bc

Kelebeğin Göçü

book_age18+
81
TAKİP ET
1K
OKU
dark
BE
family
badboy
drama
tragedy
city
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Benim hikayem roman olmazdı.. Yazsam okuyan olmaz.. Ama benim hikayem acılarıyla, zorluklarıyla gerçekti.. Kanadı defalarca kırılmış yorgun bir kelebek. Ne zaman uçmaya kalksam kanatlarımdan tutanlar oldu. Özgürlük bir kanat çırpınışı kadar yakınken, bana o fırsatı hiç vermediler

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. Bölüm
Ben Alev Taş.. 37 yaşındayım.. Hani hayatlarını anlatırken yazsam roman olur derler ya.. Benim hayatım roman olmaz. Yazsam okuyan da olmaz. Çünkü herkes mutlu hikayeler okumak ister. Büyük, büyük konuşan, sevgilerini mükemmel yaşayan insanları okumak ister.. Kim ister bir hayat kadınının hayat hikayesini okumak? Bedenini parayla satan birinin ne hikayesi olabilir değil mi?? İşte tam da bu yüzden, benim hayatım roman olmaz.. En fazla üçüncü sayfalarda geçen küçük bir haber.. Ya dayaktan hastanelik olmuşumdur. Yada su testisi su yolunda kırılır denilen cinsten öldürülmüşümdür.. Şöyle bir göz gezdirilir sonra da sayfa değişir.. İşte benim hayatımın özeti bu işte... Benim hayatımda inanca, umuda yer yoktu oysaki.. Benim hayatım da acı vardı sadece.. Çok şey istemedim be şu hayattan.. Yaşadığım o iğrenç on yedi senenin sonun da azıcık da olsa huzur istedim. Kafamı sokacağım küçük bir ev.. Hergün, gecesi gündüzü belli olmadan üzerimden geçen o iğrenç heriflerden uzak durmak istedim.. Ama çok şey istemişim.. Fahişenin emekliliği yokmuş.. Ne kadar kurtulmak istersen iste olmuyormuş.. Selman hep der ki 'Bitli baklanın kör alıcısı olur.' O bitli bakla da ben oluyorum.. Hala alıcım, isteyenim varmış.. Selman kim mi?? Görüp göreceğiniz en büyük pezevenk.. Kan emici şerefsizin biri. Umarım hiç bir zaman tanışmazsınız.. Zaten bir kez tanışınca bir daha kurtulamıyorsunuz.. Zeliha.. Bu ismi duyunca aklınıza ne geliyor bilmiyorum ama bana hiçbir şey ifade etmiyor artık. Çünkü o isim bana ait değilmiş gibi geliyor. On yedi yıl boyunca, her gece başka bir isme dönüştüm ben. Her seferinde başka birine. Kimi zaman "güzelim" oldum, kimi zaman "şekerim", kimi zaman da sadece bir beden... Zeliha sadece kimlikte yazan bir kelime yığınıydı; içi boş, anlamı kalmamış bir imza gibi. Ben Zeliha olmaktan çok zaman önce vazgeçtim.. Ben sadece Alev Taş... Selman'ın taş gibisin diyerek pazarladığı taş.. O gece, bir kez daha o lanet sokağın köşesinde duruyordum. Yağmur yağıyordu. Hafif değil, gökyüzü boşalıyor gibiydi. Kaldırımın kenarında, ayaklarımın altında su birikintileri. Sigaram sırılsıklam, ateşi zorla yanıyor. Dudaklarımda acı bir tat. Parfümümle karışan ucuz viskinin kokusu midemi bulandırıyor. Her zamanki müşterilerden kimse yoktu. Bazen bu şehrin sessizliği bile insanın içini deler. Hele benim gibi biriysen, sessizlik bile seni soyuyor yavaş yavaş. Selman uzaktan arabasından bağırdı. “Ne dikildin orada öyle, he? Ya müşteri bul ya kaybol Alev! Benim zamanımı çalma!” İçimden küfrettim. Ama dışımdan sadece başımı eğdim. Çünkü onunla tartışmanın sonu dayağa çıkar. Ve ben bugün dayak yemek istemiyordum. Şerefsiz bu yağmurda kim geçecek buradan? Yarın taksit günü ya illa birilerinin koynuna sokmadan rahatlamayacak beni.. Elimdeki sigarayı yere attım, topuklu çizmeyle ezdim. Tam o sırada, önümden gri bir araba geçti. Farları gözlerimi kamaştırdı. Camı yavaşça indi. İçeriden bir ses: “Affedersiniz, sanırım ben kayboldum da.. Bir saattir aynı güzergah üzerinde dönüp, dolaşıyorum. Cihangir Mahallesi 27. sokak. Şirin abartmanı arıyorum. Ama bir türlü bulamıyorum. Navigasyon sürekli farklı yerleri gösteriyor.." dediğin de gülmemek için kendimi zor tuttum. Adamın derdine bak ya?? Zaten bu saatte beni bula bula böyleleri bulurdu.. Selman'ın gözleri ışıldıyor araba durdu diye.. Şerefsiz bir de konuşmaları duysa adamı yaka paça kovar 'dükkanın önünü kapama' diye. "Sen neden arıyorsun orayı?" dediğim de yüzüme gülümseyerek baktı. "Arkadaşımın evine gitmek istiyorum." Aynı şekilde gülümseyip "Arabana beni alırsan seni oraya götürürüm." "Tamam buyurun gelin." "Selo!! Bekleme beni ben kaçar." diyerek arabaya geçtim. Biraz daha burada beklersem hasta olacağım zaten. Beleş araba da bulmuşken en iyisi eve gitmekti. "Bu yağmurda neden orada bekliyorsunuz ki?" diye saçma bir soruyla karşılaşınca adamın yüzüne baktım ciddi mi diye. "Sen buralı değilsin?" Yani buralı olsa benim yada başka kadınların orada durmasının gayet normal olduğunu bilmesi gerekirdi.. "Nerden anladınız ki?" "Buralı olsaydın, biraz önceki durduğun yerde işin yoksa durmazdın.. Ha diyorsun ki işim var geceyi seninle geçirmek istiyorum. Verirsin parasını istediğini alırsın." "Hayır.. Hayır siz beni çok yanlış anladınız. Benim asla öyle bir niyetim yok. Siz bana adresi tarif edeceğinizi söylediniz o kadar." Güldüm hem de öyle böyle değil.. Koskaca adam söylediğim şeyle korktu resmen.. Sen nerenin adamısın koçum? Sizin cinsinizden kaldımıydı. "Korkma be.. Şaka yaptım sadece. Adrese görüreceğim seni. " diyerek yolu tarif etmeye başladım. On dakikalık yoldu zaten. Ama tek sorun biraz karışık olduğu için ilk kez gelen birinin bulması zor olurdu. Apartmanın önüne geldiğimiz de durdurdum.. "Aradığın şirin apartman burası.. Ama dışarıdan bakınca hiç şirin durmuyor değil mi? Ama bir sır vereyim mi içerisinden bakınca da hiç şirin durmuyor." Arabadan indiğim de 'inşallah benimle içeri gelmeyi düşünmüyordur' bakışı atsa da hiç umurum da değildi. "Çok teşekkür ederim hanımefendi. Ama daha önce de dediğim gibi ben geceyi sizinle geçirmek falan istemiyorum. Yardımınız için ne kadar istiyorsanız vereyim" deyip elini cebine soktu. Çıkardığı 200 lirayı uzatıp "Tekrar teşekkür ederim." Ulan hangi devirdesin 200 lira mı verilir? Biz de uzatılan el geri çevrilmez parayı alıp göğsümün arasına sıkıştırdım. Gözünün içine baka, baka.. "Teşekküre gerek yok.. Beni de evime getirmiş oldun." deyip arkama bakmadan merdivenlerden çıktım. Hayır adamın suratına baksam güleceğim o yüzden. Bana.. Bana ikidir hanımefendi dedi.. Hanımefendi senin anandır. Oradan bakınca hanımefendiye benzer bir yanım mı var benim. Apartmanın merdivenlerini çıkarken adımlarım yankılanıyordu; sanki binadaki herkes benim gelişimi duysun ister gibiydi. Oysa kimsenin umurunda değildim. Bu apartmanda yaşayanların çoğu, benim kim olduğumu biliyor ama kimse duymamış, görmemiş gibi davranıyordu. Herkes sessizce kendi günahını saklarken benimkini fısıldayarak anlatıyordu. Kapıyı açtım. İçerisi loştu, duvarlarda sigara dumanının isine karışmış ucuz oda spreyi kokusu. Işığı yaktım. Küçük bir masa, tek bacağı kırılmış koltuk. Koltuğun kenarında devrilmiş bir küllük, bir köşede üzeri yarım yamalak örtülmüş bir ayna. Aynaya baktım ya da bakmaya çalıştım. Çünkü orada gördüğüm kadına alışamıyordum hâlâ. Ulan seneler geçti. Hala şu aynaya baktığımda gördüğüm kadını tanıyamıyorum. Saçlarım yağmurdan sırılsıklam olmuştu, rimelim akmış, yüzümdeki makyaj kanla karışmış bir hatıraya benziyordu. Elimi yüzüme sürdüm. “Güzelim” diyenlerin, “şekerim” diyenlerin gördüğü kadının aslında ne kadar yorgun olduğunu bir ben biliyordum. Onlar hep dışımı satın aldı, içimi kimse sormadı. Kimin umurundaydı Alev'in içindeki yangın. Onlar sadece kendi yangınlarını içimde söndürmeye çalıştılar. Bir sigara yaktım. İlk nefesi ciğerime çekerken burnumun direği sızladı. O an fark ettim dışarıdaki araba hâlâ orada. Motor çalışıyor, farları yanıyor. Perdeden bir kez daha baktım. Adam hâlâ içeride oturuyordu. Benim burada oturduğumu görünce sanırım gelmekten vazgeçti küçük prens.. Duş alıp yatayım dedim ama sıçtığımın kombisi yine bozuk. Ulan şu hayatta bir kez de bir şey yolunda gitsin.. Artık yarın hangi ev, yada hangi otele denk gelir duş almam Allah bilir.. Yatağa oturdum. Eski, yırtık çarşafın arasına gömülürken kapı sesiyle sıçradım. Lan Selman, umarım sen değilsindir.. Lan salak karı Selman'dan başka kim olacak acaba?? diyerek yataktan çıkıp kapıyı açtığımda dışarıda ki adamla göz, göze geldim. "Kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama elektrik yok evde. Daha doğrusu şarteller kapalıymış. Ama ben yerini bulamadım. Büyük ihtimalle sizin evdekiyle aynı yerdedir. Size zahmet gösterseniz olur mu?" dediğin de "Görmek istediğine emin misin? Bak gösteriyorum" diyerek elimi göğsüme koyunca salak gözlerini kapattı. "Gözlerini kapatınca nasıl göreceksin acaba? Hadi gel içerde göstereyim yerini" Ben sanki çok meraklıyım oramı, bura mı göstermeye salak ya bir de gözlerini kapatıyor.. Şartelin yerini gösterdim. Çıkarken yine teşekkür edip çıktı. Ne meraklı teşekkür etmeye buda böyle.. Bir sigara daha yaktım. Artık ciğerlerim değil, kalbim yanıyordu. Yağmur sesi hâlâ devam ediyordu. Sanki gökyüzü benim yerime ağlıyordu. O kadar çok ağladı ki bu şehir, sıra bana hiç gelmedi.. Zaten bu hayatta ne zaman sıra bana geldi ki? Sıra tam bana gelecek gibi oluyor araya kaynayanlar yüzünden o sıra hiç gelmiyor.. Bu hayattan alacağım kalmadı benim. Bir canım var onu da istediği zaman alabilir. Hatta bir an önce alsa hiç fena olmaz..

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

30 Days to Freedom: Abandoned Luna is Secret Shadow King

read
308.8K
bc

Too Late for Regret

read
279.1K
bc

Just One Kiss, before divorcing me

read
1.6M
bc

Alpha's Regret: the Luna is Secret Heiress!

read
1.2M
bc

The Warrior's Broken Mate

read
136.7K
bc

The Lost Pack

read
384.5K
bc

Revenge, served in a black dress

read
145.6K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook