1 AY SONRA
Fazla ilgiden boğulmuştum, yüreğim daralıyordu. Annem bir saniye başımdan ayrılmıyor çocuk gibi peşimde dolaşıyor adımlarımı bile sayıyordu. Nefes alamaz hale gelmiştim… Peşimden banyoya girmeye kalkıştığında sabrımın sonuna da gelmiş bulunuyordum.
“Pes anne artık yetti yaptıkların”
“Ya ayağın kayar da düşersen, yine komaya girersen… Benim neler çektiğimden haberin varmı senin”
“Annem biliyorum çok üzüldüğünü, ama bitti gitti çok iyiyim. Doktorlar elli kere çok iyi olduğumu hatta eskisinden bile iyi olduğumu söylediler. Sayen de dolaşmadığımız tanışmadığımız doktor kalmadı”
“Fena mı ettim, yarın bir doktora daha gideceğiz, o da kontrol etsin”
“Anne yeter artık, başka doktor yok… Bırak beni işime gideyim, evimi özledim”
“Yok olmaz asla bırakmam ayrı ev hayatta olmaz”
Babam koltuğun da oturmuş sanki benim annemle konuşmalarımı duymuyormuş gibi rahatça gazetesini okuyor, arada bir kahvesini yudumluyordu. Dayanamıyordum yanına giderek gazeteyi elinden çekince masum gözlerle yüzüme baktı.
“Baba Allah aşkına karını al başımdan ben beş yaşında değilim. Son iki yıldır ayrı evim kendi hayatım kendi yaşantım var“
“Ben karışmam oğlum, anneni iyi bilirsin sonra kabak benim başımda patlar”
“Baba yalvarıyorum sana, annemin hakkından bir tek sen gelirsin. Arkadaşlarımı göremez oldum, dışarı tek başına çıkamaz oldum… Bu gidişle uyandığıma pişman olmam an meselesi” Dediğim de annemin ağlama sesi kulağıma kadar ulaştı. Babamın bakışları aniden sertleşti “Çabuk annenden özür dile… Senin yüzünden kahrından ölüyordu kadın”
Bıkkınlıkla söylediğim söze çoktan pişman olmuştum. Annemin çökercesine sandalyeye oturduğunu gördüğüm de pişmanlığım daha çok arttı. Yanına gidip dizlerinin dibine oturdum, başımı kucağına yasladım. İlk hiç hareket etmedi sonra elini saçlarımda hissettim, yüzüne baktığım da o güzel gözlerin de hala yaş vardı “Güzel annem o sözü asla seni kırmak niyetiyle söylemedim, bu güzel saçlarının benim yüzümden ağardığını hiç bilmezmiyim. Çocuklarını ne çok sevdiğini bilmezmiyim… Annem bırak kendi kanatlarımla uçayım. Beni pamuklara sarıp saklayamazsın ne kadar saklansam da ne kadar gizlensem de vaktim geldiğin de beni bulup alırlar. Bunu kimse engelleyemez anne sevgisinin büyüklüğü, yüceliği bile beni burada tutamaz. Bu hepimiz için geçerli sen ki ruhları bilen insansın, ölüm ve yaşam arasında ki ince çizgiyi de kabullenmişsin. Bu yüzden beni engelleme bırak yaşayayım”
“Oğlum ben kötü bir şey demedim, seni kaybedecek olmanın üzüntüsü hala kalbimi yakıyor. Her an bir şey mi olur endişesiyle uyuyamıyorum”
“Bak şöyle yapalım, bu gün son olarak bulduğun doktora gidelim. Baştan ayağa kontrol olayım, bir şeyin yok derlerse sal beni anacığım… İkimiz de hayatımızı yaşamaya başlayalım. Bak babam seni özledi, Ablam Hale, hatta torunların seni çok özlediler… “
“Evin de tek kalacaksın evlenseydin bari”
“Daha niyetim yok evlenmeye”
“Oğlum öyle deme bak komşumuz Cevriye hanımın çok hoş kızı var. Bir görsen belki seversiniz birbirinizi. Evlenirsen tek kalmazsın benim de içim rahat eder hıı”
Babam koltuğundan kalktı annemin başına geldi “Firuze bak gözlerime”
“Aman Cihan görmüyormusun oğlumla konuşuyorum”
“Gözlerime bak dedim, oğlunla konuştuğunu da duyuyorum görüyorum. Saçmalamaya başladığının farkındamısın sen”
“Niye saçmalıyormuşum”
“Sana seneler seneler evvel bir söz söylemiştim… Sakın annene benzeme demiştim. Ya sen bu sözüm karşılığın da bana ne demiştin”
“Anneme benzersem beni sorgusuz sualsiz boşa demiştim”
“Demek ne yapıyoruz güzel karım, oğlumuzu kendi seçimlerini yapması için serbest bırakıyoruz.”
Sevinçle ayağa kalkıp ikisine de sarıldım, annemin başı göğsüme yaslanmıştı “Kerem”
“Annem söyle”
“Cevriye hanımın kızını beğenmezsen Şayan Hanımın torunu da çok güzel kız” Dediğin de babam annemin beline sarılarak kucağına aldı…
“Ay şaşkın adam kendini genç mi sanıyorsun, bel fıtığı olacaksın”
“Seni susturmanın başka yolu yok, odamıza gidiyoruz seninle uzun bir konuşma yapacağız. Sende hazırlan oğlum doktordan sonra evine gidip işlerin başına geçiyorsun. Ben de anneni alıp kısa süreliğine Bursa’ya gidiyorum”
İçim rahatlayarak kendimi annemin boşalan sandalyesinin üzerine bıraktım. En nihayetin de yaşamaya başlayacaktım. Anneme söylediğim söz birden beynimde yankılandı ne kadar saklarsan sakla, ne kadar gizlensen de zamanın geldiğin de seni bulur alırlar. Sanki birçok kez duyduğum kelimelerdi. Vücuduma bir ürperti yayıldı, aile evimden ayrılmak için çok mu acele ediyordum?
