Aramızda olan sessizlik yüzünden o kadar rahatsız olmuştum ki. Bana sataşmasını bekliyordum, saldırmak için. Zaten adama uyuz olmuştum. Bir de istenmeyen ot insanın burnunun dibin de biter misali olur olmadık her yerden çıkıyordu. Ona mı kalmıştı beni gideceğim yere bırakmak. Nesin sen arkadaş güya kuyumcu dükkanının başında durmuyorsun. Yetmezmiş gibi dolmuş şoförlüğüne başlamıştı bu sefer. Telefonumun çalmasıyla gözleri iki saniyeliğine bana kaydı, tekrardan önüne bakıp yanında yokmuşum gibi davranmaya devam etti.
Telefonumu çantamdan çıkartıp arayanın Şeyma olduğunu görmemle sessize aldım. Bir saat Şeyma'nın kaprislerini çekecek halim yoktu. Aradan geçen otuz saniye sonrasın da tekrardan arayınca açmak zorunda kaldım.
"Efendim Şeyma,"
Telefonun diğer ucundan gelen hıçkırık sesiyle abimin yine bir haltlar karıştırıp kızı üzdüğünü anladım. Hanzo kıza bir gün yüzü göstermemişti. Şeyma da yıllardır aynı aşkla bekliyordu zavallım.
"Ne oldu meleğim neden ağlıyorsun."
Hıçkırık sesleri çoğalınca, iyice tedirgin oldum. " Se- Sevda az önce bir kız geldi, abini sorup evde olup olmadığını öğrendi. Ben çok kötüyüm kendimi sahile attım. Lütfen gelir misin yanıma?"
Derin bir nefes çekerek, gitmeye mecbur kaldım. "Tamam sen ağlama on dakikaya yanındayım ben."
Telefonu kapatıp Huzeyfe'ye döndüm. Telefon konuşmam dikkatini çekmiş olmalı ki, dikkatle beni dinliyordu.
"Beni sahile bırakır mısın? " Dedim.
Gözlerimin içine bakıp kötü bir şey olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Yıllardır bu durum böyleydi, abim Şeyma'yı kırar döker ben ise sürekli arkasından zavallı arkadaşımı toplamaya çalışırdım.
"Bir şey mi olmuş? İyi miymiş Şeyma?"
Şeyma'nın abime olan duygularını sağır sultan bile duymuştu. Emindim ki Huzeyfe'de anlamıştı. Anlamamak ne mümkündü zaten. Abime öyle şefkatle sevgiyle bakıyordu ki. Küçücük çocuk bile Şeyma'nın abime olan bakışların dan herşeyi anlayabilir di.
"Bilmiyorum ki bende. Sesi kötü geliyordu." Kafasını sallayarak ileride ki kavşaktan geri döndü. Bende o sırada beni bekleyen ortaokul arkadaşlarımı arayıp gelemeyeceğimi söyledim. Tabi ki de şuan da hiç bir şey Şeyma'dan daha önemli değildi. Biz böyle görmüştük. İlk önce düşene el uzatılır dı.
Sahile geldiğimiz de ben Huzeyfe beni bırakıp geri döner zannederken oda arabayı park edip benimle Şeyma'nın yanına geldi. Tanıştığımız ilk günden beri köpekle kedi gibi dalaşırken bu kadar sessiz ve sıkıntımıza ortak olmaya çalışması beni şaşırtmıştı. İçinde ki insanlık duygularını demek ki zamanı geldiğinde dışa vurmayı biliyordu. Haspam!
Sabah adamı düşürdüğüm denize şuan da böyle geliyor olmamız ne kadar tuhafıma gitse de hayatın acı gerçeklerindendi. En köşe de bankta iki büklüm oturmuş kuzenimi görünce adımlarımı hızlandırdım. "Şeyma? Ne oldu kuzum böyle neden bu kadar harap ettin kendini?"
Koşa koşa sarıldım boynuna. Kafasını saçlarımın arasına gömerek ağlamaya devam etti. O kadar üzgündü ki arkamda ki Huzeyfe'yi bile fark etmemişti.
"Ben artık dayanamıyorum. Sürekli gözümün önünde başkasına gitmesine katlanamıyorum. Gözümü açtığımdan beri onu seviyorum. Kendisi benim farkımda bile değil. Söyle Sevda nolur söyle o kadar mı çirkinim. Neden benim varlığımın bile farkında değil."
Kardeşim dediğim iki insanın arasında kalıp elimden hiç bir şey gelmemesi o kadar çok acıtıyordu ki canımı.
Dayanamayıp benim de ağlamaya başlamamla birbirimize kenetli kalmıştık. Yanımızdan geçen insanların bize nasıl meraklı bir şekilde baktığını görmesem de hissedebiliyordum.
Sonunda omuzların dan tutup kendimden uzaklaştırdığım da yüzünü avuçlarımın arasına aldım mavi gözleri ağlamaktan kızarmış dudakları ise ağlamaktan şişmişti. Bu haliyle bile şiir gibi güzeldi.
"Çocukluğumuzdan beri seni bu halde görmekten nefret ediyorum. Şeyma'm çok güzel seviyorsun durmadan sıkılmadan hiç bir şey beklemeden. Hayranım sana gerçekten. Seve seve benim öküz abimi seviyorsun ya bu güzelliğinle hayret ediyorum doğrusu."
Ortamı biraz yumuşatmak için espri yapmaya çalışıyordum.
"Eee boşa dememişler gönül bu ota da konar b.... da diye "
Dayanamayıp gülmemle arkamdan Huzeyfe'nin de erkeksi gülmesini duydum. Şeyma arkamızda duran adamın varlığını yeni hissettiğin de kızarıp bozarmıştı.
Huzeyfe ise ne ara aldığını anlamadığım dondurmaları bir bana bir de Şeyma' ya verdi.
"Neli seveceğiniz bilmediğim için sade aldım hanımlar."
Şeyma ağlamasının arasından gülerek , Sevda limonlu sever dedi sanki devlet sırrı verirmiş gibi çokta önemli bir bilgiydi ya benim dondurmayı nasıl sevdiğim. Arka cebinden çıkardığı peçeteyi Şeyma'ya uzatıp yanıma oturdu. İki kişilik bankta üç kişi oturuyorduk. Fazla yakındık.
Bu durumun beni rahatsız etmesi gereken yerde için de bir art niyet olmadığını bildiğim için, ne bacağına değen bacağım nede koluna değen kolumu sıkıntı yaptım.
Davranış şekli çok hoştu, Bizi daha yeni tanımasına rağmen Şeyma'ya bir abi gibi davranıp destek olmaya çalışıyordu. Yetmezmiş gibi bizi burada tek bırakmamış beklemişti.
Adama her ne kadar uyuz olsam da davranış şekli hoşuma gitmiş benden de ilk takdirini almıştı.
"Sana beylik laflar edip unut diyemem. Biliyorum her ne kadar beni dinlersen dinle zaten bir kulağından girip öbür kulağından çıkacak. Yine gönlünün istediği gibi davranacaksın. Ama karşında ki her kim olursa olsun kendini bu kadar üzüp gençliğini heba etmene gerek yok. Bizler ne yaparsak yapalım zaten her şey olacağına varıyor. "
Huzeyfe'nin Şeyma'ya söylediği şeyler o kadar mantıklıydı ki. Bizler her ne yaparsak yapalım alnımız da yazanı yaşıyorduk. O yüzden bazen bazı şeyleri bu kadar üstlememek gerekiyordu. Herşeyi oluruna bırakmak lazım dı.
Şeyma elinde ki dondurmayla istediği oyuncak alınmamış gibi kız triplerine bürünmüştü. Sol gözünden akan tek damla yaşı elinin tersiyle silip sadece "haklısın" demişti.
Evet Huzeyfe gerçekten çok haklıydı.
Avucumun için de eriyip bacağımın üstüne damlayan tek damla sade dondurmayla Huzeyfe'nin bakışı tekrardan bacağıma takılı kalmıştı.
Neydi bu adamın benim bacaklarımla derdi?
Arka cebinden tekrar dan bir peçete çıkartıp bana verdi. Sessizce gözlerimizle anlaşıyorduk sadece elinden peçeteyi alıp bacağıma damlayan dondurmayı sildiğim de aramızda ki çekim sanki tüm sahili kaplamış gibi hissetmiştim.
Dondurmayı silip tekrardan göz göze geldiğimiz de, gözlerinde anlam veremediğim bir bakış vardı.
Çocuk gibi damlayan burnunu çeken şeyma'ya bakıp gülümsedim.
Çocukluğumuzda da böyleydi en ufak bir şeyde ağlar küser sineye çekilirdi. Elimde neredeyse tamamı erimiş dondurmaya baktım. Huzeyfe yan tarafında otururken dondurmayı yemek o kadar da kolay değildi.
Onun varlığını umursamayıp elimdeki dondurmadan kocaman bir ısırık aldım.
"Ne olacak peki benim bu halim sürekli onu uzaktan mı seyredeceğim?"
Düşünüyordum sürekli gerçekten ne olacaktı şeyma'nın bu hali? Evet abim için çok değerliydi ama bana verdiği değerden bir farkı yoktu. Yıllardır onu kardeşi gibi görüp kuruyup kollardı. Şeyma hepimiz için kıymetliydi.
Tabii ki de abimin şeyma'ya verdiği değer onun için yeterli değildi. Abim onu kardeşi gibi görürken o ise her zaman daha fazlasına bekler en ufak bir şeyde de böyle hayal kırıklığına uğrardı.
"Beni yanlış anlamazsan sana kendi fikrimi söylemek istiyorum. Her ne kadar hayatınıza yeni katılmış olsam da az çok burak'ı çöze bildiğim kadar. Burnunun ucundaki güzellikleri fark edebilecek bir adam değil. Belki de seni sürekli gözünün önünde görmesi ona sunduğun, sevginin Aşkın farkında olmamasının sebebidir. Evet sevildiğini fark etmek her zaman her erkeğin hoşuna gider. Ama sürekli bir kadına elinin altında hissetmesi o kadının kıymetini azaltabilir. Yine söylüyorum. Beni yanlış anlamazsan sana onu sevmekten vazgeç demiyorum. Ama onu sevdiğini ve beklediğini bu kadar onun gözüne sokma. Bir gün elinden uçup gidebileceğin farkında olsun."
Gerçekten çok haklı konuşuyordu. Abim gözünü açtı açalı şeyma'nın onu sevdiğini biliyordu. Ve yıllardır şeyma'nın sevgisi, hiç azalmadan ne yaşarsa yaşasın azalmadı. Bunun farkında olması affedersiniz ama abimin bir taraflarını kaldırmıştı. Huzeyfe'nin söylediği gibi şeyma'nın abime olan sevgisine bu kadar gözüne sokmaması gerekiyordu.
"Huzeyfe ile aynı fikirde olmak her ne kadar zoruma gitse de gerçekten haklı. Onu sevdiğini onun bilmesine gerek yok ki. Senin abimi sevebilmenin için ona ihtiyacın yok. Abime sen de en az benim kadar tanıyorsun. Eminim ki kaybetme korkusunu yaşadığı zaman senin kıymetini gayet iyi anlayacak."
Şeyma derin bir nefes çekerek kendine gelmeye çalıştı. Artık ağlamıyordu. "Evet haklısınız ama elimde değil onu gördüğüm zaman istemsizce heyecanlanıyorum elim ayağım birbirine dolanıyor ne yapabilirim ki bu durum karşısında. Çok fazla denedim. Onu unutmaya o kadar çok istedim ki. Her gece rabb'ime dua ettim ya onu hayırlısıyla bana nasip et ya da kalbimden onun aşkını söküp al diye."
