El Lavinia
▪▪▪
"Sen onu öldürdün tatlım." Ağzından çıkan dört kelime, ona o kadar çok basit gelmişti ki, bu sol tarafımdaki acıyı daha da güçlendirmişti sanki.
"Nasıl bir oyun bu! Resmen bana seni öldürdüğümü capcanlı bir şekilde söylüyorsun! ANLAMIYORUM, ANLAMIYORUM..!" Olanları hem anlayamıyor, hem de sanki anlamış ve bunun benim suçum olduğunu kabullenmiş gibi çığlık atıyordum. Kesinlikle her şey çok anlamsızdı ve ben bu anlamsızlığın altında eziliyordum.
"Kaç kere anlatmam gerekiyor bilmiyorum ama tekrar anlatıp kendimi yormayacağıma eminim. Ah tatlım... Her yerin kan içinde. Hadi sana son kez küçük bir hediye veriyim." Diyerek hastane odasının kenarında bulunan ilaç tüplerinden birini çok basit bir hamle ile kırdı. Tanıdığım Alicia bu kadar güçlü değildi. O Alicia değildi.
Tüpün kırılmış tarafını bileğine bastırarak kanamasını sağladı ve akan kanı bir bardağa boşaltarak üstüne su ekledi.
"Bunu iç ya da ben seninkini içeyim." Öyle bir bakıyordu ki sanki söylediklerini göz kırpmadan yapabilecek gibi. Tereddüt etmeden verdiği iğrenç karışımı içtim. Kanını içtiğim anda vücudumda oluşan bütün yaralar yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı. Geriye sadece içtiğim bu sıvıdan dolayı oluşan mide bulantısı ve yaşadığım şok sayesinde baş dönmesi kalmıştı. Eskisinden daha güçlü hissettiğime emindim.
"Na... nasıl oldu bu?" Sorduğum soru karşısında bir kahkaha patlattı. "Yaşadığın ya da anlattığım onca şeyden sonra bu mu sana tuhaf geldi? Kanım senin gibi zayıf insanları güçlendiriyor az da olsa. Şimdi..." diyerek bana doğru bir adım attı. "Bu anı unutmamanı tavsiye ederim tatlım. Çünkü bu son olacak." Diyerek parmak uçlarında yükseldi ve yanağıma neredeyse yok denilecek kadar küçük bir öpücük kondurup gülümsedi. Kalbimin bir anda hızlanmasına engel olamazken, tek istediğim ona sımsıkı sarılıp "gitme" diye ağlamaktı.
"Hoşçakal Carlo..." işte şimdi gözlerinin içinde, derinlerde bir yerde Alicia'yı, sevdiğim o kadını hissedebilmiştim, görebilmiştim. O oradaydı. Ölmemişti. Ve ben onu geri getirmek için her şeyi yapacaktım.
▪▪▪