Beş on dakika sonra annemler giyinmiş olarak geldiler. Annem gelip belime sarıldı “Gitmene izin veriyorum ama telefonun hiç kapanmayacak, uzun yola asla habersiz çıkmayacaksın ve motor kullanmanı yasaklıyorum”
“Anne lütfen motoru ne çok sevdiğimi biliyorsun, motor benim tutkum”
“Tutkun olacak kız bul, motora da tutku mu olurmuş… Kesin yasak araba alırsın ve bu gece değil yarın gidiyorsun. Yemek yapıp ablanları da çağıracağım”
Elini beline koymuş gözlerini kısmıştı, sıkıysa karşı gelin der gibiydi. Babam gülümseyerek yapacak bir şey yok der gibi başını salladı, kabul etmekten başka çarem olmadığını çok iyi biliyordum. “Tamam, annem dediğin gibi olsun”
***
Hastane de beklemeden içeri alındık yine kan alınıp baştan ayağa muayene edildim. Annemin ısrarları biraz daha devam ederse kansız kalmam işten değildi… Nihayet bu gün son olacaktı. Tahlil sonuçlarını beklemek için kafeteryaya doğru yürüdüğümüz de önümden yürüyen kadının kızıl saçlarının büyüsüne kapılıverdim. Ne güzel renk ti… Saçmalıyordum ben kızıl saçlı kadınlardan hiç haz etmezdim.
Annem neden durduğumu merak etmiş olacak ki bakışlarımı takip etti “Güzel boyanmış, kuaförünü sorsam mı acaba” Dediğin de kendime geldim, boya olduğu belliydi gerçek kızıl saç çok nadir olurdu. Ben henüz doğal olanına rastlamamıştım. Başımı sallayarak düşüncelerim den kurtulmaya çalıştım.
Tahmin ettiğimiz gibi doktor tüm tahlillerimin temiz olduğunu söyledi, tabi annem kâğıtları bir kez daha inceledi. Diğer yaptırdığımız tahlillerle karşılaştırdı en sonun da yüzün de gülücük oluşmuştu.
Dışarı çıktığımız da elimden tutunca yalvarırcasına babama baktım… Hemen anneme sarıldı kendine doğru çekip elini tuttu “Firuzem seninle el ele tutuşup gezmeyi özlemişim”
Annemin başının üzerinden sessizce seni seviyorum baba dedim. Gözlerini anlayışla kırptı bende seni seviyorum oğlum. Deyince Annem “Siz ne fısıldayıp duruyorsunuz öyle” deyip çatılmış kaşlarla bize baktı… “Seni ne çok sevdiğimizi söyledik”
“Ha tamam o zaman” Biraz düşündü “Niye yüzüme söylemeyip başımın üzerinden fısıldaşıyorsunuz?”
Babamla sözleşmiş gibi ayni anda “Seni çok seviyoruz” Sözleri ağzımızdan döküldüğün de annem mutlulukla içini çekip ikimizin de koluna girdi. Hep birlik de yürümeye başladığımız da gökyüzünde ki pamuk bulutların güzelliğine gözüm daldı… San ki başka bir âlem de bu pamuk bulutları çok sevdiğim insanlarla seyretmiş ayni bu anda ki gibi çok mutlu olmuştum.
*****
Akşam saatleri çok çabuk geldi, annem karınca gibi koşturup duruyor, sadece akşam için değil benim giderken götürmem için yemekler hazırlıyordu…
Elinin tersiyle alnını sildi yanına gidip beline sarıldım. “Annem yeter öldürdün kendini, çocukların yediği bir lokma… Sen ziyafet yemeği gibi hazırlanıyorsun”
“Olsun ben hiç yorulmuyorum, sizleri bir masada görmek tüm uğraşılarıma değiyor”
“Biliyorum anneciğim hep birlikte olduğumuzda mutlu olduğunu”
“Sık sık gel olur mu, sakın hazır yemeklere dadanma… Canın bir şey istediğin de anne yap de, ben hazırlarım geçerken alıverirsin”
“Annem zaten çok uzağa gitmiyorum siz A bloktasınız ben F bloktayım”
“A blokla F blok arasın da dünya kadar mesafe var. Burası küçük bir site değil ki neredeyse küçük bir kasaba büyüklüğünde. İçin de yürüsek günlerce birbirimize rastlamayız. Evimizden niye ayrıldığını hiç anlamış değilim, iki sene önce de anlamadım şimdide anlamıyorum”
“Kocaman adam oldum, yaşıtlarımın çoğunluğu evlendiler çocukları bile oldu”
“Hah bende bunu diyorum evlendirelim seni”
“Anne bunu demek istemediğimi biliyorsun, özgürlüğe ihtiyacım var genç adamım arkadaşlarım geliyorlar”
“Aman oğlum öyle kadınlar geliyorlar demeyesin, hastalık kaparsın”
“Anne az sussan ne demek istediğimi açıklayacağım, yani umarım ben açıklarım sen anlarsın. Ya da kendine göre yorumlarsın”
“Geç annenle dalganı, geç bakalım”
“Anne evime öyle düşündüğün gibi kadın sokmuyorum, arkadaşlarım geliyor bazen sabahlara kadar oturuyoruz muhabbet ediyoruz. Bazen arkadaşlarla dışarıda takılıyorum geç gelebiliyorum kısaca kendi evimde çok daha fazla rahat ediyorum. Çünkü sizler rahatsız olacaksınız diye kendimi kısıtlamıyorum”
Annem salatalıkları yıkarken birden duraksadı, salatalığı elinden lavabonun içine atıp mutfak camına neredeyse koştu “Bak Kerem bak işte sana dediğim kız buydu”
“Anne halamı oradasın sen, bak babama şikâyet ederim” Dediysem de beni duymuyordu, camı açtı kolumdan tutarak yanına çekti “Sibel kızım nasılsın?”
“İyiyim sen nasılsın”
“Babaannen nasıl oldu”
Kız“Aman nasıl olsun her zaman ki gibi safi çene” Dediğin de annem hı deyip camı kapatıverdi “Ay bu ne edepsiz kızmış, saygısız” Kendi kendine söyleniyor yüzüme bakmıyordu… Önerdiği gelin adayının edepsiz çıktığına çok bozulmuş haldeydi…
Annemin yanağından öptüm bir gelin adayı elenmişti, zaten erkek gibi kesilmiş civciv sarısına boyanmış saçlarıyla hiçbir şansı yoktu.
Yukarı çıkıp birkaç eşyamı el çantasına koydum… Banyoya girdim elimi yüzümü yıkayıp aynaya baktığım da birden beliriverip yok olan görüntüyle taş kestiğimi hissettim. Kızıl uzun saçları rüzgâr da savrularak koşan bir kız.
Annemin “Kerem ablanlar gelmek üzeredir hadi aşağı gel” Diye bağırmasıyla kendime geldim, kesin halüsinasyon görmüştüm başka bir açıklaması olamazdı.
****
Özgür eniştem kucağında kızı Ezgi, elinden tuttuğu haşarı Engin’le içeri girdiğinde gözüm yeğenlerimden başka kimseyi görmüyordu. Engin hemen boynuma atladı. “Kocaman delikanlı oldun hala kucaklanmak mı istiyorsun” Saçlarını karıştırdım, elimi iterek hemen düzeltti…
“Dayı beni ne zaman maça götüreceksin”
“Yakında götürürüm” Yeğenimin doğduğu gün gözlerimin önüne geldi, bu kadar büyümüş olmasına şaşırmamak elde değildi. Seneler su gibi geçip gidiyordu. İkinci sınıf öğrencisi bile olmuştu.
“Dersler nasıl gidiyor?”
“Muhteşem”
“Aferin sana, biraz da bızdığı kucaklayayım” Ezgi çoktan yumuk kollarını bana doğru uzatmıştı. Beşinci yaş gününü kaza yüzünden görememiştim…
“Nasılsın enişte”
“Ben iyiyim esas seni sormalı”
“Bende çok iyiyim”
“Belli aslan gibisin” Diyerek sarıldı…
Özgür eniştemi her zaman çok sevmiştim, gerçek abimden farkı yoktu. “Ay çekil Özgür, biraz da ben kardeşimi kucaklayayım” Diyen Ablam kalçasıyla kocasını ittirmeye çalışınca ufak çaplı bir cimciği yiyince “Uf” Dese de kocasını ekarte etmeyi başardı. Ablamı tek abla olarak hiç düşünmemiştim, arkadaşımdı, dostumdu, canımdı… “Çok iyi gördüm seni, bu günkü tahliller temiz çıkmış, yarın hangi doktora gideceksiniz”
“Abla yine annemin kulağına kar suyu kaçırma” Kaşlarımı çatınca kıkırdadı, ne kadar sıkıldığımı çok iyi biliyordu. Annem ablama bile gitmeme izin vermemişti. “Yarın evime geçiyorum”
“Duydum senin için çok sevindim kardeşim ama telefonun açık olsun… Sana ulaşabilelim”
Babam Ablamın sözlerini duyunca gülmeye başladı “Yandın damat yeni bir Firuze yetişiyor, anasının kızı” Özgür eniştem karısının beline sarıldı “Ben çok memnunum baba, varsın annesine çeksin… Annem gibi sevecen, çocuklarına kocasına düşkün kaç kadın var… Ben şanslılardanım”
Annem gülümseyerek yanımıza gelip Özgür Enişteme sarıldı “Aslan damadım benim, duydun değilmi ruhum beni takdir edenler var. Sen hala şikâyet et” Babamın cevabı gecikmedi, annemi kolundan tuttuğu gibi oturma odasına götürdüğün de sırf annem değil hepimiz gülüyorduk.
Ailemi çok seviyordum… Ablam “Bunlar bir müddet konuşacaklardır, siz masaya geçin ben yemekleri getireyim” Mutfağa doğru yürüdü Özgür eniştem karısının ardından sevgiyle bakıyordu.
İki yeğenim hemen iki yanıma oturdular… “Enişte benim motor ne âlem de biliyormusun?”
“Motorun da hayır kalmamış, kurtarabilirmiyiz diye gidip baktım tutulacak yeri yok. Allah seni bize bağışladı”
Birden içim sıkıldı “Enişte bana çarpan araca ne oldu, dışarıya çıkamadığımdan hiçbir şey öğrenemedim annemler de hiç konuşmadılar”
Eniştem arkasına bakarak annemlerin gelip gelmediğini kontrol etti… “Babamlar söylemek istemedilerse bir bildikleri vardır”
“Lütfen enişte yarın evimde olacağım zaten gidip araştıracağım… Şimdiden hazırlıklı olup ne olduğunu öğrensem”
“Haklısın… Çocuklar hadi annenizin yanına gidin yemekler ısınmış mı sorun bakalım” Çocuklar mutfağa doğru yönelince yanıma oturdu “Sana çarpıp yaralanmana neden olan Araç sürücüsü zom gibi içkiliymiş, yarış yapıyorlarmış… Motoruna öyle bir hızla çarpmış ki sen üzerinden savrulduktan sonra havalanan motor başka bir araca çarpmış.”
“Ne oldu açıkça anlatsana?”
“Motorun çarpmasıyla diğer araba çok hasar almış”
“Enişte lütfen çabuk söyle. Yoksa…”
“Aklına gelen doğru… Sana vuran araçta ki sarhoş sürücü birkaç çizikle kurtuldu. Diğer araçta olan baba kız”
“Öldüler mi?”
“Baba olay yerin de ölmüş, kız ağır yaralı olarak kurtulmuş”
“Aman Allah’ım… “
“Serseri şimdi hapiste, olan seninle öbür araçtakilere oldu”
“Ya kız nasılmış iyimi biliyormusun?”
“En son hastane de diye duydum, bilmiyorum… İstiyorsan araştırırım”
“Ben yarın bakarım, ağızlarına değil burunlarına içiyor pislikler”
“Sırf içki değil olay. Burunlarının önünü zor görürken hız yarışı yapmaları… Kendi canlarını düşünmekten aciz olan serseriler başkalarının canını da hiçe sayıyorlar”
Eniştem sözünü bitirdiğinde ablamla annem ellerinde yemeklerle salona girdiler. Babam masanın başına oturdu… Annem gülümsüyordu babamın gönlünü aldığı belliydi.
Masanın neşesine, yapılan sohbetlere katılmaya çalışsam da keyfim kaçmıştı. Ezgi’nin doğum günün de işten biraz daha erken çıksaydım, motoru daha dikkatli kullansaydım kazaya engel olmam mümkün olurmuydu… Düşünceler bir biri peşi sıra beynimin için de dolanıp duruyordu, bir baba ölmüş bir kız çocuğu babasız kalmıştı…
Yemek sonrası çocukların uykuları geldiği için eniştemler hemen kalktılar. Ablamla birbirlerine olan sevgileri hiç değişmemişti. Ablamın mutlu olması beni de çok mutlu ediyordu… Doğru eş seçmek gerçekten çok önemliydi. Bir anlık hoşlanmayı aşk zanneden arkadaşlarımdan bazılarının kısa sürede aralarında ki ihtiras bitince ayrıldıklarını çok görmüştüm. Babam bile Özgür eniştemin ablama olan sevgisinin hiç değişmediğini gördüğünde evliliklerine karşı geldiği için üzgün olduğunu defalarca dile getirmişti. Tabi bunu Özgür Eniştemin yüzüne değil bizlere söylüyor. Kızına yapılacak en ufak hata da eskisi gibi acımasız olacağını da söylemekten geri kalmıyordu. Aile her zaman evlatlarının yanında olacaklarını söylemeli, karşı tarafa hissettirmeliydi.
Arkadaşım Metin’in söyledikleri buna en güzel örnekti… Ablasını kocası dövdüğünde ailesi arkasında durmamış eşler arasında böyle durumlar olur diye geçiştirmişler hatta çeneni biraz tut diye kızlarına kabahat bulmuşlar. Ben eşime asla el kaldırmam kaldıramam demişti… Bir tokat bile atsam ailesinin beni doğduğuma pişman edeceğini bilirim demesi. Ailenin özellikle kız evlatlarının arkasın da durmaları gerektiğinin göstergesiydi. Arkadaşım olayı sonradan öğrendiğinde eniştesi olacak erkek müsvettesine sert çıkışmış bir kez daha ablasına vurursa ellerini kıracağını söylemişti.
****
Annem aslında ablamın odası olan… Evlendikten sonra düzenleyerek kendi odam haline getirdiğim yatak odasını olduğu gibi muhafaza ediyordu. Kapının arkasında ki minik basket filesi, evden ayrıldığım zaman almadığım kıyafetlerim hala dolapta düzenli şekilde duruyordu. Üstümü bile çıkarmadan yatağın üzerine uzandım… Eniştemin anlattıklarını tekrar düşünmek istiyordum. Hastaneden çıktığımdan, hatta gözlerimi açtığımdan beri kaza hakkın da hiçbir anım olmamıştı.
O gece işlerin yoğunluğundan ablamın evinde yapılan doğum gecesi eğlencesine geç kalmıştım, babamın telefon açıp “Kerem nerede kaldın oğlum” Demesiyle acele etmeye başlamıştım, ofisten dışarı çıktığımda hafif bir yağmur çiseliyordu. Motorumu garajdan çıkararak başlığımı takmış, yola çıkmıştım. Babamla annemin hatta Özgür eniştemin asla hız yapma tembihlerine her zaman dikkat ediyor. Fazla hız yapmadan motor kullanmanın zevkine varıyordum, en ufak kaza da ailemden motor kullanma yasağı kesin gelecekti. Dört tekerlek üzerin de değil iki tekerlek üzerin de gittiğimin çok iyi farkındaydım.
Yanımdan son hızla geçen birkaç arabayı fark edince hızımı daha da azaltmıştım. İşte ne olduysa o anda olmuştu. Hızla savrulan araba çevresinde dönerken kaçamadığımı fark ettiğimde her şey için çok geçti. Araba hızla üzerime gelmişti, ağır çekim de gibiydim motorumun üzerinden savruldum şiddetle yüz üstü yere düştüm hiçbir şey hissetmemiştim ne acı ne ağrı. Sanki film seyreder gibiydim… Motorumun havada taklalar atarak uçtuğunu görüyordum. O anda her yer kararmıştı…
Hızla yatağımdan doğrulup oturdum, başımı ellerinin arasına aldım. Kazada benim hiç suçum olmasa da ölüm olayı yine bana bağlıydı. Ayağa kalkıp deli gibi odanın için de dolaşmaya başladım… O küçük kız yaşıyormuydu “Kahretsin” Kapı çalınınca girin diye bağırdım…
Babam şaşkın halde bana bakıyordu “Ne oluyor oğlum, niye kahretsin diye bağırıyorsun?”
“Baba gel otur şuraya” Yatağın üzerine oturmasını sağladım, “Derdin ne oğlum”
“O kazada, yani benim de yaralandığım kazada ölen olmuş”
“Kimden öğrendin?”
“Eniştemden, siz niye anlatmadınız?”
“Hiç sormadın, biz de o anları hatırlamak istemediğini düşündük”
“Şimdi istiyorum, detayları tam olarak öğrenmek istiyorum” Babam derin bir nefes aldı, gözlerinden yüzünün ifadesinden üzgün olduğu belliydi.
“Öldü ben yaşlarda bir adam, Allahın iti yüzünden canından oldu”
“Kızı da yaralanmış, nasıl iyileşti mi biliyormusun?”
“Bilmiyorum oğlum”
“Nasıl merak etmezsiniz nasıl sormazsınız?”
“Oğlum, senin durumun kötüydü… Senin üzüntünden kimi düşündüğümüz vardı ki. Sen niye bu kadar takıldın, senin suçun yoktu. O fırlama daha on sekiz yaşındaymış. İçki, yanında kokain kullanmış, arkadaşlarınla araba anahtarına yarışa girmişler. Yüzde yüz kusurlu bulundu. Hem kendi hayatını mahvetti hem de bir aileyi yıktı… Senin, bizim çektiklerimizi hiç saymıyorum” Babamın kalktığı yatağa ben oturdum kapıya doğru yürüdü “Bunları düşünüp durma Allah sana yeniden yaşam verdi en iyi şekilde yaşamaya çalış… İyi geceler oğlum”
Yatağımın üzerinde ki eşofmanlarımı aldım, düşüncelerim karmakarışıktı. Tekrar yattığımda uyumaktan başka bir şey düşünmek istemiyordum. Uyumalı bu tatsız olayları unutup tekrardan yaşamaya başlamalıydım. Ama o kızın ne durumda olduğunu öğrenmeden rahat edemeyeceğimi de adım gibi biliyordum…
****
“Kerem beni bul”
Ucu bucağı görünmeyen yeşilliklerin için de genç bir kadın koşuyor uzun kızıl saçları arkasın da dalgalanıyordu. “Kimsin sen” Diye arkasından bağırdım…
“Beni bul”
****
Sabah ışığıyla gözlerimi açtığım da hala koşan kızı düşünüyordum… Tekrar gözlerimi sıkıca kapadım bir yüzünü görebilseydim… Kimdi bu kız niye rüyalarıma giriyor beni bul diye bağırıyordu. Niye benim kalbim bu kadar çırpınıyordu.
“Kerem kahvaltı hazır oğlum”
“Duş yapıp geliyorum anne”
Aşağı inmeden çantamı aldım, kapının yanına bıraktım. Annem ters ters bakınca yanağına kocaman öpücük kondurdum… Her zaman ki gibi babam ekmek kızartma makinesinin başındaydı içeri girdiğim de gülümsedi. Annem “Bir yüzümü yıkayıp geliyorum” Deyince yeni uyandığını anladım.
“Annem hiç değişmeyecek”
“Sabah uyanamıyor benim şikâyetim yok”
“Hiç şikâyet etmedin, sizinkisi gibi bir aşk herkese nasip olmaz”
“Dilerim sen de gönlünde ki kişiyi bulursun, sakın acele etme oğlum. Evlilik zordur, emek ister, öz veri ister. Daha çok da biz erkeklere görev düşer, iyi davranırsan misliyle karşılığını alırsın mutlu olursun. Davranmazsan kısa süre de hayatın cehenneme döner. Maddi manevi yıkıverirler seni”
Gülmeye başladım, annemin babama kızdığında evdeki eşyaları kırması, babamın gözü gibi baktığı hediye bilgisayarı parçalaması gözümün önüne gelmişti.
****
Kahvaltı sonrası aile evimden çıktım. Babam ben arabayla bırakayım dediğinde istemedim, yürüyerek evime vardığımda. Nihayet özgür olduğumu hissettim, ailemi çok sevsem de kendi özelim olmasını daha çok seviyordum.
Ev annemin bakımı sayesinde tertemizdi. Şu araç işini nasıl halledecektim… Telefonum çalınca açtım eniştemdi “Günaydın Kerem evine geçtin mi?”
“Şimdi geldim”
“Hemen işe mi gideceksin?”
“Araç bulmam gerek, motosikletlere bakmak istiyorum”
“Bence şimdilik motor işini unut, Firuze anne seni paralar”
“Doğru yapar mı yapar yine de araç gerek”
“Benimkini al”
“Emanet zor olur”
“Geçerken seni alırım tanıdığım araç galerisi sahibi istediğin aracı hemen temin edecektir”
“Çok iyi olur, hem işleri de konuşuruz”
Eniştemi beklerken ayni iş kolunda çalışmanın memnuniyetini yaşıyordum. Özgür eniştem, ortağı Egemen’le daha büyük binaların yapımını tercih ediyor, ben daha doğayla iç içe olan evler yapmayı seviyordum. Birbirimize iş pas ederek her an daha çok gelişerek büyüyorduk. İnşaat piyasası acımasızdı, Mimarlarımız da ortak olunca işlerimiz çok daha kolaylaşıyordu. Dünya çapın da ünü yayılmış olan Mimar Karhan Özgür eniştemlerle iş yeri, plaza çizip yaparken ben Karhan’ın eşi mimar Nur’la daha küçük ölçekli işlerin yapımında çalışıyordum.
Eniştem geldi, yanına biner binmez hareket ettik “Günaydın evinde ilk saatlerin nasıl geçti”
“Daha bir şey anlamadım, evime gelir gelmez telefon açtın”
“Bu gün ne yapmayı düşünüyorsun?”
“İlk iş araba edinmek, sonrasın da işe gideceğim…”
“Tam sana göre bir arazi var. İlk bir ay önce satılacak diye duyduk birçoğumuz araziyi almak için teklif götürdük… Şimdi vaz geçmişler, herhalde parayı az buldular.”
“Vaz geçtilerse ben nasıl ikna edeceğim”
“Belli olmaz, tam tepeler de deniz ayağının altında gibi duruyor. Manzara muhteşem, büyük ölçekli binalara göre değil… Eğer sahibini ikna edebilirsen yapacağın evlerden birine şimdiden alıcı buldun say”
“Arazi nerede?”
“Ayvalık”
“Dediğin kadar güzelse kaçırılmayacak arazi. Bir kurcalarım bakalım neden vazgeçilmiş, ilk araç sonra bazı özel işlerim var”
“Kazayı araştıracaksın değil mi?”
“Ne olmuş öğrenmek istiyorum”
Araba seçimi kolay olmuştu, eniştemin arkadaşı olduğundan bir süre kullanmam için galeri arabalarından alacağım modelin aynisinden kullanmam için verdi hem arabayı deneyecek hem de yeni arabamın gelmesini beklerken araçsız kalmayacaktım… Galerinin bir köşesinde duran Harley- Davidson motorların çekimine kapılmamam imkânsızdı… Harika görünüyorlardı Annem ne derse desin alacaktım. Arabadan daha çok ilgimi çekiyorlardı dayanamadım elimi birinin üzerinde gezdirdim. Aksamları parlıyor beni al diyordu. Eniştem yanıma gelip yüzüme bakıp gülümsedi “Motor tutkusu bambaşka, yaşamayan anlayamaz. Annemler duymasın ablana birlikte biniyoruz, motorla dolaşmaya bayılıyor”
İşlemler tamamlanır tamamlanmaz, kazanın olduğu yere gittim. O gecenin görüntüleri resmigeçit yapar gibiydi… Uzunca süre arabamın içinde oturdum bölgeye en yakın karakolun mutlaka haberi olmalıydı.
Olmalıydı diye düşünsem de umduğum gibi değildi Trafik bölge müdürlüğüne gitmemi söylediler. Gördüğüm ilk memura durumu anlattım. Kaza tespit tutanağı çok geçmeden fotokopi olarak elime geldi.
Başta yazılı olanlar bildiklerimdi hızlıca göz gezdirdim. Yaralanma ve ölümlü kaza… Mahir Akıncı olay yerinde ölmüş, Hasret Akıncı ve Kerem Arıkan ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmıştır. Hasret- Hasret Akıncı…
Memur yüzüme bakıyordu “Yaralı Hasret Akıncı hangi hastaneye götürüldü kaydı var mı?”
“Biz ambulansları çağırırız en yakın hastaneye götürürler”
“Ben özel hastanedeydim”
Daha fazla bilgi alamayacaktım, yardıma ihtiyacım vardı. Memur çıkmaza düştüğümü anlamış olsa gerek telefonla birkaç yeri aradı… Sonunda bilgilere ulaştı “Taburcu olmuş”
Sevinmiştim, içim birden ferahlamıştı “Adresini almam mümkünmü?”
“Kurtulmuş ne için istiyorsunuz?”
“Bilmiyorum kazada her hangi bir kusurum olmasa da, benim kullandığım motorun çarpmasıyla ölüm olması beni üzüyor. Hiç olmazsa görüşüp baş sağlığı dilemek isterim”
“Bazı durumlarda sizin iyi niyetli davranışınız ters tepki yapabilir, her ne kadar suçunuz olmasa da ölümlü kaza olması ölen kişinin yakınlarının size ters davranmasına neden olabilir”
“Yinede ev adresini almak isterim”
Verilen adrese gittiğimde kapı duvardı… Binanın kapıcısını buldum “Hasret Akıncı burada oturuyor değil mi?”
“Siz kimsiniz neden arıyorsunuz?”
Bu adama ne diyecektim “Arkadaşı oluyorum”
“Arkadaşıysanız niye daha önce ben sizi hiç görmedim”
“Yeni geldim, Hasret Akıncı burada oturuyor mu oturmuyor mu? Sorduğum soru tek cevaplık evet veya hayır”
“Ben evet dersem size evet dediğim için azar işitirsem… Hayır dersem yine hayır dediğim için azar işitirsem ne olacak?”
Hey Allah’ım adam bilinmeyen denklem gibi soru sormuştu. “Yusuf Efendi ne oluyor?” Kısa sarı saçlı ufak tefek bir kız merakla bize bakıyordu…
Adam ona seslenen kızın yanına gitti ağzını yarı kapatarak bana bakarak bir şeyler söyledi. Kızında gözleri benim üzerimdeydi… Of benden günah gitmişti daha fazla uğraşmamın anlamı yoktu. Hem görsem ne olacaktı görmesem ne olacaktı. Arkamı dönerek arabama doğru yürüdüm.
“Bakarmısınız? Hasret’i niye aramıştınız?”
“Bu kadar sorguya çekileceğimi bilseydim inanın aramazdım. Geçirdiği kazada yaralananlardan biride bendim… Araştırma yapınca babasının öldüğünü öğrendim baş sağlığı dilemek istedim. Başka bir niyetim yok”
“Geçmiş olsun. Ben Betül, Hasret’in ev arkadaşıyım… Ama Hasret evde değil ailesinin yanına gitti, uzunca süre kendini bilmeden yattı. Ölecek sandık, bir ay önce birden uyandı, babasının gömüldüğünü bile göremedi. Acısı çok taze”
“Anlıyorum, çok haklı ben de oldukça ağırmışım, ayni zamanlarda uyanmışız. Aile evi nerede, tabi söylemenizde bir mahsur yoksa”
“Önemli değil, Ayvalık da Akıncı çiftliğinde oturuyorlar. Kime sorsanız gösterirler”
“O taraflara yolum düşerse uğrarım, telefonla konuşursanız taziyelerimi söyleyin lütfen”
“Kim diyeyim?”
“Kerem dersiniz”
Arabama girip yola çıktığım da kız hala arkamdan bakıyordu. Hasret Akıncı’yı göremesem de başsağlığı notum ona ulaşacaktı. Olay bitmişti daha fazla üzerinde durmama gerek yoktu.
****
HASRET
“Betül Hanım söylemeyerek iyi yapmışım değil mi?”
“İyi yapmışsın Yusuf Efendi” Ay hemen Hasret’i aramalıydım…
“Canım Hasret’im nasılsın?”
“Daha biraz evvel konuştuk hayırdır”
“Hayır, hayır da seninkileri halledebildin mi?”
“Babamın üzüntüsüne mi yanayım, bunların acımasızlığına mı üzüleyim bilemiyorum”
“Ver avukata kurtul şunlardan”
“Öyle kolay değil, senelerdir babamı sömürdüler, şimdi de beni sömürmeye çalışıyorlar. Sen niye aradın?”
“Bir bilsen, bir görsen”
“Neyi kimi? Ya Betül doğru dürüst anlatsana”
“Hani kazada seninle birlik de yaralanmış olan adam vardı ya?”
“Eee ne olmuş ölmüş mü?”
“Ne ölmesi anam canlı kanlı karşım da duruyordu. Seni sordu… Neredeyse ben ölüyordum adamı görünce. O ne boy pos o ne yakışıklılık.”
“Tamam canım sakin ol, adamın yakışıklı olduğunu öğrendiğime göre benden istediği neymiş? Niye gelmiş?”
“Başsağlığı dilemek için aramış… Ne ince düşünceli erkek”
“Sağ olsun, kapatıyorum benim cadı geliyor”
“Hasret senin için çok korkuyorum, lütfen geri gel şunları avukata ver uğraşma”
“Bunca senedir yaptıkları yanlarına mı kalacak?”
“Tek başına uğraşamazsın, geri dön Hasret. Daha yeni kurtuldun, aklım sende kalıyor”
Betül telefonu kapattığında bir müddet duraksadım, haklımıydı bunlarla tek başıma uğraşmaya çalışmakla hatamı ediyordum.
“Hasret dediklerimi düşündün mü?”
Kısacık siyaha boyalı saçları, aşırı makyajlı itici yüz ifadesiyle. İncecik vücudunu örten gösterişli kıyafetleriyle üvey annem çiftlik yaşamına hiç yakışmıyordu. Bahçede aralıklı olarak yürümek için, kaydırak taşlarıyla yapılan yolun üzerinde yüksek ökçeli ayakkabılarıyla dikiliyordu.
Elimde ki küreği toprağa sapladım “Düşünmeme gerek yok, hayır diyorum” Babam öleli daha bir ay olmuştu kadının böyle iki dirhem bir çekirdek giyinerek düğüne gidermiş gibi olan görüntüsü beni deli etmeye yetiyordu.
“Buna hakkın yok, kocam senin yüzünden öldü. Bizi başından savamazsın”
Derin bir nefes aldım “Tülin hanım bu çiftlikte sizin hakkınız yok. Babamında yoktu çünkü bu çiftlik bana annemin mirasıdır. Asla hak iddia edemezsiniz”
“O zaman İstanbul’ da ki evi istiyorum”
“Hayır o evde annemin mirasıdır… Siz alacaklarınızı biliyorsunuz, babamdan kalan hiçbir maldan hak istemiyorum sizin olabilir”
“İşe yaramaz yerde iki dükkân, bir ev bunu bize yapmaya hakkın yok. Kocamı sen çağırmasaydın bu gün yaşıyor olacaktı”
“Sizin kocam dediğiniz kişi benim öz be öz babamdı. Bende milyonlarca kez düşündüm keşke babamı özlemeseydim, keşke baba kız yemek yiyelim demeseydim. Biraz da bunun suçunu kendinizde arayın, siz beni dışlamasaydınız belki baba kız birbirimize bu kadar özlem duymayacaktık. Şimdi gidin ilk fırsat da burayı ve İstanbul’da ki evimi boşaltın”
Kadın sinirle topuklarını taşlara vura vura uzaklaştı. Küreği sapladığım topraktan çıkardım bu kadına olan öfkem hiç dinmeyecekti. Küreği toprağa tekrar sapladığımda sadece on yaşındayken tam burada kazdığım toprakta, yağan yağmurun altında hıçkırarak ağlamıştım. Babam yeniden evlenmişti iki çocuklu dul bir kadınla. İlk sevinmiştim yüzünü hiç hatırlamadığım annemin yerine koymasamda bana iyi davranacak sarılacak okşayacaktı. Yanıldığımı çok çabuk anlamıştım, babam varken yüzüme gülüp sarılıp okşayan kadın. Babam gittikten sonra meleklikten cadılığa geçiş yapıveriyordu. Ağladığım o gece üvey annem, babama hamile olduğunu, kendi iki çocuğuyla birlikte üç çocuğa bakamayacağını yatılı okula gitmem gerektiğini söylemişti. Babamın itiraz ettiğini duymuş üvey annemin ağlamalarıyla kendimi dışarı atmıştım. Babam çok geçmeden yanıma geldiğinde beni bırakmayacağını ağlamama gerek olmadığını söylemişti. Uzun süredir zaten mutsuzdum ne üvey annem nede üvey kardeşlerimle geçinemiyordum. “Giderim babacığım, tek sen sık gel özlerim” Dediğimde babam sıkıca sarılmıştı, okula başlayıp evimden babamdan uzaklaştığımda. Üvey annemin çocuğunu düşürdüğünü çok sonra öğrendim hatta ben gittikten birkaç gün sonra kanaması olduğunu hamileliğine inanmadığını emektarımız Muazzez teyze söylemişti… Olan olmuştu okulumdan memnundum daha ilk günden tanışıp aynı odada kalmaya başladığım Betül’le çok iyi anlaşmıştım.
Yine yağmur yağmaya başlamıştı, daha fazla toprakla uğraşıp çamurlanmanın anlamı yoktu. Ana eve gitmek istemediğimden olduğum yerden fazla uzak olmayan Muazzez teyzemin evine doğru yürümeye başladım. Karnım oldukça acıkmıştı şimdi bana güzel gözlemelerinden yapar açlığımı giderirdi.
Çitlerin üzerinden atladım mini minnacık bir evi vardı… Kocası kütüklerden inşa etmişti ne kadar ısrar etsem de betonarme yeni bina istemiyordu. Bayılıyordum bu eve daha önceleri tahta olduğundan böcekler, fareler olur diye uzak durduğum ev kaza geçirip uyanıp buraya geldiğimden beri en sevdiğim yer olmuştu. Elimden gelse Muazzez teyzeme sen ana eve geç ben burada kalayım diyecektim. Kabul etmeyeceğini de biliyordum sevgili kocasının el emeğiydi. Kapıyı çalmama bile gerek yoktu hiçbir zaman kilitlemezdi. İstediğim anda gelebileceğimin sözünü benden almıştı.
Muazzez teyzem her zamanki gibi kuzinenin başındaydı oda sıcacıktı. Çamurlu lastik çizmelerimi duvara dayanarak ayağımdan çıkarttım kapının önüne bıraktım…
“Hoş geldin kızım üşümüşsündür ocağa yakın otur”
“Üşümedim teyzem, yağmur yaz yağmuru ıslatıyor üşütmüyor. Yine ne yemekler pişiriyorsun?”
“Kuzinenin fırınına patatesli börek koydum, bilirim çok seversin. Yanına ayran mı yapayım çay mı istersin?”
“Senin canın ne istiyorsa o olsun, yağmur dinerse dışarıda yeriz”
“Bu yağmurun dineceği yok baksana bulutlar kapkara. Camdan gördüm Tülin Hanım yine ne istiyordu senden?”
“Her zaman ki istediğini burasını istiyor”
“Sakın vermeyesin, burası rahmetli annenin babasından kalma”
“Hiç niyetim yok”
“İyi ki çabuk kurtuldun, biraz daha kendini bilmeden yatsaydın satacaklardı burayı”
“Zor satarlardı benim imzam olmadan hiçbir işlem yapamazlar”
“Yine de dikkatli ol kızım. O serseri Kadir’den hiç haz etmiyorum. Gözleri deli gibi bakıyor”
“Cürmü kadar yer yakar serseri, hadi öleceğim açlıktan börek pişmedi mi?”
Üvey annemin oğluydu benden oldukça büyük olmasına rağmen ne okumuş nede bir baltaya sap olmuştu… Aylarca ortalardan kaybolur elinde ki parayı yer bitirir sonra yine gelir para alıp giderdi. Kaç kez İstanbul’da önüme çıkmış benden bile para koparmaya çalışmıştı. Hele o yılışık bakışları yokmuydu gözlerini yerinden çıkartasım geliyordu.
Börekler nefis olmuştu, ayranın son yudumunu içip sofrayı kaldırmak için teyzeme yardım ettim. Küçük odasına geçerek mis gibi sabun kokan yatağa uzandım… Yağmur hala yağıyor rüzgârla savrulan damlalar cama çarpıyordu…
Tepenin üzerinde bir adam elleri ceplerinde öylece duruyordu, güneş gözlerime geldiğinden adamı tam seçemiyordum. Benden cevap bekler gibiydi “Beni bul” Diyen yine bendim, utanıp koşmaya başladım… Adam “Seni bulacağım, bulunca hep seveceğim” Diyerek peşimden bağırdığında mutluluktan kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı.
Birden uyandım, ter içinde kalmıştım kimdi- kimdi bu adam. Niye rüyalarıma giriyordu?