İsyan etmek bize yakışmaz da ama bazen öyle durumlar karşısında kala biliyorduk ki. İnsan oğluyuz işte çiğ süt emmişiz ister istemez, böyle durumların içinde kendimizi bula biliyorduk.
"Haklısın zaten sana asla haksızsın dediğim bir nokta olmadı. Ama huzeyfe ile sana söylemek istediğimiz şey bırak sen onun için üzülme o senin için üzülsün. Sürekli ne zaman isterse seni elde edebileceği bir kadın olma hayatında tabii ki de böyle bir durum seni küçük düşürmez ama benim dingil abim bu şekilde senin kıymetini farkına varmıyor. Hem amcam her zaman ne söyler biz ne yaparsak yapalım her şey olacağına varıyor. Su akıyor yolunu buluyor senin bu kadar harap olmanı İçim almıyor o yüzden bırak bakalım artık onun için çabalamayı."
Huzeyfe laf arasında ona vurduğum taşı fark etmiş sessiz sessiz yanımda oturuyordu. Yaklaşık yarım saat daha bankın üstünde sessizce oturup şeyma'nın kendine gelmesini bekledik. Benim her gün yüzünü gördüğüm hatta yeri geldiğinde kendisinden bıktığım bir insan nasıl oluyordu da başkası böyle körkütük aşık olabiliyordu hiç aklım almıyordu bu durumu.
Şeyma biraz daha kendine geldiğinde sessizce gözlerimizle anlaşarak bank'tan kalkıp arabaya doğru yürümeye başladık.
Yürüme mesafesi evimize 10 dakika olmasına rağmen, huzeyfe'nin ısrarları ile arabayla gitmeye karar vermiştik. Anlamıyordum erkeklerdeki bu sahiplenme duygusunu. Sürekli ellerinin altında olup bizi kontrol etmek istiyorlardı.
Saçma sapan egolarını tatmin etmek için sürekli bizi hor görüp. Özgüvenimizi yıkıyolardı. Feminist kişiliğim saçma sapan anlarda ortaya çıkıyordu. Adam sadece bize iyilik yapmaya çalışıyordu. Kendi kendimi doldurup gaza getiriyordum saçma sapan. Araba da ki sessizlik yeterince ortamı geriyordu. Radyo'ya doğru elimi atıp şarkı açmak istediğimde Huzeyfe'yle aynı anda davranmıştık. Göz göze geldiğimiz de elektrik çarpmış gibi, çektim elimi. Telaşla saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. İki elimi bacaklarımın üstünde birleştirip, tırnaklarımla oynamaya başladım. Aptal Sevda senin neyineydi şarkı açmak.
Huzeyfe elini hala tuşun üstünden çekmemişti. Tuşa bastığında açtığı şarkıyla dayanamayıp kahkahamı patlattım.
"Şah şah şah şah Şahdamar ajdaarr!"
Huzeyfe ben ve Şeyma siyah bir range roverın içinde Ajdar dinliyorduk.
Şeyma'da dayanamayıp kahkaha atmaya başladığında şarkı eşliğinde gözümüzden yaş gelene kadar güldük.
Huzeyfe ise neye güldüğümüze değil de sanki gülüş şeklimizle eğleniyor gibiydi. Adamın yanında arsız bir şekil de at gibi kişniyorduk.
Elimi kolumu ayrı ayrı hareket ettirerek, Şeyma'nın keyfini daha da yerine getirip. En azından kısa bir süreliğine de olsa bazı şeyleri unutturmak istiyordum. Hemde bunu Huzeyfe'nin yanında rezil olma pahasına yapıyordum.
Ah ah kıymeti bilinmeyen mükemmel bir arkadaştım. Huzeyfe'de maymunlar gibi dans etmeme daha fazla dayanamayıp kahkaha atmıştı.
O kadar güzel gülmüştü ki gözlerim gülüşünde takılı kalmıştı. Kulağıma sanki Özdemir asafın şiirlerinden okunmuştu. Göz göze geldiğimiz de dayanamayıp gülümsedim ben de teşekkür etmiştim aslında. Bir şey söyleme me gerek kalmamıştı. O da gözleriyle teşekkürümü kabul etmişti.
Şeyma ile arabadan inip huzeyfe'nin arabasını Park etmesini beklememiş tik.
Apartman önüne geldiğimizde Şeyma çantasından rujunu çıkartıp sürdü.
mavi gözleri her ne kadar ben ağladım diye bağırsa da yüzüne sahte gülümsemesini takıp gözlerini sildi. Bayılıyordum güçlü kadınlara. Çantamdan anahtarımı çıkartıp kapıyı açtım. Yukarı beraber çıktığımız da, Şeyma kendi evine girmişti. Zavallı bünyem bugün tüm olanları aynı anda kaldıramamıştı.
Anahtarımı çıkartıp evimizin kapısını açtım. Her ne olursa olsun annemle babamın gülme seslerini duyduğumda. Yorgunluğum geçmişti. Çantamı ve ayakkabımı vestiyere asıp içeri geçtim. Annemle babam televizyon izleyip çay içiyorlardı. Furkan'ın ve abimin yokluğunu sorgulama gerek yoktu zaten. Varlıklara da pek fazla dikkatimi çekmiyordu. Hele bugün şeyma'ya o halde gördükten sonra abimi uzun bir süre görmek istemiyordum. Erkeklerin hepsi bu kadar acımasız olmak zorunda mıydı?
"Huhu ben geldim"
Koşa koşa babamın boynuna sarılıp yanaklarından öptüm. "Erken gelmişsin kızım." Annem erken gelmeme sevinmiş mıydı? Anlayamamıştım doğrusu. "Kızların işi çıkmış anne buluşma iptal oldu. Ben de yorgundum zaten iptal olması daha iyi oldu benim için."
Babam üstünde fazla durmayı televizyona geri dönerken annem sen bir haltlar karıştırıyorsun bakışını atıp televizyona döndü. Ne diyebilirdim ki eşek oğlun şeyma'yı ağlatmış kızı bırakıp gidemedim mi deseydim.
Odama çıkıp üstümdeki elbiseleden kurtuldum. Kal gelmişti artık doğru doğru düzgün oturup kalkamamaktan. Elbise kadını değildim ben. Taytımı giyip abimden ne zaman aşırdığı mı bilmediğim tişörtü üstüme geçirdim. Sizce de erkek kıyafetlerinin kadın kıyafetlerinden daha güzel olması haksızlık değil miydi?
Saçlarımı bileğim de ki siyah tokamla ensemden topuz yaptım. Yatağıma uzanıp günün yorgunluğunu bir nebze dahi olsa atmak isterken, kapımın güm diye açılmasıyla ödüm kopmuştu.
"Abla annem seni çağırıyor, misafirler mi ne geliyormuş mangala."
Burası bir kız odasıydı. Ve benim kardeşim hayvan gelmiş hayvan gidiyordu.
" Hayvan şu kapıyı çalmayı ne zaman öğreneceksin çok merak ediyorum?"
Bugün yaşadığım heyecan korku stres yetmezmiş gibi üstüne üstlük bir misafirimiz eksikti. Furkan kıçını sallayarak he he diyip geldiği gibi zıplaya zıplaya çıkmıştı odamdan, Neyse ki yaşıtları gibi, tek derdi saçma sapan videolar çekip ne idüğü belli olmayan platformlarda paylaşmıyordu. Kardeşimle ilgili şükür edebildiğim tek gerçek buydu. Buna da sevinsem mi üzülsem mi bilemeyip ikilemler de kalıyordum sürekli.