Yeni

1672 Kelimeler
Cümlelerim yüklemi olmayan, sorunlu kelime haznelerine dönmekte. Öznede yok artık, varlığını devam ettirmek isteyen her hücrem kendini eksik, tamamlanmamış hissetmekte. Tüm gökyüzüne meydan okuyabilir mi tek yıldız? Ya da varolmasını sağlayan kaynağa ihanet edebilir mi? Eğer sen gökyüzüysen, ben yıldızım.Ne sen bensiz varolabilirsin ne de ben sensiz. Gündüz girer belki aramıza, ama sen en çok karanlıkken güzelsin. Gözde Akyol ✔ ✴✴✴✴✴✴✴✴ Gözlerime vuran güneş ışığı zaten açamadığım gözlerime hiç yardımcı olmuyordu. Gözlerimle mücadeleme devam ettim. Ama içim öyle büyük bir korkuya esir alındı ki birden tüm tüylerim diken diken oldu! Bu da gözlerimi açmamı sağladı. Odanın tanıdıklığı karşısında afalladım. Karşıda bilgisayar masam, üzerinde ders notlarım. Hemen yanında kocaman bir kitaplık. Yeni aldığım kitaplar henüz dizilmemiş ve yeni başladığım kitabın içinde kaldığım yeri gösteren bir ayraç. Sağ tarafımda pofuduk yastıklarım, ayıcıklı ayakkabımın teki pofuduk yastığın üzerinde diğer teki kim bilir nerde? Gözüm kapalı söyleyebileceğim şeylerdi bunlar; çünkü burası benim odam, benim evimdi! İçime salınan korku bir dehşet çığlığı gibiydi. Yalnızlık vurmuştu kentlerime! Yine. Gecehan'ın bana verdiği ilaçlar uyku hapıydı sanırım. "Sanırım mı? Delirmiş olmalıyım!" Sol tarafımdaki komidinin üzerinde bir not görmem biraz umutlanmama sebep oldu. Gözlerimin önüne evimdeki son günüm geldi. Beni bayıltmıştı. Elindeki bezi burnuma bastırmıştı, şizofrence olsa da bu beni korkutmaktan ziyade heyecanlandırmıştı. Bugün de, -belki de dündür bilemiyorum zaman kavramını kaybettim- uyku hapıyla bayıltarak, getirmişti. İronide şudur ki ne zaman evime gelse mutlaka bayılan bir adet ben oluyordum... Sol elimle nota ulaşmaya çalıştım. Ama heryerimde olduğu gibi kolumda da bulunan morluklar sızılarımı geri getirdi. Kaslarımın her zerresinin acımasını umursamadım o an. O not suydu; ve bende çölde bir bedeviydim. Elim kağıda ulaştı ve okuması için gözlerime sundu. "Gitmen gerekiyordu, küçüğüm. Yaralarını sarması için birini bul, Esmer. Ben ilaç olamam. -G" Gitmem mi gerekiyordu? Sanki farketmemişim gibi! Mükemmel bir el yazısıyla yazılan yazıda sadece "Yaralarını sarması için birini bul." kısmında sanki bir eğrilik var gibiydi. Belkide benim kuruntumdur, emin olamıyorum. Başımı tekrar yastığa koydum.Gözyaşlarım ıslatırken yastığı, aklımda tek bir düşünce vardı: "Bu yastıkta Gecehan'ın kokusu yok ki!" ✴✴ 2 GÜN SONRA ✴✴ Yapabilirsin Sehrin. Evet yapabilirsin, hadi. Şöyle bir açıklama yapma gereği duyuyorum ; Şuan ismi lazım değil'in beni kayıt ettirdiği okuldaydım. Şimdide "yeni" sıfatıyla "yeni" sınıfımın kapısında bazı şeylerin o kadar kötü olmayacağına kendimi ikna etmeye çalışıyordum. "Burdan bakınca sanki kapıyla ilişkiye girmeye çalışıyormuşsun gibi geldi ama yinede sen bilirsin." Çılgın "yeni öğrenci" okuldakileri coşturuyor. Rezilliğimi gören kişi maalesef bir erkekti ve avuç içleri bana bakacak şekilde havada tutuyordu ellerini. "Şey..." dedim yine kendimi zihnimde tekmeleyerek, "Teoride böyle bir şey imkansız." Çocuk bana gözlerini devirdi ve "b***h, please " ifadesine büründü ama elini uzatmaktan da geri kalmadı. "Ben Mavi, yeni kız." Ne dedi o? Mavi mi dedi? Mavi? "Bende Sehrin." deyince benim az önceki cümlelerimi o tekrarlıyormuş gibi hissettim. Bu arada elini tutmamak gibi bir rezillik yapmadım. Hayır. Saçmalamayın. "Mavi'nin", 'mavi' gözleri ve kahverengi saçları vardı. Boyuda bir basketbol oyuncusu kadar uzundu, bu da bana ismi lazım değil'i hatırlatıyordu ki onu hatırlayacak değilim. "Ne dersin yeni kız, bütün gün birbirimizin suratına bakıp, çocukluk anılarımızı mı anlatalım?" Ben yüzüne mal mal bakmaya devam edince "İçeri girelim mi yani?" dedi sanki özürlüye laf anlatıyormuş gibi. Bende kendime yakışanı yaparak kafamı 'evet' anlamında sallayınca bana "Çattık ya!!" bakışları atarak, benim iki saattir heyecandan ve korkudan açamadığım kapıyı çalmadan içeri girince kapı kapanmadan bende içeri girdim. İşte en nefret ettiğim şey. Sınıfa yeni gelen biri olunca herkes bir merakla izler ya hani? İşte tamda bu durumu yaşıyordum şuan. Mavi denilen çocuk -bu arada ismi gerçek mi acaba?!- en arkaya duvar kenarına geçip oturmuştu. Eh, haliyle ayakta kalan bir adet mal ben kalıyordum. Hoca bana, ben hocaya bakarken en sonunda hoca gözlüklerinin camlarını silip ayağa kalktı. Bayağı yaşlı gözüküyordu. Sanki ölecekmişte Azrailden izin almış derslere girmek için... Zaten o sırada söylediği şey tüm sınıfı kahkahaya boğunca daha iyi anladım yaşlılık boyutunu. "Oo Kemal hocam, hoşgeldiniz." Bende o an şöyle hissettim "?!!!!" Zor bela kendimi tanıtmayı başarınca, tanışmış olduğum birtek Mavi olunca ve yanıda boş olunca utana sıkıla yanına gittim. Sırtımdan çıkardığım çantayı önüme aldım. "Oturabilir miyim?" Sorumla bana dönünce bütün sınıf ilgisini bize yöneltti. Gözlerini kısıp beni incelemeye devam etti sonra da sanki hiçbir şey olmamış gibi omuzlarını silkip yana kaydı. Bende bir "Oh!" çekerek sıraya kuruldum. Mavi elinde tabletle bir şeyleri inceliyor ve beni hiç takmıyordu. Erol Büyükburç'a bağlayıp "Saksı mıyım ben?!" diye bağırmama az kalmıştı. Sınıfı inceleyeyim diye bir döndüm mübarek, siz deyin bana bakıp bir şeyler söyleyip kıs kıs gülenler, ben diyeyim erkeklerin göz kırpmaları. Tüm millet adına alkışlıyorum kendimi!! Önümde oturan kız ve oğlan bir tartışma içerisinde gibiydiler. Bari "kulak misafiri" olayım moduyla sıraya eğildim hafifçe. Kız ağlamaklı sesle "Saçmalama Batu neresini abartmışım ya?" diye sızlanıyordu yanındaki çocuğa. Yanındaki çocuğun adı Batuymuş bu arada. Yine Şerlok ben. Çocuk hayattan umudunu kesmiş gibi tavana bakıp sakince kıza gülümsedi ve yanıt verdi. "Çocuk sana sadece gülümsedi diye düğün davetiyesi bastırdın lan. Ne abartması diyor birde!!" Sırıtmamı öksürüğümle gizlemeye çalışsamda oyunculuğum Flaş TV'deki oyunculara döndüğünden ilk önce kız sonrada çocuk bana döndü. En son da Mavi. Allahım sana geliyorum. "Neye güldün, yeni?" Bana bunu söyleyen Batu'nun yanında oturan kızdı. Sinirli görünmüyordu, aksine sanki benimle tanışmak için böyle bir fırsat bekliyormuş gibiydi. "Özür dilerim... Kulak misafiri oldum." Utanç içinde ağzımdan çıkan sözcükler kızın sırıtmasını sağladı. Kız ya insanların utanmalarından zevk alan bir sadistti ya da sorun olmadığını bu şekilde belli ediyordu. Ben ikincisini istiyorum. Lütfen. "Ben Neşe." dedi kız ve elini uzattı bana. "Es...Şey, yani Sehrin." Elini tutarken yapmacık sırıtmalarımdan göndermiştim ve yüz ifademden anlaşılmadığına sevinecek derece küfür ediyordum kendime. Cidden benim adım Esmer değil! Oda yok zaten, başka kim sana Esmer diyecek? Elimi nazikçe geri çektikten sonra bu sefer Batu'nun uzattığı elini tuttum. "Bende Batu" dedi gülümseyerek, "Memnun oldum." Bu sefer bende gülümsedim. "Bende memnun oldum." Batu ve Neşe yanımda oturan Mavi'ye diktiler gözlerini. Bende onlara eşlik ettim tabii. Geri kalır mıyım hiç? Mavi onları takmadığını göstermek istercesine iyice gömüldü elinde tuttuğu tablete. Neşe gözlerini devirdi ve bana döndü. Yine gülümsüyordu fakat bu Sıla'nın sahte gülüşlerine benzemiyordu. İçtendi. Samimiydi. "Buraya hangi okuldan geldin?" dedi o samimi gülüşü eşliğinde. "Pera Kolejinden." dedim bende sevecen olmasını umduğum bir ses tonuyla. Bu arada Batu beni inceliyor, Mavi ise tabletin ekranına bakıyor gibi görünse de bizi dinliyordu. Çünkü tablet kapalıydı. "Sevgilin var mı?" diye sordu Batu açık sözlülükle. Ben ağzımın bir karış açık kalmasını engelleyebilsem de ne yazık ki kırmızının tonlarına bürünmek benim engelleyebileceğim şeyler arasında değildi. Neşe dirseğini Batu'nun karnına geçirince Batu biran nefessiz kaldı. Ardından toparlanarak Neşe'ye sırıttı ve yine bana döndü. Cevap bekliyordu. Bu arada Mavi gözlerini ellerime dikmişti.Okul gömleğimin katladığım kollarında bulunan izi geçmemiş morluklara yani. Ellerimin üzerinde de çeşitli çizikler bulunuyordu. Hala geçmemişti. Bu kadar çabuk iyileşeceklerini düşünmüyordum zaten. Benden cevap beklediklerini hatırladığımda "Hayır." dedim."Benim hiç sevgilim olmadı." ✴✴ ✴✴✴✴✴✴✴✴ Kantin oldukça büyüktü. Gittiğim okuldaki kantinden neredeyse 2 kat daha büyüktü. Haliyle öğrenci sayısıda bir hayli fazla oluyordu. Neşe beni kolumdan tutarak oldukça arkadaş canlısı bir şekilde kantin sırasına sokmuştu. O bana yine susmak bilmeden bir şeyler anlatmaya devam ederken onu inceledim. Altın sarısı saçlarında çok hoş bukleler vardı. Yeşil gözleri sanki fiziği yeterince ilgi çekici değilmiş gibi ön plana çıkıyor ve Neşe'nin güzelliğine güzellik katıyordu. Gerçekten güzeldi. İstemsizce aklıma Sıla geldi. Neşe'nin aksine onun saçları sahteydi. Sanırım onda sahte olmayan tek bir şey bile yoktu. Onun gerçek yüzünü görmek üzücüydü. O benim en yakın arkadaşımdı. Ya da şuna eski en yakın arkadaş demeliyim. Eski hayatım hiç olmadığı kadar uzaktı bana. Neşe biran sağ elini gözümün önünden geçirdi, "Beni dinliyor musun yeni?" Yüzünden sırıtması silinmemişti. Kızardım. "Üzgünüm, dalmışım." Bu arada birden aklıma bir şey gelince ona sahte bir kızgınlıkla baktım. " 'Yeni' de neyin nesi öyle?" Bana muzipçe baktı. "İsmin biraz... şey tuhaf. Söylenmesi de zor. Ama güzel olmadığından değil! İsmin çok güzel, hatta gördüğüm en güzel isim! Ama ben..." Onun sözlerini bir kahkaha atarak karşıladım. Beni kırdığını düşünerek hızlı hızlı konuşmaya başlamıştı ve yanakları kızarmıştı. Çok tatlı görünüyordu. Oda bana karşılık kahkaha atınca kantin bizim gülüşmelerimizle hayat bulmuş gibi hareketlenmişti. "Eee," dedi Neşe, "Sana ne demeliyiz?" Ağzım aralandı. Ama hemen unuttum bu düşünceyi. Bana o şekilde seslenmeleri, hatırlatırdı... Eskiyi mi demeliydim? Eskimiş miydi ki?Ben bu düşüncelerin arasındayken kantin aniden sessizleşti. Nedeni,Neşe'nin suratındaymış gibi ona baktım. Ama o bana değil kantin girişine bakıyordu. Pekiii... 7 kişi. Tam 7 yakışıklı erkek, kantinden içeri giriyordu. Şu filmlerdeki, havalı müzik eşliğinde havalı bir giriş yapan, her okulda mutlaka bulunan kötü çocuk çetesi gibiydiler.Havalı bir şekilde acele etmeden ama hızlı adımlarla bizim olduğumuz yere geliyorlardı. Hepsi, cidden hepsi, dizi setinden fırlamış gibiydiler. En önde grup liderleri gibi görünen bir çocuk vardı. Elleri ceplerinde umursamaz bakışları dimdik ileriye bakıyordu. Sırada bizim önümüzde sadece bir kişi vardı. Ve anladığım kadarıyla bu tayfa kesinlikle sıraya girecek gibi görünmüyordu. Önümüzde duran çocuk sıradan çıkarak kalabalığa karışınca haliyle en önde biz kalmıştık. Grubun lideri gibi görünen çocuk tam yanımda dursa da bana bakmıyordu.Tuhaf bir şekilde tanıdık geliyordu. Yüzünü incelemeye başladım, belki hatırlardım. Kahverengi-koyu sarı saçları dağınıktı. Yeşil gözler hala umursamazdı. Bir NBA oyuncusundan belki birkaç santim kısa olabilecek bir boyu vardı. Sol tarafındaki çocuk beni hafifçe itince dengemi zar zor sağladım. Tabii bunu Neşe'ye de borçluydum; beni kolumdan tutmuştu. Ve yüzü bembeyaz olmuştu. Bana bakmak yerine yere bakmayı tercih ediyordu. Kantinciye bir şey söylüyordu kızıl çocuk. Tek parmağımı koluna dokundurdum bir deli cesareti ile. "Şey..." dedim. Ama bana aldırış etmedi. Bu sefer daha sert bastırdım."Pardon." deyince bana baktı. Ve yamuk bir şekilde gülümsedi. "Önemli değil." Ben ağzım bir karış açık kalırken arkasındaki tayfadan yüksek sesli kahkahalar işitildi. Sinirden kızarmıştım fakat pes edecek değildim. "Sıra bizimdi." dedim. Çocuk bana yandan bir bakış attı. Bir yerlerden tanıyacak gibi olduğum şu çocuk hala umursamaz bakıyordu ve söylediği şeye tüm tayfa gülerken kendinden taviz vermemişti. "Sıra bizimdi."dedim tekrar tuhaf bir sesle. "Şimdide bizim." derken çocuk yüzünde mimik oynamamıştı. Ben tam cazgır halime bürünecekken -ki öyle bir halim vardır umarım- şu 'bir yerlerden tanıyacağım çoçuk' ile gözgöze geldik.Yeşil gözler tüm bedenime yıldırım etkisi yaparken çocuğun gözlerinden çıkan ateş neredeyse beni bile yakacaktı. Biliyordum. Tanıyordum onu. İkimizde şaşkın şaşkın aynı anda isimlerimizi söyleyince kantin anında bir gürültüye kucaklarını açtı. "Esmer?!" "Rodos?!!"
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE