Toprak kokusunu içine çekmek için derin bir nefes alırken burnuna gelen farklı bir kokuyla birden irkilmişti genç kız. Gözleri ani bir şekilde aralanırken birden nerede olduğunu algılayamamıştı. Gözleri komodinin üzerinde ki saate takılınca hızlı bir şekilde yattığı yerden doğrulmuştu. Saat öğleden sonrasını gösteriyordu. Gözleri tedirgin bir şekilde açılırken dağılmış üzerini düzelterek bulunduğu odayı incelemeye başlamıştı. Sahi bu odaya nasıl gelmişti. En son hatırladığı gergin bir ortamda yemek yedikten sonra salona geçip televizyon izleyerek aklındaki düşünceleri dağıtmak istediğiydi. Sonrasında ise tamamen dünyadan kopmuştu. Gözlerini kırparak odada bulunan iki kapıdan birine doğru ilerledi. Odayı her adımda daha da incelerken hüzünlü bir gülümseme yerleşmişti yüzüne. Oldukça büyük olan oda krem renginde desenli boyayla boyanmıştı. Odanın banyo kapısı olduğunu düşündüğü kapıyı açarken yanılmadığını içerideki parlak ortamdan anlamıştı. Geniş fayanslarla döşenmiş banyo tıpkı oda gibi krem renginde ve oldukça iç açıydı. Derin bir iç çekerek banyoya giren genç kız aynanın karşısına geçtiğinde gözlerine inanamamıştı. Berbat görünüyordu. Saçları darmadağınık olmuş yüzü fazla yattığı için kızarmıştı. Kendisine çeki düzen verirken Melih'in nerede olduğunu merak etti.
Odasından çıktığında duyduğu ıslık sesiyle birden yerinden sıçramıştı. Başının üzerinden uçan kuş genç kızın ödünü koparmıştı.
"Uyan, günaydın, uyan..." Asya şaşkınlıkla onu seyrederken papağan uçarak tavandaki avizenin üzerine konmuştu. Genç kız tedirgin bir şekilde "Hadi in aşağıya, orada duramazsın..." diye onu ikna etmeye çalıştığına inanamadı. Papağan Asya'ya ıslık çalmaya devam ediyordu. Bir yandan ayağı ile kafasını kaşımaya çalışırken diğer taraftan da bulunduğu yerde sabit kalmaya çalışıyordu. Sonunda yeniden uçarak genç kızın başının üzerine konmuştu.
"Ahh kahretsin bir kuşumuz eksikti..."
"Ahh kahretsin bir kuşumuz eksikti..."
"Beni tekrarlamayı kes benekli..." papağan Asya'nın saçlarını çekiştirmeye başladığı sırada dairenin kapısı açılmış ve içeriye daha önce gördüğünü hatırladığı bir adam girmişti. Tedirgin olan genç kız yutkunurken adam İngilizce olarak "Nasılsınız Asya hanım? Sizi hastaneye götürmek için geldim," dedi.
"O nerede?"
"Şirkette şuanda, ama sizden sonra o da hastaneye gelecek..." Asya başını sallarken adamın başında ki papağana baktığını görünce yüzü utançla kızarmıştı. Alex genç kızın kızaran yüzü karşısında gülümseyerek "Benekli buraya gel..." dediğinde benekli kafasını sallayarak "Naber dostum!" diye karşılık vermiş ama yerinden kıpırdamamıştı. "Hadi dostum buraya gel..." papağan hala genç kızın saçlarını gagası ile çekiştiriyordu. Asya ürkerek kıpırdamazken onun korktuğunu düşünen Alex hızlı adımlarla genç kıza yaklaşıp başında ki papağanı almak istediği sırada papağan uçarak "Sahip geldi!" diyerek uçup açık olan kapıdan dışarıya çıkmıştı. İkili birbirine şaşkın bir şekilde bakarken omzunda benekli ile içeriye giren Melih ikiliye kısılmış gözlerle bakarak "Burada ne oluyor?" diye sert bir şekilde konuşmuştu. Asya yutkunarak bakışlarını kaçırırken Alex şaşkınlıkla patronuna bakıyordu. Onun eve gelmeyeceğini düşünmüştü. Kendisini eve kadını almaya yollayan adamın neden evine geldiğini merak etti.
"Bir sorun mu var Melih Bey, Asya hanımı ben hastaneye getirirdim." Melih başını sallayarak genç adama "Sen gidebilirsin, gerisini ben hallederim. Mete bugün hastaneden çıkacak, ona hizmet edecek orta yaşlı bir kadın bul," dedi. Alex anlamış gibi başını sallarken evden hızlı adımlarla çıkıp gitmişti. Asya gözlerini hala genç adama çeviremezken Melih dikkatle genç kızın karışmış saçlarına bakıyordu. Halinden beneklinin işi olduğu açıkça belliydi. Omzunun üzerinde duran papağan genç adamın kulak arkasını kemirmeye başlayınca Melih ağzından çıkan küfre engel olamamıştı. Asya birden irkilerek ona bakarken gülmemek için kendisini zor tuttu.
"Saçlarını düzelt, sonrada kahvaltını yapınca çıkarız." Asya onun sözleri ile hızla saçlarını düzeltmeye başlamıştı. Melih yanından geçip kendi odasına geçerken aklındaki tek şey onca toplantısını iptal edip neden buraya geldiği sorusu dolaşıyordu. Genç kızın gece kanepede uyuya kalması ne kadar yıprandığını gösteriyordu. Sabah Asya'yı uyandırmadan evden ayrılmış sonra da en güvendiği adama onu alıp hastaneye götürmesini söylemişti. Ama aklına Asya'nın yabancı bir adamdan korkabileceği gelince tüm toplantılarını iptal ettirip eve doğru yol almaya başlamıştı. Arkasından kendisine şaşkın bir şekilde bakan sekreterini umursamadan...
"Kahvaltını yaptın mı?" Melih mutfağa girdiğinde Asya'nın ocakta bir şeylerle uğraştığını görmüştü. "Geldin mi, hadi sende otur..." Melih tek kaşını kaldırarak genç kıza bakarken Asya ona aldırış etmeyip önceden hazırladığı masanın yanına geçip çayları dolduruyordu. "Ben kahvaltı yapmayacağım..." Asya omzunu silkeleyerek onun çayını da doldurup yerine geçmişti. "Sen bilirsin." Melih genç kızın kendisine bakmadan cevap vermesi karşısında dişlerini sıkıyordu. Sıkılarak onun karşısında ki sandalyeye otururken ne ara yemeye başladığını bile anlamamıştı. Ancak Asya'nın önünde ki çayını tazelediğini gözünde bulunduğu dalgınlıktan çıktı. Sinirlenerek yerinden kalkmış ve "Doyduysan hadi gidelim," demişti. Genç kız masayı toplamaya başladığı sırada Melih araya girerek "Bırak kalsın bu gün temizlikçi kadın gelecek, o toplar," dedi. Asya yine başını sallayarak ona cevap verirken gece kaldığı odaya giderek çantasını aldı.
Evden çıktıklarında onları kapıda bir sürpriz bekliyordu. Arabanın yanında öfkeli bir şekilde bekleyen Nerissa'yı gören genç kız biraz gerilse de bakışları hemen Melih'e kaymıştı. Onun da bu durumdan pek hoşlanmadığı yüzünün ifadesinden belli oluyordu.
"Nerissa?" Genç adam dişlerinin arasından dışlar gibi onun adını söylerken genç kadın öfkeli bir şekilde konuşmasına başlamıştı. "Beni bu eve sokmazken daha birkaç gün tanıdığın kadınla aynı evde kalıyorsun?" bakışları Asya'ya çevrilince daha da öfkelenmişti. "Bakın burada kim varmış? Seni daha ilk gördüğümde o masum pozların altında pekte masum olmadığını anlamıştım. Kardeşi yetmez şimdi de abisine mi kancayı taktın?" Asya duyduklarına karşılık oldukça sakin görünüyordu. Melih öfkeli bir şekilde "Nerissa kes sesini!" diye bağırsa da genç kadının susmaya niyeti yoktu. Karşısında ki adamla birlikte olabilmek için çektiklerinin acısını karşısında ki kadından çıkarmak istiyordu. Yaklaşık bir haftadır Melih ile görüşmediği gibi genç adam onu aramamıştı bile. O her zaman böyle yapıyordu bunu bilmesine rağmen Melih'in Asya denen kadınla evden çıkmasını hazmedememişti.
"Bana bunun hesabını vermek zorundasın... Önce beni bilmediğim tanımadığım insanların evinde yalnız bıraktın. Sonra adamların beni apar topar Amerikaya gönderdi ve sen tüm bunlar normalmiş gibi davranıyorsun. Yeter artık..." Melih öfkesine hakim olabilmek için eliyle yüzünü sıvazlamıştı. Etrafına kısa bir bakış attıktan sonra meraklı birkaç kişinin toplanıp onları izlediğini görmüştü. Asya ise ona aldırış etmeyerek hiç üzerine alınmadan arabaya doğru ilerledi. Arabaya bineceği sırada Nerissa onu kolundan tutup kendisine çevirmişti.
"Ne oldu güzelim söylediklerimi anlamıyor musun? Yoksa o beynin beni algılayacak kadar iyi çalışmıyor mu?" Asya burnundan nefes alarak az önceki sakinliğini korumaya çalışıyordu. Nerissa'nın onun İngilizce bilmediğini düşündüğünü anladığında ise başını iki yana sallayarak genç kadına cevap vermişti.
"Senin ve onun ne düşündüğü umurumda değil. Beni rahat bırakın yeter. Ne konuşacaksanız konuşun ama beni bu işe bulaştırmayın." Kolunu sert bir şekilde genç kadının kolundan kurtarırken Melih'e dönerek "Sen sevgilini sakinleştir, beni şoför götürsün hastaneye." Melih onun bu davranışı karşısında daha da çok sinirlenmişti. "Sen arabaya geç ben hemen geliyorum..." Nerissa genç adamın sözlerinden sonra hızla kendi arabasına doğru ilerlemeye başladı. Ne beklediğini bile bilmiyordu. Melih genç kadının ardından giderek arabasına binmek üzere olan Nerissa'yı durdurmuştu. "Bu gün yaptığını unutacağım, ama bir daha kapıma gelip böyle rezalet çıkarırsan sonucuna karışmam. Seninle anlaşmıştık. Hangi koşullarda birlikte olduğumuzu biliyorsun. Şimdi haddini bil ve ailemden olanlara dil uzatma..." Nerissa şaşkınlıkla genç adama bakmıştı. Onun ağzından çıkan her kelime genç kadının içini yaksa da bir şey söylememişti.
"Ailen mi? O kadın senin ailenden mi?" Melih fazla konuştuğunu düşünerek arabanın kapısını iyice açıp genç kadını bindirdikten sonra sertçe kapısını kapatmıştı. Ağır adımlarla kendi arabasına doğru yönelen adam içindeki öfkeyi bastırmaya çalışıyordu.
"Keşke onunla gitseydin, şimdi yanlış anlayacak..." Şoför patronu arabaya binince hemen arabayı çalıştırmıştı. Melih genç kızın sözleriyle ona ters bir bakış atarak "Ne yapacağımı size soracak değilim," diye terslemişti. Asya onun terslemesine aldırış etmeyerek "O kadının yerinde olmak istemezdim. İki kardeş kadınlar açısından tam bir felaketsiniz." Melih dişlerini sıkarak Asya'ya cevap vermemeye çalışsa da buna mani olamamıştı.
"Merak etme, onun yerinde olmayı istesen de başaramazsın, sende o kabiliyet yok." Asya kulaklarına yankılanan sözleri bir aşağılama olarak algılarken Melih içinden sözlerine devam etmişti.
"Onun gibi olmak için fazla masumsun... Masum ve gerçek..." düşüncelerinin kaydığı noktayı fark edince kendisine saydırmaya başlamıştı. Yapması gereken birçok iş varken burada oturmuş tam olarak tanımadığı insanların dertleriyle uğraşıyordu. Kulaklarına birden Yıldız hanımın 'Oğlum!' diye seslenişi yankılanınca yerinde huzursuzca kıpırdandı. Sessiz süren yolculuk hastanenin önünde son bulurken Asya hızla arabadan inerek kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Melih hemen ardından ilerlerken acele etmiyordu. Genç kızın ailesi ile rahat konuşması için ona zaman tanımak istemişti. Tam da düşündüğü gibi bir sahne ile karşılaşan Melih kısa biran anne kızın birbirine sarılmasını izlemişti. Yıldız Hanım Melih'i görünce gülümseyerek "Gelsene oğlum," dediğinde genç adamın ayakları ondan izin almadan hareket etmeye başlamıştı bile.
"Gece rahat edebildiniz mi Yıldız Hanım?" yaşlı kadın Melih'in sözleri ile yüzünü asmıştı. "Bana artık hanım demesen olmaz mı evladım? Teyze de olmadı Yıldız anne de..." Melih son sözler karşısında birden irkilince Asya gözlerini kısarak ona bakmıştı. Sonra annesinin sözlerine karşılık "Anne sen sadece benim annemsin bunu hep unutuyorsun..." dedi şımarık bir şekilde. Kadın utanarak kızını yeniden sararken yüzünü Melih'ten saklamaya çalışıyordu. Melih ikili arasında ki ilişkiye gıpta ile bakarken Asya'nın neden kardeşine kandığını da az çok anlamaya başlamıştı. Karşısında ki ailenin içinde hiç art niyet yoktu. Hiçbir kelimenin altından bir mana aramıyor saf niyetle kabul ediyorlardı. Yatakta kıpırdanan Mehmet Bey dikkatleri üzerine çekerken Melih kendisini toparlayarak adamın yanına doğru yaklaştı.
"Nasılsın Mehmet Amca?"
"Hoş geldin oğlum, gördüğün gibi değişen bir şey yok..."
"Daha iyi olacaksın merak etme..." Adam Melih'in yüzüne acı bir tebessümle bakarken güçlükle konuşmuştu. Karısına dönerek "Bizi biraz Melih bey oğlumla yalnız bırakır mısınız?" Asya şaşkınlıkla babasına bakarken kadın kocasının sözlerine karşılık başını sallayarak kızına dönmüştü. "Hadi Asya'm biz çıkalım da rahat bir şekilde konuşsunlar." Odadan çıkan iki kadın ardından kapanan kapıya bakan Melih bakışlarını yataktaki adama çevirince tedirgin olmuştu. Adamın bakışlarından hoşlanmamıştı. "Sorun mu var Mehmet Bey?" Adam kaşlarını çatarak "Az önce amcaydık şimdi bey mi olduk?" Melih?" Adamın sözleri karşısından yatağa iyice yaklaşarak sorusunu yenilemişti. "Bakın bir sorun varsa bana söylemenizi istiyorum."
"Doktorlarla konuştun değil mi?" Genç adam başını sallarken adam acı bir şekilde gülümsemişti. "O zaman zamanımın geldiğini de biliyorsun?" Melih adamın sözlerini hızlı davranarak kesmeye çalışmıştı.
"Doktor ümitsiz konuşmadı, yeni bir kalp nakli..."
"İstemiyorum. Belki birkaç yıl daha yaşayacağım ama o kalp yaşlı bir adam için harcanmamalı."
"Kızınızı hiç düşünmüyor musunuz? Peki eşiniz. O ikisinin siz olmadan nasıl yaşayacağını düşünmelisiniz."
"Şimdiye kadar düşünüyordum. Karım biliyor ama kızım durumun ciddiyetini bilmiyor. Öğrenmesini istemiyorum."
"Ama bilmek hakkı, sizi iyileşecek diye beklerken..."
"Birden ölürsem kaldıramaz değil mi?" Mehmet bey genç adamın sözlerini keserek konuşmuştu. Derin bir iç çekerek gülümsemeye çalıştı. "Bana verilen kalple yaşayabildiğim kadarıyla yaşayacağım. Mevlam ne kadar ömür verdiyse artık. Ama yeni bir kalp istemiyorum. Bu yaşlı beden bir ameliyatı daha kaldıramaz."
"Peki benden ne istiyorsunuz? Sizin için ne yapabilirim?"Adam Melih'in sözleri karşısında hafif gerilerek yerinde kıpırdanmıştı. Genç adam onda ki rahatsızlığı hissederek "Söyleyin lütfen, elimden bir şey gelirse..."
"Eğer bu hastaneden sağ salim çıkamazsam kızıma göz kulak ol. İkisi de sana emanet. Biliyorum bunu isteyemem ama bana bir şey olursa ikisi tek kalacak. En azından kızım yeniden evlenene kadar..." Melih adamın içten yakarışına nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Arafta kalan genç adam dudaklarından dökülen sözlere kendisi bile inanamamıştı.
"Merak etmeyin, kızınız kardeşimden boşanıp yeniden hayatını kuruncaya karda ona göz kulak olacağım. Yıldız..." kısa bir an duraksayan genç adam derin bir iç çekerek "Yıldız annenin de rahat bir yaşam süreceğine emin olabilirsiniz." Melih'in sözlerine karşılık Mehmet beyin gözleri nemlenmişti. Ağlayıp karşısında ki adama rezil olmak istemiyordu. Melih adamın yaşaran gözlerine karşılık hafif gülümseyerek ona bakmıştı.
"Size söz veriyorum, ikisi de iyi yaşayacak..." Sözlerini içinden tamamlayan genç adam "En azından kızınız evlenene kadar." diye söylenmişti. Gelecek günlerin neler getireceğini bilmeden sözleri verirken verdiği sözleri tutmak için elinden geleni yapacağını biliyordu. Asya'ya rağmen... Onun kendisinin yardımını kabul edeceği şüpheliydi. Melih'e kalansa inatçı kadın karşısında daha dik durmak ve taviz vermeden onu hayatında tutabilmeyi başarabilmekti. Gerisi çorap söküğü gibi gelirdi nasıl olsa...
***
Başını yasladığı sert zeminden kapının birden açılmasıyla ayrılmıştı. Asya annesinin tüm ısrarlarına rağmen babasının kapısının dibinden bir türlü ayrılamazken Melih ile ne konuştuğunu merak ederek kapıya yaslanmıştı. Maksadı onları dinlemek değildi aslında ama içinde ki dürtüye engel olamayarak araladığı kapıda babasının sözleri ile duraksamıştı. Melih'ten istediği genç kızın içini yakarken ne yapacağını bilmez bir şekilde öylece kapı ağzında başını kapıya yaslayarak kalmıştı. Gözünden aşağıya akan yaşlara engel olamazken zaten bildiği bir gerçeği babasının ağzından duymak içini paramparça etmişti. Asya babasının durumunu doktoruyla konuşurken ondan zorla da olsa gerçekleri öğrenmişti. Yüce gönüllü babası onların üzülmemesini istiyordu ama kızının içten içe nasıl yandığından habersizdi. Babası, evlerinin yıkılmaz direğinin çok az zamanı kaldığını bilmek ve ona belli etmeden sürekli neşeli olmaya çalışmak genç kıza ağır geliyordu. Şimdi ise babası kendisini bırakacak birini arıyordu. Küçük bir çocuk gibi elin oğluna kendisini emanet etmeye kalkışıyordu. İçi daha fazla yanarken öfkeyle dişlerini sıkmıştı. Melih'in ailesini bu şekilde etkilemiş olmasına öfkeleniyordu. Her ne kadar onu tanıdıkça şaşırsa da Melih hayatını mahfeden biriydi ve onu iyi olarak bilmek istemiyordu. Aksi taktirde kendisine engel olamayacaktı.
Melih karşısında kendisine öfkeli bir şekilde bakan Asya'yı bulunca duraksamıştı. Öyle ki kapıda olması onun babası ile konuştuklarını duyduğunu gösterirken Melih olayı geçiştirmek istercesine fısıltıyla "Kapı dinlemek büyük görgüsüzlüktür..." dedi. Asya dişlerini sıkarak ona arkasını dönüp uzaklaşmaya başladığında Melih de onun peşinden gitmeye başlamıştı. Asya adımlarını hızlandırırken annesinin "Kızım nereye?"sorusunu bile duymamıştı. Melih elini kaldırarak kadına rahat olmasını söylerken genç kızın peşinden gitmeye devam etti. Asya sonunda kendisini hastane çıkışında bulduğunda derin bir nefes almış ama aldığı hava ona yabancı gelmişti. Rahatlaması gerekirken iyice huzursuz oldu. Yabancı memlekette kimseyi tanımadan öylece etrafına bakmak genç kızın içini acıtıyordu. "Neden buraya geldik ki?" derin derin nefes alırken nereye gittiğini bile bilmeden caddede yürümeye devam etti. Son durak yoktu onun için içinde ki sıkıntı onun varacağı son durak olacaktı. Başı ağrımaya başladığında gözünden aşağıya yaş akmaya başlamışı. Melih ise kendisini takip eden adamlarına aldırmadan genç kızın peşinden ayrılmıyordu. Bir süre ilerledikten sonra genç adamın telefonu çalmaya başlamıştı.
"Ne var Mete?" kardeşi dün geceden beri onu defalarca aramıştı. İlk aradığında telefonu açmış ve boşanma işlemlerini ayarlaması için ona bir sürü gereksiz söz sıralamıştı. Mete boşanmakta kararlıydı ama Melih'in buna izin vermeye şimdilik niyeti yoktu. "Boşanma işini unut Mete, boş yere çeneni yorma." Melih öfkeli bir şekilde konuşmasına devam ederken Mete'nin sözleri ile adımlarını kesmişti. "O zaman karımı benim evime getir. Madem boşanamıyoruz o zaman kadınlık görevlerini yerine getirsin..." Melih kardeşinin sözleri karşısında gafil avlanmıştı. Elinde ki telefonu biraz daha sıkarsa elinde parçalanmasına az kalmıştı. Dişlerini sıkmaktan çenesi ağrıyan genç adam güçlükle konuştu.
"Buna ben karar veremem..."
"Neden? Her şeye karar veriyorsun da buna neden karar veremiyorsun?"
"Mete sabrımı zorlama..."
"Ya boşanmama izin verirsin ya da Asya... Asya idi değil mi adı? O benim evimde benim yanımda benim karım olarak kalır." Melih parmaklarını öfkeyle saçlarına daldırırken gözlerini kısa bir anlığına kapatmıştı. Telefonla konuşurken genç kızın uzaklaştığının bile farkında değildi.
"Hepsi o kadının planı değil mi? Söylesene onunla evlenmen için sana ne söyledi?"
"Bu seni ilgilendirmez..."
"Hayır ilgilendirir. Peki boşanmana izin vereceğim ama bana ait olan hiç bir şeyi kullanamayacaksın. Mirasımdan mahrum kalacaksın." Melih karşı tarafın sessiz kalmasından onun karar vermeye çalıştığını anlamıştı. Mete birkaç saniyelik sessizlikten sonra "Tamam o zaman, istediğini yap... Ben dokunamadığım bir karım olmasını istemiyorum."
"Bana maval okuma Mete, sen de biliyorsun ki senin derdin asla kadınlar olmadı. İstediğin kadını elde etmek için parmağını şaklatman yeterliydi..."
"O zaman neden bana karışıyorsun? Neden evlendiğimde karımı yolladın?"
"Yollamasaydım ne olacaktı? Kızı kullanıp atmayacak mıydın lan?"
"Bu seni ilgilendirmez Melih..." Melih kardeşini iyice kızdırdığını kendisine abi yerine adıyla seslenmesinden anlamıştı. "Seninle bir anlaşmamız vardı, bizim insanlarımızdan uzak duracaktın. Ciddi düşünmediğin zaman bizim toprağın kadınlarından uzak duracaktın ama sen ne yaptın. Sana koyduğum tek kuralı da çiğnedin. Şimdi bana maval okuma." Mete abisinin ses tonundan ürkerek telefonu kapatmıştı. Melih ise telefonu cebine koyar koymaz gözleri etrafta Asya'yı aramaya başlamış ama aradığını göremeyince telaşla etrafına bakınmaya başlamıştı. Korumalar onun yanına gelirken genç adam öfkesi burnunda "Asya hanım nerede?" diye sordu. Adamlar başını yere eğerken genç adamı cevapsız bırakmıştı. "Lan sizi ne diye tuttum ben, neden o kadının peşinden gitmediniz?"
"Ama Melih bey biz sizi korumak..."
"Beni korumak mı? Size beni koruyun diyen oldu mu? Dağılın ve Asya'yı bulmadan karşıma çıkmayın." Adamlar etrafa dağılırken Melih çıldırmış gibi davranıyordu. Ya başına bir şey gelirse? Ya kaybolursa? Aklında deli sorular onu koştururken tek temennisi onu en kısa zamanda bulmaktı. Babasına ne diyecekti? Kızını bana emanet ettin ama ben daha ilk dakikada kızına sahip çıkamadım mı? Deli gibi etrafına dolanarak genç kızı ararken bir yandan da telefonuyla genç kızı aramaya başlamıştı. Çalan telefona gelmeyen cevap elini kolunu bağlamıştı. O Asya'yı ararken Mete de evinde başında sevgilisi ile hararetli bir konuşma yapıyordu.
"Neden abini dinlemek zorundasın?"
"Merak etme hayatım bu konuyu halledeceğim..."
"Az önce söylediklerine inanamıyorum. O kadını nasıl evine istersin? Ya Melih kabul etseydi ne yapacaktın?"
"Sen abimi tanımıyorsun asla kabul etmezdi. Üstelik o kadını ailesi ile birlikte getirdi."
"Bu umurumda değil, benimle evleneceğine söz vermiştin."
"Ve evleneceğim de... ama Melih'in şartını kabul etmem gerekiyor."
"Ne şartı? Kabul et gitsin."
"Mirasını reddetmemi istiyor. Eğer boşanırsam onun malında hiçbir hak talep edemeyeceğim."
"Bunu yapmış olamaz. Bunu senden nasıl ister. Sen onun tek akrabasısın."
"Biliyorum ama abimin kesin kuralları var hayatım."
"Kabul ettin mi?" Mete hafif gülümseyerek genç kadına bakmıştı. Ayağı alçıda olduğu için yerinden kalkamıyordu. Genç kız ise salonun içinde öfkeli bir şekilde dolanıp duruyordu.
"Abine hamile olduğumu söylemelisin." Mete genç kızın önerisi ile yerinde doğrularak "Olmaz, o zaman bebeği aldırmanı ister."
"Buna hakkı yok. Buna cesaret edemez." Mete onun sözlerine karşılık tiz bir kahkaha atmıştı. "Sen onu tanımıyorsun. Bir bakmışsın ki bebek karnından uçup gitmiş." Mete sevgilisine söylediği sözlerden hemen pişman olsa da bunu belli etmemeye çalışmıştı. Biliyordu ki ağabeyi bebeği öğrendiğinde çok öfkelenecek ama hemen yasal işlemleri başlatarak çocuğa soyadını vereceğine emindi. Yine de henüz ağabeyiyle yüzleşecek cesareti kendisinde bulamıyordu.
"Biraz daha bekleyelim, nasılsa onu ikna edeceğim. Farkında değil ama Asya'ya değer veriyor. Eğer onun üzerinden yüklenirsem pes edecektir."
"Beni kandırmaya çalışma Mete, inan pişman olursun."Mete sıkıntı ile elleriyle yüzünü sıvazlamaya başlamıştı. Hastaneden çıktığından beri aynı konuları konuşup duruyorlardı. Üstelik yıllardır görmediği karısının görüntüsü gözünün önünden bir türlü gitmemişti. Nasıl olup da böyle bir hata yaptığına inanamıyordu. Bir iddia uğruna yaptığı hata şimdi elini kolunu bağlamıştı. Şimdi ise Melih ile karşı karşıya kalıyordu. Genç kadın Mete'ye bakarak "Bu konuyu ben halledeceğim. İnan bana o kız seni anında boşayacak."
***
Melih adamlarını aradığında içinden dua ediyordu. "Onu buldunuz mu?" karşıdan gelen sessizlik olumsuz bir cevap teşkil ediyordu. Telefonu yere çarpmamak için güçlükle kendisini tutarken geri dönüp hızlı adımlarla hastaneye doğru ilerlemeye başladı. Belki annesi onunla iletişim kurmuştur diyerek adımlarını daha da hızlandırdı. Yaklaşık yarım saat sonra hastaneye girdiğinde hastaneden bu kadar uzaklaşmış olabileceğini fark etmemişti. Adımları daha hızlı bir şekilde hastane koridorlarını arşınlarken onun telaşlı halini gören Yıldız Hanım genç adama seslenmişti. "Melih, oğlum bir şey mi oldu?" Genç adam gelen soru ile duraksarken kadına ne cevap vereceğini düşünüyordu.
"Şey ben Mehmet beyi merak ettim."
"Geç oğlum, Asya da yanında..." Melih kadının sözlerini başta anlayamasa da sonradan kavradığı sözlerle hızla kadına dönmüştü. "Asya burada mı?" Yıldız Hanım gelen soru karşısında şaşırarak genç adama bakmıştı. "Asya babasının yanında, bir şey mi oldu?" Melih kanına yayılan kızgınlıkla kavrulurken öfkeyle hastane odasına girmişti. Genç kız uyuyan babasının elini tutarken açılan kapıyla hızla başını kapıya doğru bakmıştı. Genç adamın bakışlarında ki ateşi görünce yutkunmadan edememişti. Melih birkaç büyük adımla genç kızın yanına kadar giderek onu kolundan tutup ayağa kaldırmış ve konuşmasına dahi fırsat vermeden hızla odadan çıkarmıştı. Asya kolunu kurtarmaya çalışırken Melih daha da çok öfkeleniyordu.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" Sonunda hastanenin bahçesinde kolunu kurtarmayı başaran genç kız öfkeyle konuşmaya başlamıştı. Melih eli alnında sakinleşmeye çalışırken sesinin sert çıkmaması için elinden geleni yaparak konuşmuştu. "Asıl senin bu şımarıklığın nedir? Nasıl olurda hiçbir şey söylemeden ortadan kaybolursun."
"Ben ortadan kaybolmadım, sadece hava almak için çıktım."
"Hava almak için mi? Saatlerdir seni arıyoruz. Senin yüzünden adamlarımı azarladım."
"Azarlamasaydın, sana ne benden? Sen bu koruma işine çok kaptırdın kendini..."
"Asya kes sesini..." Melih'in yüksek çıkan sesiyle genç kız bir adım geri atmıştı. Ürkek bakışlarını genç adama dikerken onun ağzından çıkan sözlere şaşırmıştı. "Seni tebrik ederim. Sonunda kocan kendisi ile kalmanı istiyor. Anlaşılan onu etkilemeyi başarmışsın..." Asya içindeki öfkeyi dışa taşırarak genç adamın suratına sert bir tokat atmıştı. Bütün vücudu titremeye başladığında güçlükle konuşmuştu. "Senden de kardeşinden de nefret ediyorum. Hayatımdan çıkın gidin artık."
"İnan bunu en çok ben istiyorum, ama kahretsin ki aptal kardeşim yüzünden senden mesulüm."
"Benden mesul değilsin, beni ve ailemi rahat bırak."
"Asya?" Annesinin sesi karşısında duraksayan genç kız mahcup bir şekilde annesine dönmüştü. "Annecim, neden geldin?" Kadın yaşlı gözlerle iki gence bakıyordu. "Siz neden kavga ediyorsunuz?" Melih kadının ıslak gözlerine dayanamayarak hızla yanına gitmiş ve elini tutarak dudaklarına götürmüştü. "Affet Yıldız anne, biz sadece tartışıyorduk. Şu boşanma işi yüzünden kızın biraz kızgın. Ben bir süre daha beklemesini istedim diye çok kızdı." Melih kadına doğruyu söylemiş ama bunu şakaya vurarak yapmaya çalışmıştı. Kadın başın sallarken "Doktor sizinle konuşmak istedi," dedi. İkili hızla hastaneye giriş yaparken Asya'nın yüreği korkudan kuş gibi çırpınmaya başlamıştı.
Melih, Asya ile birlikte doktorun karşısında otururken ikisi de tedirgindi. Daha yeni tanıştığı Mehmet beye bir şey olmasını istemiyordu. En azından Yıldız Hanım için ona bir şey olmaması için dua ediyordu. "Daha ne kadar bekleyeceğiz doktor?" Melih sessizliğe daha fazla dayanamayarak konuşmuştu.
"Size iki haberim var, birincisi Mehmet beyin durumu kötüleşiyor." Asya ellerini ağzına bastırarak hıçkırığına engel olmaya çalışmıştı. "Peki diğer haber ne?" Doktor elinde ki dosyayı genç adama uzatarak "Bir verici var ama Mehmet bey kabul etmiyor." Asya ikinci kez ağzından kaçan hıçkırığa engel olmaya çalışırken Melih farkında olmadan genç kızı kollarının arasına alıp teselli etmeye başlamıştı. "Peki başka biri var mı? Yani bu kalp başkasına uyuyor mu?" Doktor başını sallarken bir yandan da düşünceliydi. "Var ama kalbi oraya götürecek kadar muhafaza edemeyiz." Melih başını sallayarak "Onunla konuşacağım," diyerek oturdukları yerden ayağa kalkmıştı. Asya da onunla birlikte odadan çıkarken ağır adımlarla babasının yattığı odaya doğru ilerledi. Yıldız hanım kızının perişan halini görünce hızla yanına gitmişti. "Ne oldu kızım, kötü bir şey mi var?" Melih kadının endişesini gidermek için hafif gülümsemişti. "Önemli bir şey yok Yıldız anne sen kızına kantinden bir şeyler alır mısın? Senin bu inatçı kızın hiç bir şey yemedi." Kadın başını sallayarak onların yanından uzaklaşırken Asya genç adama ilk defa minnetle bakmıştı. "Hadi babanın yanına gidelim." İkili odaya girdiğinde Mehmet bey gözlerini aralamak üzereydi. Kızının yaşlı gözlerini gören adam merakla kızına sormuştu.
"Asya'm?"
"Mehmet bey, kızınıza iyi bakın... Bu gözyaşları sizin inatçılığınız yüzünden akıyor." Asya şaşkınlıkla genç adama bakmıştı. "Sen ne saçmalıyorsun Melih?"
"Sen karışma Asya..." Genç kızı susturduktan sonra yataktaki adama dönerek konuşmasına devam etti.
"Bakın, kızınız daha hasta olduğunuz için perişan bir halde. Yarın öbür gün sizin isteğiniz yüzünden öldüğünüzde hayatı alt üst olacak. Gerçekten baba mısınız siz?"
"Melih kes sesini?" Asya genç adamın yakasına yapışırken Melih onun kollarını yakalayarak kendisinden uzaklaştırmıştı. "Neden? Babana ne kadar bencil olduğunu hatırlattığım için mi? Yaşamak için bir umudu var ama o saçma bir nedenden ötürü bu umudu geri tepiyor. eğer gerçekten seni ve anneni düşünseydi saçma inadına devam etmezdi. Şu haline bak. Daha ölme ihtimali ile perişan oldun ya ölür..."
"Sana sus dedim."
"Bakın Mehmet Bey, kızınıza bunu yapıyorsunuz işte. Yıldız Hanım ne yapsın. O yaşlı kalbiyle o da hastalanıp kızını bırakırsa ne olacak?"
"Sana sus dedim, görmüyor musun onu üzüyorsun, daha kötü olacak."
"Seni düşünmeyen bir adam için üzülme artık. Kızını ve karısını hiçbir mücadele vermeden bırakmaya karar vermiş adama saygı duymam ben. Mehmet Bey o yataktan kaklında kızınızı kendiniz koruyun. Bunu başkalarından istemeyin." Daha fazla dayanamayan genç kız Melih'i susturmak için genç adama vurmaya çalışmış ama Melih onun elini yakalayarak "O kadar uzun boylu değil, bir kereye ses çıkarmadım ama ikincisine izin vermem." Mehmet bey gözleri yaşlı genç adamla kızına bakıyordu. Eli kalbinde öylece ağlarken Asya hızla onun yanına ulaşmış ve ellerini yakalayarak öpmeye başlamıştı. "Sen ona bakma babacım, özür dilerim seni buraya getirmesine izin verdiğim için özür dilerim. Onu dinleme...
"Ne kadar da zavallıca davranıyorsun." Melih ağır konuştuğunu biliyordu ama Mehmet beyi en zayıf noktasından kızından yakalamaya çalışmıştı. Adamın bakışından da doğru yolda olduğunu anlamıştı. Son darbeyi odadan çıkarken vurmuştu.
"O kalp size takılmayacaksa çöp olarak atılacak. Sizden sonraki uyumlu kişi başka bir ülkede yaşıyor ve o kadar süre kalbi muhafaza edemeyecekler."
Odadan öfkeli bir şekilde çıkıp giderken baba kız birlikte ağlamaya başlamıştı. Adam güçlükle konuşuyordu.
"Onu sevdim, sözünü sakınmıyor."
"Baba özür dilerim..."
"Asıl ben özür dilerim. O haklı sizi daha çok düşünmeliydim."
"Baba lütfen..."
"Ölsem bile gözüm arkada kalmayacak. Bakma o şekilde konuştuğuna eminim sana ve annene sahip çıkacaktır."
"Bize kimsenin sahip çıkmasına gerek yok baba. Sen iyileş bize sen bak." Adam hafif gülümseyerek kızının saçını okşamaya başlamıştı. "Dilerim Allah'tan karşına seveceğin ve seni seven bir adam çıkar. Anneni sevdiğimin çeyreği kadar seni sevse yeter." Genç kız babasının sözleri ile hıçkırık arasından hafif kahkaha atmıştı. Babasının sözleri onun ameliyatı kabul ettiğini anlayabiliyordu. Kapıya bakarak az önce oradan çıkıp giden adama içinden minnet duygusunu göndermişti. Babasını üzmüştü ama onu ikna etmeyi de başarmıştı. Onun peşinden gitmek için odadan çıktığında ise karşısına dikelen kadınla göz göze gelmişti.
"Senin burada ne işin var?"
"Bakın burada kim varmış, çocuğumun babasının karısı..." Asya kadının ağzından çıkan sözlerle donup kalmıştı. Ne saçmalıyordu bu kadın? "Anlamadım, siz neden bahsediyorsunuz?" Kadın tiz bir kahkaha atarak iyice genç kıza yaklaştığında Asya babasının duymaması için onun kolunu tutup odanın kapısından uzaklaştırmıştı. Kadın kolunu çekmeye çalışsa da başarılı olamıyordu. Sonunda burnundan soluyan Asya kadını hastane çıkışına kadar çekiştirerek bırakırken konuşmasına başlamıştı.
"Şimdi söyle, ne istiyorsun?"
"Mete'den boşanmanı. Onun bebeğini taşıyorum. Şimdi yıllar sonra gelip onun karısı olduğunu iddia edemezsin." Genç kız duydukları karşısında gülümsemeden edememişti. "İddia etmek mi? Ben onun resmi nikahlı karısıyım, sen kimsin?"
"Neler oluyor burada?" Melih Asya ile kardeşinin sevgilisini yan yana görünce bugün bilmediği kaçıncı kez öfkesi tavan yapmıştı. Asya genç adama dönerek "Hanım efendi bana kocamdan boşanmam için uyarıda bulunmaya gelmiş."
"Sana söyledim, Mete benimle evlenecek. Şimdi kalkıp geldin diye onu sana bırakmayacağım."
"Ne var biliyor musun, ne istiyorsan hepsi senin olsun, yeter ki beni rahat bırakın."
"O zaman anlaştık, ondan boşanacaksın."
"Öyle bir şey olmayacak."
"Olacak..."
"Olmayacak..." Asya ve Melih birbirine ateş saçan gözlerle bakarken kadın araya girerek "Ne yani bebeğim piç mi doğsun?" Melih kadına şaşkınlıkla bakıyordu. İçinden bildiği tüm küfürleri savururken bakışları Asya'ya dönmüştü. Onun yüzündeki ifadeden duygularını anlamaya çalışsa da bunda başarılı olamamıştı. "O bebeğin Mete'den olduğu ne malum, dna testi istiyorum."
"Bunu yapamazsın, bana bu şekilde hakaret edemezsin."
"Neden bu kadar öfkelisin? Ne düşünüyorsun, o çocuğu hemen kabul edeceğimi mi?"
"Bunun hesabını vereceksin..." Kadın öfkeli bir şekilde oradan ayrılırken Asya dolu gözlerini genç adama çevirmişti. "Ağlama sakın, ağlayan kadınlardan haz etmem."
"Sen taş kalplisin..."
"Bu senin sorunun değil... Ayrıca üzülmene gerek yok. Bu ilk kez olmuyor. Daha önce de Mete'nin çocuğunu taşıdığını söyleyenler çıktı."
"Ne?"
"Neden bu kadar şaşırıyorsun? Mete genç ve gözde bir bekar. Bana bir şey olursa her şey ona kalacak."
"Bununla ne alakası var şimdi bu bebeğin?" Melih hüzünlü bir şekilde genç kıza bakmıştı.
"Ondan başka hiç akrabam yok, bunu tüm sosyete bilir." Asya onun neden böyle konuştuğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Eğer Melih'e bir şey olursa her şey Mete'ye kalacaktı, yani kocasına... Yani kendisine...
Asya düşünceleri karşısında birden ürpermişti. Melih'e bir şey olacak düşüncesi bedeninin buz tutmasına neden olmuştu. Neden bu şekilde hissettiğini anlayamasa da karşısında ki genç adamın başına bir şey gelmesini istemiyordu. Melih'in bakışlarında ki hüzün saklanmaya çalışsa da o kadar belliydi ki o anda genç adamın ne kadar yalnız olduğunu kavramıştı. Tüm hayatı çalışmakla geçen adam kendi dünyasında yapayalnızdı. İçine dolan ağlama isteğine anlam veremezken birden genç adama kollarını dolayınca Melih şok olmuş bir şekilde yerine çakılı kalmıştı. Asya ise henüz yaptığı davranışı kavramaya başlarken bu işin içinden nasıl çıkacağını düşünmeye çoktan başlamıştı. İçinden ise "Ben ne yapıyorum böyle?" diyerek kendisine kızarken...
****