KESİŞEN YOLLAR
Bölüm 1: Kesişen Yollar
Soğuk bir kış sabahıydı. Gökyüzü, gri bulutlarla örtülmüş; her şey sanki zaman durmuş gibi sessizdi. Bahar, elinde bir çuval erzakla kampın dar yollarında yürüyordu. Ayaklarının altındaki çamur, her adımda hırıltılı sesler çıkarıyor, yıpranmış botları suyu geçirmeye başlamıştı. Gönüllü olduğu bu mülteci kampında sabahları erzak dağıtımıyla, akşamları ise çocuklarla vakit geçirmekle geçiriyordu. Kendi ailesini bu savaşta kaybetmişti. Şimdi, aynı kaderi paylaşan insanlara yardım etmek ona hayatta kalma gücü veriyordu.
Çadırların arasında yürürken bir an için durdu. Soluklanmak ister gibi derin bir nefes aldı, ama hava o kadar soğuktu ki ciğerlerine dolan rüzgar, nefesini kesmişti. Birkaç metre ileride, beş yaşlarında bir çocuğun gözleriyle kendisine baktığını fark etti. Çocuk korkmuştu. Bahar yavaşça yaklaştı, dizlerinin üzerine çöktü. “Merhaba, korkma,” dedi yumuşak bir sesle. “Adın ne senin?” Çocuk cevap vermedi, sadece elindeki yırtık battaniyeyi sıkıca kavradı.
O sırada uzaktan gelen motor sesleri duyuldu. Bahar başını kaldırıp baktığında, kamyonlarla dolu bir askeri konvoyun kampa doğru yaklaştığını gördü. Kalbi hızla atmaya başladı. Askerler genelde yardım malzemesi getirirdi, ama son zamanlarda kamp yakınlarında çatışmaların arttığı konuşuluyordu. Bu yüzden herkes tetikteydi.
Murat, konvoyun önündeki zırhlı araçtan indi. Üzerinde kamuflaj desenli üniforması, elinde ise telsizi vardı. Uzun boyu ve dik duruşuyla hemen dikkat çekiyordu. Bölük komutanı olarak bölgedeki sivil kayıpları en aza indirmek için görevlendirilmişti. Ancak gördüğü manzara içini burktu. Çamurla kaplanmış çadırlar, yorgun yüzler ve umutlarını çoktan kaybetmiş insanlar... Burası savaşın soğuk yüzüydü.
Bahar, uzaktan gelen askerin çelik gibi sert yüz ifadesini fark etti. İçinden, “Bir askerden ne kadar yardım beklenebilir ki?” diye düşündü. Ancak çocuğun hala korkuyla titrediğini görünce, ona yardım etmesi gerektiğini biliyordu. Bahar ayağa kalktı ve hızla kamyonlara yöneldi.
“Bize ne getirdiniz?” diye sordu Murat’a, belki biraz fazla sert bir tonla. Murat, aniden karşısına çıkan genç kadına bakarken birkaç saniyeliğine duraksadı. Onun soğuk yüzünde bir öfke vardı ama aynı zamanda derin bir acı saklıydı.
“Erzak ve tıbbi malzeme. Ayrıca burada güvenliği sağlamak için konuşlanacağız,” dedi Murat, sakin ama otoriter bir sesle. Bahar, bu sözlere karşı bir şey söylemek istiyordu ama içinde biriken hüzün ve öfke kelimelere dönüşemedi.
“Güvenlik diyorsunuz ama insanlar burada korkudan yaşıyor,” dedi Bahar sonunda. “Ailelerini, evlerini kaybetmişler. Çocuklar açlıktan ölüyor. Güvenlik neyi değiştirecek?”
Murat, genç kadının sözlerindeki keskinliği fark etti. Kendisi de bu savaşın acımasızlığından nasibini almış biriydi, ama bunu belli etmek istemedi. “Elimizden geleni yapıyoruz. Buraya kadar geldik, değil mi?” dedi.
O an, ikisi de sessiz kaldı. Murat, Bahar’ın sert bakışlarında sadece öfkeyi değil, derin bir üzüntüyü de gördü. Bahar ise Murat’ın soğukkanlı duruşunun altında, yorgun ve yıpranmış bir ruh olduğunu hissetti.
Konvoyun boşaltılması sırasında Bahar, çocukların olduğu bir çadıra yöneldi. Ama çocuğun elini tutarken bir patlama sesiyle irkildi. Kampın hemen dışında bir bomba patlamıştı. Kaos başladı. İnsanlar çığlık atarak çadırlara saklanmaya çalışıyordu. Bahar, elindeki çocuğu sıkıca tutarken yere çömeldi.
Murat, telsizine sarılarak askerlerine bağırıyordu: “Sivilleri koruyun! Çevreyi güvene alın!” Hızla Bahar’a doğru koştu. “Buradan kalkmanız lazım!” dedi sert bir şekilde. Bahar ise çocuğu bırakmaya niyetli değildi.
“Onu yalnız bırakamam!” dedi, gözleri kararlılıkla doluydu. Murat bir an duraksadı, ardından eğildi ve çocuğu kucaklayarak Bahar’ı kolundan tuttu. “O zaman birlikte çıkacağız buradan!” dedi.
Patlamaların sesi uzaktan yankılanıyordu. Murat ve Bahar, siper alarak kampın daha güvenli bir alanına yöneldiler. Bahar’ın kalbi hızla çarpıyordu. Hem korkudan hem de bu yabancı adama duyduğu garip bir güvenden.
Birkaç dakika sonra sessizlik geri geldi. Murat, çocuğu yere indirdi ve Bahar’a döndü. “Sizi uyarmıştım,” dedi. “Burada güvende değilsiniz.”
“Benim güvende olmam önemli değil,” dedi Bahar, nefes nefese. “Buradaki insanlar için buradayım.”
Murat, Bahar’ın gözlerindeki kararlılığı gördü. Bu genç kadın, savaşın tam ortasında bile umut ve cesaretle ayakta duruyordu. O an, ikisinin hayatlarının birbirine düğümlendiğini hissetti.