bc

BOZHANLI KONAĞI (+21)

book_age18+
6.3K
TAKİP ET
70.1K
OKU
family
mythology
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

“Eslem…”

Üst üste açılan kopçalarla daha rahat nefesler alabildim.

“Sana kurallardan bahsettiler mi?”

İnsana kendini çocuk gibi hissettiriyordu bu tonlaması. Başımı salladım aşağı yukarı.

“Buradaki tek vazifen bana bir çocuk vermek. Bir eşe ya da hanımağaya ihtiyacım yok! Sadece çocuk istiyorum!

Ayak altında dolaşma, kargaşa çıkarma!

İki gece de bir yanına geleceğim. Bir ebe yakından takip edecek herşeyi. Kısa vakitte bana bir çocuk verirsen ne ala…”

Tüm düğmeler açıldıktan sonra omuzlarımda hissettim ellerini. Gelinliği iki yana itekledi ve üzerimden kayıp düştü. Belime sarılıp kendine çevirdi beni. Tekrar göz göze geldik.

“Eğer veremezsem?” dedim.

Çıplak bedeni sonradan ilişti gözüme. Beline sardığı bir havlu vardı sadece. Dikkat dağıtacak kusurlar vardı bedeninde. Yanıktan hatıra avuç içi kadar bir alan, uzun dikiş izleri, yuvarlak tanımlayamadığım lekeler. Ama tüm bunlara rağmen etkileyiciydi de.

“Eğer veremezsen… Onu da o zaman konuşacağız!”

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. BİR ÇANTAYA
“Şehriban hanım da gelecekmiş” “O kim?” diye sordu kızlardan biri. “Şehriban kısmet kapısıdır Aze, hatta kurtuluş desek daha doğru” dedi diğeri ve hepsi güldü. “O Şehriban mı yoksa?” dedi ablam tanımışcasına ve doğrulup onlar kadar sevindi. “Evet o” “Niye geliyormuş? Kim için?” “Onu anca birkaç haftaya görücün gelince anlarsın” “Kimseye belli etmez cadı karı” “Kim olduğu farketmez. Talih kuşunun adının bir önemi yok bence. İster Sarıçalar ister Aladağlar ister başkası. Benim köyde bulacağımdan daha zengin, iyi birini bulacağı kesin” “Yani kadın kız bakmaya mı geliyor?” dedim. “Evet. Gelip şöyle alıcı gözle bakar” dedi biri gülerek. “Tabi siz de satıcı gibi pazarlayacaksınız kendinizi değil mi?” dedim. Ablam dürtüp sessiz olmam için uyardı. Utanmayan kızlardan biri, “Ya da anneleriniz mi pazarlayacak?” “Eslem sus!” dedi ve tekrar dürttü ablam. “Aman ne yaparsanız yapın” dedim ve uzaklaştım yanlarından. Kendi masamıza dönüp kardeşlerimin arasına oturdum. Annemin deyimiyle yine kısmetimi kapattım. Bir de üstüne küçük kardeşim Selim koşup kucağıma oturdu annesiymişim gibi. Şükür kısmetim hepten kapandı. Dans edenleri izleyip Selim’e birşeyler yedirmeye başladım. “Abi peçete verir misin, uzanamadım” dedim ama Samim abim hülyalara dalmıştı. Gerçekten Hülyalara. Ablamların olduğu masaya doğru dönmüş Hülya’ya bakıyordu. “Abi git konuş artık şu kızla da rahatlayalım hepimiz” Aniden çevirdi başını bana. “Sessiz ol Eslem!” Fuat abime dönüp baktı panikle. “Ben söylemesem de sana bakınca anlıyorlardır abi. Hem ne var bunda. Yaşın geldi, geçiyor. Kızı başkası almadan git iste” “Abimle babamda öyle diyordu zaten. O duruyor ben mi çıkıp evleniyorum diyeceğim” “Onları beklersen ohooo” “El mahkum bekleyeceğiz” “O zamana kadar alırlar kızı. Acaba kaçırsan mı?” “Kızı ikna ettim de kaçırmam kaldı Eslem!” “Ne desem beğenmiyorsun. Babam parayı alkole yedirmeden bir düğün yapacak ev açacak sonra sıra gelecek. Sen Hülya’nın oğlunun sünnetini bile görürsen o zamana kadar” “Git kendine başka eğlence bul Eslem!” dedi kızarak ve çevirdi sandalyesini. Ben yeni eğlence aramadan eğlence bana geldi. Kızların merakla beklediği Şehriban hanım gelmişti. Kadınların ağırlıklı oturduğu bir masaya geçti Şehriban hanım. Paşalar gibi karşılandı ve herkes gözüne girmek ister gibi kadına yalakalık yapıyordu. Kızlar da karşıdaki masaya oturdular ve adeta poz verir gibi halden hale girmeye başladılar. Ablamda kendine kalabilecekmiş gibi şansını deniyordu işte. Annem masadan kalkıp önce ablamın yanına gitti, onu koluna taktıktan sonra da Şehriban’ın masasına gittiler. Bir umut işte! Şehriban beklediğimden daha fazla ciddiye aldı annemi. Ablama bakarak konuştuktan bir süre sonra ablamda sohbete dahil oldu. Kısa bir arada dönüp bizim masaya baktılar. Annemin bizim kalabalık aileyi özellikle de orman kaçkını kardeşlerimi ve abimleri ifşalaması bence hataydı ama neyse… Şehriban hanım inatla bakınca bende başımı eğip selamladım. Koca pörtlek gözleri korkutuyordu biraz. Hemen Selim’e dönüp kaçtım bakışlarından. Düğünün geri kalanında da oraya bakmamaya çalıştım. Yarım saat kadar sonra annem pek bir mutlu geldi masaya. Yazık heves edip umutlanmıştı kadın. Kalkana kadar ablamın diğer kızlardan daha iyi olduğunu söyleye söyleye kasılıp durdu. Söylediklerine kendi inanıyor muydu acaba? Sanmam! Her akşam her sabah bize söylendiklerine bakılırsa inanmıyordu. Düğün sonuna doğru Şehriban hanım etrafını saran kalabalıkla birlikte ayaklandı. Herkesle vedalaştıktan sonra bizim masaya doğru yaklaştı. “Ben dediydim size! Bu kez talih kuşu bizden yana” diye gülerek karşıladı annem kadını. Şehriban hanım masaya gelince annem sarılmak için uzandı. Bir yanında ben bir yanında ablam dikildik. Şehriban hanım annemin kollarından kurtulunca ablam girdi araya. Onu gülümseyerek geçiştirdikten sonra bana döndü. “Küçük kızın mı Emine?” “Evet küçüğüm, Eslem” dedi ve kolumu dürttü annem. Bende başımı eğip gülümsedim. Şehriban bir adım yanaştı bana ve elini çenemin altına koyup hafifçe kaldırdı başımı. “Pek güzelmişsin kızım” “Teşekkür ederim” dedim garipseyerek. Elini çenemden çektikten