1. KAÇIŞ
Safir’in iyice yorulmaya başladığını hissettiğimde eve dönmek üzere yolumu değiştirdim.
Konağın sokağına girdiğimizde kapı önündeki kalabalığı gördüm. Safir hayra alamet olmadığını hissettiren kalabalığa ağır adımlarla yaklaşırken bende dikkatle hepsini gözden geçirdim.
Aralarında birkaç kuzeniminde olduğu kalabalık bir erkek grubuydu. Gergince küfürler savurup duruyorlardı. Bu küfürlerin kime savrulduğunu ancak eve girdiğimde öğrenebildim.
Safir’i ahıra bırakıp aceleyle eve girdim. Babamın bağırış sesleri karşıladı beni. Salona doğru ilerledikçe sesi daha çok yükseldi ve anlaşılır olmaya başladı.
“En kısa zamanda bir kız bul Zöhre. En hayırlısı bu olur!” diyordu babam. Salona adım attığım anda Yusuf abimi gördüm. Burnunda ve kaşından kurumuş kan lekeleri vardı, üzerindeki kıyafetler darmadağın toz içindeydi.
“Abi ne oldu böyle!” dedim panikle ve hemen yanına çöktüm.
“Anlat ne bok yediğini!” dedi annem. Yusuf abim anneme bakıp derin bir nefes verdi sinirle. O açıklamayınca Baran abim cevap verdi.
“Sancarlar yapmış”
“Ne! Neden!”
“Kızları Reyhan’la görüşüyorlarmış, ailesi öğrenmiş! Sonra da bu hale getirmişler” dedi Baran abim.
Daha yakından bakınca elmacık kemiğininde morarmaya başlayan büyük halkayıda gördüm. Çok canını yakmışlardı belli ki.
“Biz ne yapacağız baba?”
Elbet abime yaptıklarının cevabını vermemiz gerekiyordu.
“Bu işe güce benzemez. Hesaplaşacak bir durum değil. Cevap veremeyiz, haklılar” dedi babam sinirle.
“Ne haklısı baba, abimin şu haline baksana yüzü gözü kan içinde!”
“Kızlarının peşine düşmeseymiş o zaman! Sancarlarla aramızdaki husumeti bilmiyor sanki..”
“Kızlarının peşine düşmedim! Biz Reyhanla..” dedi ve devamını getirmedi.
“Ne? Reyhanla siz ne?” diye bağırdı babam. Yusuf abimin üstüne doğru yürümeye başladı.
“Evlenmek istiyoruz baba” dedi abim inadına bir cesaretle.
“Ne evlenmesi Yusuf! Sancarların kızını gelin diye bu eve almam bilesin!” dedi bağırarak. Sonra anneme döndü,
“Yarından tezi yok aklı başında bir kız bul. Hemen başını bağlayalım şunun!” dedi. Son bir kez abime öfkeyle baktıktan sonra salondan çıktı, annem de hemen arkasından takip etti
Baran abimin Yusuf abimin karşısına dikilip,
“Odana git Yusuf. Yüzün gözün toplanana kadar da babamın gözüne gözükme” dedi.
“Abi ben başka kız falan istemem!”
“Odana çık Yusuf!”
“Ben Reyhan’ı seviyorum”
“Çeneni kapatta dua et babam dediğini yapıp yarın sana kız almasın”
Yusuf abimin itirazları karşılıksız kaldı ve Baran abim de babamlar gibi çıkıp gitti.
“Hadi gidelim odana da şu yaralarına bakayım” dedim ve koluna girip odasına doğru sürükledim zorla.
Onu odasına bırakıp hızlıca banyoya gittim ve yaralarını temizlemek için ıslak havlu, krem ve birkaç yara bandı aldım.
Odaya girdiğimde Yusuf abim sinirle yatağın kenarında oturuyordu. Yanına oturup itirazlarına kulak asmadan pansuman yapmaya başladım.
“Ah abi nasıl yaparsın böyle bir hatayı”
Yavaşça kuruyan yaralarını temizledim.
“Direndim vallahi direndim Dila. Ama gönül işte kimi seveceğini seçemiyor”
“İmkansızı sevmişsin”
“İmkansız deme. Ailelerin arasındaki husumeti biz bitiririz belki”
“Ya da daha beter yaparsınız. Sen bu işi unut abi. Bak babam dellendi, asla izin vermez”
“Elbet bir yolunu bulacağım”
Abim ümitliydi ama ben de kırıntısı dahi yoktu. Bu işin olmayacağına adım kadar emindim.
“Kıza ne yaptılar acaba?” dedim biraz merakla biraz korkuyla.
“Aklım orada zaten ama arayamam da şimdi”
Kendi acısını unutup ona hayırflanmaya başladı. Sevgi böyle birşeydi demek…
Kurumuş kanları sildikçe ne kadar fena pataklandığı daha da ortaya çıkıyordu.
“Abi seni kaç kişi dövdü böyle?” deyip güldüm. Önce kaşlarını çatıp baktı, ben gülmeye devam edince o da dayanamayıp güldü.
“Yabancıya yem etmediler. Üç abisi bir olup halletti”
“Kayınçoların eli ağırmış desene”
“Reyhan’ım için çekerim, isterlerse üç değil otuz kişi gelsin”
“Ne Reyhanmış bu böyle”
Pansumanı bitirmiş kalkmak üzereyken,
“Sen derdini birde dedeme anlat” dedim.
Zamanında dedemin babasıda onların kızına sevdalanmış. Tabi Yusuf abim gibi görüşememişler öyle uzaktan uzağa bakışmışlar. Bir kez niyetlenmiş ama kıyamet koparmış iki ailede. Babası karşısında durunca vazgeçmiş, ezip geçememiş. Haftasına kızı da evlendirmişler. Belki Yusuf abimin derdini anlar akıl verirdi ya da derdine ortak olur yoldaşlık ederdi.
•••
Sonraki gün annem babamın sözüne uyup abime uygun gelin aramaya başladı. Birkaç yere misafirliğe gittik beraber, evin kızlarına alıcı gözlerle bakıp durdu. Kızların birçoğu da niyetimizi bildiğinden kendilerini göstermeye uğraşıyorlardı.
Sonunda annem birini beğenebildi. Eve dönerken abimle kızı bir kez olsun görüştürmek için planlar yapıyordu.
Akşama kadar sabırsızlıkla abimi bekledi annem. Babama ve yengemlere kızı öve öve anlatıp durdu.
“Ara bakayım Yusuf’u nerede kalmış?” dedi daha fazla sabredemeyerek.
Telefonu alıp abimi aradım ama cevap vermedi. Birkaç kez daha üst üste aradım ama yine cevap vermedi. Annemin baskısıyla Baran abimi arayıp ona sordum ama o da gün boyunca görmediğini söyledi.
Ferhat abim de aynını söyleyince annemi bir telaş aldı. Başına birşey geldiği korkusuyla panikledi.
Birkaç kuzenime daha haber salıp aratmaya başladık. Akşam yemek vakti yaklaştığında abimden hala bir haber yoktu.
Aklıma Reyhan Sancar geliyordu. Ya bir delilik yaptıysa diye geçirip durdum aklımdan. Sonunda dayanamayıp,
“Anne ben çıkıyorum, yemeğe yetişirim” dedim ve annemin itirazlarına kulak asmadan çıktım evden. On beş dakika yürüdükten sonra dedemin evine ulaştım. Ben girdiğimde dedem masada oturmuş tek başına yemek yiyordu.
“Dila hoşgelmişsin kızım”
“İyi akşamlar dede, hoşbuldum”
İnşallah gerçekten hoş bulurdum.
“Aç mısın kızım gel otur?”
“Yok sağol dede benim acelem var da birşey sormaya geldim”
“Hayrolsun?”
“Dede Yusuf abim gelecekti sana geldi mi?” dediğimde ifadesi değişti.
“Ne oldu?” diye sordu gerilerek.
“Geldi mi?”
“Evet geldi”
“Derdini anlatmıştır sana”
“Anlattı”
“Şimdi arıyoruz ulaşamıyoruz da..”
Rahatlayıp gülmeye başladı.
“Dede abim yanlış bişey yapmamıştır değil mi?”
“Doğru bir değil Dila. Onun doğrusu senin yanlışındır belki”
Umarım çoğunluğun doğru bulduğu şeyi yapmıştır!
“Sana birşey dedi mi, ne konuştunuz?”
“Ben ona bir hikaye anlattım kızım. O da kendi hikayesini yazmaya gitti”
“Senin hikayeni sevmedi değil mi?”
“Sevmedi” dedi hüzünle.
Dedem vazgeçmişti. Ama Yusuf abim…
Dedemin yanından ayrıldıktan sonra birkez daha aradım abimi ama telefonu kapanmıştı. Çaresizce döndüm eve.
Eve vardığımda babamda öğrenmişti artık olanları. Evin içinde bağıra çağıra sinirle dönüp duruyordu. Saatler geçtikçe babamın siniri de katlanarak artıyordu.
Eğer düşündüğümüzü yapmışsa gece olmadan onları bulup bu işi uzatmadan çözmemiz gerekiyordu. Ben de gidebilecekleri yerler düşünmeye başladım.
Aklıma çocukken gittiğimiz küçük ev gelince kimseye görünmeden sessizce Safir’i alıp çıktım evden. Üstüne atlayıp dörtnala köy evine gittim.
Çocukken kaçıp o evde saklanırdık hep, bizim sığınağımız olmuştu. Sahibi yıllar önce vefat etmişti. Terkedilmiş, gözlerden uzak küçük bir evdi. Eğer şehirden çıkmamışsa kesin bu evdedir diye düşündüm.
Daha önce hiç akşam karanlığında gelmediğimden yol biraz korkuttu. Köye girdiğimde Safir’i biraz yavaşladı ve sessizce küçük eve ilerledik.
Penceresinden cılız bir ışık sızıyordu dışarıya. Safir’den inip bir kenara bağladım ve heyecanla kapıyı tıklattım.
İçeriden takırtı sesi geldi ama kapıyı açan olmadı. Birkaç kez daha tıklattım cevap gelmeyince,
“Abi benim Dila” dedim. Takırtı sesi tekrarladı.
“Yalnızım merak etme aç kapıyı” dedim. Birkaç saniye sonra nihayet kapı aralandı. Yusuf abim önce bana sonra arkama baktı. Kolumdan hızlıca içeri çekip arkamızdan kapıyı kapattı.
İçeride Reyhan olduğunu tahmin ettiğim kızı gördüm. Korkarak bana bakıyordu.
“Abi sen delirdin mi!” dedim sinirle.
“Delirmedim Dila. Olması gerekeni yapıyorum”
“Olması gereken mi! Abi öldürecekler sizi!” deyince abim Reyhan’a dönüp baktı.
“Daha geç olmadan vazgeçin bu işten abi”
Abim başını salladı iki yana.
“Dönmek yok Dila”
“Öldürürler diyorum abi! Daha gece olmadı, bir bahane uydurup yalan söylersiniz olay büyümeden…”
“Dönmek yok dedim Dila. Bu yoldan dönüş yok artık”
“Abi…”
“Boşa dil dökme. Biz herşeyi göze aldık”
Öyle kararlı bakıyordu ki gerçekten tüm söyleyeceklerim boşa olacaktı. Vazgeçirmek yerine yardım edebilirdim ancak.
“Başka bir şehire gitseydiniz en azından, burada bulurlar sizi”
“Planlayarak kaçmadık Dila. Gideceğiz elbet. Yarın sabaha biletimiz o zamana kadar burada saklanacağız”
Cebimdeki üç beş kuruşu çıkarıp abime verdim.
“Yolunuz açık olsun o zaman” deyip abime sarıldım ve vedalaştım. Reyhan’ı sadece başımı eğip selamladım ve evden.
Ölümü göze alacak bir sevgiyi aklım almıyordu. Yaptıklarını saçma buluyordum ama saygı duymaktan fazlasını yapamıyordum. Onlar için dualar ederek dörtnala sürdüm Safir’i eve.
Evin sokağına geldiğimde kapı önünde kalabalık gördüm yine. Demek herkes öğrenmişti olanları.
Safir’i ahırına doğru götürürken sokağın diğer ucundan gelen araba sesleri dikkatleri dağıttı. Ardı ardına gelen arabalar konağımızın kapısının önüne geldiklerinde sert frenlerle durdular.
Hızlıca kapılar açıldı ve içinden adamlar indi. İlk işleri bellerindeki silahları çekmek oldu.
En öndeki arabadan iri yarı ellilerinde bir adam indi. Hemen arkasına üç adam yanaştı. Muhtemelen Reyhan’ın abileriydi. Aralarından biri silahını havaya kaldırdı ve bir el ateş etti.
Silah sesinin yankılanmasıyla Safir korkarak şahlandı. Boynuna sarılıp düşmekten son anda kurtuldum.
Birkaç huysuz sıçrayışından sonra nihayet kontrolü ele geçirebildim tekrar. Başımı kaldırıp birkaç metre uzağımdaki kapıya tekrar baktım.
Ve kaderimle ,geleceğimle ilk kez göz göze geldim