1. Bölüm
Nilay doğduğu gün ölmesi umuduyla buz gibi odaya bırakılıp aç bırakılan, ilk andan beri çekirdek ailenin hiç benimsemeyen son ferdi. Bebeklik döneminde başlayan zulüm zaman geçtikçe boyut atladı, yaşamın getirisi sıradan tüm eylemlerden mahrum edildi. İlahi kalemle biçilen sayılı nefesleri açlığa, bedenen ve ruhen maruz kaldığı eziyetlerle sekteye uğradı ancak hiç kesilmedi. Her yanı ebeveynlerinin kısıtlı tuttuğu yaşam alanında çember hep dar tutuldu. Mecburi eğitim süresini tamamlayınca dışarıya adım atmasına izin verilmedi, varlığının göze battığı evin her milimine kanı gözyaşı sindi. Teni bir kez olsun şefkatli dokunuşu hissetmedi, televizyonda ailecek izlenen sahneye tebessüm etmesi dahi şiddet sebebiydi.
Yaşadıkları küçük şehirde dışarıdan bakılınca sıradan bir aileydi, kızlarını çirkinleşen devirde sakınan, pis gözlerin değmesine müsaade etmeyen, yıllardır pencereden bile baktığını görmedikleri kızları göz bebekleriydi. Nilay'a o kadar değer veriyorlardı ki, kıyafetleri için eve terzi çağırıyorlardı. Hayat işte hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değildi, her yanlarına cehaletin ağ ördüğü aile, hiç istemedikleri kızlarından kurtulana dek namuslarına zeval gelmemesi için uğraşıyordu.
Otoriter bir dediği iki edilmeyen baba Murat'ın, erkeğin yaşı kaç olursa olsun sözünü emir bilen anne Zeynep’in, varı yoğu işe yaramaz başı dertten kurtulmaz oğulları Asım'dı. Babaya göre kız çocuğu soyu kurutur namusunu iki paralık ederdi, yıllarca besleyip büyüttüğü gün gelip elin olur gittiği yerde başını öne eğdirirdi. Anneye göreyse yakın akrabası olan eşi haklıydı, kadın erkeğin bir adım gerisinde olmalıydı. Üstelik er kişinin sözü üzerine söz söylenmezdi, her söylediği keskin emirdi sorgusuz sualsiz uygulanmalıydı. Bu zihniyete sahip kişilere göre erkek evlat soyun devamı gelecekleriydi. Yaptığı yanlış dahi olsa sırtı sıvazlanır, hataları görmezden gelinip bir şekilde telafi edilirdi. Nilay ise annenin eşine mahcubiyeti, baba ve abinin namusları için büyük tehlikeydi. İleride dizlerini dövmektense küçük yaşından beri Nilay’ı dövüyorlardı. Kız olarak dünyaya gelmiş ailenin soyunu kurutmuştu, bu yüzden uygulanan şiddet haktı revaydı.
Genç kız ömrünün on sekizinci yılına gözlerini açtığı an, bedenine yerleşke kuran ağrılar kendini belli etti. Bir hafta önce sigara kokan evi havalandırmak için camı açmaya yeltenince, yoldan geçen birine işaret verdiğini iddia eden babası hırsla belinden kemerini çıkartmıştı. Bedenine sertçe temas eden darbeleri küfürler çirkin imalar takip etti.
Seslere gelen abisi ve annesi köşede olanları sessizce izledi. Bir süre sonra babası yorulunca görevi, abisi devir alıp babasının takdirini kazanmıştı. Nilay iki büklüm olduğu duvar dibinde aldığı darbelerden bayıldığını, üzerine boca edilen bir kova suya eşlik eden söylemlerle anlamıştı. Yerde sürüklenerek banyoya çöp gibi fırlatılınca vücudundaki kanı temizleyip elinin yettiği yerlere krem sürmüştü. Özel dikim rengini annesinin seçtiği bedenine birkaç beden büyük uzun elbiseler Allah'tan kemer yaralarıyla kaplı vücuduna temas etmiyordu.
Genç kız acının esiri benliğiyle bugünün dünü mumla aratacağı bilinciyle tavanla bakıştı. Şiddet görmese bile gün boyu bir kez olsun saçını okşamayan, darp edilirken engel olmayan, yaralarına bir kez olsun merhem sürmeyen annesi ve diğerlerinden hakaret işiteceğine emindi. Oysa kirpiklerini araladığı gün yaşamının dönüm noktasıydı. Dününe bu evde yaşadıklarına muhtaç kalacak, yarınları bir süre katran karasına bulanacaktı.