sonra baştan aşağı süzdü. “Bahtın da güzel olur inşallah” “İnşallah” dedi annem uzata uzata. Şehriban dönüp gidince annem bana dönüp sarıldı. “Oldu oldu! Vallahi kondu bize talih kuşu” Alnımdan öptükten sonra babama bağırarak seslendi. “Ahmet! Ahmet! Gel buraya çabuk” dedi ve kalabalığa doğru gitti. Önümden çekilince kollarını birbirine bağlamış alay eder gibi gülerek bakan ablamı gördüm. “Hadi yine iyisin kaptın yağlı kapıyı” “Yağlı kapıyı mı? Ne oldu abla anlamadım?” “Anlarsın yakında” dedi ve gülerek gitti annemin peşinden. Lütfen o küçük talih kuşu kafama pislemiş olmasın! Lütfen! ••• Ama maalesef sıçmıştı! Bunu üç hafta sonra anladık. Akşam Şehriban hanımın haberiyle annem evi birbirine kattı. Abimleri evden kovup baştan aşağı evi temizletti, komşulardan ne kadar güzel halı, dantel, bardak takımı varsa topladı. Eve makyaj yapmış gibiydik ama ev aynı evdi aslında. Bakmayı bilen kanepenin ardındaki sökük astarı, üzeri örtüyle kapatılan sehpanın çiziklerini görürdü. Eve yaptığımız gibi kendimiz de makyaj yaptık. Şehriban hanım bir isim vermediğinden hem benim hem ablam için geliyormuş gibi paket etti annem ikimizide. Ablam kendine dualar ederken bende onun için dualar ettim. Evlilikten kaçtığım, korktuğum yoktu ama evde benden büyük kardeşim varken, sevgiyi tatmamışken, kendimi evlilik fikrine hazırlamamışken kimle olursa olsun evlenmek istemiyordum. Ne ağa ne paşa gözümde yoktu da. Köyde varı olan da mutsuzdu olmayan da. Para o kadar kıymetli olmasa gerek diye düşünüyordum haliyle. Evlilikle ilgili tüm fikirlerim gördüklerimden ibaretti sonuçta ve gördüklerim pek özenilesi şeyler değildi! Dayak yiyen, kocasından şikayet eden, maddi zorluklar yaşayan , erken yaşta anne olan, kocasının anasına dedesine bakan, kalabalığın tüm işini kadınlar… Neden evlenmek ister ki bu kızlar, hiç anlamam. “Eslem kapı!” diye bağırdı annem ve ablamla beraber kapının önünde dikildik. Kapı aralandı ve içeri Şehriban hanımla beraber bir kadın daha girdi. Kıymet hanım. Üstten üstten bakarak girdiler içeri. Babam ve annem kadını büyük hürmetle karşıladılar. Babamın kibar halleri öyle komikti ki gülmemek için çaba sarfettim. Bize dönüp çocuklarını bir tanıtışı vardı ki… Sanki her gün bela okuyan, gün aşırı döven o değilmiş gibi sevgiyle saydı isimlerimizi. Karıştırmamış olması da bir başarıydı tabi. Şehriban ve Kıymet hanım içeri geçip oturdu. Salondaki yetersiz yerden dolayı ayakta kaldık ablamla. Kapı eşiğine yakın durup dinlemeye başladık sohbetlerini. Her on dakikada bir bir adım geri çekildim. Kapının eşiğine gelince daha da görünmez olmaya çalıştım. Ama babam beni avladı. “Eslem! Dilan! Birer kahve yapın kızım” dedi ve mecburen tekrar görünür oldum. Ablamla beraber içeri gidip kahveleri hazırladık. Ablam bardakların olduğu tepsiyi bir hevesle kapıp kaçtı. “Sanki meraklısıyım!” O önde ben arkasından girdik salona. Neşeyle kahveleri ikram ettikten sonra yanıma döndü. Başı göğe ermeden geldi. Kısa bir süre sonra Kıymet hanımın işaretiyle Şehriban hanım, “Çocuklar bize bir müsaade etsinler Emine” dedi. Annem bir bakışıyla kovaladı hepimizi salondan ve onları yalnız bıraktık. ••• “İşin doğrusu önden konuşalım Emine hanım” “Tabi Kıymet hanım” “Azat benim kanım canımdır, evladım bilirim. Bozhanlı bilen bilir başı kalabalık büyük bir soyuz. Ailemizin başında da Azat vardır. Babasının vefatından önce de pek yoğundu ama artık daha meşgul daha kalabalık başı. Gözü ne kadın ne kız görmüyor. Onun gözü görmüyor ama soy devam ediyor, etmek zorunda. Hal böyle olunca da bana kaldı bu iş. Şehriban sağolsun sorup soruşturdu bizim için. Gözü tok, oturmasını kalkmasını bilen, aklı başında, genç, temiz bir gelin içindi bakındı. Onun sözünü bir bilirim, ondandır da kapınıza geldik. Kızınızı pek methetti. Hele güzelliği diye diye pek söyledi. Geldim gördüm ki öyleymiş, pek güzelmiş Eslem kızım. Amma velakin bana güzellikten fazlası lazım. Bozhanlı soyadını bu şehirde herkes bilir. Azat evlenmek istiyor desem nice ağa kızları dayanır kapımıza. Ama biz ağa kızı istemiyoruz! Biz konağımıza hanımağa aramıyoruz Ahmet bey! Bize çocuk verecek akıllı uslu bir hanım kız arıyoruz” Anlamaları için bir süre bekledi Kıymet hanım. İkisi de başını sallayınca Kıymet hanım devam etti. “Bir vakit konakta kalacak. Tek bir işi olacak gebe kalmak. Olana kadar hiçbir şeye karışmayacak! Ne evin düzenine ne Azat’a. Sadece gebe kalacak! Eğer sağlıklıysa senesi doldurmadan gebe kalır zaten. Yüklenince de çiftlik evine gider. Hakkıyla bakılır doğum vaktine kadar. Doğumdan sonra bebek Bozhanlı konağına döner. Eslem çiftlikte yaşamaya devam eder. Bozhanlı konağına gitmeyecek, çocuğu görmeyecek karşılığında ölene kadar o çiftlik evinde yaşayacak. Çocuk doğar doğmaz tapusuyla birlikte teslim alacak çiftlik evini” Ahmet bey ve Emine hanım iştahla baktıklar birbirlerine. Gerçekten talih kuşu konmuştu, en azından onlar öyle düşünüyorlardı! Kıymet hanım Şehriban’a baktı. Şehriban yanında getirdiği küçük çantayı çıkardı ortaya ve fermuarını açıp içindeki paraları gösterdi. “Düğün dernek olmayacak. Eğer ki razıysanız şimdi kızın kimliğini getirin, imzalar atıldığında da başlık parasını alın. Gebe kalınca bir bu kadar daha cebinizde bilin” Ağızlarından sular aka aka baktılar çantanın içine. Ahmet bey, “Emine kalk getir kızın kimliğini!” dedi gözünü çantadan ayırmadan. Kıymet hanım elini çantanın üzerine koydu aniden. “Ama eğer ki…” Ahmet ve Emine başlarını kaldırıp tehditkar sese döndüler. “Asilik eder benim kuralıma uymaz, can sıkarsa, Azat istemezse gününe kapınızda bilin kızı” “Yapmaz hanımım. Eslem başını yerden kaldırmaz, bir dediğinizi iki etmez, emin olun. Melek gibi…” “Yılını doldurmasına rağmen gebe kalamazsa, kalır da düşürürse ebe de kızın kusuru derse…” “Yok hanımım, Allah’ın izniyle üç-dört aya gebe de kalır sağlıkla doğurur. Hem de erkek!” “Eğer bebek kız olursa bebek çiftlikte annesiyle kalabilir. İkinci için konağa dönüp dönemeyeceğine Azat karar verir. Erkek olursa... Eğer ki Azat isterse getirir konağa ikinci bir oğul için” “İnşallah! Annesine çekmiştir Eslem , çatır çatır doğururacak inşallah oğlanları” Kıymet hanım elini çantanın üzerinden kaldırıp gülümsedi. Emine hanım işaret almış gibi kalktı ve Eslem’in kimliğini alıp getirdi. “Birkaç güne nikah tamam olur. Kızı biz gelir alırız” dedi ve ayağa kalktı Kıymet hanım. Herkes birden ayaklandı. “Hayırlısı olsun” dedikten sonra geldiği gibi kararlı adımlarla çıktı dışarı. Kapının önünde bekliyordu evin tüm çocukları. Yaşları birbirine yakın sekiz kardeşin altısı erkek ikisi kızdı. Büyük kız epey gözü açık bir şeydi. Şehriban bunu ilk gördüğünde anladığından seçenek olarak bile tutmamıştı aklında. Küçük başkaydı ama. Diğer kardeşlerinden başka duruyordu. Hatta köydeki diğer kızlardan başka. Güzelliği kirli yüzü ve yamalı kıyafetleri arasında gizlenmişti ama yine de göze geliyordu. Kızıl saçları iri dalgalarla dökülüyordu omuzlarına. Dudakları aynı saçları gibiydi kırmızıydı, süse ihtiyaç duymadan çerçevelenmişti. Badem gözlerinin içi parlıyordu yeşil yeşil. Yanağında küçük bir gamze vardı ne zaman gülümsese selamlayan. Sadece yüzü değil vücudu da güzeldi. Boyu diğer kızlardan uzundu, bacakları da hakkıyla uzundu. Kilosu ne az ne çoktu, ne kuru kemikti ne balık etli. İncecik belinin üzerinde iki damla gibi dikkat çekiyordu göğüsleri de. Her erkeği mutlu edecek, etkileyecek kadar güzeldi. Köylü kızı olmasına rağmen konakta kendini rezil etmeyecek kadar da akıllıydı. Kolu komşudan duyduğu ve izlediği kadarıyla bu işin altından kalkardı Eslem. Eslem kalkardı da babası… Ahmet bey büyük oğluna evin yükünü bırakıp eline geçen tüm parayı sorumsuzca alkol ve kumar masalarında harcıyordu. Hal böyle olunca da para onun en kıymetlisi en ihtiyaç duyduğu şey oluyordu. Şehriban’ın da Kıymet’in de aklındaki tek soru o adamdı. İleride akrabayız diye tutturup kapıya dayanma ihtimalini düşünüyorlardı. Azat adamın hakkından gelir, sesini çıkarmasına müsade etmezdi elbet ama sinek küçük mide bulandırır derler! Kıymet hanım Eslem’e son kez baktıktan sonra Azat’ın yanına gidip kendince müjdeli haberi yiğenine verdi. En az Eslem kadar sevindi Azat da, ya da herkesin kullandığı adıyla Azap’da!

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.1K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
523.7K
bc

HÜKÜM

read
224.4K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook