Bölüm15
Uzun bir süre bu şekilde devam ettik. Yaşadığım en kısa iki saat olabilirdi. Komodinin çekmecesinden, tahminen ay başı aldığı ve hala bitiremediği sigarasından bir dal çıkardı. Aynı paketin içine koyduğu çakmak ile yakıp etrafı beyaza boyadı. Bende yanında uzanmış bir şekilde onu izliyordum. Sigarayı sol eli ile içerken, sağ kolu ile beni kendisine çekti. Her ne kadar nefret etsem de dumanından, geri çekilmedim. Sanki bunu yapışını ezberlemek istiyormuşçasına izledim. Her hareketini, gözlerini... Ellerimi sakallarına koyup bir süre oynadım. O da bunu yapmamdan hoşlanmazdı ama bir şey demedi. Sigarasına ve aklındaki tilkilere odaklanmış bir şekilde, karşıdaki duvarı izledi. Ne vardı aklında, benimle neden ilgilenmiyordu? Aklıma bu tarz saçma sorular gelirken, sigarasından son dumanı çekip pencereden aşağıya fırlattı.Yatağa tamamen uzanarak yüzünü bana döndü ve sarıldı. Bir süre öyle kaldık. Ben onu, o beni izledi. Konuşmadık ama sanki gözlerimiz bir şeyler tartışıyor gibiydi. Bizim bilmediğimiz bir şeyler çünkü ne ben, ne o ayırabiliyordu. Gülümsedim. Yaklaştım ve dudaklarına varla yok arası bir öpücük kondurdum. Gülümsedi. Sanki içinde bir savaş vardı ve bu küçük öpücüğüm, savaşını sonlandırmıştı.
"Çok güzelsin." Sanırım şu an söyleyebileceği, ve beni rahatlatabilecek en güzel cümle buydu. Utanıyor ve sürekli, memnun olup olmadığı ile ilgili sorular ile kendimi boğuyordum. Bu cümle hepsini kestirip atmıştı.
Göğüslerinin ortasına, kalbinin tam üstüne bir öpücük kondurdum. İhtiyacım ona tek şey buydu sanırım. Ona döndüm ve tekrardan uzun uzun onu izledim. Çok güzel bir yüzü vardı. Eminim ki yüzüne çok fazla bakım yapmıyordu ancak pürüzsüz bir cildi vardı. Yaklaştı ve yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. İnanılmaz bir haz veriyordu öpücüğü. Dudakların dokudu ve öpüşü, beni benden alıyordu. Kalbine doğru yattım ve kulağımı göğsüne bastırdım. İlginç bir takındıydı ancak ona dokunduğumda ya da öptüğümde kalbinde ritmin artışını ya da değişini dinliyordum. Bu şekilde tekrardan beni sevdiğine emin olarak gülümsüyor ve onun kalbinin ritmi ile huzura kavuşuyordum. Ona deliler gibi aşıktım.
Bir teorim var. Ne kadar doğru ya da yanlış bilemem. Eğer bir insan, o kişi yanında olduğu zaman heyecanlanıyor ya da eli, ayağı birbirine dolaşıyorsa bu aşk değildir. Evet seviyor, belki de hoşlanıyordur. Ama aşk bambaşka bir şey. Onun yanında olduğun zaman için huzurla doluyor. Rahat hissediyorsun kendini, sanki evindeymişsin gibi. Carlo bana her zaman o hissi veriyordu. Tabi şu son zamanlar olanları katmazsak. Hala çözemediğim meseleler var ancak şu an bunu düşünmek yerine anın tadını çıkarmak istiyordum. Yine de sürekli aklıma gelip, ona sormam için tetikliyordu beni. Aslında Lavinia olup her şeyi öğrenebilirdim ancak gerçek sebebi eğer alkol değilse. O zaman mahvolurdum ve bu riski almak istemiyorum.
Risk almaya gerek yoktu. Sevgilim ayağa kalkıp lavaboya gitmek için izin aldı ve arkasını dönüp gitti. Telefon sehpanın üzerinde bırakıp, ekranı açık bir şekilde koydu. Telefon şifresini biliyordum ve açıp kontrol etmek istedim. Ancak özel hayatına bakmanın ne kadar büyük bir ayıp olduğunu düşündüm. Elim sürekli telefona gidiyor ancak bir şey yapamadan geri çekiyordum. Gözlerim telefonun ekranından ayrılmıyor, sürekli içimden bir ses açıp bakmam gerektiğini söylüyordu. Kafam tavana doğru kaldırdın ve bunu ne kadar yanlış olduğunu tekrar tekrar kendime söyledim. Ancak bildirim sesi ile telefona gözlerimin dönmesi bir oldu. Bir mesaj gelmişti. Bildirimler ekranda gözükmüyordu. Resmen açıp bakmamak için çırpındım. Ama mesajları tekrar tekrar gelmeye devam edince, şüphelendim. Telefon elime aldım. Her ne kadar yanlış olduğunu bilsem de açtım. Mesajlar telefonda kayıtlı olmayan bir numaradan geliyordu. Ama fazla samimi idi. Sevgi dolu cümleler kullanılıyordu. Numaranın rehberimde olup olmadığını kontrol etmek için kendi telefonumu elime aldım. Eğer bu kişi tanıdık ise en azından telefonumdan görebilirdim. Numarayı tuşladığımda, gözlemlerini bir isim geldi. Tahmin ettiğim gibi kayıtlı olan bir numaraydı. Lucia. Sinirden gözlerim yanmaya başlamış, gözlerimi anında dolmuştu. Haklıydım. Lanet olsun ki haklıydım. Beni aldatıyordu. Eski sevgilisiyle. Ağlayarak çantama doğru koştum. Eşyalarımı hızla çantanın içine atıp evden çıktım. Carlo kapı sesini duymuş olmalı ki benimle birlikte o da koşa koşa arkamdan gelmişti. O koştukça ben daha çok hızlandım. Şu an ne yüzünü görmek istiyor, ne de onun beni görmesini istiyorum. Bunu hakedecek bir insan değilim. Aklına her zamanki gibi saçma sapan sorular geldikçe ağlamam hızlanıyor ve koşum artıyordu. Bir an önce eve girmek istiyorum. Carlo hem arkamdan koşuyor hem de beni arıyordu. Ne olduğunu anlamamıştı. Anlaması gerekiyordu. Bana yetişince bağırmaya başladım.
"Ne, ne?" Ne dediğini mi soruyordum yoksa nefretle çıkan bir kelime miydi bu?
"Ne, ne? Aynı şeyleri desek de, vurgudan dolayı çok farklı bir anlamı vardı bu iki cümlenin.
"Evden durduk yere kaçıp gidiyorsun. Problem ne?" Diye devam etti. Cidden anlamamış mıydı?
"Soruyor musun bunu cidden? Ya bunu bana nasıl yaparsın?" Minik göz yaşlarım, hıçkırıklarım ile birlikte sele dönüştü. Aklım almıyordu. Nasıl yaptığına değil, ona nasıl güvendiğime.
"Neyi yaptım, sevgilim? Anlamıyorsun şu an beni." Onun ilk defa bu kadar sakin olduğunu görüyordum.
"Hala soruyor." Kafamı olumsuz anlamda salladım. Bana ciddi bir şekilde baktığını far edince, cidden anlamadığını düşündüm.
"Siktiğimin telefonunu aç bak." Tekrardan arkamı döndüm ve bu sefer koşarak değil, olabildiğince yavaş bir şekilde yürüdüm. Bedenen değil, ruhen kendimi yorgun hissediyordum.
"Telefonum yanımda değil." Siktir git evine o zaman. Ne bu ya!
Bir şey demeden yürümeye devam ettim. Neyse ki o da takip etmedi. Kırılmıştı. Kırılsın. Ondan nefret ediyordum, nefret!
Hızımı artırdım, zor da olsa. Tek istediğim bir an önce eve gidip, değişmekti. Aklımdaki düşünceler ile iyice hızlandım. Hatta koşmaya başladım. Beş dakika sonra nihayetinde evdeydim. Tabi bu sırada telefonum susmuyordu. Sürekli aramaya devam ediyordu Carlo. Kapıyı çaldım, annem açtı.
"Neden geri döndün bebeğim?" Onlarda takımdan bir arkadaşımda kalacağımı söylemiştim.
"Kız biraz rahatsızlandı da, yanında yük olmak istemedim." Bunları derken bir yandan ağladığımı fark etmesin diye yüzümü yere indiriyordum. Neyse ki, üstüme çok gelmedi. Görmemişti. Odama çıkıp küçük bir çanta hazırladım. Kıyafetlerim ile dolu bir çanta. Aslında ihtiyacım olmazdı ancak ne olur ne olmaz. Ailem anlamasın diye üzerimi değiştirdim ve ardından bedenimi. Bu şekilde acı çekmeyecektim. Çünkü Lavinia, Carlo'ya aşık değildi sonuçta. Pencereden aşağıya atladım ve çantamı çalıların arasına sakladım. Tekrardan kapımıza gidip kapıyı çaldım.
"Merhaba." Annem tabii ki de beni tanımamıştı. Soran gözlerle bakarken, aynı anda gülümsüyordu.
"Merhaba. Ben Alicia'nın takımdan arkadaşıyım. Benim için tekrardan kapı kolunu aşağıya indirip, kaldırır mısınız?" Tedbirli olmalıydım. Güçlerimin neden bazen bedenimi terk ettiğini kesin olarak bilmiyordum sonuçta. Ne dediğimi anlamamıştı ancak yaptı. Buna her ne kadar şaşırsa da garipsememeye karar verdi. Gülümsedim ve kapıyı ittirerek içeriye girdim. Arkamdan bağırdı ve beni takip etti. Deli sanmıştı yüksek ihtimalle. Öyle ya, zaten deliydim. Salona girdiğimde, arkamdan sevgili annemde girince aile tamamlanmıştı. Doğru ya, ben hariç.
"Güzel ailem, nasılsınız?" Hepsi aptal aptal bana bakıyor. Her an bir şey yapmama karşılık, tetikteydiler. Otuz iki diş gülümsedim. Babamın ilk defa korktuğunu görüyordum. Hadi ama... ben sadece bir kız çocuğuyum.
"Kimsin!" Sonunda ağzını açabilen cesur kardeşim olunca ona yönümü döndüm ve her ne kadar korksa da ona doğru yürüdüm ve sarıldım. Tamamen deli olduğumu düşünecekti.
"Aralarından en çok seviyorum. Yani seni özleyeceğim." Beni ittirmeye çalışıyor ancak gücü yetmiyor ve titriyordu. Bir kolumdan babam çekmeye başlayınca daha fazla korku vermemem gerektiğini düşündüm.
"Korkmayın benden." Dememle birlikte rahatlamaları bir oldu. Ancak bu sefer cesaretleri artacaktı ve saldırabilirlerdi.
"Olduğunuz yerde duruyorsunuz." Gülümsedim. Korkmuyorlardı artık ama hareket edemedikleri için şaşkınlıkları, korkularından daha komikti.
"Size haber vermeye geldim bebeklerim. Alicia uzun bir süre tatile gitti ve siz buna izin verdiniz. Ne zaman döneceği ne yazık ki belli değil ama siz kızınıza tamamen güvendiğiniz için o aramadığı sürece aramıyorsunuz. Soran olursa dediğim gibi açıklama yaparsınız." Elimi alnıma koydum. Nereye gitmek isterdim ki?
"Paris'e!" Gözlerine bakıp anlayıp, anlamadıklarını teyit ettim.
"Alicia nerede?" Hepsi bir ağızdan dediğim gibi anlattılar. Kafamı keyifle salladım. Kendimi hepsinden unutturup evden çıktım. Bir süre özgürdüm artık.
BölümSonu