıldığında tam bir delilik gibi görünüyordu. Genç kadının kalbi içinde kontrol edilemeyecek bir boyutta artmaya başladığında biraz daha burada kalacak olursa kesinlikle başka bir rezillik ile karşı karşıya kalacaktı. Oda panik atağı. Kim aynı yatakta uyandığı adamın karşısında panik atak geçirince güzel görünürdü ki? Yani titreyen, nefes alamayan, hatta bayılan bir kadın pek de güzel görünmezdi. En azında o panik atak geçirdiğinde kesinlikle güzel falan görünmüyordu.
Genç adam, korkusunu tüm bedeninde hissettiği genç kadının narin yüzüne elini yerleştirerek ona sıcacık bir bakışla baktı. Daha önce hiç kullanmadığı şefkat dolu bir sesle
“Biraz daha kal” diye fısıldadı. Genç kadın, ona şaşkınca bakarken resmen nefes almıyordu. Aslında Alpaslan bile bunu neden istediğini bilmiyordu. Fakat,
“Bir duş al. Bir şeyler ye ve başının ağrımaması için ilacını iç. Sana kıyafet getirmelerini söyledim. Onları giy ve seni evine bırakayım. Olur mu?” diyerek söylediğinde Defne, tekrar yutkundu. Ondan kurtulmak istemiyor muydu? Bu gece yaşananları bir daha bir yerden duymayacağım ve bir beklenti içine girmemesi gerektiğini söylemeyecek miydi? Bir dakika ona kıyafet getirmelerini mi istemişti? Bir de kahvaltı mı yapmasını istiyordu? Genç kadının zihni bulanmaya başlamıştı ve ne diyeceğini bilemeyen bir şekilde
“Normalde gitmemi isteyen…” diye cümlesine başlıyordu ki Alpaslan, onu parmaklarını dudaklarına yerleştirerek susmasını sağlayarak
“Dün gece, bana her erkeğe bahşedilmeyecek kadar değerli bir hediye verdin. Tamam. Anlık olabilir. Sarhoş olabilir hatta hatırlamıyor olabilirsin. Ama bu hediyeyi verdikten sonra bu şekilde önemsiz bir gece misali buradan çıkmana izin veremem. Onun için duşa gir. Rahatla ve benimle yemek ye. Sonra da seni, kendisine mükemmel bir gece bahşedilen adamın sana karşı centilmen olmasına olanak sağlayarak evine bırakmama izin ver. Tabi öncesinde hatırlamak istediklerini sana hatırlatmamı da talep edebilirsin. Bundan da fazlasıyla onur duyarım” diyerek konuştuğunda Defne, nedenini bilmediği bir hisle doldu. Tüm bedeni bir anda yanmaya başladı ve karşı koyamadığı bir çekim ile
“Genelde öyle olmaz mı? Yani sabahında…” diye konuşuyordu ki genç adam, genç kadının burnuna burnunu zarif bir hareketle sürterken
“Ben, sabahı bile beklemem. Ama senin kalmanı istiyorum. Hatta, seni yıkamak, rahatlatmak ve yemeğini yediğinden, ilacını içtiğinden emin olmak istiyorum. Buna izin vermeni bekliyorum ve ben, ilk defa birinin iznini bekliyorum. Buda oldukça şaşırtıcı” diye ekledikten sonra genç kadının beline kollarını yerleştirerek onu yavaşça kendine çekti. Defne, karşı koyamadığı bir çekime doğru çekilirken zihni bir anda kendini kapattı. Bedeni tahrik oluyordu. Nefesi düzensizleşti ve Alpaslan, genç kadının kalçalarını nazik bir şekilde sıkarken kasıklarını ona bastırdı. Bu Defne’nin tüm bedeninde bir anda şimşek etkisi yaratırken
“ahh” diye verdiği şehvetli nefesin arasından inledi. Bedenindeki haz savaşına engel olamıyordu. Ayakta durmakta zorlanıyordu ki genç adam, ellini bedeninden çekecek olsa kesinlikle bacaklarının yüzerinde duramaz çuval gibi yere yığılırdı. Fakat Alpaslan, genç kadının alnına, yanağına bir öpücük bıraktı ve kulağının üzerine kadar getirdiği dudakları ile
“Bu odadan ne yaşadığını hatırlamıyor bir şekilde çıkmana izin vermek istemiyorum. Çığlıkların hala kulağımda. Daha fazlasını istediğin inlemeleri, tatlı iniltileri ve içinde olduğumdaki o hissettiğin zevki tüm bedeninde tekrar görmek istiyorum. Bu öyle sıradan bir gece değildi. Sıradan bir gece gibi sonlanmasını istemiyorum.” Diyerek genç kadının boynuna ıslak bir öpücük bıraktı ve Defne, aldığı hazdan öylesine bir yangına geçiş yaptı ki ne diyeceğini bilemiyordu. Fakat tüm bedeni yanıyordu. Ondan korkuyordu. Ama şu anda korktuğu adamın kollarında resmen yanıyordu…
Evet, hanımlar. Sert, soğuk, kuralcı ve oldukça dominant bir adamın alev alev yakmasını okumak isteyenlerin yapması gerekenin ne olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Yani YORUM:)) hepinizden yorum bekliyorum ve bir sonraki bölüm oldukça yakıcı olacak bilmenizi istiyorum serinin önceki kitaplarının linkini aşağıya bırakıyorum. Bu hikaye ile tanışanlar onlara da bakabilir. .