Sabahın körü denen vakitte kalkıp yatağını topladı, elinin uzandığı yerlere merhem sürüp çelimsiz bedenine büyük gelen elbisesini giydi. Kalça hizasına gelen saçlarını sımsıkı ördü, gardırobun aynasından çocuksu yüzünde silikleşen parmak izlerine üzgünce baktı. Kara gözleri yansımasında gezindi, çuval gibi duran elbise beden hatlarını gizlemişti. Boyu genetik faktörler sebebiyle uzundu, kursağından doğru düzgün bir şey geçmediği için zayıftı. Beyaz teni epey solgundu açık renk elbiseyle hepten ruh gibi görünüyordu. Ailesinin zoruyla giydiği kıyafetler, seçim hakkı sunulmaması basit bir detay olabilirdi ancak adil değildi.
İç çekerek aynayla bakışmasına son verdi, sessizce banyoya girip ihtiyaçlarını giderdi. Mutfağa geçip kimse uyanmadan kahvaltıyı hazırlamaya başladı, göze batmamaya öyle alışmıştı ki, kaynayan çay suyu sesine duyulması güç tıkırtıları eşlik ediyordu. Genç kız salondaki masayı hazırladığı an kendisi hariç masada herkes yerini aldı. Çayları doldurunca salondan çıkıp yatakları topladı, kapı kapanma sesiyle masada kalanları atıştırdı. Ailesinin nezdinde sırtlarındaki kambur fazlalıktı, hayatlarından çıkartmak istedikleriyle aynı sofrayı paylaşmazlardı. Yarım yamalak yaptığı kahvaltı sonrası annesinin tiksinen bakışları, zehir zemberek sözleriyle evin işini yapıp bir günü daha akşam etti.
Babası ve abisi gelmeden hazırladığı masaya son eksikleri taşırken zil çaldı, istikametini değiştirmedi her şeyin yasak olduğu evde nasılsa kapıyı açması mümkün değildi. Başı öne eğik işine devam ederken duyduğu yabancı sesle şaşırdı, evlerine yakın akrabaları dışında kimse gelmezdi anlık şaşkınlığı üzerinden attı. Yemek servis için mutfağa yönelirken merakına yenik düştü, kirpikleri arasından kısacık an gelen kişiye baktı. Ellili yaşlarda göbekli kel adamın babasının arkadaşı olduğu kanısına varırken durumu garipsedi. Evlerine bu zamana kadar ne babasının ne de abisinin arkadaşı gelmemişti.
Misafir olduğu için yemeğe annesi de dahil olmayacaktı, birlikte yemek yiyen erkeklere hizmette kusur etmemeleri gerekti. Nilay yemek süresince masayı tanzim ederken izlendiği hissine kapıldı, kalbi korkuyla çarptı ailesi yemek yerken iştahları kaçmasın diye ona asla bakmazdı.
Haklıydı evlerine gelen babası yaşındaki adam, çekinmeden salyalarını akıta akıta kendisini tepeden tırnağa süzmekle meşguldü. Git gide huzursuzlaşırken erkeklerin yemeğini bitirmesiyle bir nebze olsun rahatladı. Çarçabuk masayı toparlayıp bulaşıkları yıkamaya koyuldu, annesinin keyifli sesiyle dona kaldı. Verilen emirdeki harfler zehirli ok gibi bedenine saplandı.
"Bırak bulaşığı çabuk babana ve kocana orta şekerli kahve yap!"
Nilay allak bullak oldu duyduğu farklı sıfatı idrak etmekte zorlandı, gözleri ekseninde siyah noktalar uçuşurken eli ayağı boşaldı. Yıkadığı bardak elinden kayıp mermer evyeye düştü, kulaklarında korkuyla çarpan kalp atışları yankılandı. Kolunun çekiştirilmesiyle ardına döndü, hissiz bakışlarını annesinin kımıldayan dudaklarına sabitledi. Genç kız ne söyleneni duyuyor, ne baktığını görüyordu. ‘Kocan' kelimesi zihninde tekrar edip dururken bambaşka boyuta geçiş yaptı. Sanki boğazına sarılmış hayali el baskısını artırıyor nefesini kesiyordu.
Nilay içine düştüğü dorumla haşır neşirken omuzlarından sarsıldı, ruhsuz feri kaçmış kara gözlerini annesine dikti.
Zeynep’in yıllarca beklediği an nihayet gelmişti, eşine karşı boynunu bükenden nihayet kurtulacaktı. Doğumuyla evinin huzurunu dirliğini bozan gidecekti. Varlığı gereksiz olan giderken bir işe yarayacak, oğlunun kumar borcu kapanıp canı kurtulacaktı. Yaşadığı sevinç bardağın kırılmasıyla yerle bir oldu. Nilay'ı hiddetle sarsıp öfkeyle soludu “beceriksiz, salak salak durma içerden bekliyorlar elini çabuk tut!”
Bulunduğu alandan soyutlanan genç kız enkaz altında kalmış gibiydi, bedeni sarsılınca fersiz duyulması güç sesiyle fısıldadı. "Anlamadım?”
Zeynep kızının haline kıkırdadı tuttuğu çelimsiz bedeni serbest bıraktı, "kahveleri yap içeri gelince anlarsın." Ardına dönüp mutfak çıkışına yöneldi eşikten geçince omzu üzerinden tiksinir gibi bakarak söylendi. "Elini çabuk tut oyalanıp bizi rezil etme.”
Nilay yalnız kalınca takati kesilen ayakları bedenini taşımadı, fayans zemine usulca çöküp sırtını mutfak dolabına yasladı. Bacaklarını karnına çekip kollarını etrafına sardı, iri damlalar sağanak misali kucağına düştü. Ailesinin kendisinden kurtulmak için evlendireceğini, onların deyimiyle kapı önüne koyulacağını biliyordu. Lâkin yaşı geçkin adamla olacağı aklının ucundan geçmezdi. Fısıltıları dilinde jilet kesiği sızısı bıraktı, "Babam yaşında biriyle evlenmek mi?"
Damarlarındaki tüm kan çekilmiş titrerken ayazda kalmış gibi uzuvları buz kesti. Şimşekleri üzerine çekmemek için puslu odağıyla zeminden destek alıp ayağa kalktı. Titreyen elleriyle işe koyuldu kahve cezvesine su yerine durmak bilmeyen gözyaşlarını kattı, algıları odağına perde çeken yaşlar gibi kapandı. İçli hıçkırıklarına karışan cızırtılı sesle irkilip ocağı kapattı, akmaya alışkın gözyaşlarını bilmem kaçıncı kez elinin tersiyle sildi.
Gözyaşlarını kattığı kahveyi fincanlara bölüştürüp tepsiye yerleştirdi, metal tepsinin kulpunu sıkıca kavradı. Göğsünü yükselten derin nefes ciğerlerini sızlattı, bastığı zemin hava boşluğu gibiyken oturma odasına ilerledi. Senelerce psikolojik şiddetle sindirilmiş genç kızın karşı çıkması mümkün değildi ancak; attığı her adımın uçuruma götürdüğünün bilincindeydi. Bir şeyleri bilmek yaşamın gerçeklerini değiştirmeye yetmiyordu, kendisini uçurumun boşluğuna bırakmaktan başka çaresi yoktu. Kimseyle göz kontağı kurmadan kahveleri servis etti, babasının direktifiyle odada kalıp sırtını kapı pervazına yasladı. Kendisi için yapılan pazarlık esnasında öne eğdiği başı yerden kalkmadı, ağlamamak için bedenini kastı sıkıca tuttuğu tepsiden medet umdu. Boğazına çöreklenen koca yumru içinde dile gelmeyenlerin feryadıyla, göz boyamak için dahi fikri alınmayan kararları dinledi. Sıradan birisi için hiç tanımadığı biriyle, zorla evlendirilip başka bir şehre gönderilmek ölüm fermanıydı. Lâkin yaşamasına hiç fırsat verilmeyen Nilay'ın ölmesi mümkün değildi.
Yanı başındaki koltukta oturan annesinin kolunu sıkması babasının, buyurgan sesiyle başını yerden kaldırmadan sessizce odadan çıktı. Boş tepsiyi mutfak tezgahına bıraktı, ağlama dürtüsü zapt edilmez boyuta ulaşınca bedeninde kalan son güç kırıntılarına tutunup odasına girdi. Usulca kapattığı kapının ardına çöktü hıçkırıkları duyulmasın diye, parmak boğumları bembeyaz olmuş ellerini ağzına bastırdı. İçi çıkana dek doğduğu gün kapatılan çıkış yollarına, zorla evlendirilmesine içi sökülür gibi ağladı. Bazı kızların tek hayâlidir sevdiği adamla evlenip yuva kurmak, Nilay ise ömrü hayatında hiç hayâl kurmadı gerçekleşmezdi bir şeyler düşleyip kendisini avutmadı. Yalnızca iki basit isteği vardı biri eğitimine devam etmek diğeriyse, sevildiğini önemsendiğini ömründe bir kez olsun hissetmekti.
İlkokul döneminde annesi bırakıp alırdı, elini yol boyunca kaçacakmış gibi sımsıkı tutardı. Sonrasında evden dışarı çıkmadığı için yol iz bilmezdi, gecekondunun tüm pencerelerinde demir korkuluklar vardı. Evin kapısıysa sürekli kilitliydi kaçmaya imkânı yoktu, yaşam şartlarını baz alınca cesaret etmesi mümkün değildi. Televizyonun gündüz kuşağını kaplayan programlarda yer verilenler, ana haber bültenlerinin çoğu kadınların çeşitli sebeplerle hunharca katledişiyle doluyken bi haber olduğu normal yaşama karışsa yalnız başına ne yapabilirdi ki? Ölmekten korkusu yoktu, bile isteye ölüme gitmesi de söz konusu değildi. Onca zulme karşın intihar etme raddesine gelse bile, Allah’ın verdiği canı yalnız Allah alır diye eyleme dökmedi. Boyun eğmeye mecbur bırakıldığı kaderine, sessizce ağıt yakarken aklında tek bir soru vardı. Bir adam neden kızı yaşında biriyle evlenmek isterdi??