KARAR

528 Kelimeler
Zerda Ana’nın gölgesinde, iki aşiretin büyükleri o akşam konağın en geniş odasında bir araya geldi. Duvarlarda titreyen kandil ışıkları, yüzlere düşen gölgeleri daha da sertleştiriyordu. Kimsenin kolay kolay ağzını açmadığı, nefeslerin bile ağırlaştığı bir sessizlik vardı. Çünkü verilecek olan karar, yalnızca Ardil’in ve Zübeyde’nin değil, iki aşiretin de kaderine sirayet edecekti. Kimin ocağı sönecek, kimin soyu devam edecek; kimin kanı dökülecek, kimin onuru kurtulacak… bütün hesaplar bu taş odanın içinde yapılacaktı. Zerda Ana bastonunu yere vurdu, ses odada yankılandı. Gözlerini tek tek büyüklerin yüzlerinde gezdirdi. “Söz törenindir. Bugün alınacak karar yarın torunlarımızın yolunu çizecek. Kimin ocağı yanacaksa töre bilir. Kimin alnı ak, kimin başı eğik kalacaksa, onu da töre gösterir.” Odanın ortasında ağır bir uğultu yayıldı. Yaşlıların bakışları birbirine değiyor, kimse ilk sözü almaya cesaret edemiyordu. Bedir Ağa dişlerini sıkarak sessizliği bozdu: “Benim kızımın adı dilden dile düşürüldü. Bunun hesabı sorulmazsa, Karahanlıların başı öne eğilir!” Adar Ağa, sinirini bastırmaya çalışarak karşılık verdi: “Benim oğlumun da başı yerde kalmaz, Bedir! Kanla mı temizlenecekse, töre karar versin!” O an odada nefesler tutuldu. Kandillerin ışığı titredi. Ve herkes biliyordu ki artık tek bir söz, onlarca canın kaderini değiştirecekti. “Karın, karından söz almış. Aldığı söze güvenerek hareket etmiş. Ama hem sözünüzü bozdunuz, hem de kızımı dillere düşürdünüz. Herkes Ardil, Zübeyde’yi koynuna aldı, sonra da başkasını kendine karı etti der!” dedi Bedir Ağa, dişlerinin arasından tıslayarak. “Şimdi ben bu lafları senin oğluna burnundan fitil fitil getirmeyeyim mi!” diye kükredi. O sırada aşiret büyükleri araya girerek ortamı yumuşatmaya çalıştı. Fısıltılar, “töreye sığınalım, kan dökülmesin” minvalinde dolaşıyordu. Adar Ağa, Bedir’in her kelimesiyle renkten renge giriyordu. Bu işin bu kadar vahim boyuta geldiğini bilmiyordu. “Benim teyze kızının eline elim değmedi!” dedi Ardil, gür sesiyle. Konuşmak bile zor geliyordu ona. Zübeyde’ye bakmaya yüzü yoktu, teyzesine olan mahcubiyeti hâlâ yüreğini yakıyordu. Zerda Ana, bakışlarını ağır ağır dolaştırdı ve kendi aşiretinden lafına güvenilen, sözü tartı olan Ragıp Ağaya bir kaş işareti yaptı. Ragıp Ağa boğazını temizledi, avludaki uğultu bir anda kesildi. Sesi tok ve ağır geldi: “Herkes susacak. Söz törenin. Eğer Ardil’in dediği doğruysa, Zübeyde’nin iffetine gölge düşmedi demektir. Ama Bedir Ağa’nın sözü de boşa değildir. İki tarafın da başı öne eğilmiştir. O hâlde karar töreye bırakılacak.” Kandillerin ışığı titredi, odaya buz gibi bir sessizlik çöktü. Herkesin yüreği biliyordu ki, törenin vereceği hüküm ya barış ya da kan olacaktı. Ragıp Ağa derin bir nefes aldı, kalabalığın uğultusu bir anda sustu. Kandilin ışığı yüzüne vuruyordu; gölgesi duvarda kocaman bir ağa gibi duruyordu. Sesini ağır ağır yükseltti: “Kimsenin Zübeyde kızımızdan yana şüphesi yoktu.” dedi, kelimeleri ölçerek. “Ama laflar da boş durmaz. Dilin kemiği yoktur, köyden köye, ağızdan ağıza dolaşır. Söz sözü, laf lafı büyütür.” Gözlerini Bedir Ağa’dan alıp Adar Ağa’ya çevirdi. “Bunun önünü almak için kızımızı yine aile içinden bir erkeğe vermek gerekir. Böylece hem söylenenler kesilir, hem de iki tarafın onuru töreye uygun biçimde korunur.” Sonra tok bir sesle hükmünü verdi: “Bunun için Aram uygundur. Nikâh kıyılsın. Böylece mesele kapanır.” Odanın içindeki hava buz kesildi. Bedir Ağa öfkeyle yumruklarını sıktı, Adar Ağa alnından ter damlalarını silerken gözlerini yere indirdi. Ardil’in yüzü kaskatı kesilmişti; dudaklarının kenarı titredi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE