Bölüm4
Bir: Gece saat üç sularında dışarıdaydı.
İki: Gergin bir şekilde bana uyuşturucu kullanmak ile ilgili şaka yapmıştı.
Üç: Bir anda Lucia ile birlikte ormanda kaybolmuştu.
Su dediğimiz bu boktan element, ateşi söndürmez miydi? Neden benim gözlerimi yangın yerine çevirmişti? Bende mi bir problem var?
Resmen çığlık atıyordum. Sessiz bir çığlık. Sadece dudaklarımdan değil. Gözlerimden, ellerimden, kalbimden...
Nasıl aldatılabilirdim ki? Tamam, bulunmaz hint kumaşı değildim ama birlikte geçirmediğimiz gün olmayan bu adam beni neden aldatırdı ki? Hala o kızı mı seviyordu yoksa. Lucia'yı... Benden ne fazlası vardı o kızın. Daha güzel bir fiziği mi? Daha güzel bir yüzü mü?
Kafamı hızla salladım. Saçma sapan düşüncelerden arındırdım kendimi. Esneme hareketleri yaptığımız için zaten yerde olan vücudumu iyice sindirdim zemine. Kimsenin yüzümü görmesini istemiyordum. Ya da kimsenin acıyarak bakan yüzlerini görmek istemiyordum. Göz yaşlarım betonu ıslatırken, bir kişinin bile görmemesi için dua ettim. Ben suçlu değildim ki. Neden ben utanıyordum? Resmen gururum paramparça olmuştu.
Omzumda hissettim el ile zor da olsa kafamı kaldırdım. Caroline destek olmak için bana bakıyor, gülümsüyor ve hafifçe omzumu sıkıyordu. Dina da yanındaydı ancak bana bakmıyordu. Sanki kendisi aldatılmış gibi bütün nefretini burnunda soluyarak etrafına bakıyordu. Bir şey arıyordu. Bütün nefretini kusacak bir Carlo ya da belki de Lucia. Bu kadar öfkelenmesi beni sakinleştirirken, biraz mutlu ediyordu. Beni bu denli kollaması güzel bir şeydi.
Caroline kolumdan tutarak beni nazikçe kaldırmaya çalışınca ona izin verdim. Ayağa kalkıp, kolundan tutarak soyunma odasına doğru yürümeye başladık. Kolunu bir an bıraksam, düşecekmişim gibi bir his vardı içimde. Belki de bu kolu, kendine sığınak olarak görmüştü bedenim. Direnmedim. Daha çok sığındım koluna. Carol da bunu anlamış olacak ki daha çok kendisine çekti beni. Yere baktığımda üzerimize doğru yürüyen bir gölge gördüm. Yere sert bir şekilde vurarak yürümesi onun Dina olduğunu net bir şekilde belli ediyordu. Diğer koluma da o girdi ve tamamen güvende hissettirdi.
Soyunma odasına girdiğimde oturma yerleri olarak yapılan uzun tahtalardan birine oturdum. Ben oturur oturmaz Carol çantamdan, yedek olarak getirdiğim kıyafetleri çıkardı. Teker teker üstüme giydirmeye başladı. Kıyafetlerimi değiştirecek bu gücü bile bulamamıştım kendimde. Ben söylemeden bunu yapması, ne kadar yakın arkadaş olduğumuzu gösteriyordu.
Benim üstümü değiştirdikten sonra kendi üstlerini de değiştirdiler ve dışarı çıktık. Bunlar olana kadar baya sakinleşmiştim. Artık beynimde, beni aldattı, düşünceleri yoktu. Elimde olan bu üç yapboz parçasını düşünmeye başladım. Beni aldattığı net bir şekilde çıkmıyordu ama en yüksek ihtimal buydu.
Bir: Gece saat üç sularında dışarıdaydı.
İki: Gergin bir şekilde bana uyuşturucu kullanmak ile ilgili şaka yapmıştı.
Üç: Bir anda Lucia ile birlikte ormanda kaybolmuştu.
Bir insan neden geç saatlerde dışarıda olabilirdi ki? Ailesi ile kavga mı etmişti, evde daralmış mıydı, canı mı sıkılmıştı, alkol mu almak istemişti, birinin yanına mı gitmişti?
Bütün bu ihtimaller arasında kayboldum. Hepsi olabilirdi. HEPSİ!
Çığlık atmamak için resmen direndim. Bu kadarı fazlaydı. Bir de Lucia ile ortadan kaybolması beni deli ediyordu.
Tesis'in banklarından birine oturduk ve etrafımıza tekrardan göz gezdirdik. İkisinden birine denk gelsek üçümüzde üstüne atlayacaktık ama yoklardı. Gözlerimi sıkıca kapatıp, derin bir nefes aldım. Dina telefonu çıkarınca ona odaklandım. Birini arayıp kulağına koyunca ani bir refleks ile telefonu alıp kimi aradığına bakmadan kapattım.
"Sakın arama. Bu olayı onlara belli etmeden çözmek istiyorum." Dina bana sorar gözlerle bakarken, bir anda o gözleri devirdi.
"Sakin ol şampiyon. Babamı arıyordum. Bizi gelip alsın. Yürüyecek bir halin yokmuş gibi gözüküyor. Haksız mıyım?" Tekrardan derin bir nefes alıp telefonu ona geri verdim.
Babam gelene kadar oturmaya devam ettik. Bu sırada ihtimaller arasında düşünmeye vaktim olmuştu.
Ailesi ile kavga etmiş olma ihtimali vardı. Üvey babası ile sürekli kavga ederdi ama her kavgada kendini dışarı atar mıydı? Sanmıyorum. Belki de haberim yoktu.
Evde daralmış ya da sıkılmış olsaydı, çıkarken bana haber verirdi. Neredeyse bir çok şeyimizi birbirimize söylerdik. Bu bizim için aramızdaki saygı bağını koruyan bir davranıştı.
Gece gece içki içmek aklının ucundan geçmezdi. Üşengeç biriydi ve alkolü çok seven birisi kesinlikle değildi. Ama diğer yapboz parçası ile bağdaştırmaya çalışırsak, belki de uyuşturucu kullanıyordu. Tanrım! Bu olmasın.
Bir arkadaşının yanına gitmek isteseydi, aynı şekilde haber verirdi. Ama o kişi arkadaşı değilse? Ya Lucia ise?
LANET OLSUN!
Tekrardan gözlerim dolmaya başlayınca, yanaklarıma ulaşmadan sildim. Babam gelecekti birazdan ve neden ağladığımı anlatmak istemiyordum.
****
Caroline'ı evine bıraktıktan sonra bizde eve gelebilmiştik nihayetinde. Çözmem gereken iki tane mesele vardı ve ben ikisini de çözmek için saçma olsa da işe yarar bir yol bulmuştum. Eve gelir gelmez annem ve babama hasta taklidi yaparak uyuyacağımı söyledim. Odama girip kapıyı kilitledikten sonra yatağıma biraz uzandım ve olanları düşünmeye başladım. Uzun bir süre annemle babamın odaya girmeyeceğinden emin olduktan sonra tekrardan aynanın karşısına geçtim. Bedenimi değiştirmeyi düşündüğüm anda değişmeye başladım. Sihirli bir çizgi filmin aksine bir korku filmini andırıyordu dönüşümüm. Üzerimden ışıklar saçılmıyor, yerine her uzvum Lavinia'nın uzuvlarına göre şekil alıyordu. Bedenimden simler değil karanlık kelebek ve çiçek yaprakları dökülüyordu. Ama ben bu şekilde daha çok seviyordum.
Değişince üzerimdeki Alicia'nın renkli kıyafetlerini çıkartarak beni daha asil gösteren siyahlara tekrardan büründüm. Her zamanki gibi pencereden atlayıp karşıma birisi çıkana kadar yürümeye başladım.
Uzun bir yürüyüşten sonra tahminen öğle yemeğine yetişmeye çalışan bir adamı zorla durdurdum. Kafasını aşağıya eğerek bakıyordu ki içinden sövdüğüne emindim bu duruşu ile.
"Pardon efendim, saat kaç?" Gözlerini benden ayırıp, koluna yöneltti ve saati söyledi.
"1,55 pm" Diyerek temposunu biraz daha hızlandırarak yürümeye devam etti. Evet soruma cevap vermişti ama bu soruyu herhangi biri sorsa yine cevap verirdi belki de. Adama dönerek ellerimi kaldırdım ve adama uzattım. Enerjimin direkt olarak adama gitmesi için yapıyordum bu hareketi. Normalde böyle bir şeye ihtiyacım yoktu ama dünkü olaydan sonra biraz daha temkinli olmalıydım.
Adamın durduğunu düşünmeye başladım ve adam iki saniye sonra kaskatı kesilince bir ferahlama ile doldu içim. Ellerimi sallaya sallaya yanına gittim. Mutluluktan tenimin ısındığını hissedebiliyordum.
Şakaklarına doğru elimi götürüp anılarına bakmayı denedim ve istediğimi elde edince mutluluğum on katına çıktı. Ellerimi çektim ve adamın önünde dans etmeye başladım. Bana bakıyordu ama hareket edemediği için bir şey yapamıyordu. Belli korkuyordu.
"Normalde hazır bulmuşken seninle bir ziyafet çekebilirim tatlım ama beni mutlu ettiğin için o ziyafetimi erteliyorum. Senin yerinde olsam bir daha karşıma çıkmam." Adam sadece gözlerini hareket ettiriyordu. Aşağı yukarı bakınca 'tamam' demek istediğini düşündüm ve ellerimi tekrardan şakaklarına koydum. Anıların içinden kendimi silerek arkasına geçtim. Tekrardan hareket edebildiğini düşünerek gidişini izlemeye başladım. Rahatlamıştım. Güçlerim beni terk etmiyordu. Dünkü gizemi hala çözmem gerekiyordu ama bugün değil.
Şimdi sırada diğer problem vardı. Alicia'nın sevgilisinin ne işler çevirdiğini bulmam gerekiyordu. Bu saatte onu nerede arayabilirdim ki?
Telefonumu cebimden çıkararak bir taksi çağırdım. İlk başta sahanın etrafındaki ormana bakmam gerekiyordu. Taksiyi beklemeye başladım ama geç kalacağı düşüncesi ile yoldan geçen bir arabanın önünde durarak, durmasını sağladım. Bir kadın sürüyordu ve tekti. Ön koltuğa bindim, arabayı sürmesini söyledim. Bunu yapınca bana döndü ve şaşkınlığını belli etti. Gözlerinin etrafındaki damarları görebileceğim kadar açmıştı. Ağzı hafif aralandı ve bir şey söyleyecekti ama şaşkınlığı buna izin vermiyordum.
"Bana değil tatlım otobana bak. Yoksa kaza yaparsak ölürsün, benim de canım yanar. Bu da ailenin ölümü demektir." Kadın dediğimi anlamamıştı ama verdiğim emir yüzünden önüne dönmek zorunda kaldı.
"Bu na... nasıl olur?!" Şaşırmakta haklıydı ama cevap veremeyecek kadar meşguldüm şu an. Eğer bu çocuk ormanda değilse, ben oraya boşu boşuna gidiyorsam, onu öldürmek zorunda kalacaktım. Kadına baktım ve korkudan ağladığını görünce, vicdanım izin vermedi. Vitesteki elini tuttum. Ona güven duygusunu verdim. Gevşediğini görünce yola odaklandım. Sadece nereye gitmesi gerektiğini düşünüyordum. O da yapıyordu. Tanrının bana verdiği, belki de kendim yarattığım bu güçlerin arasında en sevdiğimdi telepati...
On dakika sonra gelmiştik ormana. Kadının şakaklarına ellerimi koyup, kendimi unutturdum. Burada ne işi olduğunu, hatta deli olduğunu düşünecekti ama bana ne? Hızlı adımlarla ormana girdim. Bu aptalı ne diye arıyordum, bilmiyorum. Şunu biliyorum ki, Alicia ile birlikte meraklanan ve üzülen kişi de bendim. Sebep buydu sanırım.
Bağırıp kendimi belli etmeli miydim, yoksa ses çıkarmadan Carlo'yu aramaya devam mı etmeliyim? İlk baştaki seçenek her ne kadar daha çok işime gelse de, kaçabilirdi. Derin bir nefes alıp etrafıma baka baka yürümeye devam ettim. Çok büyük bir orman değildi ve beni rahatlatan tek şey buydu.
Kulağıma derin bir nefes alma sesi gelince, olduğum yerde durdum. Birisi veya birileri ya çok koşmuştu ya da sevişiyordu. Umarım koşuyordur. Çünkü o şekilde Carlo'yu ya da bir başkasını görmek midemi bulandırır.
Sesin geldiği yöne doğru adımlarımı hızlandırdım. Bu şey her neyse, acilen bulmalıydım. Eğer Alicia yanılmıyorsa, kimsesiz bu ormanda Lucia ile beslenme ve boynunu bir kelebeğe dönüştürme düşüncesi beni heyecanlandırıyordu. Hızlı olan adımlarım daha da hızlanıp koşmaya başladı. Yüzümde, öfkeli bir ifade olması gerekirken, bu düşünce ile sanki güller açacaktı. Dal kırılma sesi ile tekrardan durdum. Ses sağdan geliyordu ve ben az kalsın kaçıracaktım. Otuz iki diş gülümseyip sağa döndüm. Avıma koşan bir aslandan farkım yoktu ama heyecanı biraz daha arttırmak için yavaşladım. Gördüklerime şaşırmak istiyordum. Orada Lucia olmasın istiyordum. Ya da Carlo'nun Lucia'yı öldürmesi. Biraz fazla abartıyorum, evet ama fena olmaz mıydı?
Ses artık çok yakınımdaydı. Önümde büyük gövdeli bir ağaç duruyordu ve tam olarak arkasından geliyordu nefes alış verişler. Daha da yavaşladım ve dudaklarımın kenarları neredeyse gözlerime gelecek kadar gülümsedim. Gözlerim altın sarısı rengini aldığında, kendimi daha güçlü hissettim. Kollarımı kaldırdım. Çoktan çıkmıştı damarlarım. Derimi yaracak, geçecekti sanki.
Son adımımı attım ve kafamı ağaca çevirdim. Gördüklerim beni şaşırtmamıştı ama üzmüştü. Gerçekten, bu muydu?
BölümSonu